Telif Hakkı ve Telif Tercüme Nedir ve Kul Hakkına Giriyor mu?

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Birçok kişi orijinal değil de izinsiz çoğaltılmış ucuz nüshaları tercih ediyor; ama bunu tercih etmeyip pahalı da olsa orijinalinden alanların ve telif hakkı sahiplerinin hakkına girilmiş olmuyor mu?

Evet, şu andaki ‘telif hakkı’ mantığını eski kitaplarımızda bulmak mümkün değildir. Lakin kitap, kaset, CD vb. gibi telif hakkı kapsamına giren ürünlerin de, hak sahiplerinin izni ve bilgisi dışında “korsan” tabir edilen yasa dışı yollardan üretilmesinin caiz olmadığı açıktır.

Telîf, her hangi bir yazarın kendi görüşlerini yazmak veya başkalarından iktibaslar etmek ve kendinden de bir şeyler eklemek suretiyle bir eser meydana getirmesidir. Burada eserden kastettiğimiz, uzun veya kısa, geniş ya da dar hacimli bir metin veya ibaredir.

Tercüme ise, herhangi bir eseri bir lisandan başka bir lisana çevirmek, aktarmak mânâlarına gelmektedir. Tercüme edilen eserde, sadece lafız mütercime mânâ ile müellifine, yazarına aittir. Telif edilen eserdeyse, lafız ve mânâ müellife aittir, ancak müellif eserini meydana getirirken başka kimselerin eserlerinden iktibaslar etmek yoluyla yararlanmış da olabilir.

Ancak ben, diğer sorulara geçmeden önce İslâm’da telif hakkı var mıdır, yok mudur; bu konuda İslâm hukukçularının görüşleri nelerdir, onu kısaca bir mukaddime şeklinde vermek isterim.

İslâm hukukuna göre alışverişin rükünleri beştir:

1) Bâyi, yanı satıcı,

2) Müşteri, yanı alıcı,

3) Müsmen, yani satılık mal,

4) Semen, yani şahlan malın bedeli,

5) Sîga, yani icab ve kabul.

Bu beş rüknün veya bunlardan birkaçının ya da birinin eksik olması halinde yapılan bir alış veriş, İslâm hukukuna göre sahih değildir. Bu rükünlerden her birinin de kendine has birtakım şartlan vardır. Burada bu şartları tek tek açıklamaya kalkışacak olursak söz çok uzar. Bunun için sadece sorunuzu gayet yakından ilgilendiren üçüncü rüknün, yani müsmen dediğimiz satılık malın üzerinde birazcık durmak istiyorum.

Satılık mal demek fıkıh kitaplarımıza göre elle tutulan, gözle görülen yararlı bir metâ’ demektir. Şayet bir şey elle tutulup gözle görülmüyorsa, faydalı da değilse fıkhen buna mal denilmez, ed-Durru’l-Muntekâ, İbnu Abidîn ve diğer Hanefî fıkıh kitaplarının tümü bunu böylece ifade etmektedirler.

Şufa Hakkı bunlardan birisidir. Meselâ birinin bir arsada sizinle ortaklığı veya komşuluğu vardır, sizin kendi hissenizi ya da arsanızı satmaya kalkışmanız halinde o ortağınızın veya komşunuzun müdahale edip sattığınız arsanın bedelini vererek onu satın alma hakkı vardır ki buna Şufa Hakkı denir. İslâm’a göre Şufa hakkı satılamaz. Yani Şufa Hakkına sahip olein bir kimse, bu hakkım bir başkasına satamaz. Çünkü hukuku mücerrededendir, elle tutulup gözle görülmeyen bir haktır.

İşte telif hakkı da bu kabil haklardandır. Elle tutulup gözle görülmeyen bir haktır. Bir kitap, satılabilir. Ben başkasının yazdığı bir kitabı veya kendi yazdığım bir kitabı, elle yazmak suretiyle kop-ye etsem, istinsah etsem; o kopyeyi, o nüshayı başkasına satabilirim. Burada satış sözkonusudur.Çünkü orada elle tutulan gözle görülen bir mal vardır. Ama telif hakkı dediğimiz şey, yukarıda tarifi geçen hukuku mücerrededendir ve onun satışı olamaz. Çünkü bu, mal tarifi içine giren birşey değildir.

Buna göre ben, elimde bulunan herhangi bir eserin fotokopisini çektirebilir veya tab ettirebilirim. Çünkü benim elimde bir kitap vardır ve ben o kitabın maliki olduğum için kendi malım olan bu kitabı istediğim usulle çoğaltıp satabilirim. Yalnız zamanın alimleri malın tarifini genişleterek elle tutulmayan ve gözle görülmeyen şey faydalı olduktan sonra malın şümulüne almışlar, tercüme ve icad gibi şeylerin haklarının satışını caiz görüyorlar.

(Halil GÜNENÇ, Günümüz Meselelerine Fetvalar-I)

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir