BEYHEKİM MESCİDİ

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Mâbed; ALÂEDDÎN TEPESÎ’nin batısında kendi adını verdiği mahallededir. Mâbedin son cemaat yerinin kapısı doğuya açılır. Mâbedde ilk bakışda gözleri ve gönülleri üstüne çeken müstesna bir durum vardır. Cephesi tema-men kırmızımtırak iri ve kesme taşlarla yapılmıştır. Kapı söveleri som mermerdir, üstündeki yekpare mermer kemeri ortasından çatlamıştır. Kapının sağında ve solunda yine mermer çerçiveli birer pençere vardır.

Soldaki pençereden sonra di varın alt kısmının taşlarında yavaş yavaş gaip edilmeye çalışılan bir taşkınlık görülür. Buraya sonradan kısa bir tahta minâre uydurulmuştur. Divarın alt kısmındaki taşkınlık mâbedin ön kısmının büyük bir tâdil geçirdiğini anlatmaktadır. Kapıdan girince insan

keskin ve vahşî tırnakların derin izlerini taşıyan bir dilber çehre karşısında bulunduğunu kalbi burkularak görür. Mâbedin tam karşımıza gelen iç kapısı ile sağdaki türbe ve soldaki oda kapıiarınmın yanlarını ve üstlerini baharın renklerini canlandıran Selçuk çinileri süslerdi. Zamanın ve ihmalin hançeri, Garp hırsızların amansız elleri buradaki nefis çinilerin birçoğunu yok etmişler, sırlarını dökmüşlerdi. Kalanlarını da son asirlarda Türk ve Islâm âbidelerine musallat olan, badana ölü rengi altında gaip etmiştir.

Buna rağmen kapılarının kenarlarında mavi ve siyah çini zıhlar hâlâ görülmektedir. Sağdaki ve soldaki divarların yukarı kısımlarında başka bir yerde eşine hiç rastlanmıyan Selçuk çini ve tuğla işçiliğinin iki şah eseri vardır. Renkli ve sırçalı tuğlalarla ve aşağıdan bir istelaktit ucu gibi başlıyarak boğum boğum ve renk renk yukarıya doğru açılan bu muvaffak eserler eskiden bu kısımları örten kubbelerin dayanak noktalarını teşkil ediyorlardı. Şimdi badana ve is altında kalan bu parçalar temizlenirse san’at âlemine iki pırlanta eser sunulmuş olur.

Sağdaki odada âdi tahta sandukalı alçak bir merkad vardır. Buradan mâbedin sol müntehasına bir pençere açılmaktadır. Şimdi bir mezbele halini alan bu yerde Selçukluların ve Türklerin en büyük hekimlerinden birisi olan Mâbedin bânisi yatmaktadır. Mâbed gibi türbenin ve sandukanın hiç bir yerinde yapıldığı tarihi ve banisinin ölüm yılını., yapanın ve yaptıranın adlarını gösteren hiç bir kitabe yoktur veyahut kalmamıştır. Mâbedin ön kısmını BAŞARABEY, SIRÇALI MESCİD, TÂHİRLE ZÜHRE mescidi gibi tonoz kubbeler örterdi. Solunda da kısa bir minâresi vardı. Bir zelzelede bu kubbeler ve minâre yıkıldığı için üstü kara damla örtülmüştür.

Asıl mâbed tek kubbelidir. Kubbesinin eteğindeki pençere-lerin sonradan açıldıkları anlaşılmaktadır. Kubbe üstünde tuğladan çıkartma süsler ve içinde de kandil askılığında renkli mo-zayıklar vardır. Mâbedin mihrap yerinde bir ölügözünün korkunç boşluğu okunur. Mâbedin umumî heybetinde talana uğrayan bir sarayın iztiraplı hali sezilir.

Çinicilik ve tuğla işçiliğinin erişilmez bir eseri olan mâbedin tak mihrabı umumî heyetile (45 ) ( (1) Bu tedkik 1944 yılında yapılmıştır.) sene kadar evvel çalınmış ve Avrupaya götürülmüştür. Şimdi bir garb müzesinin baş eserleri arasındadır.

Alâkadar vekâlet siyasî bir teteşebbüsle çalman bu mihrabı yerine getirmek istese acaba beynelmilel kanunların müzaheretini göremez mi ?

Garbin-sanat tarihinden ve şark âbidelerinden bahseden bütün tarihçiler fimler ve seyyahları eserlerini KONYA‘mızdan asırılan bu mihrabın fotoğraflarda süslerler. Friederich Sarre kitabına bu mihrabın hakikî renklerini taşıyan büyük bir resmini kovmuştur.

Mihrabın dışında nefis bir kûfı hat ile BAKARA SÜRESÎ’nden KÜRSÎ ÂYETİ yazılıdır. Aşıran lar mihrâbı kurarlarken birçok kelimeleri ve harfleri yanlış yerlere koymuşlardır.

Bu açıkça görülüyor! Bizde kitabımıza mesruk mihrabın garb-lilerin kitaplarından alınmış fotoğrafını koyuyoruz.! Mâbedin kuzey ve batı taraflarını pis ve tufeyli binalar muzır bir sarmaşık gibi sarmıştır.. Âdi ker-piçden divarlar bu pırlanta eserin şurasına burasına yapıştırılmıştır, bazı komşular mescidin dıvarlarına yapma – tezek – yapıştırmışlar. Türbenin sağındaki kerpiç yapı sonradan eklenmiştir. Burası mahalle mektebi idi. Şimdi döşemeleri sökülmüştür.

KONYA REHBERİ adlı eserde (İşlemeli ahşap pençere kapaklarının aşırıldığı) da yazılmaktadır. Mâbedin şimdi KONYA Müzesinde bulunan çift kanadlı ahşap kapısı ve pencere kanatları Türk ağaç işçiliğinin ve oymacılığının çok mükemmel birer örneğidirler. Yağmaya uğrayan bu güzel esere (Câmi yıkılsa da mihrabı yerindedir) de deyeme-

yeceğiz. Çünkü kadirşinas Türklerin kat’iyen yıktırmıyacakları bu mâbedin mihrabı maalesef yerinde değildir. O muhteşem eserin yerini şimdi kara çamurlu bir sıva örtmektedir.

Fâtih adına KONYA evkafını tespit eden bir hey’et Mescidi şöyle yazmıştır: « (Vakf-i mescid-i Beyihekim der

mahalle-i Devlethan). Mâbedin bulunduğu mahalle Fâtih devrinde (DEVLET .HAN MAHALLESİ) adını taşıyordu. Fâtih defteri mâbedin evkafını şöyle tespit etmiştir :

1 — Bedesten önünde sekiz sekinin kiraları.

2 — Hoca Cihan’da bir bağ

3 — Yahdan = Buzluk önünde, Guraba yerinde, Yer ağaçta birer zemin.

4 — Mescidin ittisalindeki bir evin zemini.

II. Bayezidin tahrir hey’eti de mescidi aynen tespit etmiştir. O vakit mescidin mütevellisi Seyyid Ahmed idi. Bu defterde Fâtih’inkinden fazla olarak mâbedin evkafı arasında Meydanda (Musallada) bir zemin daha vardır.

DEVLETHAN MAHALLESÎ’nde mahalleye adını veren Devlet Han’ın bir de hamamı vardı. (1) Tarih burada bir de (KAPTURĞA) MESCİD’i kayıd eder.

Bu mescidin DEVLET HAN HAMAMI‘na kadar uzanan bir arsası ve Darphane önünde şerbetçi dükkânları vardı. Bu hamamın ve kapturğa mahallesi mescidinin (2) izlerine otuz sene kadar evvel ZİNDAN KALE’nin güneyinde şimdiki pazarın bulunduğu sahada rastlanırdı. Bu MESCİD; heman DARPHANE‘in ittisalinde idi. Bu mescidin 613. H. 1716. M. Tarihli kitabesini şimdi Sadr-ed-din-i Konevî civarındaki KAPU ÇEŞMESİ üstünde görüyoruz. Zindankale de bir zamanlar Darphane olarak kullanılmıştır. Selçukluların Darphaneleri ALÂEDDİN TEPESi‘nde KÖŞK ile CÂMİ arasında idi. Burada yapılacak bir kazı bu DARPHANE‘yi ortaya çıkaracaktır. Devlet Han’ın SİLLE‘de hükm-i padişahı ile kabul edilmiş malikâneleri vardı. Beytülmalden Eşkinci hıssası verirdi. Devlet Han; Fâtih devrinde KONYA’nın tanınmış adamlarından dı. Adını bu mahalleye vermişti.

Mâbedin yapıldığı tarih gibi mimarını da bilemiyoruz. (Hakim Beki) yani (Reis-Ül etibba) anlamına (Beyi Hekim) şöhretini taşıyan bu büyük Selçuk tabibinin adı Ekmel-Üd-dİnMir. Mevlâna’nm kendisinin, ailesinin doktoru olan bu zat (Mektubat-ı Mevlâna Celâl-ed-din-i Rumî) de büyük bir saygı ile anılmıştır.

Dipnotlar

(1) Ankara kuyud-i kadime arşivi. Defter numarası 255s 256

(2) Kapturka türkçe bir kelimedir. Polatla demirin karıştırılmasından elde edilen bir maddeye denir. Bundan kılıç hançer ve bıçak yaparlardı. Bu mahallede maden hazırlandığı ve döküldüğü için Karpturğa Mahallesi derlerdi. (Lûğat-ı çağatay. sahife 212)

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir