Yükseklerde dolaşmak : Yerine getirilmesi güç isteklerde bulunmak.
Yüksekten atmak : Gücü yetmediği şeyleri yapabilirmiş gibi göstermek, söylemek, palavra atmak.
Yüksekten (tepeden bakmak) : Kendini karşısındakinden üstün görmek.
Yükte hafif pahada ağır : Ağırlığı az, taşınması kolay olan değerli eşya.
Yükünü tutmak : Çok zengin olmak, zenginleşmek.
Yüreği cız etmek (cızlamak) : Çok acımak.
Yüreği dayanamamak : Acıya dayanamamak.
Yüreği ferahlamak (hafiflemek) : Kaygıdan kurtulmak.
Yüreği götürmemek (kaldırmamak) : Dayanamamak, katlanamamak.
Yüreği hop etmek (hoplamak, çarpmak) : Birdenbire korkup heyecanlanmak.
Yüreği paralanmak (parçalanmak, parça parça olmak) : Birinin üzücü durumunu görüp çok üzülmek, çok acımak.
Yüreği sızlamak : Çok üzülmek, acımak.
Yüreği taştan olmak : Katı ve acımasız olmak.
Yüreği yağ bağlamak : İstenilen bir şeyin olmasından ferahlık duymak.
Yüreği yanmak : Pek fazla üzülmek, acımak.
Yüreğinden kan gitmek : Çaresizlik içinde çok büyük üzüntü, aşırı derecede acı duymak.
Yüreğine dert olmak : Bir davranıştan alınarak, sürekli üzüntü duymak.
Yüreğine inmek : 1. Ansızın ölmek. 2. Çok büyük acı ve hüzün duymak.
Yüreğine su serpilmek : Sevinçli bir haber alarak, merak, korku, kaygıdan kurtulmak.
Yüreğini ağzına getirmek : Birdenbire korkutmak, heyecanlandırmak.
Yüreğinin yağı erimek. Çok korkmak, çok üzülmek.
Yürekten bağlanmak : Çok sevmek, sevgiyle, sadakatle bağlanmak.
Yürürlüğe girmek : Belirli bir zamana bağlı olan yasa, karar ya da iş, uygulanır, yapılır duruma gelmek.
Yüz akı (aklığı) : Övünülecek bir hareket, davranış. Bir kimsenin şerefi, namusu.
Yüz bulmak : Yakınlık görmek, ilgilenmek, her istediği yapılmak.
Yüz bulup astar istemek : 1. Küçük bir ilgi karşısında, şımarık, daha geniş bir ilgi beklemek. 2. Verilen bir yetkinin veya sağlanan bir yararın daha çoğunu istemek.
Yüz çevirmek : İlgisini kesmek.
Yüz görümlüğü : Damadın düğün gecesi duvağını açarken, geline verdiği armağan.
Yüz göz olmak : Son derece senli benli olmak.
Yüz karası : Utanılacak bir durum.
Yüzsuyu dökmek : Ricada bulunmak, onurunu sarsacak kadar çok yalvarmak.
Yüz sürmek : Aşırı sevgi göstermek amacıyla birinin önünde yere kadar eğilmek.
Yüzüstü bırakmak : 1. Başladığı bir şeyi bitirmeden bırakmak. 2. Birini yapayalnız, kimsesiz, çok kötü bir durumda bırakmak.
Yüz vermek (vermemek) : Birinin bütün davranışlarını hoş karşılamak (karşılamamak), birine ilgi ve yakınlık göstermek (göstermemek).
Yüz yüze bakmak : İlişkileri sürmek, her zaman görüşür, konuşur olmak.
Yüze çıkmak : 1. Bir sıvının dibinden üstüne, yüzüne çıkmak. 2. Belirlemek, belli olmak, ortaya çıkıvermek. 3. Yüz bulup şımarmak.
Yüze vurmak : Açıkça söylemek, kusur ve kabahatini saklamamak.
Yüze yüze kuyruğuna gelmek : Uzun zaman alan bir işi tamamlamak üzere bulunmak, bitmesine az kalmak.