Cin Nedir Cinlere İnanmamak Küfür Mü

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Cin denilen yaratık nedir? Bunların varlıklarına inanmak gerekir mi, inanmayan kimse müslüman sayılır mı?

Duyularla idrak edilemeyen ve insanlar gibi ilâhî emirlere uymakla yükümlü tutulan varlık türü. Fakat cinlerin özellikleri tam olarak bilinmemekle beraber, kaynaklarımızda onların dumansız, halis, öz ateşten veya yakıp kavurucu, alevli bir ateşten yaratıldıkları ifade edilmektedir. Hadis-i şerifte, Peygamberimiz (asm) meleklerin nurdan, cinlerin de alevli bir ateşten yaratıldıklarını haber vermiştir. (Müslim, zühd, 60. r.)

Genel anlamıyla ise cin kelimesi, ruhani varlıkların bir kısmı olan Cinler alemini belirtmek için kullanılır. Çünkü gözle görülmeyen varlıkları sadece cinler oluşturmamaktadır. Gözle görülmeyen varlıklar üç kısıma ayrılmaktadır:

1. Melekler.
2. Şeytanlar.
3. Cinler.

Allah’ın halifesi ve çeşitli ahkâm ve ibadetle mükellef olan insanın aslı toprak olduğu ve topraktan neş’et eden gıdalarla beslendiği gibi, Cin de çeşitli ahkâm ve ibadetle mükellef olup ateşten yaratılmış bir çeşit yaratıktır. Varlığında şüphe yoktur. Kur’ân-ı Kerim, sünnet-i seniyye ve icmâ’-ı ümmetle sabit olduğundan varlıklarını inkâr etmek küfürdür. Kur’ân-ı Kerîm, cinler hakkında birçok âyet serdetmiştir. Hattâ Kur’ân-ı Kerim’de yer alan ve onların ismini anıp, durumlarını açıklayan cin süresi de vardır. İnsanların bir kısmı mü’min, bir kısmı kâfir olduğu gibi cinlerin de bir kısmı mü’min, bir kısmı kâfirdir.
“De ki cinlerden bir topluluğun dinleyip de şöyle söyledikleri bana vahiy olunmuştur. Gerçekten bizi doğru yola ileten hayret verici güzel bir Kur’ân-ı dinledik. Biz de ona imân ettik, kimseyi Rabbimize asla ortak koşmayacağız” (30) Cinn sûresi, âyet 1
“İçimizden müslüman olduğu gibi hak yoldan sapanlar da vardır. Müslüman olmuş olan kimseler hak yolu arayanlardır. Hak yoldan sapanlar ise onlar Cehenneme odun oldular” (31) Tefsir-i Kebîr, c. 30, s. 102. Bakteri ve mikrop gibi canlı mahlûklar bize görünmediği halde,(29) el-Fetavâ er-Remli, c. 4, s. 321-322 var olduklarından, hele bu zamanda şüphe olmadığı gibi, cinlerinde bize görünmemeleri yok olmalarına delil teşkil etmez.

Varlıkları kesindir. Birçok kimse cinlerle görüşüp onlardan söz ettiği gibi İbn Mes’ûd’dan gelen rivayete göre Peygamber (sav) de cinlerle görüşmüştür. Yalnız İbn Abbâs; Peygamber (sav)’in cinlerle görüşmediğini, belki onlardan bir cemaatın Peygambere gelip sabah namazında okuduğu zammı sureleri dinlediklerini beyân ediyor (32) Tefsir-i Kebir, c. 30, s. 102.var olduklarından, hele bu zamanda şüphe olmadığı gibi, cinlerinde bize görünmemeleri yok olmalarına delil teşkil etmez. Varlıkları kesindir. Birçok kimse cinlerle görüşüp onlardan söz ettiği gibi İbn Mes’ûd’dan gelen rivayete göre Peygamber (sav) de cinlerle görüşmüştür. Yalnız İbn Abbâs; Peygamber (sav)’in cinlerle görüşme* dlğini, belki onlardan bir cemaatın Peygambere gelip sabah namazında okuduğu zammı sureleri dinlediklerini beyân ediyor (32) Tefsir-i Kebir, c. 30, s. 102

Eskiden müslüman olmayan bazı tabib ve felsefeciler cinlerin varlığını inkâr ediyorlardı. Şimdi de onların devamından ibaret olan bazı sapıklar da, onları inkâr etmektedir. Aslında bunların varlıklarını inkâr eden kimse şeytan ve melekleri ve dolayısıyla meleklerden olan cebrâil vasıtasıyla gelen vahyi de inkâr eder. Bunların varlıklarını inkâr etmek, aslında İslâm’ın temelini inkâr etmek-den kaynaklanmaktadır.

Ashab-ı Kiram’dan Abdullah İbnü’z-Zübeyr r.a. Hazretleri anlatıyor:
Bir gece Mescid-i Haram’a gitmiştim. Baktım ki bir grup kadın Kâbe’yi tavaf ediyor. Tavaflarını bitirince kapının birinden çıkıp gittiler. Hallerinde bir gariplik sezdiğim için, şunları bir takip edip yerlerini öğreneyim, dedim. Akabe’ye kadar yürüyüp oraya çıktılar. Ben de çıktım. Sonra aşağı doğru indiler. Onların peşi sıra ben de indim. Vadide bir harabeye girdiler. Onların ardından ben de girdim. Bir de baktım, bir toplantı. Bana sordular:
– İbnü’z-Zübeyr, neden geldin?
Ben de onlara sordum:
– Söyleyin hele, siz kimsiniz?
– Bizler cin cemaatiyiz.
– Ben Kâbe’yi tavaf eden bir kadın topluluğu gördüm de onlara hayret ettim. Peşlerine takılıp buraya girdim.
– Ha, onlar bizim kadınlarımız. Sen dilediğin şeyi bizden iste!
– Ben taze hurma isterim, dedim.
O günlerde Mekke’de taze hurma yoktu. Bana bir miktar o hurmadan verdiler, ben de yedim. Sonra dediler ki:
– Artanı da yanında götür!
Kalan hurmaları alıp döndüm. İstiyordum ki bunları Mekke halkına göstereyim.
Evime geldim ve hurmaları kapaklı bir sepete koydum. Sepeti de bir sandığa kapattım. Sonra başımı yaslayıp kestirmeye başlamıştım ki, vallahi uyku ve uyanıklık arasında iken evde bir gürültü duydum. Birbiriyle şöyle konuşuyorlardı:
– Onu nereye koydu nereye?.. Sandığa koydu sandığa!..
– Açın sandığı açın! (Sandık açıldı) Hani o nerede?
– Sepetin içinde. Sepeti de açın!
– Onu açamayız ki. Onun üstüne Allah’ın ismi (besmele) okunmuş.
– Öyleyse onu olduğu gibi alıp götürün!
Böylece hurma sepetini alıp götürdüler. Cinler evden hurma sepetini aşırırken, onlara saldırmadığıma çok pişmanım.

Kaynak; İbn Asâkir: Tarîhu Medineti Dimaşk (Beyrut, 1995), 28/125

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir