MEVLANA TÜRBESİ

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

KONYA ile Mevlâna birbirinden ayrılmıyan yekpareleşmiş bir varlıktır. Eskiler buna biribirlerinin lâzım-ı gayr-i müfariki derlerdi. KONYA’yı anınca Mevlâna’yı, Mevlâna’yı anınca KONYA’yı hatırlamamak mümkün değildir. Arapların şerefi yere değil oturanlara veren büyük bir sözleri vardır. Hakikaten Mevlâna KONYA’ya şeref vermiş, Rum Selçukîleri payitahtı {[KONYAda ona büyük bir şöhret temin etmiştir.

Mevlâna mâmruesi; KONYA’nın mimarîsi ve tarihi çok karışık bir âbideler manzumesidir. Bu bakımdan ÎSTANBUL’daki TOPKAPI SARAYFna Çok benzer. Bu mâmure zaman zaman, devir devir eski mimarî bir tabir ile (mahv-ü isbat) yoluyla bir çok tâdillere, tağyirlere, haziflere, eklemelere uğrayarak bu güne kadar gelmiştir. Mâmurenin muhtelif parçalarının mimarîsinde bir Arap saçı karışıklığı görülmektedir. Bu mâmurenin mimarîsi ve tarihi bir çok ciltlere gebedir. Bir çok tarih, mimarî ve güzel sanat mütehassısları burada kendilerini uzun zaman işgal edecek değerli ve bâkir mevzular bulabilirler. (MEVLÂNA KÜLLÎYESÎ, ALÂ-ED-DİN MANZU-MESt’nden daha mühimdir. ALÂ-ED-DİN TEPESÎ’nde ve çevresindeki Selçukı sarayları ve diğer âbideler bu hanedan eğemenliğini kaybettikten sonra siyasî hakimiyeti ele alan diğer Türk devletleri tarafından ihmâl edildikleri için bir çokları bize kadar gelememişlerdir. Karaman oğullan zamanında ihmâl edilen Selçuklu hanedanına mensup âbideler temamen horlanmamış isede çok ihmâl edilmişlerdir. KONYA’yı fetheden Osman oğullarının başkentleri ÎSTANBULMu. KONYA merkezlik imtiyazını .kaybetmişti.

Selçuklu ve Karamanoğlu hanedanları Osmanlı hanedanı için siyâsî birer tehlike idiler. Osmanlılar KONYAMaki Selçuklu ve Karamanoğlu hanedanlarına mensup sarayları, türbeleri ve âbideleri yüz üstü bıraktılar.

Fakat KONYA’ya hükmeden bütün siyasî teşekküller, KONYA’yı siyasî hakimiyetlerinin sınırları içine alamayan uzak yakın bir çok Türk Müslüman devletler Mevlâna’yı sevmiş ve saymışlardır. O her devirde merkezliğini, feyiz ve irfan kutupluğunu muhafaza etmiştir. İşte bunun için onun adına yapılan âbideler de bize kadar gelebilmiştir. Selçukluların ve Karaman oğullarının başkentindeki muhteşem saraylardan ve diğer hanedan âbidelerinden de bize kadar bütünlüklerini muhafaza ederek gelebilenler yok gibidir. Hatta (gibidir) ide fazladır. Çünki yalnız meşhur (KEYKUBADİYE) sarayının Iyvanmın kuru bir temelinden başka bir şey kalmamıştır.

Selçuklu hükümdarlarının türbesi bile yerlere serilmek üzeredir .

Biz Bu rehberimizde MEVLÂNA KÜLLİYESİ’ni kısaca inceliyeceğiz. Çünkü Müze memuru Zeki; Maarif Vekâletinin müsaadesine rağmen bu âbideler mecmuasının etraflıca tetkiki imkânını bize vermemiştir.

Bu mâmurenin tarihi anadolu Selçuklularından I. Alâ-ed-din devrine kadar çıkmaktadır. Bugünkü manzumenin çekirdeği buraya 628 H. 1230 M. yılında düşmüştür.
Eflâkî’den öğrendiğimize göre Mevlâna’nm babası Ulemanın Sultanı bahaeddin Veled KONYA’nm dış kale dıvarları yapılmadan evvel bir gün katırına binerek şehrin batısında bir gezintiye çıkıyor. Şimdi MEVLANA
TÜRBESFnin bulunduğu yerde küçük bir tepe varmış, burada bir müddet eğlendi ve sonra dedi ki :
Ben kendimin, yarânımm, çocuklarımın, beni takip edelerin ve torunlarımın kabirlerinin burada bulunmasını isterim !

Bazı rivayetlere göre Sultan-ı Ulema bu gezisini 1. Alâ-ed-dİn Keykubad ile beraber yapıyordu. Türbenin bulunduğu yerde Sultanların Gül bahçesi vardı. Alâ-ed-dİn çok saydığı Baha-ed-din Veled’in bu arzusunu yerine getirmek için bahçeyi kendilerine bağışladı.

KONYA’nın dış surlarının inşası 618 H. 1221 M. yılında tamamlan» dığına göre Baha-ed-din Veled’in bu gezintisi 618 yılından evvel oldu. 8ul-tan-1 Ulema sur tamamlandıktan sonra Sultan Keykubad ile beraber yapılan dış kaleyi gezmiş ve ona şehri selden ve düşman akınlarından koruyan kale dıvarlarını ancak zulma uğrıyanların düa okları delik deşik edebileceği hak* kında çok güzel bir ders vermişti.

Sultan-I Ulema’nın bu mealde yazdığı bir kitabe de Kale kapılarından birisinin üstüne konulmuştu.

KONYA surlarının inşasından 10 yıl sonra 628 H. 1230 M. yılında Sultan-l Ulema hayata gözlarini kapamıştı. Onu kendisinin işaret ettiği yere gömdüler. Baha-ed-din Veled’in ölümü Sultan Alâ-ed-din Keykubad’ı çok müteessir etmişti. Yedi gün sarayından çıkmadı. Kırk gün hasırda oturdu. Selâmlık için atına binmedi, tç kaledeki câmide hatimler indirtdi. Fakirlere sadakalar verdi. Halk için sofralar kurdurdu. Ve mezarının etrafını değirmi bir divarla çevrilmesini ve bir mermere ölüm tarihinin kazılmasını emretti.

îşte MEVLÂNA TÜRBESÎ’nin bulunduğu yere yapılan ilk bina budur. MEVLÂNA TÜRBESİ’nin bulunduğu yerdeki ilk türbe bundan tam (732) yıl önce kurulmuştur. ( MEVLÂNA’nm 7 ÖĞÜDÜ ) mukaddemesinde Pervane Muin-üd-din’in Baha-ed-din Veled’in mezarı üstüne bir türbe yaptırma istediği halde oğlu Mevlâna Celâl-ed-din’in (Gök kubbeden iyi türbe mi olur?) şeklinde bu müracaatı kabul etmediği söyleniyorsada (4) bizim incelemelerimizin verdiği sonunca göre emîr Bedr-ed-din Gühertaş 630 H. 1232 M. yılında Mevlâna için medrese kurarken Baha-ed-din Veled’in mezarı üstüne de bir türbe yaptırmıştı.

İbn-İ Batuta 733 H. 1332 M. yılında Karamanoğlu Bedr-ed-din Mah-mud’un (1) Karaman tahtında otururken KONYA’ya uğradığı zaman «Mevlâna türbesi kurbindeki büyük bir zâviyede âyende ve revendeye it’am» edildiğini yazıyorsa da zâviyeyi imaret diye kabul etmiye imkân yoktur.

Alçakça divarla çevrilen yerlere ( — Hazire ) denir. Açık mezarlara da bazen türbe denildiği varsa da bu kelime çokça üstü kapalı yerler için kullanılır. Öyle anlaşılıyor ki Sultan-ul Ulema’nm türbesinin bulunduğu SULTAN BAĞI mezarlığının etrafına da sonradan MUHAVVÎTA denilen havlı divan Çevrilmişti.

( Hazire ) ve ( Türbe ) kelimelerinin bir arada kullanılmasından ve daha başka işaretlerden de anlıyoruz ki Sultan-Ül-Ulema’nın mezarı üstüne kapalı bir türbe yapılmıştır.

Mevlâna’nın, babasının türbesinde namaz kıldığını, orada zikr-ü teşbih ettiğini, murakabeye daldığını ve divit kalem getirterek kendinden evvel ölen oğlu Alâ-ed-din Çelebi’nin mezar taşına kitabe yazdığını da Eflâkî’den öğreniyoruz.

Ellâkî’nin şahıs tayin edemeden zayıf bir söylenti halinde yazdığına göre bir gün ziyaretine gelen Muin-üd-din Pervane;

Mevlâna’dan babasının mezarı üstünde nâdir bir kubbe ve garip bir tak yapmasına müsaade etmesini istemiş Meviâna da bu isteği eflâk kubbesinden daha iyisi olur mu? şeklinde reddetmiştir.

Bu rivayetin çok zaif hatta zaif değil büsbütün yanlış olduğunu isbat için elimizde kuvvetli Meviâna Türbesi Kapısının 50 sene evveli hali deliller vardır.

1 — Eğer Meviâna babasının mezarı üstüne türbe yapılmamasını istemişse onun istekleri etrafındakiler tarafından birer nas mahiyetinde telâkki edildiği için türbe yapılmazdı. Halbuki Gühertaş; Baha-ed-din Veled’in mezarı üstüne türbe yapmıştı. Bugün de türbe vardır.

2 — Eğer Meviâna babasının[mezarı üstüne türbe yapılmasını istememişlerse, kendilerine de türbe yapılmasını istemezlerdi. Halbuki O sağlığında kendisinin mezarı üstüne türbe yapılmasını yakınlarına ve dostlarına tavsiye etmişti. Sözlerine güvenilir bir çok kimselerin rivayetlerine dayanan Eflakî; Mevlâna’nın şöyle bir tavsiyesini yazar :

(Mevlâna bir gün dediki :

— Yâranım !.. bizim türbemizi çok yüksek yapınız ki ta uzaklardan görünsün !..

Bizim Velâyetimize inananlar türbemizi çabuk görsünler. Tanrı onları acıdıkları arasında yapsın. Her kim tam bir aşk ile riyasız bir sadâkat ile mecazsız bir hakikat halinde türbelere gelir dua ederse Tanrı onun dünya ve ahirete ait her çeşit hacetlerini kabul eder.)

Yine Eflâkî; sahih bir rivayete dayanarak Mevlâna’nın; (Bizim türbemiz yedi defa yapılacaktır. İmar edilecektir.) Şeklindeki sözlerini naklediyor. Bu gün de Mevlâna’nm mezarı üstünde bir türbe vardır, dünde vardı.

Mevlâna Celâl-ed-din’i Rumî 672 yılı Cumad-l-ahiresinin beşinci günü hayata gözlerini kapamıştı. Onu SULTAN BAĞI mezarlığında babasının yanma gömdüler. Selçuk vezirlerinden ve Mevlâna’nm ve ailesinin yakın dostlarından ve kendisine saygı besliyenlerden Abdullah oğlu Alem-Üd-din Kayser bir gün Mevlâna’mn oğlu Sultan Veled’e müracaat ederek Mevlâna’-nın mezarı üstüne bir türbe yaptırmasını müsaade edilmesini istedi. Otuzbin dirhem (gümüş para) kadar bir para sarfedebilecekti. Tasarlanan pilâna göre türbe bu kadar para ile yapılamazdı. Buna rağmen Sultan Veled müsaade etti. Alem-Üd-din Kayser o gece Sultanın daracası üstüne çıkarak yüksek ve güzel bir sesle seçilmiş menzum parçalar okudu. Mevlâna’nm en yakın müridlerinden ve kendisine derin ve sarsılmaz bir saygı ile bağlı olanlardan Pervane Muin-üd-din ile karısı Gürcü hatun’u çoşturdu. Büyük mürşidlerini ve metbularını saygı ile selâmladılar, onun ölmez hatıralarını bir daha andılar. Ve sabahleyin Sabih ismindeki uşaklarını Alem-Üd-din Kayser’e göndererek saraya çağırttılar. Kendisini takdir ve tebrik ettiler. Türbenin yapılması için seksen bin Sultanî dirhem verdiler. Kayser’i gelirinden de elli bin dirhem ayrıldı. Türbenin türbedan ve kapıcısına ve daha başka hizmetlerde kullanılacak olanlarla Mevlâna’nm kendi adına Gühertaş’ın yaptırdığı medresedeki yarânına devamlı gelirler tesis ettiler. Alem-Üd*din Kayser türbenin

inşasını aynı zamanda iyi bir kimyager olan TEBRÎZ’li mimar Bedr-ed-din’e havale etti.

Bedr-ed-din; Mevlâna sağ iken hemşehrisi Eflâtun ile beraber KONYA’ya gelmiş ve Sultan Veled vasıtasile Mevlâna’ya takdim edilmişti. Bilinen geliri pek az olduğu halde her gün bin sultanî dirhem sarfedecek kadar cömertlik gösteren bu adamın kimyagerlik sanatını kullanarak bu paraları yaptığı iddia ediliyordu. Mevlâna onun bu hünerini tasvip etmemişti. Alem-üd-din Kayser gibi Muin-üd-din Pervane ve karısı Gürcü hatun’un MEVLÂNA TÜRBESİ ve MEDRESESİ için tesis ettikleri vakıf larm vakfiyeleri bize kadar gelmemiştir.

Türbenin inşa tarihini de kesin olarak bilmiyoruz. Üstünde bulunduğunu tahmin ettiğimiz kitabesi de bize kadar erişmemiştir. Türbenin 673 H. 1274 M. yılı için de tamamlandığını tahmin ediyoruz.

Bu türbenin yapılış tarzı ve teferruatı hakkında vazıh ve sarih ifadeli bir tarîhi kaynak ve arşiv vesikası henüz elimi ze geçmedi. O vakitki Selçuk Türbe mimarî tarzını ve Mevlâna’nın türbesinin uzaklar-dan görünebilmesi için çokyüksek yapılması hakkmdaki tavsiyesini ve Mevlâna’-nm II. Kılıç arslan

tarafından yaptırılan Alâ-ed-din tepesindeki üstü mavi çini ile kaplı

mahrutî türbeyi bir kıtasında anışını göz önünde bulundurursak^MEVLÂNA TÜRBESl’nin nasıl yapılmış olduğu hakkında bir fikir edinmiş oluruz. Bu günkü kubbenin de ilk ve eski kubbe taklit edilerek yapıldığı Jhakkındak* tarihî rivayetlerde bu fikri kuvvetlendirirler.

Kubbe; taştan dört kaim fil ayağı ve dört taş kemer üzerine oturtulmuştur. Bundan 139 yıl kadar sonra 812 H. 1409 M. yılında Karaman-oğlu II. Mehmed zamanında yenilenen AK ŞEHİR” deki MAHMUD HAYRAN T Ü R B E S 1* nin plânı MEVLÂNA TÜRBESÎ’nden iktibas edilmiş gibidir. (1) MAHMUD HAYRAN TÜRBESİ dört yığma sütun ve dört taş kemer üstüne oturtulmuş, yalnız onun kemer araları divar şeklinde örülmüştür. Bugünkü MEVLÂNA TÜRBESÎ’nin üç yanı açıktır. Yalnız kıble tarafı divar halindedir.

Mimar Bedr-ed-din’in yaptığı türbeden bize kadar bir şeyler gelebilmiş-midir ? Bu hususta katiyet ifade eden bir hüküm verebilmek ve bir kanaat izhar edebilmek için bugünkü türbenin inşa malezimesini, etrafına olan bağlantılarını, iç kubbesi ile kemerlerini ve fil ayaklarını örten sıvaları ve alçı süsleri sıyırarak iyice incelemek lâzımdır.

Mimar Bedr-ed-din; MEVLÂNA’nın TÜRBESİ’ni yaparken Sultan-ı Ule ma’nm ve Mevlâna’dan evvel ölen oğlunun türbesini de yeniledi mi?. Bu hususta tarihi menbalarda bir işaret bulamıyoruz. MEVLÂNANIN TÜRBESİ yapıldıktan sonra Selçuk İmparatorluğu çözülme ve parçalanma kasırgalarının tehdidi altında kalmıştı. Türbenin inşasından sonra bu imparatorluk ancak çeyrek asır kadar ayakta durabildi. Bu kadarcık bir zaman; itina ile yapılan bir bina üzerinde yenilenmiye lüzum gösterecek bir tahrip yapamazdı. Bu rubu’ asır içinde KONYA’da, eserleri yere seren bir zelzele olduğunu da hiç bir mehazde görmedik. Bu müddet içinde türbede ufak tefek tamirler ve belki de bazı ilâveler yapıldığı kabul edilebilir. Çünki 733 H. 1532 M. yıllarında KONYA’ya uğrıyan İbn-i Batuta; MEVLÂNA TÜRBE-Sİ’nin yakınındaki bir zâviyede konub göçen misafirlere yemek çıkarıldığını söylemektedir. Bu zâviyeyi Gülıertaş mı yapmıştı, Muin-üd-din Pervane’nin yardımı ile mi kurulmuştu, yoksa bu çeyrek asır içinde bir başkası tarafından mı yapılmıştı?.. Bu karanlık noktaları aydınlatacak vesikalar da henüz elimize geçmedi.

Şikâr!; KARAMAN TARİHİ’nde Karamanoğullarından Mirza Halil bey zade Alâ-ed-din bey’in SİLİFKE hareketini yazarken derki, «Alâ-ed*din: Karaman beyleri ile Silifke sahrasına eriştiler. Alâ-ed-din ahdeyleyip, eğer kâfiri kırıp GÖRKES kalesini alacak olursam gaza mali ile Mevlânanın üzerine bir yeşil türbe yaptırayım dedi. Sonra yeşil türbeyi bünyad eyledi».

Eski Kütüphaneler Müdürü merhum Haşan Fehmi Turgal da (KARA-MANOĞULLARI TARİHİ) başlıklı bir yazısında Şikârî’den alındığı anlaşılan bir yazısında : Memleket; Alâ-ed-din bey İbn-i Halil beyin tek başına elinde kalınca GÖRKES kalesi tarafına gazaya gitmek üzere yola çıktı. Daha önce Mevlânanm türbesini ziyaret ederek yardım ve himmet dilemiş, torunu Ulu Arif Çelebiye karşı muzafferen dönünce gaza malinden türbeye bir kubbe-i âliyye inşa eylemeği vaad ve nezreylemişti. Sonra mansur ve muzaffer olarak Adana ve Tarsus yoluyla Konya’ya dönmüştü. Nezrettiği gibi Mevlânanm kabri üzerine yeşil kubbeyi kurdurmuş, fukarasına azîm meblâğlar dağıtmış, evlâdına mühim teberrularda bulunmuştur (2) diyor.

Şikâri’nin bu pek açık ve kati ifadesi karşısında Mevlâna’mn üstüne yeşil mahrutî kubbeli türbeyi Karaman oğlu Alâ-ed-din beycin yaptırdığına hükmetmek lâzım geliyor. Bizim tahminimize göre bu gün ayakta duran yeşil türbenin fil ayakları, kemerleri, cenazelik ve mumyalık denilen bodrum katı daha kısa bir ifade ile türbenin mahrutî kubbesinden başka kısımları Alâ-ed-din bey’in eseridir, öyle anlaşılıyor ki Alâ-ed-din bey; TEBRİZ’li Bedr-ed-din’in yaptırdığı türbeyi yıktırmış ve şimdilik ismini veremiyeceği-miz bir mimara bu türbeyi yaptırmış. Yeni türbenin pilanma TEBRÎZ’li Mimar Bedr-ed-din’in pilamnm esas tutulmuş olması çok muhtemeldir..

MEVLÂNA TÜRBESÎ’ni yapan mimar biraz sonrada AKŞEHÎRMeki Mahmud Hayran’in türbesini yapmıştı. Bu mimarın veya çini âmilinin adı (Aslı oğlu Abdullah oğlu Ahmed) dir.

MEVLÂNA TÜRBE Sİ’ni.ı eski kubbesi hakkında tam bir fikir edinmek istiyenlerin MAHMUD HAYRAN TÜRBESİ’nin yıkılmadan bize kadar erişen kubbesini görmelerini tavsiye ederiz.

Alâ-ed-din bey’in Mevlâna’ya ve hanedanına kopmaz bir iç bağı ile, derin bir aşk ile bağlandığını gösteren bir çok vesikalar vardır.

Hususî kolleksiyonumuza ve arşivimize koymaya muvaffak olduğumuz Karaman oğullarına ait şimdiye kadar neşredilmeyen ve görülmeyen vakfiyeleri ve vesikaları arasında Alâ-ed-din bey’e dair iki vakfiye vardır/Bu vakfiyelerden biri 766 H. İkincisi de 769 H. yıllarında tanzim edilmiştir.

Alâ-ed-din Ali bey’in babası Mirza Halil beyde 772 H. 1370 M. yılında KARAMAN’da Mevlâna’nın anasi’na mensup zâviyeyi ve onun içindeki oğlu Süleyman bey türbesini yaptırmıştı. Şimdi bu mâmur enin kitabesi yenilenen zâviye câmiinin ve MADER-1 MEVLÂNA TÜRBESİ’nin kapısı üstündedir. Kitabede Mevlâna şu saygılı kelimelerle anılmaktadır. (Kutb-ül-ârifin sul-tan-ül-âşıkıyn Mevlâna celâl-ül-milleti v-el Hakkı v-ed-din)

Mevlâna ve ailesine karşı olan sevgi ve saygıyı Alâ-ed-din bey babasından tevarüs etmişti. 766 yılı Cümadelulasının başlarında tanzim edilen vakfiyyesile Alâ-ed-din bey LÂRENDE (Karaman) de Buğday pazarındaki bir furun ile Gazi köp-sü ve hammal Hüseyin mescidi yanlarındaki tarlalarını Karamandaki içinde biraderinin merkadi de bulunan (Mevleviyye zâviyesi ) ne vakfetmiştir.

769 H. 1367 M. yılında tescil ettirdiği vakfiyesi ile de LÂRENDE de şimdi çiftlik halinde bulunan Selerek köyü ile Bozkuş çiftliğinin (kutb-ül-aktab Mevlâna Celâl-ül-Hakk-ı v-eş-şeriat-ı vel-milleti v-ed-din’) in Karamandaki zâviyesi şeyhine vakfetmektedir. Bu vakfiyede kendisi şöyle anılmıştır. (Elemir-ül*muazzam v-ed-düstur-ül-azam müstahdim-i erbab-es-seyf-i v-el-kalem Bâni-i kavaid-il-hasenatnâşır*i esnaf-il-hayrat v-el-meberrat Aliıeddin bey İbn-i Emirza Halil bey Ibn-i Mahmud bey İbn-i Karaman Halled-allahü saltanatehu ve ebbede memleketehu… Emre bi inşa-iz-zaviyet-il-mubareketi cenb-ez-zâviyet-illeti benaha ebuh-üs-said bi medineti lârende vefiha merkadü ahihi el-emir-üşşehit el-maktul Süleyman bey)

Mevlâna’ya ve hanedanına büyük bir saygı besliyen Alâ-ed-din bey mânevi metbuu ve mürşidi için de muhteşem bir türbe yaptırmıştır. Alâ-ed-din bey’in yaptırdığı türbenin ne kitabesi ve ne de vakfiyesi bize kadar gelmemiştir. Fâtih’in KARAMANİLÎ evkafını yazan tahrir heyeti bu vakfiyeyi ve Karamanoğlu İbrahim bey’in bu vakfiyenin hükümlerini yürürlükte tutan fermanını görmüştür. Hayır müesseselerinden bir âbide bir mâmure tamir edildiği veyahut yenilendiği ve yeni gelirler ve vakıflar tesis olunduğu zaman eski vakfiyelerinin yok edilmesi bir kaide halini almıştır, işte Alâ-ed-din bey’in vakfiyesi de MEVLÂNA MÂMURESÎ’ni yenileyen, tamir eden Osmanlı hükümdarları zamanında yok edilmiş ve onların gelirleri Hâkanî defterlere kaydolunmuştur.

(Düvel-i îslâmiye) Müellifi ve mütercimi Karaman oğullarını yazarken pek çok hatalar işlemişlerdir. Halil Edhem bey burada (1) Alâ-ed-din bey’in beyliğini 873 H. 1391 M. başlattırıyorsada bizim bulduğumuz vakfiyeler Alâ-ed-din bey’in 766 ve 769 H. yıllarında hükümdar olduğunu göstermektedir (2).

Alâ-ed-din bey 783 H. 1381 M. yılında I. Murad’m kızı Nefise Sultanca evlenerek Osmanlı hükümdar ailesine damad olmuş ve 10 sene sonra da bir Osmanlı veziri olan Timurtaş paşa tarafından öldürülmüştü. Alâ-ed-bin bey MEVLÂNA TÜRBESÎ’ni Osmanlı hanedanına damad olmadan evvel mi sonra mı yaptırmıştı. Bu hususta kati bir şey söyleyecek vaziyetde değiliz. Şurası muhakkaktır ki Alem-üd-din Kayser’in yaptırdığı türbe 100-110 yaşını bulmuştur. Alâ-ed-din bey çöken ve yıkılan Selçuklu rakip hanedanın ALÂ-ED-DİN TÜRBESÎ’ndeki mavi çinili hükümdar türbesine karşı mâ-neviyat ikliminin sultanı Mevlâna için yeşil çinili bir türbe yapmıştı. KON-YA’yı Osmanlı sınırları içine alan ilk Osmanlı hükümdarı II. Sultan Mehmed’in MEVLÂNA MÂMURESİ’nde her hangi bir tamir, tadil yaptığı hakkında hiç bir vesikaya rastlamıyoruz. Fâtih; KONYA KALESt’ni tamir ettirmişti (1).

Mevlâna’nın torunlarından KONYA lı Nişancı Mehmed paşa KONYA KALESİ için söylediği tarih manzumesini Arapça Osmanlı tarihine geçirmiştir. Eğer Fâtih MEVLÂNA MÂMURESİ’ni tamir etseydi veyahut her hangi bir ilâve yapsaydı Nişancı Mehmed Paşa bunu tarihine muhakkak geçirirdi.

II. Sultan Mehmed’in dönme vezirleri zengin Karaman ilini Osmanlı sınırları içine sokarlarken bu ilin muhteşem ve sayısız mâmurelerini yalnız yakıp yıkmakla kalmamışlar büyük insan kütlelerini, bilginlerini, sanatkârları da dahil olduğu halde bir ihraç metaı gibi ÎSTANBUL’a RUMELl’nin bir çok yerlerine sürmüşler, götürmüşlerdi. Fâtih’in merkezi KONYA olan KARAMAN EYALETİ’ne vali olarak gönderdiği Şehzade Mustafa ve Sultan Cem zulüm görmüş, içlerinin en ince noktaları kırılmış olan bu eyalet halkına yeni bağlandıkları devleti sevdirmek için geniş ölçüde imar faaliyetine geçmişler, halka iyi görünmek için bir çok fedakârlıklar yapmışlardı. Muhite intibak etmeye çalışmışlardı. Filhakika açık fikirli, aydın, sportmen, cesur ve edip bir şehzade olan Sultan Cem’i Konyaklar çok sevmişlerdi. Onun şahsında yeni hükümete ısınmışlardı. Sultan Cem ata binmeyi, ok atmayı, gürz sallamayı burada geliştirmişti. Sultan Alâ-ed-din’in KONYA ve KARA-MAN’da bulunan ve birer rekor hatırası olarak saklanan gürzlerini ağırlaştırmak için yeni demir halkalar ilâve ederek muvaffakiyetle kullanmıştı (2) .

Sultan Mustafa ve Sultan Cem bir çok hayır müesseseleri ve bu mües-seselere mensup olan kimseler için vergi muafnameleri vermişlerdir. Sultan Cem MEVLÂNA MÂMURESÎ’ne vakfedilen bir tarlayı bahçe haline getirmek suretile imar etmişti. Fâtih zamanında KONYA yeni işgal edilmişti. İstilâcı devletin buradaki faaliyeti daha ziyade askerî sahalara inhisar ediyor, tekrar elden çıkmaması için kalelerin, burçların tamirine ehemmiyet veriliyordu. II. Bayezid zamanında KONYA’nın vaziyetinde normalliğe doğru

bir kayma vardı. Başta Sadrazam Konyalı Nişancı Mehmed Paşa (1) olduğu halde bütün Konyalılar ve Karaman eyaleti Fâtih’ten boş kalan tahta çok sevdikleri ve kendilerinden saydıkları Sultan Cem’in geçmesini istiyorlardı.

Bu hususta bir çok mal ve can fedakarlığı yaptılar. Cem’in feci akibeti onları çok müteessir etti. II. Bayezid; Cem’i takip için KONYA’ya gelmiş ve otağını FlLABAT (2) çayırında kurmuş ve dedesi Fâtih zamanında SARU-HAN Valiliğinde bulunan büyük oğlu Abdullah’ı; Cem’in yerine KARAMAN eyaleti umumî valiliğine tayin ederek kendisi ILGIN yoluyla ÎSTANBUI/a dönmüştü. (3) Şehzade Abdullah LÂRENDE’de ve KONYA’da MISIR’a kaçan amcası Cem’in çok sevilen KONYA’ya dönmemesi için Gedik Ahmed Paşa ile çalışıyordu.

Dışardan gelecek tecavüzün bir iç tehlike ile birleşerek muzaffer olmaması için müstevli devleti buralarda çok yumuşak bir siyasetle temsil ediyordu. Halkı osmanlı hâkimiyetine ısındırmak için bir çok vergileri af ediyordu. Karamanoğlu Kasım bey’le anlaşan Cem tekrar ANADOLU’ya dönmüştü.

Bayezid (4) LÂRENDE’de bulunan şehzadesinin vaziyetini tehlikeli görmüştü. Onu bir işaretle KONYA’ya ve oradan da KARAHİSAR’a getirtti. Sonra Cem; Konya’yı sardı, KARAMAN BEYLER BEYÎ Ali paşa KONYA’y* iyi müdafa etti. Şehzade Abdullah’ın ısındırıcı ve yumuşak siyaseti Konya-‘lılara kalelerini eski valilerine karşı iyi müdafaa ettirdi. (5) Cem; KONYA’yı alamadı, nihayet mağlup olarak GÖRGES limanından RODOS şövalyelerine sığındı Karamanoğlu Alâ-ed-din bey GÖRGES KALESÎN’den aldığı ganimet ile MEVLÂNA TÜRBESÎ’ni yaptırmıştı. Bu kaleden bir şehzadenin karçısı da türbenin imarı için geniş bir imkân hazırlıyordu.

İSTANBUL baş vekâlet arşivinde bulunan ve Yavuz adına Kemal başazade tarafından yapılan Dimeşkli Hüsam tarafından yazılan 924 H. 1418 M. tarihli defterde Konya mahalleleri tesbit edilirken (Mahalle-i Gebran) (1) nın sonunda şöyle bir kenar yazısı okuyoruz :

(Nefs-i Konya halkı sabıkan Karaman oğulları üzerlerine gelip muhasara cdicek Âl*i Osmana istikamet ettikleri sebepten Sultan Bayezid Han merhum Konya halkını avanz-ı divaniyeden ve tekâlifi ürftyedcn muaf kılıp ellerine muafiyetnameler verip padişah-ı âlempenah dahi mukarrer kıldı.) (2)

îşte bu kayıt bize gösteriyor ki Karamanoğulları’na ve Cem’e mukavemet eden Konyalıları II. Bayezid çok seviyordu. Onların bütün divanî ve ürfî vergilerini af etmişti. Tahmin ettiğimize göre tahta oturduğu yıl kardeşini tenkil için KONYA’ya gelerek FÎLEABAT çayırında otağ kurduğu zaman MEVLÂNA TÜRBESİNİ sık sık ziyaret etmişti.

Şehzade Abdullah’da babasının verdiği direktif dairesinde KonyalIlara karşı çok iyi hareket etmişti. İstanbul Baş vekâlet arşivinde bulunan II. Bayezid devrine ait tarihsiz bir Konya tahrir defterinden öğreniyoruz ki Şehzade

Abdullah; değerli adamlara bir çok timarlar vermiş, birçoklarının vergilerini af etmişti. Meselâ Konya Dâr-üş-şifâsınm vakfı olan Hatip köyünü dâr-üş-şifâ harap olduğu için Tabip Lütfi Çelebiye timara vermiş, Hatu-nsarayına bağlı ERTAŞ ile üç kilise ve Bekirler köylerini kendine has iken bunları Konya EHMEDEK’nin (İçkale) muhafızlarına bırakmıştır.

Şehzade Abdullah’ın Konya valiliği çok uzun sürmedi. 888 H. 1483 M. yılında öldü.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

mersin eskort -
deneme bonusu
- deneme bonusu veren siteler - Goley90 Giriş - youtube beğeni satın al - buy youtube likes - istanbul escorts - beşiktaş escort - beylikdüzü escort - postegro - deneme bonusu veren siteler - deneme bonusu veren siteler - istanbul escort - Baywin Giriş - bonusu veren siteler - sahabet güncel adres - onwin kayıt - Aviator oyna