Zekat Vermenin Şartları Nedir

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Zekatın şartları nelerdir? Zekat verme şartları derken İslâm’ın beş şartından birisi olduğunuda unutmamak lazımdır. Genelde Ramazan aylarında zekat miktarı hesaplanır ve gereken yerlere tahsil edilir. Bu nedenle Zekat vermenın şartları maddeler halinde yazarak daha kolay bir bir şekilde anlaşılmasını derledik.

Bir kimseye zekâtın farz olması için bazı şartların tahakkuk etmesi gerekir. Bu şartlar biraz ileride ele alınacaktır. Öncelikle Malî ibadetlerden biri olan zekat, İslâm’ın beş temel esasından olup, hicretin ikinci yılında Medine’de farz kılınmıştır. Zekâtın özelliği, Allah için toplum yararına yapılan bir ibadet olmasıdır. Zekat’ın kelime anlamı ise, “artma, çoğalma, arıtma, bereket” tir. Bu nedenle Zekatın farz olması için şartlar; malların nami (üreyici) olması, sahip olunduğu andan itibaren üzerinden bir yıl geçmesi, borcundan ve asli ihtiyaçlardan fazla olmasıdır.

Ramazan, ibadetlerin makbûl, hayırların matlup olduğu bir.mukaddes aydır. Bugünlerde yapılacak iyilik, hayır-hasenat bu ay dışındakilerden çok daha değerli ve sevaplı olmaktadır. Bu husus hem âyet, hem de hadîslerle sabittir. Bu yüzdendir ki, zekâtlarımızı bu mübarek ayda verir, fitrelerimizi bayram namazından önce mutlaka yerine ulaştırmak için gayret gösteririz.

Kur’an-ı Kerim’de zekâtın kimlere verileceği belirtilmiş ve hicretin 9. yıllında inen Tevbe sûresinde bunlar şöyle sıralanmıştır: “Sadakalar (zekâtlar) Allah’tan bir farz olarak fakirlere, miskinlere, zekât işinde çalışanlara, kalpleri İslâm’a ısındırılmak istenenlere, kölelere, borçlulara, Allah yollunda olanlara ve yolda kalmışlara aittir. Allah bilendir, tam hüküm ve hikmet sahibidir” (Tevbe, 9/60.)

1) Yoksullar ve düşkünler: Bunlar, Kur’an’daki ifadesiyle “fakirler ve miskinler”dir. Fakir; ev ve ev eşyası gibi temel ihtiyaçlarını karşılayan malı olsa bile, gelirleri mutat olan ihtiyaçlarını karşılamayan ve borçları düşüldüğünde, nisap miktarından daha az malı bulunan kimsedir. Bir işte çalıştığı halde gelir düzeyi temel ihtiyaçlarını karşılamayan kimse de bu sınıfa girer.

2) Zekât işlerinde çalışanlar: Bunlar zekât işlerinde çalıştırılan memurllardır. Âyette geçen “âmil” sözlükte bir iş yapan, işçi, zanaatkâr gibi anlamlara gelir. Terim olarak ise zekât gelirlerini toplamak ve hak sahiplerine dağıtmak için görevlendirilen kişiyi ifade eder.

3) Müellefe-i kulûb: İlgili âyette dördüncü grup olarak zikredilen bu sınnıf, kalpleri İslâm’a ısındırılmak istenen kimseleri kapsar.

4) Köleler: Kölelikten kurtulmak, hürriyetini para ile satın almak isteyen kimselere de zekât verilir. Zekât fonundan yararlanılarak kölelerin özgürlüğüne kavuşturulması, İslâm’ın insan hürriyetine verdiği önemi gösterir.

5) Borçlular: Borcu düşüldükten sonra, nisap miktarı malı kalmayan kimsseler bu sınıfa girer. Başkasından malı veya alacağı olup da, bunu alması mümkün olmayan kimse de borçlu sayılır. Bu şekilde borcu yüzünden darda bulunan kimseye zekât vermek borçsuz yoksula vermekten daha faziletlidir.

6) Allah yolunda olanlar: Kelime olarak “Allah yolunda” anlamına gelen “fî sebîlillah” tamlaması, terim olarak iki farklı anlamda kullanılmıştır. Birinci anlamı; İslâm’ı yüceltmek için bilfiil savaşta bulunmaktır. Buna göre savaşta olan mücâhitlere zekât verilir. İkinci anlamı ise; Allah rızasına uygun ve O’na yaklaşmak için yapılan her türlü hayırlı iştir. Buna göre Allah rızasını gözeten, hayır ve tâat niteliği bulunan işleri yapan kişi ve kurumlara zekât fonundan yardım yappılabilecektir.

7) Yolda kalmış kimse: Yolculuğa çıkan, iyilik ve yararlı bir iş için yolculluk yapan ve gittiği yere yardımsız olarak ulaşamayan kimse bu sınıfa girer. Hac, savaş, mendup ziyaretler veya ticaret için yapılan yolculuklar buna örnek gösterilebilir.

Yukarıda gösterilen yedi kısımdan her biri, zekâtın verileceği yerdir. Bir kimse zekatını bunlardan herhangi birine verebileceği gibi, bir kısmına veya tümüne de dağıtabilir. Bununla beraber nisab mikdarına ulaşmayan bir zekatın, bunlardan yalnız birine verilmesi daha faziletlidir. Çünkü bu ihtiyacı karşılamış bulunur.

Bilindiği gibi zekât, zaruri ihtiyacım te’min eden kimselerin geride (80) gram altın değerinde parası kalması halinde ve bu servetin de üzerinden bir sene geçtiği takdirde yüzde iki buçukluk miktarını fakire vermek şeklinde izah edilir.

Yalnız burada ince bir nokta vardır ki, o çoğu zaman yanlış anlatılır, yahut anlaşılır. Zekât verecek kimsenin evinde zurarî ihtiyaçları te’min edilmiş olacak, bundan arta kalan (80) gram altın değerinden az olmayan paradan zekât verilecek. Bu doğru.

Ancak zarurî ihtiyaçlarım karşılayacağı parası bu ihtiyaçlar için harcanmamış, para olarak bekliyorsa, durum ne olacak;? Beklettiği para zarurî ihtiyacın karşılığı olarak mı hesap edilecek? Yoksa zekâta mı tâbi olacak?

Evet, yanlış anlaşılan husus budur. Bu paraya zekât lâzım gelir. Zira zekâtın bir hikmeti de paranın bir köşede beklememesi, ya ihtiyaca verilmesi ya da çalıştırılmasıdır. Bir köşede para bekletmek, bu paradan kimsenin istifade etmemesine sebeb olmak demektir. Bu itibarla ihtiyaç için de olsa beklettiği paradan zekât vermesi gerekir.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir