Çoçuklara Din Eğitimi ve Anne Babanın Sorumluluk Görevleri Nelerdir

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Çocukların dinî eğitiminde her yaşın ayrı bir önemi vardır. Diğer taraftan çocuklar dinimizi sadece kuran kurslarına giderek değil, bu kültür içinde yaşayarak zamanla öğrenirler. Çocuğun din eğitimini bir makaleye sığdıramayacağımızı siz de takdir edersiniz. Yani burada önemli unsur anne ve babadır. Çünkü çoçuklar anne ve babalarına benzemeye çalışırlar. Ayrıca öğrenme sürecinde dikkat edilmesi gereken diğer konu ise çocukların dini kavramlarla korkutulmamasıdır.

Müslüman bir toplumun bireyleri olan çocuk­larımız şu veya bu şekilde Allah, peygamber ve melekler hakkında bazı şeyler duymakta ve bunlar hakkında sorular sormaktadır. Çocukların en çok sordukları sorular “Allah nerede?”, Allah‘ı niçin göremiyoruz?” sorularıdır. Bu soruya klasik cevabımız, “Allah’ın bizim gibi maddî bir varlığı yok. Bu yüzden Allah hiç bir yerdedir. Ancak, Allah’ın yarattığı varlıklar her yerdedir ve yarattığı bu varlıklardaki görünen güzellik, mükemmellik gibi özellikleriyle de her yerdedir.” şeklinde olabilir.

Çocuk doğruyu yanlışı farkedene kadar ailesi tarafından yönlendirilmeli ve eğitilmelidir. Eğitimi ileride doğruyu seçmesine yönelik olmalıdır. Çocukluğunda hiç dini eğitim almamış bir kızdan, yirmi yaşında örtünmeyi seçmesini beklemek zordur. Çocuk bu yönde eğitilmeli, ama bunu yaparken nefret ettirmemeye azami gayret etmeli ve sevdirerek gerekli eğitimi vermeli…

Amacımız çocuğumuzun dinini seven, güzel ahlaklı bir birey olması ise küçük yaşlardan başlayan bu din eğitiminde sözlerimizle ve davranışlarımızla çocuğumuza iyi bir model ve öğretmen olmamızdır. Çocuklara dinin sevgi ve hoşgörü yönleri sunulmalıdır.

Kısacası çocuklar din eğitimini bu kültür içinde yaşayarak, ailesini gözlemleyerek öğrenirler. Çocuklara daha derin dini kavramları öğretirken ise çocukların bilişsel ve duygusal olarak bu soyut kavramları anlayabilecek yeterlilikte olması beklenmeli ve dini kavramlar çocukları korkutulmadan yaşına uygun bir şekilde anlatılmalıdır.

Mükellefiyet çağına gelinceye kadar geçen zaman içerisinde çocukları terbiye edip, dini vecibelerini öğretme hizmeti ana ile babaya ait kesin bir vazifedir.

Kafamızı ve gönlümüzü sayılamayacak kadar dünyevî ile ilgili arzular istilâ etmiştir. Bu yüzden ne geçmişimizi, ne de geleceğimizi sükûnetle düşünüp doğru karar veremiyoruz. Halbuki günlük hayhuylardan bir nebzecik zihnimizi tecrid ederek geçmişimizi ve geleceğimizi şöyle bir düşünecek olursak görürüz ki bizler başlangıçta ruhlar âleminden ana rahmine intikal etmiş, orada giydiğimiz ceset libasıyla dünya hayatma başlamış, daha sonra da gireceğimiz kabirde bu emanet ceset libasım bırakarak yine ruhlar âlemine dönmeye namzet olmuşuzdur.

İşte bu, öyle bir gerçektir ki şimdiye kadar bundan istisna edilmiş tek ferd görülmemiştir, bundan sonra da görülmeyecektir. İlâhî kanun başlatüğı hükmünü kıyâmete kadar
Ruhlar âleminden dünyaya gelen insanın kabir ötesinde yine ruhlar âlemine dönerek mahşeri beklemesinin hikmeti malûmdur. Mahşerde aldatılması mümkün olmayan ilâhı mahkeme kurulacak, eller ve ayakların şahidlik ettiği bu mahkemede zâlimler zulümlerinin cezasını, mazlumlar da mağduriyetlerinin mükâfatını görecek, böylece yaşanan dünya hayatının tamamından âdil ölçülerle hesap verilecek, adâlet yerini bulacaktır.

İnsanların hayır ile şerri, hak ile bâtılı ayırtedebilmeleri baliğ olduktan sonra mümkün olduğundan, Rabbimiz mahşerde dünya hayatımızın çocukluk devresinden hesap sormamakta, ancak bâliğ olduktan sonraki günlerimizden başlayarak namaz, oruç gibi ibadet mükellefiyetlerimizi suâl etmekte, böylece dinî mükellefiyetlerimiz bülûğ çağından sonra başlamış olmaktadır.

– Şu kadar var ki bülûğ zamanı tarih olarak kesin değildir. Erkek (12), kız (9) yaşından başlayarak, (15) yaşlarına varıncaya kadar geçen her ay ve günde bülûğa erme hissi teşekkül edebilir. Oğlanda ihtilâm olma, kızda ise ay hâli görme şeklinde kendini gösteren bu beşerî ve cinsî hissin başladığı günden itibaren mükellefiyetlerin her biri ayrı ayrı amel defterine ya “yerine getirdi”, ya da “getirmedi” şeklinde yazılır.

Mükellefiyet çağma gelinceye kadar geçen zaman içerisinde çocukları terbiye edip, dini vecibelerini öğretme hizmeti ana ile babaya âit kesin bir vazifedir. Çocuk yedi-sekiz, nihayet on yaşlarında iken ana-baba bu vazifelerini ifâ etmeli, ileride çocuğun gideceği yanlış yolun mes’uli-yetine kendilerini ortak etmemek için vaktinde gayret göstermelidirler. Zira, bülûğ çağma gelinceye kadar ana-babasm-dan dinî terbiye görmeyen çocuklar bu alâkasızlıktan dolayı dinî vazifelerini yerine getirmez, İslâmî vecibelerini ifâ etmezlerse, bunun mes’uliyetine onları ihmal eden ana-baba da ortak olur.

Ama onlar vazifelerini yaptıkları halde çocuk sonradan kimseyi dinlemez, ana-baba tanımaz olmuşsa bundan dolayı ebeveyne sorumluluk gelmez. Çünkü bâliğ oluncaya kadar vazifelerini yerine getirmişlerdir.

-Her çocuk anasından masum ve günahsız olarak doğar. Sonraları ana ile baba bu masuma kendi zihniyetlerini telkin eder, benimsetirler. Yahudileştirir, Hristiyanlaştırır, ya da doğuştaki mâ-sumiyetini muhafaza ettirerek İslâmî hayata devam ettirirler… (Hadis meali)

Demek ki, çocukların dinî istikbâli ana ile babamn gösterdiği alâka ile yaptıkları telkine bağlıdır. Bu bakımdan ana ile babanın mes’uliyeti ağırdır, vazifeleri mühimdir. Ana-babalar, âile reisleri bu mükellefiyetlerini ihmal etmemelidir.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

mersin eskort -
deneme bonusu
- deneme bonusu veren siteler - Goley90 Giriş - youtube beğeni satın al - buy youtube likes - istanbul escorts - beşiktaş escort - beylikdüzü escort - postegro - deneme bonusu veren siteler - deneme bonusu veren siteler - istanbul escort - Baywin Giriş - bonusu veren siteler - sahabet güncel adres - onwin kayıt - Aviator oyna