Gün İle İlgili Deyimler ve Anlamları

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Allah’ın günü
Hemen hemen her gün.


Gün batmak
Güneş batmak.


Gün almak
1) bir iş görmek için ilgili kişiden bir gün ayırmasını istemek, randevu almak: doktordan gün almam gerekir. 2) belirli bir yaşı bitirdikten sonra girdiği yaştan süre almak: beş yaşından iki gün aldı.


Geceyi (gecesini) gündüze (gündüzüne) katmak
Aralıksız, gece gündüz çalışmak, büyük çaba göstermek: ‘başaramayacağı kadar çok işlerin altına girmekten çekinmedi, geceyi gündüze katıp çalışmaya başladı.’ -m. Ş. Esendal. ‘köycülük kollarında gecemi gündüzüme kattım.’ -y. Z. Ortaç.


Gün ağarma
Tan yeri aydınlanmak: ‘kalın perdenin ardında gün ağarmıştı.’ -y. Atılgan.


Gün atmak
Hlk. 1) davayı ileri bir tarihe bırakmak; 2) güneş doğmak: ‘süleyman kâhya gün atıncaya kadar çadırların arasında dolaştı.’ -y. Kemal.


Gün yüzü görmemiş (söz, küfür)
1) hiç kullanılmamış; 2) ortalığa çıkmamış; 3) çok ağır hakaret içeren.


Gün yüzü görmemek
1) güneş ışığından uzakta kalmak, ışık görmemek; 2) mec. hiç kullanılmamak, yeni kalmak.


Gün yemek
Hapis cezası almak: ‘arkadaşım altı ay gün yedi.’ -a. Gündüz.


Gün saymak
Herhangi bir iş veya olayın belirlenmiş süresinin sonunu heyecanla beklemek.


Gün koymak
Yapılacak bir iş için gün belirlemek.


Gün kavuşmak
Güneş batmak, akşam olmak: ‘gün kavuşurken handune’nin de hareket derecesi artmış.’ -e. E. Talu.


Gün görmemek
Sıkıntı içinde yaşamak: ‘üçü de kocadan gün görmemişler, üçü de mazlum ve boynu bükük kadın…’ -a. Erhat.


Gün geçirmek (öldürmek)
Boş şeylerle vakit geçirmek.


Gün eylemek
Gün geçirmek: ‘çıksam yüksek bellere gün eylesem / acep nazlı yâr duyar mı ola?’ -halk türküsü.


Gün doğmak
Sabah olmak.


Gün gibi açık
Çok açık, çok belli.


Günlerden bir gün
Herhangi bir gün, önceden belli olmayan bir gün, vaktiyle: ‘günlerden bir gün bu güzel gemilere binme nasip oldu.’ -b. R. Eyuboğlu.


Üç günlük ömür
Ömrün kısalığını anlatan bir söz.


Gece silahlı, gündüz külahlı
‘ gerçekte iyi olmadığı hâlde iyi gibi görünen kimseler için kullanılan bir söz’ anlamında kullanılan bir söz.


Gece gündüz dememek
1) vaktin uygun olup olmadığına bakmamak, vakit seçmemek; 2) bir işi sürekli olarak, ara vermeksizin yapmak: ‘gece gündüz demez ha bire okurlardı. Sonra başlarlardı yazmaya.’ -a. Ümit.


Felekten bir gün (gece) çalmak
Güzel bir gün veya gece geçirmek.


Bugünkü günde
Şimdi, içinde bulunduğumuz zamanda, şimdiki şartlarda: ‘bugünkü günde ingilizcesiz olmuyor çok iş.’ -n. Uygur.


Bugünden tezi yok
Hemen şimdi, derhâl: ‘bugünden tezi yok, şimdi buradan çıkıp oraya gidiyorum.’ -h. R. Gürpınar.


Tanrı’nın günü
Allah’ın günü: ‘tanrı’nın günü bu pasaj sabahın yedisinden, gecenin yarısına kadar her çeşit insanla dolar taşardı.’ -h. Taner.


Şu günlerde (sırada)
1) çok uzak olmayan bir zamanda; 2) içinde yaşadığımız günlerde: ‘şu sırada bütün belalar neredeysem gelip beni buluyor.’ -a. İlhan.


O gün bugün(dür)
O zamandan beri: ‘işte o gün bugündür ahbaplığı ilerlettik.’ -n. Hikmet.


Ne günlere kaldık!
Zamanın olaylarından yakınma anlatan bir söz.


Ne güne duruyor?
1) … varken başka şey gerekmez: biz ne güne duruyoruz? 2) şimdi yapmazsa ne zaman yapacak?


(…-mesi) gün meselesi
Olması her an mümkün, sürekli gerçekleşebilecek durumda: kovulması gün meselesi olduğu için usta bir taraftan sıkıştırıyor, patron bir taraftan sıkıştırıyor.


Kırk gün günahkâr, bir gün tövbekâr
Sürekli kötü işler yaptıktan sonra iyi bir iş yapan insan için kullanılan söz.


İyi gün dostu olmak
Sadece iyi günlerde görünmek.


Hafta sekiz, gün dokuz
‘tedirgin edercesine sık sık’ anlamında kullanılan bir söz: o, hafta sekiz, gün dokuz bizdedir!


Ha bugün ha yarın
Neredeyse, kısa bir süre içinde: ha bugün ha yarın gelecek diye bekliyorlar.


Gününü (günlerini) saymak (beklemek)
Kurtulamayacak hasta son günlerini yaşamak.


Gününü gün etmek
Hiçbir şeyi dert edinmeyip gününü hoş geçirmek: ‘sevmek, sevilmek, eğlenip yan gelmek, çubuğunu yakıp gününü gün etmek mi?’ -h. Taner.


Gününü göstermek
Tehdit yollu cezalandırmak.


Gününü görmek
1) kötü bir sonla karşılaşmak, cezaya çarptırılmak; 2) çocuklarının iyi, mutlu günlerini görmek; 3) aybaşı görmek.


Gününü doldurmak
Bir işin sona ermesi için gereken süreyi tamamlamak: ‘hele günümü doldurup çıkayım, ben ona gösteririm. Onu gebertmezsem anam avradım olsun, derdi.’ -halikarnas balıkçısı.


Günü yetmek
1) ölüm zamanı gelmek; 2) gebe için doğum vakti gelmek.


Günü kurtarmak
Günün ağır koşullarını ve engellerini bir biçimde atlatmak: ‘gelecek insanın mutluluğu için günümüzü kurtarmak hangi babayiğidin harcıdır?’ -m. C. Anday.


Günü gününe uymaz
Her zaman aynı durumda bulunmaz, kararsız.


Günü dolmak
1) önceden belirlenmiş bir süreyi tamamlamak; 2) ömrünü tamamlamak, eceli gelmek: ‘benim tavukların günü daha dolmamışsa suçlu olan ben miyim?’ -z. Selimoğlu. 3) hamilelikte çocuğun olması gereken süreyi tamamlamak, doldurmak.


Günlük tutmak
Her gün yaşananları, olayları ve anıları bir deftere yazmak: ‘şimdiye kadar günlük tutmadım, olanı biteni kaydetmediğim için birçok şeyi unuttum.’ -i. Aral.


Günlük güneşlik görünmek
Sıkıntısız, sorunsuz, huzur ortamında bulunmak.


Günleri sayılı olmak
1) ölümü yakın olmak; 2) bir yerde kalmak için ancak birkaç günü bulunmak.


Günleri gece olmak
Çok kederlenecek bir durum içinde bulunmak.


(Birinin) derdi günü
Çok ilgilenilen, üzerinde çok düşünülen şey: ‘onun derdi günü roman okumak! Dağ başındasın / derdin günün hasretlik / akşam olmuş / güneş batmış / içmeyip de ne halt edeceksin?’ -o. V. Kanık.


(Birine) gün geçmek
Güneş çarpmak.


(Birine) gün doğmak
İsteklerini gerçekleştirmek için iyi bir duruma erişmek veya eline olağanüstü bir fırsat geçmek.


Az günün adamı olmamak
Çok yaşamış, çok görmüş bulunmak.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir