Kapı Çalma Adabında Nelere Dikkat Edilmelidir

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Günlük hayatımızda gerek kendimize ait gerekse başkalarının bulunduğu mekânlara girer çıkarız. Herşeyin bir adabı ve kuralları olduğu gibi kapı vurmadada veya evlere girmek için izin istemekte bazı adabları vardır. Bu nedenle görgü kuralları ve kapı çalmak konusunda Kur’an-ı Kerîm bizlere şöyle seslenmektedir:

“Ey îmân edenler! Kendi evlerinizden başka evlere, geldiğinizi farkettirip ev halkına selâm vermeden girmeyiniz!” (en-Nûr 24/27)

Kur’an insan hayatını hem bütün hem de parça olarak düzenler. Bu düzenleme, hayatın ayrıntıları ile yüce ve bütünsel düşünce arasında bir ahengin oluşması içindir.
Eve veya benzeri bir mekâna girmek için izin istemek, mahremiyetin korunması esasına dayanır.

Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- bir hadislerinde buna şöyle işarette bulunmuştur; “İzin istemek göz(ün evin ayıplarını görmemesi) için şart kılınmıştır.” (Buhârî, İsti’zân, 11)Hadisin beyânına göre mahremiyeti ihlâl, sâdece bir yere girmekle değil aynı zamanda bakmakla da meydana gelir.

Komşulanndan biri kapıyı çalmış. Açınca burun buruna gelmişler. Bundan memnun olmayan hanım söylenmiş:

– Müslümanlıkta böyle kapı çalma olmaz. İnsan söyle bir kenara çekilir, öyle bekler kapının açılışını!, demiş.

Öteki de pişkin mi pişkin.

– Hayret, demiş, herkes kendi isteğini İslâm’a yüklüyor. Müslümanlıkta böyle şey yoktur, diyor. Yani İslâm, senin kapını çalınca nasıl bekleyeceğimi de mi yazıyor?

-Yazıyor, yazmıyor… derken bize sormuşlar:

– Var mı, yok mu kapıyı çalınca bir kenara çekilip de beklemek? demişler.

Efendim, İslâm’da olmayan şey yoktur. Lâkin biz bilmiyorsak o yok demek değildir. Belki biz bilmiyoruz, demektir.

İsterseniz bu konuya dair bilgileri sıralayayım da birlikte okuyalım var olanları.

Saad bin Ubade anlatıyor:

Bir adam Resûlüllah Aleyhisselam’m kapısmı çalıp izin istemişti.

Efendimiz kapıyı açmca yüz yüze geldi. Adam doğruca evin içini görür haldeydi. Resûlüllah adamın bu tavrı üzerine dışarıya çıkü. Kapmm bir yanma çekilip:

– Çaldığınız kapmm ya sağma ya soluna çekilin. İşte şöyle, diyerek bizzat gösterdikten sonra şunu ilave etti:

– Girmeye izin verilinceye kadar içeriye bakmak helal değildir!

Demek ki kapmm önünde değil sağmda ya da solunda beklemek gerekir.

Böylece içeriye ancak izinle girecek insanın dikkat edeceği diğer sünnetler de açıklanmıştır eserlerde. Onları da arz edelim sırasıyla, Sağ ayağıyla içeriye giren misafir, evin sağım solunu kolaçan eden bir tecessüsle bakınmadan gösterilen yere oturur, kendi istediği yere oturma konusunda bir tercihi olamaz.

Hatta ev sahibi, misafirine en itibarlı yeri gösterip de kendisi en değersiz yere, mesela kapmm arkasına otursa bile itiraz edilmez.

Bunu da Adiy bin Hatim’den öğrenmekteyiz. Diyor ki: Resûlüllah Aleyhisselam’a bir misafir gelmişti.

Minderi gösterip üzerine oturmasmı istedi. Kendisi de yere oturmayı tercih etti. Misafir istemediği halde böyle yaptı. Onu daha itibarlı yere oturttu.

Nitekim İbn-i Sirin’i ziyarete giden bir zat, onu yerde oturur görünce, kendisi de yere oturmak istedi. Ancak İbn-i Şirin:

-Hayır, sen yere oturma, minder üzerine otur, diye ikaz ettikten sonra şöyle dedi.

– Evimde misafirin benden üstün yere oturmasını isterim!

Şayet evde başka kimseler varsa, cümlesine birden verilen selamdan sonra, gerekecekse en itibarlılarından başlanarak musafaha da yapılabilir. Sonra yan yana oturan iki kişinin araşma da oturmamaya dikkat edilir.

Nitekim Efendimiz Aleyhisselam’m tavsiyesi de böyledir.

– İşi olmadan iki kişinin arasına oturmayınız!

Yine hadislerden öğrendiğimize göre; iki kişinin arasındaki özel konuşmalara kulak kabartılıp da dinlemeye çalışılmaz.

Ayrıca cemaat içinde önce alimler, sonra yaşlılara söz verilir.

Nitekim sofra gelince de aynı şekilde büyüklerin önce uzanması beklenir.

Sünnet olan görgü kurallarını anlatan (Min âdâbil îslâm)dan bir nükte:

Bilindiği üzere kapı çalan insan, içeriden kim o? diye gelen soruya, (benim) demez, kim olduğunu tanıtan sözlerle cevap verir. Fakat Ebu Nuaym’ın kapısını çalan adam kendini tanıtan sözlerle değil de (benim, ben) diye cevap verince, kızan Ebu Nuaym:

– Sen kimsin be kardeşim? diye sordu. Aldığı cevap ise daha meçhul şekildeydi:

– Ben adem oğullarından bir âdemim!..

Bu defa kapıyı açan Ebu Nuaym adama sarılıp kucaklarken şöyle söylendiği duyuldu:

– Ben âdem oğullarının nesli tükendi sanıyordum, demek anlayışsız kısmı hâlâ devam ediyormuş!

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir