K ile Başlayan Atasözleri ve Anlamları

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

K harfi ile başlayan atasözleri ve anlamları hangileridir? Açıklamalı olarak sıralanmış ve kolayca kavramanız için k harfi ile ilgili başlayan atasözü sözlüğünü derledik. Anlamlarıyla beraber başlayan k harfinin atasözü listesi.

Her ülkenin tarihi, kültürü, dili ve atasözleri var. Atasözleri, kültürümüzde oldukça önemlidir. Atasözleri, geçmişte edinmiş tecrübelerden yola çıkarak söylenmiş özlü sözlerdir. Kimin tarafından söylendikleri belli olmaksızın ağızdan ağıza dolaşan, yol gösterici nitelik kazanmış, az kelime ile çok mana ifade eden kültür unsurlarıdır. Ayrıca Atasözleri bir toplumun duygu, düşünce, inanç ve kültür yapısını yansıtır. Kimi atasözü gerçek anlamı ile kullanılırken kimisi de mecaz anlamı ile kullanılmıştır. Ancak bütün atasözlerinin ortak amacı ders vermektir. Atasözleri ve deyimlerin birbirleriyle ortak ve birbirinden ayrılan bazı özellikleri vardır. Birbirleriyle ortak olan en önemli özellikleri, her ikisinin de toplum tarafından ortak olarak benimsenen ve kullanılan kalıplaşmış sözler olmalarıdır.
İşte alfabe sırasına göre tek tek harflerle Atasözü ve anlamları…

Kabahat (suç) samur kürk olsa kimse sırtına (üstüne) almaz.
İnsan yaratılışı kabahatten hoşlanmaz. Bundan dolayı suç kınanır ve cezayı gerektirir. Böyle bir şeyi de insan benimsemez, “evet, bunu ben yaptım” demez.


Kaçan balık büyük olur (kaybolan koyunun kuyruğu büyük olur).
İnsan, elden kaçırdığı küçük bir fırsatı gözünde büyütür; onu bir türlü onutamaz. Çok önemli olduğunu söyler durur.


Kaçanın anası ağlamamış (ağlamaz).
Kavgadan ve saldırıdan kaçan kimse, canını kurtarmış olur. Böylece annesi de – üzücü bir durum olmadığından – ağlamamış olur (bu atasözünü savaştan ya da haklı bir gösteriden kaçmak anlamında almamalıdır).


Kalp kalbe karşıdır.
İnsan kalbi, insanların kendine karşı sevgi mi, yoksa nefret mi beslediklerini hisseder. Bizim kalbimizde birine karşı bir sevgi varsa, bu, o, kimsenin bizi sevdiğini gösterir. Birine karşı içimizde soğukluk hissediyorsak buda, o kimsenin bize karşı bize soğuk olduğunu gösterir.


Kanaat gibi devlet olmaz.
Dünyalıktan fazla birşey istemeyen, arzı yeter bulan ve elindekiyle yetinmesini bilen kimse yoksulluk çekmez. Yemede, içmede, giyim ve kuşamda, barınma ve diğer konularda aşırıya kaçmayan kimse mutlu bir hayat yaşar.


Kanatsız kuş uçmaz (olmaz).
İnsan ne kadar yetenekli, ne kadar çalışkan olursa olsun, bu yetenek ve çalışkanlığını belli şartlar oluşmadıkça gösteremez: Sermaye yoksa iş kuramaz, iş yoksa çalışamaz. Gereken koşullarla donanıp güçlenmeyen kimse amacını gerçekleştiremez.


Kanı kanla yumazlar, kanı su ile yurlar.
İnsan bir kötülük yapınca, bunun ardından bir iyilik yapmalıdır ki, biri öbürünü örtsün, böylece içi huzurlu olsun. Bize yapılan kötülüğe de kötülük ile karşılık vermek akıl karı değildir. Bunun aksine, bize kötülük yapana iyilikle karşılık verirsek, kötülük kendiliğinden yok olur, devam etmez. Kötü bir durum, kötülüğü sürdürecek davranışlarla düzelmez. Buna son verebilecek davranışlarla düzelebilir.


Kar, zararın kardeşidir (ortağıdır).
Ticarette aslolan cesaret ve piyasa kurallarına uymaktır. Fakat bu, her zaman kazanmak anlamına gelmez. Ticaretle uğraşan kimse, sadece kar edeceğini düşünmemeli, zarar edeceğinide göze almalıdır. Alışverişte kar ve zarar birlikte gider.


Kara haber tez (çabuk) duyulur.
Felaket ve ölüm gibi haberler, bununla ilgili kimselerin kulağına çabuk yetişir. Kötü haber insanları daha çok etkilediğinden, bunu hemen çevrelerine duyururlar. İnsandan insana, derken haber, sahibini çabucak duyuruverir.


Karaya sabun, deliğe öğüt neylesin.
Eşyanın sonradan gördüğü hasar ile insanın yaşadığı hayat gereği sonradan başına gelen olumsuzlukları gidermek bir yere kadar mümkündür. Fakat özü bozuk olan şey, bütün düzeltme gayretlerine rağmen iyi duruma getirilemez. Akıllı kimse için bir nimet olan öğüdü delinin dinlememeside böyledir.


Kardeş kardeşi atmış, yar başında tutmuş.
Bazen insan, kendi öz kardeşine bile büyük bir kötülük yapabilir. Ama o kötülüğün kardeşini büyük bir zarara sürükleyeceğini görünce pişmanlık duyar ve yaptığını düzeltme gayreti içine girer. Kardeşi tam mahfolmak ve uçurumdan yuvarlanmak üzereyken içi sızlar ve imdadına yetişir. / Sevgi bağı, bazen kan bağından daha güçlü olarak ortaya çıkar. Kardeş kardeşten vazgeçebilir; ama sevgilisi onu el üstünde tutar.


Kardeş kardeşi bıçaklamış, dönmüş yine kucaklamış.
Bazen insan, kendi öz kardeşine bile büyük bir kötülük yapabilir. Ama o kötülüğün kardeşini büyük bir zarara sürükleyeceğini görünce pişmanlık duyar ve yaptığını düzeltme gayreti içine girer. Kardeşi tam mahfolmak ve uçurumdan yuvarlanmak üzereyken içi sızlar ve imdadına yetişir. / Sevgi bağı, bazen kan bağından daha güçlü olarak ortaya çıkar. Kardeş kardeşten vazgeçebilir; ama sevgilisi onu el üstünde tutar.


Kardeş kardeşin (hısım hısımın) ne öldüğünü ister, ne onduğunu.
Kardeşler esasen birbirini kıskanırlar. Kardeş, kardeşinin bir zarara uğramasını istemez. Buna karşılık onun kendisinden üstün durumda olmasını da istemez.


Karga yavrusuna bakmış, “benim ak pak evladım” demiş (kuzguna yavrusu anka görünür).
İnsan ben merkezlidir. Bundan dolayı kendine ait şeyleri diğerlerinden daha çok beğenir ve sever. Kişi kendi çocuğunu güzel, kendi eserini kusursuz görür. Başkalarına göre ne kadar çirkin ve kusurlu olurlarsa olsunlar, bunlara yinede olumlu bir gözle bakar.


Karga, kekliği taklit edeyim demiş; kendi yürüyüşünü şaşırmış.
İnsan kendi fıtratını, yaratılış özelliklerini zorlamamalıdır. Eğer zorlarsa sonuç alamaz ve herkesin maskarası olur. Görgüsüz kişi, görgülü kişinin yaptığını yapmaya kalkışırsa beceremez, kendi tabii, bildik davranışınıda yitirir, gülünç duruma düşer.


Kartala bir ok değmiş, oda kendi yeleğinden.
Uzaktaki bir düşmana kötülük yapmak çok zordur. Bunun gibi, uzakta olan kimselerinde bize kötülük yapmaları hemen hemen imkansızdır. İnsana ne gelirse yakınında bulunanlardan gelir. Bir kimseye en büyük kötülüğü kendisine çok yakın olanlar yapar.


Katıra “baban kim?” demişler, “dayım attır” demiş.
Bazı yönlerden yetersiz ve kusurlu olan kimseler, bu yönlerini örtmek için olmadık yollara başvururlar. Bunun gibi, aşağılık duygusu içinde bulunan kimse, kendisini olduğu gibi göstermeye utanır. Bu tür insanlar kötü yönlerini gizler, sadece iyi yönleri ile övünürler.


Kaynayan kazan kapak tutmaz.
Büyük çaplı olaylar, küçük görülen bazı unsurların zaman içinde insanları etkilemesiyle öyle bir aşamaya gelir ki ansızın patlak verir. Olaylara daha büyümeden çözüm aranmalıdır. İş işten geçtikten sonra önlemlerin fazla etkisi olmaz. İçin için büyüyen bir olay, bir duygu, çok geçmeden patlak verir.


Kaz gelen yerden tavuk esirgenmez.
Bir avuç tohum bir çuval doldurur. Bir gülümseme, insanın önüne ne büyük fırsatlar açar. Bütün bunlar küçük fedakarlıklarla elde edilmiştir. Büyük çıkar sağlanan yerden ufak tefek özveriler esirgenmemelidir.


Kaza geliyorum demez.
Kaza, beklenmedik zamanda, birdenbire meydana gelir. Birşeyin olacağı önceden bilinse önlem alınır. Fakat bu mümkün değildir.


Kazan kazana kara demiş.
İnsanların çoğu kendi kusurunu görmez de başkalarının kusurunu görür. Öyle ki, bazen kendinde olan bir kusur yüzünden başkasını kınar. Böyle yapıncada gülünç duruma düşer. Kişinin kendi kusurunu görmesinden büyük erdem olmaz.


Kazma elin kuyusunu, kazarlar kuyunu.
Kendi kötülüğünden insanların güvende olmadığı kimse iyi bir insan değildir. Böyle kimselerin şerrinden korunmak için insanlar karşı önlemler alırlar. Bir kimse başkasına kötülük yapma yolunu tutarsa, başkası da ona kötülük yapma yolunu tutar.


Keçi (koyun) can derdinde kasap yağ (et) derdinde.
Hayatın hiç değişmeyen bir kuralıda şudur: Bir kimse, önemli bir kaybından dolayı çırpınıp kıvranırken başka bir kimse bu durumdan ne kadar çok yararlanabileceğini düşünür.


Keçi nereye çıkarsa oğlağıda oraya çıkar.
Çocuklar, anne ve babalarının, büyüklerinin yaptıklarını taklit eder, onlarda ne görürse onu yapmaya çalışırlar. Bundan dolayı çocuklara iyi örnek olmalı ve doğru bildiklerimizi kendi davranışlarımızla göstermeliyiz.


Kedi uzanamadığı (yetişemediği) ciğere pis (mındar) der.
İnsanların tenkit ettiği bazı şeyleri yada kişileri derinlemesine incelerseniz, görürsünüz ki, tenkitlerinin hiç biri geçerli ve tutarlı nedeni yoktur. Bunu sadece kendileri yapamadıkları, beceremedikleri için yapmaktadırlar. Bundan dolayı insan, elde edemediği şeyi istemiyormuş, beğenmiyormuş gibi görünür.


Kedinin boynuna ciğer asılmaz.
Bir iş yada emanet, ehli olmayan, onu kendi çıkarına kullanabilecek kimseye bırakılmamalıdır. Böyle birine, kullanıp zarar verebileceği, kendine mal edip ortadan kaldıracağı şey emanet edilmez.


Kel ölür sırma saçlı olur, kör ölür badem gözlü olur.
İnsan, abartmayı seven bir varlıktır. Bundan dolayı kişi, elinden giden basit, kusurlu birçok şeyi çok önemli, çok güzelmiş gibi anlatır.


Kele, köseden yardım gelmez.
Kendi kendine yeterli olamayan bir kimseden başkasına hayır gelmez. İnsanlara iyilik ve yardım yapabilmek için güç ve imkan gerekir. Bundan dolayı kimse, kendisinin yardıma muhtaç olduğu konuda başkasına yardım edemez.


Kelin ilacı olsa başına sürer.
Kendine derdine çare bulamayan kişiden aynı durumda olan başkası yardım beklememelidir. İhtiyaçlarımızı imkanı olan ve aynı zamanda cömert, iyilik severlere arz etmeli, böylelerinden yardım beklememeliyiz.


Kem göz, kalp akçe sahibinindir.
Yakışıksız ve tutarsız sözün müşterisi olmaz. Söz insana leke getirir. Bunun gibi, insanlar her eline tutuşturulan parayı hemen cüzdanlarına koymaz, sahtemi, değilmi diye incelerler. Sonuç olarak kötü sözü kalp akçeyi kimse kabul etmez. Bunlar yine sahiplerine çevrilir.


Kendi düşen ağlamaz.
İnsanın kendine yaptığı kötülüğü kimsecikler yapamaz. Kişi yanılabilir; ama bunun da bir sınırı vardır. Hatalardan ders çıkarmak, onları bir daha tekrar etmemek gerekir. Üstelik, yanlış davranışı yüzünden zarara uğramayan kimsenin bu durumdan yakınmaya hakkı yoktur. Oysa başkası bir kötülük yapsa bağırıp, çağırma hakkımız vardır.


Kervan yolda düzelir.
Bir işin içine girdikten sonra düzelmesi beklenmelidir. İşin sorunları işin içinde çözülür. Bu şekilde olması hem bu işe gönül koymuş kişiler tarafından başarıya ulaşılmasını sağlar, hemde sorunları zamanında ve yerinde tespit etmeyi sağlar.


Kesilen baş yerine konmaz.
İnsan, bir iş sonuçlanınca onu başa döndüremez. Bütün tedbirimizi işin başında almalı, daha iş tam olarak kesinleşmeden gerekli değişiklikleri yapmalıyız. Kesin olarak yapılıp sonuçlandırılan iş, eski durumuna getirilemez. Onun için her davranıştan önce, bunun bir nasıl sonuç doğuracağını iyi hesap etmek, ondan sonra işe girişmeye yada girişmemeye karar vermek gerektir.


Keskin sirke küpüne (kabına) zarar verir.
Öfke, insana olmadık işler yaptırır. Kişi öfkeliyken mantıklı düşünemez ve mutlaka hata yapar. Özellikle çok öfkeli kimse, kendi sağlığını bozar, vücudunu yıpratır ve işlerini alt üst eder.


Kılavuzu karga olanın burnu boktan kurtulmaz.
İnsan, kendine örnek aldığı ve peşine düştüğü kimseye dikkat etmelidir: Onda eğer üstün meziyetler varsa ne ala. Aksi halde kötü kimsenin arkasına düşen kişinin başı dertten kurtulmaz.


Kılıç kınını kesmez.
Nice katı yürekli, haşin yaratılışlı insan vardır ki, çevresine ve sevdiklerine karşı kedi kadar munis, anne kadar şefkatlidir. Sert ve aşırı davranışlı kişinin yakınlarına zararı dokunmaz.


Kılıcı eline alan, kılıcı ile ölür.
Dünya halinde insanlar meziyetleriyle tanınır. Kişiliklerinin el verdiği ve uygun bulunduğu işleri yaparlar ve bu şekilde anılarak yaşamlarına son verirler. Bir hırsızın hırsız olarak kalması, bir siyasetçinin siyasetçi olarak kalması ve o şekilde ölmesi gibi. Kişiler işlerine paralel olarak uygun oldukları durumları ile yaşarlar ve o şekilde dünyadan ayrılırlar.


Kılık kıyafetle adam olunmaz.
Gösterişli bir vucut, geniş pazular, iyi bir elbise, kişiye insanlık değeri kazandırmaz. Nice elbise vardır, için de insan yoktur; nice insan vardır, üstünde doğru dürüst elbise yoktur.


Kimi köprü bulamaz geçmeye, kimi su bulamaz içmeye.
Bu dünyada nimetler eşit olmak şöyle dursun, insana hayrete düşüren bir şekilde dağıtılmıştır. Bu, dünyanın imtihan ortamı olmasının sonucudur. Kimi varlıkla sınanırken, kimide yoksullukla imtihan edilir. Kimi insanlar o denli varlık içindedirler ki, iş yoğunluğu yada servetle boğuşmaktan rahat nefes alamazlar. Kimi insanlar azgın sularından dolayı nehrin öte yakasına geçemezken, kimileri çöllerde yaşar da içicek bir yudum su bulamaz.


Kiminin parası, kiminin duası.
Alışverişte herkesi bir tutmamak, kiminden malın tam karşılığını alırken, kiminden de kardan yada gerekiyorsa sermayeden özveride bulunarak karşı tarafa ikramda bulunmalıdır. Malın asıl bedelini veremeyen müşteri, kendisine yapılan bir iyiliği unutmaz ve satıcıya yürekten dua eder. İçten bir dua, bazen kasaya giren para kadar insanın işine yarar. Başa gelecek bazı musibetler bir dua yüzünden kaldırılır. İnsan, görünmeyen ikramlarıda hatırından çıkarmamalıdır.


Kimse ayranım (yoğurdum) ekşi demez.
Birçok insan satacağı malı över. Kendi tutumunu ve tuttuğu kimseleri savunur. Başkaları eleştirseler de bunlara toz kondurmaz. Dürüst satıcı ise böyle davranmaz, malın bir kusuru varsa bunu müşteriye söyler. Müşteri de bu malı ya alır yada almaktan vazgeçer. Akıllı kimse bir insanın peşinden körü körüne gitmez. Gönlünü yada oyunu verdiği kimseyi hemen her konuda onaylamaz, yanlışları varsa bunları görür ve gerektiği yerde bunları söylemekten çekinmez.


Kimseden kimseye hayır yok (gelmez).
İnsan, yapacağı işte yanlız kendi gücüne ve aklına güvenmelidir. Başkasının yardımını bekler ve buna güvenirse hayal kırıklığına uğrar. Bundandır ki “taşıma su ile değirmen dönmez” denmiştir.


Kimsenin ahı kimsede kalmaz.
Zulme uğrayan kişi ile Allah arasındaki perde kalkar. Allah, zulme uğrayan kulunun inancına bakmaksızın onun yakarışına karşılık verir ve kulunun öcünü mutlaka alır. Bundan dolayı zulüm görenin ahı, zulüm edene hayretmez.


Kır atın (koca öküzün) yanında duran ya huyundan ya suyundan.
İnsan hem etkilenen hemde etkileyen bir varlıktır. Öte yandan insanın ne olduğu çevresinden anlaşılır. İnsan kiminle arkadaşlık ederse ondan etkilenir, huy kapar.


Kırk yıllık Kani, olur mu Yani.
Uzun bir süre iyi insan olarak yaşamış olan kimsenin, artık kötü olması ve değişmesi düşünülemez. İnsanlar, handiyse bir ömür boyu peşinden koştukları ülkülerden ve kendilerini adadıkları inançlarından asla taviz vermez ve artık değişmezler (Kani müslüman özel adı, Yani hristiyan özel adıdır).


Kırkından sonra azanı teneşir paklar.
Çocukluğunda ve gençliğinde taşkınlık yapan ve çizgi ötesine atlayan kimseler, yaşları ilerledikçe ve hayat deneyimleri arttıkça akıllanır ve normal ve olumlu bir çizgide yürüyebilirler. Yaşlanınca ahlakları bozulanlar ise, doğru yola getirilemezler; ölünceye kadar o yolda ilerlerler.


Kısmet ise gelir Hint’ten, Yemen’den; kısmet değilse ne gelir elden.
Allah kulu için bir şeyi kısmet etmiş ise, o şey çok uzakta bile olsa gelir, sahibini bulur. Takdir etmemişse ne yaparsanız yapın, onu elde edemezsiniz.


Kısmetinde ne varsa kaşığına o çıkar.
İnsan herşeyi elde etmek için çalışır, çabalar. Fakat Allah kuluna neyi kısmet etmişse ancak onu verir.


Kızı gönlüne (keyfine) bırakırsan ya davulcuya varır, ya zurnacıya.
Evlenme çağındaki kız uçarı ve eğlenceye düşkün olur. İnsanları görünüşlerine göre değerlendirir. Büyükleri onu uyarmazlarsa, hoşlandığı fakat uygun olmayan birisiyle evlenir.


Kızımın (bacımın) iffeti (örtüsü) batmakta rezilin gözüne, acırım tükrüğe billahi tükürsem yüzüne.
Mehmet Akif ERSOY’un söylediği güzel ve anlamlı dizelerden birisidir. Kişiler için ar ve namus büyük bir unsurdur. Hatalar affedilemez, sıkıntılar giderilemez. En sevdiğimiz bayanın namusuna göz diken birisi o kadar önemsizdir ki, yüzüne tükürmek bile onun için zaman kaybından farksız değildir. Bu gibi durumlarda Türk’ler “At, Avrat, Namus” kavramıyla yola çıkarlar ve atalardan gelen gelenekler ile cezalandırma sistemleri uygularlar. Bu cezalar genelde kav davalarına kadar süren büyük bir aile yada aşiret probleminide beraberinde getirmektedir.


Kızını dövmeyen, dizini döver.
Anne ve baba kız çocuklarını evliliğe hazırlamalıdır. Özellikle ve anne ev işlerinde kızını yetiştirmeli, anne sorumluluğunu ona aşılamalıdır. Kızını iyi yetiştirmeyen anne kızı el kapısında beceriksizliği yüzünden sıkıntı çektiği zaman dövünür durur. Fakat bu gecikmiş bir pişmanlıktır.


Koça boynuzu yük değil.
İnsan olmak, bazı sorumlulukları yüklenmeyi gerektirir. Erdemli ve olgun kimseler işinden ve geçindirmekle yükümlü olduğu yakınlarından dert yanmaz. İnsana kendi işi ve yakınlarının sorumluluğu ağır gelmez.


Komşu komşunun külüne muhtaçtır.
Birbirine çok yakın yerlerde yaşayan insanlar, en küçük şeye bile ihtiyaç duyar ve bunun için komşusunun kapısını çalarlar. İnsanın nasıl biri olduğu komşularıyla olan ilişkisinden anlaşılır. Bazen önemsiz bir şeyin eksikliği işimizi aksatır. Bir soğan için bile komşuya koşulur. Komşu her zaman komşunun imdadına yetişir.


Komşuda pişer, bizede düşer.
Türk milleti çok erdemli ve dayanışma dolu bir hayata sahiptir. Her zaman elindekini paylaşmayı bilmiş, yardımsever, mütevazi bir millet olmuştur. Hiçbir ahbabını, tanıdığını veya kimsesizi aç bırakmamış, zor durumlara düşerken elinden tutmamazlık yapmamıştır. Elinde avucunda fazla olanları ihtiyaç sahiplerine vermek, kişileri erdemli ve yürekli insanlara çevirir. Eksiklerimizi çevremizdeki iyi niyetli ahbaplarımız her zaman tamamlamış, ellerinden geldiğince yardımda bulunmuştur.


Komşunun tavuğu komşuya kaz görünür.
Başkasının malı, insana olduğundan daha büyük, daha değerli görünür. Oysa aynı şey bizde de vardır; ama başkasınınkini bizimkinden üstün buluruz. Bu, insanın kıskanç mizacının bir sonucudur.


Köpeğe gem vurma kendisini at sanır.
Kendisine değerliymiş gibi davranılan değersiz kimse, bu davranışımıza bakarak, kendinde bir değer varmış kanaatine varır, öyle davranmaya başlar.


Köpek ekmek veren (yediği kapıyı) tanır.
İyiliğe iyilikle karşılık vermek ve bize iyilik yapana hiç değilse güleryüz göstermek insan olmanın zorunlu bir sonucudur. Yapılan iyilikleri unutmak vefasızlık göstermek çirkin bir davranıştır. Köpek bile kendisini besleyen yeri bilir, davranışlarıyla duygularını belli eder. İnsan bundan ders almalı, gördüğü iyiliği unutmamalıdır.


Köpeksiz sürüye (köye) kurt dalar (iner).
Gerek yerleşim alanlarında, gerekse ülkenin genelinde güvenlik ve huzuru sağlayan özel görevliler bulunur. Ordu ve polis, iç ve dış güvenliği sağlar. Koruyucusuz millete, bekçisiz ülkeye düşman saldırır.


Köprüyü geçinceye kadar ayıya dayı derler.
Kişi, kendisinden yardım beklediği aşağılık kimseye işi bitinceye kadar “iyisin, hoşsun” diye dil döker. Dikkat edilirse, bu durumda sadece “köprü geçilinceye kadar” normal karşılanır. Yoksa, bir hayatı “köprü” kabul etmek ve “ayıya sürekli” dayı demek doğru değildir. Böyle düşünenlerin çoğunluğu oluşturduğu bir toplum gün gelir, “orman kanunu ile” yönetilir.


Kork Allah’tan korkmayandan.
İnsanları taşkınlıklardan alıkoyan ve davranışlarına bir sınır çizen en büyük yaptırım Allah korkusudur. Bu korku olmayınca, insan canavarlaşır. Allah’tan korkmayan kimse insana her türlü kötülüğü yapabilir. Böylesinden korkmak gerekir.


Korku dağları bekletir (aşırır).
Bazen insanlar, zulüm yada ceza görmekten korktukları için dağa çıkarlar, orada güç koşullar altında yaşamak zorunda kalırlar. / İnsan, çetin bir durumla karşılaşma korkusundan, yapmak istediği şeyden istemeye istemeye vazgeçer. Güçlükler, insanın hesabını, planını değiştirmesine yol açar “zor oyunu bozar”.


Korkulu rüya (düş) görmektense uyanık yatmak yeğdir (hayırlıdır).
İçinde tehlike bulunan çekici bir işe girişmektense, o işten vazgeçmek ve tehlikesi olmayan durumda kalmak daha iyidir.


Korkunun ece faydası yoktur.
Olağan ve beklenmedik durumlarda bir korku hissetmek normal bir davranıştır. Fakat insan korkunun esiri olmamalıdır. Gereksiz korkular insanı çekingen ve dirençsiz yapar. İnsan sadece korkmakla kendisine gelecek bir zararı önleyemez. Olacak olur. Bunun için boş yere korkup üzüntü çekmemelidir.


Körle yatan şaşı kalkar.
Kötü kimseyle düşüp kalkan insan, çok geçmeden onun kötü huylarını benimsemeye başlar. Kötü huy ve düşük ahlak sarıcı hastalık gibidir, yakınında bulunan kimseye mutlaka bulaşır. İnsan, arkadaş seçerken çok dikkatli olmalıdır.


Körler memleketinde şaşılar padişah olur.
Bilgi, uygar insanların meydana getirdiği toplumları niteliksiz ve aşağılık insanları yönetemezler. Kafaları ve gönülleri aydınlık olan insanlar, kendilerine yaraşır bir yönetimi ve yöneticiyi mutlaka bulurlar. Ancak, hepsi bilgisiz ve kapkara cahil olan bir toplumda azıcık bilgisi bulunan kimseler başa geçer.


Körler sağırlar birbirini ağırlar.
Aynı nitelikte insan bulmak çok zor olmasa gerek. Şu dünyada kötü insanların çokça yer ettiği mekanlar veya toplanma yerleri bulmakta çok kolaydır. Kötü nitelikteki kişi grupları için söylenmiş olan bu atasözü, nankörlük, riyakarlık, hırsızlık, yalan konuşma, ırz düşmanlığı, fesatlık gibi konularda insanların yüz karalığını yaşayan kişiler, bunları yapan ve yaşayan diğer kişilerle iyi anlaşırlar. Çünkü onların bekledikleri de, yaptıkları da bundan ibarettir. Birbirlerine kızmazlar, gücenmezler. Ruhları kör olanlar görmemiş gibi davranır, manevi kişilikleri sağır olanlar duymamış gibi davranır, birbirlerini idare ederler.


Kötü komşu insanı (adamı) hacet (mal) sahibi eder.
İnsanlar, komşularından edinemedikleri eşya ve gereçleri bizzat kendileri almak zorunda kalırlar. Kötü komşu, kendisinden emanet olarak istenen şeyi vermez. Emanet isteyende gidip o şeyden satın alır. Böylece bu komşu o kişiyi eşya sahibi etmiş olur.


Kötü söyleme eşine, ağu katar aşına.
Birlikte yaşadığımız kimseleri gücendirmemeli, onları çirkin sözlerimizle yaralamamalıyız. İlişkide bulunduğumuz kimseleri sözlerimizle incitmeyelim, kötülemeyelim ki onlarda bize daha büyük kötülük yapmasınlar.


Köy yanar, deli taranır (deli kız taranır).
Çok acele işlerimiz olduğunda evden kimse çıkamaz yada arkadaşlarımızı saatlerce bekleriz ya; bu durum buna en güzel örnektir. Durumun ciddiyetini anlayan ve umursayan insanlar bir meşgalenin savaşını verirken, deli denilebilecek nitelikteki kişiler ise süslenmek ve saçlarını taramak ile meşguldur. Dış görünüşüne önem vermek durumun ciddiyetini asla değiştirmeyeceği gibi daha kötü olmasına da sebebiyet verebilir.


Koyunun bulunmadığı yerde keçiye Abdulrahman Çelebi derler.
Toplum hayatının düzenli işleyebilmesi nitelikli ve ehil insanların görev başında olmasına ve onlara fırsat verebilmesine bağlıdır. Bazen öyle olur ki, bir iş yada durum karşısında ehil ve gerekli insan bulunamaz. İşte böyle durumlarda fazla bir niteliği olmayan insan bile değer kazanır. Bir şeyin çok değerlisi ele geçmezse daha az değerlisi önem kazanır.


Küçük suda büyük balık olmaz.
Kıt olanakların ve çaresizliğin egemen olduğu bir toplumla büyük çaplı, nitelikli insan yetişmez. Büyük insan yetiştirmenin çevre ile doğrudan ilişkisi vardır.


Küheylan at, çul içinde de bellidir.
İçinde cevher bulunan insan, kılık kıyafeti eski, dökük olsa da değerinden birşey kaybetmez.


Kul azmayınca Hak yazmaz (kula bela gelmez Hak yazmadıkça, Hak bela yazmaz kul azmadıkça).
İnsanın başına gelen şeyler, kendi tercih ve yönelişinin sonucudur. İnsana durduk yerde musibet gelmez. Önce insan azar, haddi aşar, sonra Allah o yönde takdir eder. Kişi, kendi azgınlığı yüzünden kötü durumlara düşer.


Kul hatasız (kusursuz olmaz).
Yanılmak, hata yapmak biz insanlara özgü birşeydir. Hatasız insan aramamalıdır; çünkü bulunmaz. Ancak, yaptığı hatadan ders alan ve bunu tekrarlamayan, daha önemlisi hatasını kabul eden kimse erdemlidir, yücedir.


Kul sıkışmayınca Hızır yetişmez.
İnsan, başı gerçekten dara düşmedikçe bütün gücüyle çalışıp sıkıntısına çare bulmaya kalkmaz. İster ki, sıkıntı az bir gayretle yada kendiliğinden geçsin, insan vargücüyle zorluğunu aşmaya kalkışında, kendi kendisinin kurtarıcısı (Hızır’ı) olur. Öte yandan, insan gerçekten bunalınca, umulmadık yerden yardım görmeside mümkündür.


Kurban (bayram) etiyle köpek (it) tavlanmaz.
Hayatımızda oluşan bir rastlantının getirdiği geçici iyi durum ve vaziyetler, beklenenden daha fazla gerçek iyiliği sağlamaz. Durup dururken oluşan iyi şeylerden çıkar güdmemeli, bu getirilere güvenerek yol alınmamalıdır.


Kurda, “neden boynun (ensen) kalın?” demişler; “işimi kendim görürüm de ondan” demiş.
İşini başkasına inanmayarak kendisi gören kimse üzülmez; rahat eder. Çünkü insan kendi işini yürekten benimser ve sağlam yapar. İnsanın yaptığı iş kalıcı olur sürekli kazanç getirir. Sürekli kazan getiren bir işte insana her zaman güç verir.


Kürkçünün kürkü olmaz, börkçünün börkü.
Başkalarının ihtiyaçlarına çare bulan kimse, bunlara benzeyen kendi ihtiyaçlarını savsaklar. “Nasıl olsa bende var yada elimden geliyor” diye düşünür.


Kürkü orak vaktinde, orağı kürk vaktinde.
Kişi, kendisine gerek olan şeyleri vaktinden önce ve ucuz olduğu zaman satın almalıdır. Yazın aba, kışın yaba satın almak nasıl yanlışsa, bu da tıpkı bu şekilde yanlıştır.


Kurt dumanlı havayı sever.
Bazı insanlar fırsatçı olur. Esasen korkak olan fırsatçı insan da, ortalığın karıştığı, insanların birbirine düştüğü zaman dilimlerini kollar ve böyle zamanları ganimet bilir. Kendi yararına bir iş yapmak için fırsat kollayan insan, başkalarının bu işe engel olamayacağı, karışık zamanı sever.


Kurt kocayınca köpeğin maskarası olur.
Güçlüyken herkesin kendisinden çekindiği kimse gün gelir gücünü yitirince, güçsüz ve aşağılık kimselerin oyuncağı olur. İnsan düşmeye görsün; döküntü insanlar onu alaya alır, her vesileyle küçümserler.


Kurt tüğünü (köyünü) değiştirir, huyunu değiştirmez.
İnsanların sosyal hayattaki konumu değişsede asıl karakteri değişmez. Hain kimse, yer yurt, kılık kıyafeti değiştirse de kötü huylarını değiştirmez.


Kuru laf karın doyurmaz.
Boş sözlerle olumlu hiçbir iş yapılamaz. İnsanlar söz adamı değil, eylem adamı olmadıkça ne kendileri mutlu olur, ne de onların meydana getirdiği toplum.


Kurunun yanında yaşta (yaş da) yanar.
Sosyal bir çalkantı yada toplumsal bir olay meydana gelince, durumu tekrar eski haline getirmek için suçlular ve sorumlular aranır. Böyle durumlarda suçsuzlarda suçlular gibi hırpalanır, zarar görürler. Bir toplumdaki bazı beyinsizlerin ve kötüleri sebep olduğu bir musibetten iyilerde nasibini alırlar. Bundan dolayı insanları iyiliğe klavuzlamalı ve kötülüklerle sürekli mücadele edilmelidir.


Kusursuz dost arayan dostsuz kalır.
Kusursuz insan yoktur. Her insanın az çok kusuru bulunur. Bundan dolayı kendine dost edinmek için kusursuz birini arayan kimse, aradığını bulamaz. Dostsuz kalır.


Kuzguna yavrusu (anka) görünür.
İnsan kendi yaptığı şeyi, emek verdiği işi bütün kusurlarına rağmen sever. Çünkü sevgi ve aşırı düşkünlük, birşeyde kusur bulmaya engeldir. İnsan, kendine ait şeyleri değerlendirmede yansız ve objektif davranamaz.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir