Günahlarımız Varken Dini Hayatı Yaşamak Boşuna mı Olur

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

İnsan günah işleyebilen bir varlık. “Benim günah işlemem mümkün değil.” diyebilen hiç kimse bulunmuyor. Her insan, şu veya bu şekilde, az veya çok, günah çukuruna yaklaşıyor, bazen de içine düşüyor. Bu yüzden zaman zaman isteyerek ya da istemeyerek günah işleyebiliyor. Bu konuda Kur’an-ı Kerim’de Allah (celle celaluhu) hangi günah olursa olsun affedebileceğini şu ayetiyle müjdelemiştir: “ALLAH, KENDİSİNE ŞİRK KOŞULMASININ DIŞINDAKİ İSTEDİĞİ KİMSELERİN BÜTÜN GÜNAHLARINI BAĞIŞLAR…”| KUR’A-I KERİM; NİSA SÛRESİ, 116. AYET MEALİ.

Aynı şekilde, biz günahkârız, Allah bağışlayandır. Biz hata işliyoruz, Allah affedendir. Biz isyana kapılıyoruz, Allah mağfiret edendir. Biz tövbe ediyoruz, Allah tövbemizi kabul edendir. Allah Gafûr’dur, Afuvv’dur, Gaffâr’dır, Tevvâb’dır. İşlediğimiz günahlar bizi Allah’ın bu isimlerine götürüyor, bizi O’na yöneltiyor. Böylece Allah’ı Gafûr ve Gaffâr isimleriyle tanımış oluyoruz.

Ne ibadetlerimize güvenip övünebiliriz, ne de günahlarımızdan ümitsizliğe düşebiliriz. ”Ben çok iyiyim, bu işi hallettim.” demek ne kadar yanlışsa; “Ben bittim, beni Allah kabul etmez.” demek de o kadar yanlıştır. Zira, suçunu anlayıp tövbe edip, Allah’a sığınmak büyük bir ibadettir. Günah işleyip de daha sonra tövbe ederim gibi bir düşünce de yanlıştır.

Günlük hayatımızı hemen hepimiz lekesiz tertemiz yaşamak isteriz. Rabbimizin huzurunda önümüze konacak amel defterimizin günah lekeleriyle kirlenmemiş olmasını hepimiz hem de çok arzularız. Bir hadisinde, Sevgili Peygamberimiz (asm) bu tatlı gerçeği ne de güzel dile getiriyor:

“Nefsim kudret elinde olan Zât’a yemin ederim ki, eğer siz hiç günah işlemeseniz, Allah sizi toptan helâk eder; sonra günah işleyen, arkadan da istiğfar eden bir kavim yaratır ve onları mağfiret ederdi.”Rabbimiz günahsız kul şartı koşmuyor, belki günahına göre sevabı çok kul istiyor, sevabın çoğalması lazımdır ki kurtuluş söz konusu olsun, buyuruyor.. ve dikkatimize rağmen yine de hatalara maruz kalır, günah kirleriyle lekelenmekten kurtulamadığımız anlar olur. Bu sebeple de içimizden üzüntüler, pişmanlıklar alıp götürür biz-leri; feryatlar yükselir vicdanımızdan..

İşte böyle üzgün ve bezgin anlar şeytanın arayıp ta bulamadığı anlar..

Şeytan bu hassas ve üzüntülü zamanda hemen devreye girer, vesvesesini doldurur içimize. Telkinlerinin özeti şudur. Der ki:

– Bu devir senin zannettiğin gibi öyle tertemiz dini hayat yaşanacak devir değildir. Baksana bunca gayretine rağmen bir türlü muvaffak olamıyor, yine günahlara düşüyor, yine kirleniyorsun. Boş ver, sonra yaşarsın istediğin o temiz dini hayatını, yapmak istediğin İslami hizmetini!.

Maalesef şeytanın bu vesvesesi nice temiz sinelerde etkili oluyor, bu defa yaşadığı günahlı İslami hayatından da mahrum kalıyor, bir boş vermişliğe sürüklenip gidiyor..

Halbuki insan, kalbine gelen bu gibi fikir suretindeki telkinlerin Rahmani mi, şeytani mi olduğunu mutlaka düşünmeli, kendini bir kontrol etmeli, sonra karar vermelidir.

Bir düşünce insanı dini hayattan soğutuyorsa hemen anlamalı ki: şeytanidir!.

Şayet akima gelen bu düşünce dini hayatta ilerlemesini, İslami hizmetinde daha çok yük almasını telkin ediyorsa bilmelidir ki bu düşünce de Rahmanidir!.

İşte böyle bir kontrolden sonra uzaklaşma telkin eden şeytana demeli ki:

– Maruz kaldığım günahların çaresi, dini hayattan uzaklaşmak, îslami hizmetten kaçmak değil, aksine daha çok dindarlaşmak, daha çok hizmet etmektir ki günahımın hizasına koyacağım sevabım çoğalsın da Rabbim ağır gelen sevabıma göre muamele eylesin.

Evet, günahından üzüntü duyan müminin düşüncesi böyle olmalıdır. Daha dindarlaşmak, daha çok hizmet edip sevap kazanmak. Çünkü Rabbimiz günahsız kul şartı koşmuyor, belki günahına göre sevabı çok kul istiyor, sevabm çoğalması lazımdır ki kurtuluş söz konusu olsun, buyuruyor..

Halbuki şeytan dini hayattan ve hizmetten tümüyle uzaklaştırmak suretiyle sevabı değil günahı daha da çoğaltmaya teşvik ediyor, ebedi hayatını tehlikeye atıyor…

Bu konuda beni çok etkileyen bir misali burada arz etmeme izin verin lütfen.

Herkesi çok düşündüren bu misal zannederim sizi de düşündürecek, hatanız çoğaldıkça sadakatiniz da çoğalacak, gerilemeyi asla düşünmeyeceksiniz. Her günahın hizasına belki de onlarca iyilik ve sevaplar koyacak, tedbirinizi böyle alacak, şeytanın tuzağına düşmeyecekseniz inşaallah.

Efendim, talebenin biri maneviyat dersi aldığı hocasından öylesine çok istifade eder ki bir ara insanların manevi durumunun yazıldığı yer olan (Levh-i mahv ve isbatı) dahi keşfedecek hale gelir. Bakar ki hocasımn ismi şakiler arasında yazılıdır. Yani cehennemlikler listesindedir hocası.

Çok üzülür hocasımn bu durumuna da, bir ara yutkunarak anlatır keşfini.

– Hocam, der, maalesef durumunuza vakıf oldum. İsminiz şakiler defterinde yazılıdır!.

Hocası acı bir tebessümle cevap verir:

– Oğlum, sen onu bugün görmüşsün, ben tam kırk yıldır görüyorum o yazıyı!.

Öğrencisi hayret eder:

– O halde, nasıl ümitsizliğe düşmüyor da yine tam bir sebatla devam ediyorsunuz?Hocasının cevabı kesin olur:

– Ne yapayım evladım, gidecek başka kapım mı var ?

Şu gerçekleri ilave eder sözlerine:

– Biliyorum ki O, yanlış yazı yazmaz. Bir insan neye layıksa onu yazar!. Demek ki benim layığım şimdilik budur. Ben halimi değiştirir de iyiye layık olursam yazı da halime göre değişir, iyi yazılabilir. Onun için iyiye layık hale gelmeyi bekliyor, ümidimi yitirmiyorum.

O sırada öğrenci bakar ki yazı değişmiş, Cehennemlikler listesinden çıkarılan hocası Cennetlikler listesine yazılmış. Şöyle deniyor yazıda:

– Bu sebatı hürmetine onu artık şakiler listesinden çıkarıp Saidler listesine kaydettik. Sebatıyla buraya layık olduğunu gösterdi, biz de adaletimizle onu layık olduğu yere yazdık!

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir