Yüzümün Siyahlığı Cennete Girmeme Mani mi?

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

YÜZÜMÜN SİYAHLIĞI CENNETE GİRMEME MANİ Mİ?
Enes b. Mâlik (Radıyallahü Anh) yoliyle gelen bir rivayet: Şanlı sahabi şöyle anlatti:

—    Bir gün, yüzü kömür gibi simsiyah olan bir genç Allah Resulünün yüksek huzuruna çıktı:

—    Ey Allahın Resûlü, dedi, Allah beni sana fedâ kılsın… Derimin siyahlığı, yüzümün çirkinliği, cennete girmeme mâni olur mu?

İki cihanın imdadına yetişen Rahmet Peygamber Şöyle buyurdu:

—    Olmaz!… Sen Allah”a ve Onun Resulüne hakliyle iman ettikten sonra niçin cennete girmeyesin?…

O şöyle dedi:

—    Ey Allahın Resûlü!. Sana Peygamberlik ihsan ®den Allah’a yemin ederim ki, Allah’dan başka ilâh yoktur. Muhammed Allahın Resûlüdür.
Sahih-l Buhâri: 8/279.

Ben bu mecliste sekiz ay önce iman ile şereflenmiş, tim… Ve son o zaman, huzurunda olanlara ve olmayan, lara hitap etmiştin. Siyahlığım ve yüzümün çirkinliğine bakıp beni kimse kendine denk bulmamıştı. Halbuki ben Beni Selim kabilesindenim. Kavmimin de soylu biriyim” Dayılarımın siyahlığı bana geçmişse, bunda benim ne gû-nahım var?…

Kâinatın Fahri mübarek gözlerini sahabîleıi üzerine dikip sordular:

—    Amr b. Vehb aranızda mı?

Amr, Sâkif kabilesindendi ve yeni Müslüman olmuştu… Sahabiler:

—    Hayır, dediler, bugün aramızda yok!…

Allahın Resülü siyah gence hitap buyurdu:

—    Sen onun evini biliyor musun?

—    Evet, ey Allahın Resülü!…

—    Hemen ona git. Kapısına yavaşça vur; selâm ver. îçeri girince de şöyle de :

Allahın Resülü senin kızmı bana zevce olarak verdi!…

Amr b. Vehb”in bir kızı vardı ki, güzellikten ve akıldan yana zamanının bir tanesiydi… Sanki dişleri sedef ile inciden meydana gelmişti. Bakışı kara gözlü ceylânlar gibi idi. Zülüfleri kederli mecnunun ayaklarına gam bağı olan leylânın zülüflerine benziyordu…

Nebiler Nebisinden bu emri alan delikanlı kuşlar mi* sâli uçarak gitti.

Kapının halkasını tutup usul usul vurdu:

—    Tık, tık, tık!…

İçeriden Amr seslendi:

—    Kim o?

Cevap verdi:

—    Resülüllah”ın elçisi!…

Derhal kapıyı açtılar… Açtılar ama, karşılarında sanki kömürden bir kaya duruyordu… O kadar siyah. 0 kadar da yüzü çirkindi…
Dehşet dolu gözlerle bakıyorlardı. Amr b. Vehb sordu:

—    Kimsin, ne istiyorsun?

Sa’d titreyen dudaklarını aralayıp dedi ki:

—    Beni size Allahın Resulü gönderdi. Kızınızı da zevce olarak verdi!…

Amr b. Vehb, duydukları karşısında hayrete düştü…

—    Olmaz, dedi, haydi uzaklaş buradan!…

Beni Selim oymağının delikanlısı derhal evi terket-ti… Bir nefes bile arkasına bakmadan Nebiler Serveri-nin huzuruna geldi…

Geride ise bir başka hâdise cereyan ediyordu. O akıllı ve güzel huylu kız babasının karşısına dikildi:

—    Ey babacığım, dedi, ne yaptın?…

Amr b. Vehb fırtınaya tutulmuş tekneler gibi yalpalıyordu :

—    Ne yaptım ki?

—    Pek fena bir iş yaptığının farkında değilsin. Onu size Allahın Resulü gönderdi ise, siz Nebiyyi Zişanın elçisini kovdunuz. Allah tarafından vahiy gelip seni rüs-vay etmeden bir selâmet yolu ara. Eğer Allahın Resûlü beni o siyah gence zevce olarak vermiş ise, Allahın ve Resülünün rızâ gösterdiğine ben de nzâ gösteririm!…

—    Yâni o simsiyah gencin zevcesi olmayı göze alıyorsun?

—    Allahın Resûlü emrettiyse, evet!…

Amr’ın aklı başına geldi. Hemen yola revan oldu, rüzgâr önünde uçan kuru yapraklar misâli uçarak Mescide geldi, Nebiler Serverine yakın bir yere oturdu… Kâinatın Efendisi onu gördüler ve dediler:

—    Sen misin, Allahın Resulünü reddeden?

Amr b. Vehb, başına yıldırımdan bir kamçı inmiş gibi titredi:

—    Ey Allahın Resûlü, dedi, evet yaptım; ama Allah’-dan mağfiret taleb ettim. Onun yalan söylediğini sanmış-
İN    ……………………

———^

tun. Eğer doğru ise, kızımı ona zevce olarak veriyorum Allah’ı ve Allah”ın Resûlünü darıltmaktan Allah”a sığı^ nm!…

İki cihanın imdadına yetişen Cenâb-ı Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), onun bu mazeretini kabul buyurdular ve dört yüz dirheme kızın nikâhını kıydı, lar…

Sonra o simsiyah gence emir verdiler:

—    Haydi saadetle hanımının yanma var, huzuruna gir!…

Bunun üzerine Beni Selim oymağının siyah, genci boynunu büktü. Tıpkı yuvadaki çâresiz yavru kuşlar gibiydi:

—    Ey Allahın Resülü, dedi, seni Hak Peygamber olarak gönderen Allah’a yemin ederim ki, dünyalık bir şeyim yok… Kardeşlerime gidip bir şeyler istemem gerek!..

Rahmet Peygamber onun bu hâline tebessümle bak-tüar ve dediler:

—    Kadının mihri Müslümanlardan üç kişiye aittir: Osman”a, Ali”ye. Abdurrahman b. Avf”e git. Senin hacetini görsünler!…

Genç, Peygamber huzurundan kuşlar misâli uçarak çıktı… O büyük sahabilerin kapısına vardı… Hâcetini söyledi… Hepsi de fazlasıyla verip onu memnun ettiler… Şimdi elinde dört yüz dirhemden daha fazla para vardı.-

—    Gel keyfim, gel!…

Diyerek pazarın yolunu tuttu… Evine yeni hanımına bir şeyler alacaktı… Tam eline bir malı almıştı ki, meydan meydan haykıran bir ses duydu:

—    Ey Allahın Kullan!… Sefer var, sefer!… Eli silah tutan herkesi cihad ordusuna çağırıyoruz!… Allah Resû-lünün emri böyle!…

Sa”d bu nidânm heybetiyle titredi… Derhal başını semâya kaldırdı:
_ Artık, dedi, düğün dernek işi âhirete kaldı!…
Sonra kömür gibi simsiyah gözlerinden iki inci tanesi yaş aç** kumların üzerine düştü…

Çırpınan alevler gibi dalgalanarak Babbi Keriminin ¿ergihına yüz tuttu:

_Ey Hâlikı Zlşamm!… Ey yerin ve sem&lann liftle Muhammed (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)”in Rab-bı!… Bugün bu paralan, Allah”ın, Resûlünün ve mü”min-lerin sevdiği yolda harcayacağım!… Sen şahid ol!…

Derhal düğün dernek işinden vaz geçti. Bir savaş atı aldı. Kılıç, mızrak, kalkanla donandı…

Başını bir sarıkla güzelce sardı. O kadar sardı ki, sadece gözleri görünüyordu…

Atına atladığı gibi cihad ordusunun ardınca rüzgâr gibi sürdü… Varıp muhacirlerin safında durdu. Onu bu hâliyle görünce:

—    Ey Hak erleri, dediler, tanımadığımız bu atlı kimdir?

Allahın yenilmez arslanı ve Evliyalar Sultanı Ha2-ret-i Ali (Radıyallahü Anh) şöyle dedi:

—    Bırakın onu!. Belki o size Bahreyn”den gelip katıldı, belki de Şam tarafından gelmiştir. Belki de o, sizden dini bilgilerinizi öğrenecektir. İsterim ki o, varlığı ile size yardımcı olsun!…

Ve az sonra İman ordusu ile küfür ordusu arasındaki cenk başladı. Kılıç şakırtıları, at kişnemeleri, deve in* İaneleri ve mucahidlerin gökleri dolduran haykırışları:

—    Allahü Ekber, Allahü Ekberl…

Yaman bir cenk oluyordu… Kâfirlerin acı feryatları vVlilerde yankılar yapmadaydı:

—    öldüm!…

Gerçekten kılıçlar ölüm kusuyordu…

O Beni Selim oymağının siyah yüzlü delikanlısı da ^ilmemiş bir şekilde kâfirleri- biçiyordu… Kâfir saf-

özerine at sürdü, kılıç vurdu…
Atı onu yorunca indi. Kollarının yorgunluğunu g*. derdi, sonra kollarını sıvadı…

Kâinatın Efendisi onun siyah kollarını görünce sordu:

—    Sen Sa”d mısın?

Sa”d, oluklardan boşalan coşkun sular gibi çağladı:

—    Evet, ey Allahın Resûlü!. Anam babam sana feda olsun!…

Bunun üzerine Kevser Çeşmelerinin Mâliki ve Allahın Sevgili Resûlü ona cihanlar dolu saâdetler diledi:

—    Ceddine saâdetler!…

Sa”d yine bir ok gibi cenk meydanının kalbine saplandı… Bir nefes durmadan mızrağı ile, kılıcı ile vuruyor, vuruyordu… Her vuruşta kâfirlerden birini deviriyor, canını cehenneme gönderiyordu…

Bir ara ortalık karıştı…

Sa”d düştü, dediler… Gerçekten Sa”d yara almış ve düşmüştü. Allahın Resûlü ona doğru yürüdü. Yanına vardı… Başım mübârek göğsüne yasladı. Yüzünden de topraklan elbisesi ile siliyordu:

—    Ey Sa”d, buyurdu, kokun ne kadar güzel!… Seni Allah”ın ve Resulünün sevgisine ısmarlıyorum!…

Sa”d”m rûhu cennetlere uçuvermişti… Kâinatın Efendisinin mübârek gözleri yaşlarla doldu… Sonra yanaklarında görülmemiş bir tebessüm peyda oldu… Güldü… Sonra yüzünü bir başka tarafa çevirdi… Sonra da şöyle buyurdu:

—    Kâbe’nln Rabbına yemin olsun ki, Havz”a erişti!—

Sahabilerden Ebû Lübâbe Nebiler Nebisinin hareketlerine dikkatle bakıyordu… Sordu:

—    Anam babam sana fedâ olsun, ey Allahın Resûlü. Havz nedir?

Alemlerin Efendisi buyurdular ki:

—    Havz’ı Rabbım bana ihsan buyurdu. Onun geniş* liği San”a ile Basra arası kadardır. İncilerle yakutlarla süslüdür.
Onun suyu, sütten beyazdır. Tadı, baldan tatlıdır. Onfon bir kere içen ebedi susamaz!…

Ebû Lübâbe (Radıyallahü Anh):

—    Ey Allahın Resulü, dedi, önce ağladınız, sonra güldünüz, sonra da yüzünüzü çevirdiniz. Bunun hikmeti nedir?

Nihayetsiz olan Mülkün Seyyidi dediler ki:

—    Sa”d”ı sevdiğim için ağladım… Onun Allah katındaki derecesine sevinip güldüm…

Gözde hurilerden zevcelerini gördüğüm için yüzümü çevirdim. Şimdi Amr b. Vehb”e haber veriniz ki, Allah Sa’d’ı, onun kızından daha hayırlısı ile evlendirdi…

Sonra, onun silâhı, atı ve ona ait şeyler için emir verdiler:

—    Bunlan alın, zevcesine götürün ve deyin ki: Allah onu sizden daha hayn’lı biri ile nikâhladı… O

Nefsinden bu türlü fedakârlık eden ve Allah yolunda bu türlü can veren siyah yüzlü genç Cennette hurilerle evlendirilivermişti… Yüce ve Kerim olan Allah şanlı kitabında şöyle buyurmuyor mu?:

ol_31032016

— «Allah yolunda savaşıp düşmanlan öldüren ve öldürülen müminlerin canlarını ve mallarını, Allah, cennet kendilerinin olmak karşılığında satın almıştır.» (“)
W) Tenbihül Gafilin, Ebü”l-Leys Semerkandi.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir