Abbasiler Kimlerdir Hangi Dönemde Yaşamıştır

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Peygamber Efendimizin amcası, hazret-l Abbâs’ın toyundan gelen halîfelerin hepsine birdan varilan isim. Abbâsl Davlati’nin Kuruluşu olan 749 (H 132) senesine kadar, Abbâsî köİlmesi hiç kullanılmamıştı. Zâtan Abbâsî-ler, hazrat-l Ali soyundan gelenler ila birlikte, Hâşlmoğulları ve Ehl-i Beyt gibi isimlerle anılmışlardır.

O zamâna kadar bunların hiçbirinin Emevîlerle yakınlığı yok idi. Fakat Abbâsîlerden, Abdullah bin Abbâs’ın (r.anhümâ) oğlu Ali bin Abdullah, Emevîler ile dostluk kurmuştu. Onlara yakınlık gösteriyor ve ibâdetle meşgul oluyordu. EmevT halîfelerinden Velîd bin Abdülmelik ona, Dımeşk yakınında bulunan Humeyme isimli beldeyi vermiş, o da âileşiyle birlikte oraya yerleşmişti.

Dımeşk’e bağlı çok sâkin bir yer olan Humeyme, bulunduğu yer bakımından yeni bir hareketin başlıyacağı ve yeni kurulacak bir devlete merkez olacağı kanâatini vermiyordu. Ayrıca Ali bin Abdullah’ın sâkin bir tabiatı vardı. Bu yüzden Emevîler, burayı kontrol altında tutma lüzûmunu hissetmemişlerdi.

Ali bin Abdullah’ın oğlu Muhammed, Humeyme’de, halifeliğin kendi âilesine yâni Abbâsîlere geçmesi düşüncesi ile, yeni bir hareketin başlamasına sebeb oldu. Akıllı, zekî, gayretli, hâdiselerden istifâde etmeyi, fırsatları değerlendirmeyi çok iyi bilen Ali bin Abdullah’ın oğlu Muhammed, kendine göre bâzı prensipler dâhilinde çalımalarına devâm etti. Tesbit ettiği prensiplere göre, bu hareket başarıya ulaştığında, Ehl-i bayttan her kim halîfe seçilirse, ona râzı olunacaktı. Boylece hazret-i Ali evlâdının gönülleri ve yardımları da alınmış olacaktı. Yine bu prensiplere göre, Humeyme, tâkib edilecek stratejinin Idâre ve plânlama merkezi oldu. Küfe şehri buluşma noktası. Horasan İse hareketin başlama merkezi İdi. Humeyme’nın sâkin ve küçük bir kasaba olmasının yanında, etrâfdak beldelerle ııtıbâtt az ve şüpheleri ustur,e çekmekten oldukça uzaktı Aynea, Küfe ve

Horaaan’da vazife yapacaklar İle, haber götürüp getirerek irtibatı sağlayacak olanlar çok İyi seçilmişti Böyleoe hareket, hiç kimsenin dikkatini çekmeden büyüyerek, devâm ediyordu. Diğer taraf-tan Küfe, Humeyme ile Horasan’ın ortasında olduğundan, İrtibat ve haberleşme İçin daha elverişli idi. Horasan işe, hareketin ortaya çıkış merkezi olmaya çok müsâittl Ayrıca Horasan, hilâfet merkezi olan Dımeşk’dan epey uzaktı

Çok gizli bir şekilde sürdürülen bu dâvâya dâvet ve propaganda, 718 (H. 100) senesinden başlayarak, 27 sene devâm etti. Gizli dâvet dönemi de denilen bu dönem, Ebû Müslim Horasânî’nin dâvete uyanları yönetmek üzere Humeyme’den Horasan’a gönderilmesiyle bitti ve böylece açıktan faaliyet dönemi başladı.

Muhammed bin Ali bin Abdullah, Humeyme’de bulunuyor, propaganda için dâvetçi ve nakîblerinl göndererek, Kûfe’de vaziyetin nasıl olduğunu, Horasan’da ne gibi hâdiselerin cereyân ettiğini tâkib ediyordu. Fakat 742 (H. 125) senesinde vefât etti. Yerine oğlu Ibrâhim geçti ve hareket hiç aksamadan devâm etti.

Bu arada 744 (H. 127) de. Mervân bin Muhammed, Emevî halîfeliğine geçti. Men/ân, memlekette kendine karşı bir hareketin varlığını, bunun kendi hilâfetine son verecek derecede olduğunu, özellikle Horasan’da görüldüğünü, orada bâzı kıpırdanmalar bulunduğunu seziyordu. Fakat hareket çok dikkatli ve pek gizli yapıldığından, mâhiyetini bir türlü anlıyamıyor, bu işleri kimin organize ettiğin), böyle tehlikeli bir hareketin kimin adına yapıldığını bir türlü tesbit edemiyordu. Tesbit ettiği zaman ise, iş işten çoktan geçmişti.

Bir zaman Mervân’ın adamlarından bâzılan, Ebû Müslim’den, imâm Ibrâ-him> mektup taşıyan birini yakalayıp, Meıuân’a getirdiler. Mektupda Ebû Müslim, genel durumu bildiriyordu Mervân elçiye, kendisinden korkmamasını söyledi. Sa«ıra bu töi yapması karşılığında ne kadar ücret aldığım sordu Mervân, durumunu bildiren elçiye 1 mikdardan daha fazlasını (10.000 dirhem) vererek, ‘mektubu IbrâhtmegOtûrmee** otarslar-haber vermesini. normal bir şekilde Ebû Mûdım e yazılacak cevabi mektubu da aklıktan sonra kendisine gelmesini soyied*

Bp Mdtrienı yapıp, cevabi mektubu bu Mervân a getirdi Mervân. mektup uzemde çok duşundu. İbrahim’in Ebû Müslim e verdiği tâbmâtian inceldikten sonra hemen Dtmeşk valisi Vefid bin Abdûknekk vâsıtasıyla Belkâ valisine mektup gönderip; lbrâh»m’ı yakalayarak huzuruna getirmesini emretti.

Ibrâhım mescidde otururken bir anda vatının geldiğini etrafının sarıldım görünce, durumu ve başına gelecekleri anıadı Ailesine, yakınlarına, yerine kardeş Ebt/VAbbâs’ı imâm tâyin ettiğini, ona itaat etmelerini ve buradan ayrılarak Küfe ye gitmelerini sıkı sıkı tenbih ve vasiyet etti Kendisi Mervân’a götürüldü ve ftabsedıtdı Vefât edtnoeye kadar hapiste kaldı

Diğer taraftan, İbrâhtm’m yerine İmâm tâyin edilen EbüVAbbâs Abdullah bin Muhammed es-Seffâh da yakınlan ile birlikte Küfeye gitti. 749 (H. 132} senesinde olan bu hâdise ile Humeyme devri kapandı.

Bu arada Ebû Müslim Horasânl. Horasan’daki faaliyetlerini tamamlamış, askerî hazıriıklannı bitimi işti. Artık işe girişebileceğini anladıktan sonra, Eme-vîterin Horasan’daki vâlisi olan Nasr bin Seyyâr’a tehdidkâr bir mektup yazdı. Buna pek içerleyen Nasr. hemen, cevap olarak Ebû Müslim üzerine, âzâdlı kölesi Yezîd komutasında büyük bir ordu gönderdi. Ebû Müslim de güvenilir adamla rv-nm bulunduğu ve komutanlığına Mâlik bin Heysem et-Huzâfyi tâyin ettiği büyük bir ordu hazırlamıştı. Kendisi de. lüzum olursa, takviye birlikleri göndermeye hazır bir vaziyette, çok yakın bir yerden savaşı tâkib etmeye başladı. Kısa zamanda Ebû Müslim’in ordusu gâiib geidı. Emev* ordusu kumandam Yezkf de yaralı oiarak esir edildi. Sonumd» Ebû Müslim’in, -Horasan’ daki çalışrraK zaferM neticeleneli ve bölgenin hâkimiyetini etinegeçırdı. Kendisi H Horasan’da kalıp. Kahtaba Şebîb et-Tai’nin emrinde Iraka doğru gonder vilâyetinin Busir köyünde yapıian başka bir harbde de zafer kazanıldı. Emevîlerin son temsilcileri olan Yezid bin Ömer bin Hubeyre ile sulh yapılıp, kendisine ve müttefiklerine emân verildi. Böylece Emevî Devleti sona ererken, Abbâsî Devleti’nin kuruluşu da 750 (H. 132) târihinde tamamlanmış oldu. İlk halîfe olan Ebü’l-Abbâs es-Seffâh’ın ordusu zaferler kazanarak 30 Ağustos 749 (H. 11 Muharrem 132) târihinde Kûfe’ye ulaştı. Daha önce Humeyme ile Horasan arasında irtibât merkezi olarak kullanılan Kûfe’de mühim vazife yapan Ebû Seleme el-Hallâl’e destek olarak idâreyi ona teslim etti. Abbâsî Devleti’ nin kurulmasında mühim rolü olan Ebû Seleme’nin ismi Hafs bin Süleymân olup, mesleği kılıç kını yapmaktı. Bu sebeple kinci mânâsına Hallâl denmiştir.

Böylece, Ebû Müslim Horasânfnin gayretleriyle Abbâsî Devleti kurulmuş oldu. îlk halîfe olan Ebü’l-Abbâs es-Seffâh’ın, Abdullah bin Ali komutasındaki ordusu, Dicle’nin kollarından olan yukan Zap Irmağı kenarında Mervân ordusuyla karşılaşıp zafer kazandı. Böylece Suriye kapıları Abbâsîlere açıldı. O civârda bulunan şehirler de birer birer teslim oldu. Vâsıt bölgesinde Benî Yûsuf

Abbâsîlerin birinci halîfesi olan Ebü’l-Abbâs es-Seffâh, hazret-i Abbâs’ın torununun torunudur. Yumuşak huylu, ağır başlı, hayâ ve iyilik sâhibi bir insan idi. Verdiği sözü mutlaka ve zamânında yerine getirirdi, “insanların en aşağısı ve zayıfı; cimriliği ihtiyat ve yumuşaklığı zillet sayan kimsedir” elerdi. Cömertliği dillere destân idi. Seffâh lakabı da bunun için verilmişti Bir defâsında, Abdullah bin Hasen isminde bir zât Seffâh’a; “Bir milyon dirhemin sâdece adını duydum. Hepsini bir arada olarak hiç görmedim” demişti. Seffâh hemen hizmetçilerine emretti. Bir milyon dirhemi hazırladılar. Bu parayı ona hediye etti ve üstelik Abdullah’ın evine kadar, hizmetçilerinden birisi ile gönderdi. Dört sene dokuz ay halifelik yaptıktan sonra, Haziran 754 (Zilhicce 136) da vefât etti. Kısa süren haiîfeliğinde Abbâsîlerin kuruluşu sağlanıp tamamlandığı gibi, iç emniyet de te’ min edildi. Endülüs dışında Emevîlerin sâhib olduğu bütün bölgelerde sükûnet sağlandı. Halifeliğe geldikten sonra ortaya çıkan isyânlar da bastırıldı. Zamâ-nında memleket içi mes’elelerinin çokluğundan, aktif bir dış politika tâkib edilemedi.

Seffâh’ın sağlığında onun güçlü bir destekçisi ve yardımcısı olan kardeşi Mensûr, vefâtından sonra halîfe oldu. Abdullah bin Ali’nin dışında, herkes ona brat etti. 754 (H.136) da halîfe olduktan sonra, heybeti, cesâreti, ince düşüncesi ve ileri görüşlülüğü ile karşılaştığı büyük problemleri aşmasını bilen Mensûr, Abbâsî Devleti’nin temelini sağlamlaştırdığı için, devletin gerçek mânâda kurucusu kabûl edilmiştir. Mensûr, Bağdad şehrini kurarak başkent yaptı. Bâzı halîfeler, Samarrâ ve başka merkezlerde ikâmet etmelerine rağmen, Bağdad, asıl merkez olarak nihâyete kadar devâm etti.

Bu arada yaptığı muhârebeler ve kazandığı zaferlerle Ebû Müslim’in Horasan’da ve diğer İslâm memleketlerindeki nüfûz ve îti bârı artıyor, buna paralel olarak halîfeye olan itâat ve bağlılığı da azalıyordu. Sonunda, târihçilerin kaydettiklerine göre, “Bir kında iki kılıç
bulunmaz” sözü gereğince Ebû Müslim öldürüldü.

Yine târihçiler Ebû Müslim’i; gâyet soğukkanlı, sır saklayan, insâf ve merhametten mahrûm, Sebeiyye İtikadında, “Birini suçladığın zaman onu öldür” prensibiyle hareket eden pek kindâr biri olarak bildirmişlerdir.

Ebû Müslim’in öldürülmesi üzerine, bilhassa nüfûzunun kuvvetli olduğu Horasan ve başka yerlerde çeşitli isyânlar görüldü ise de kısa zamanda hepsi bastın İdi.

Târihçi Ibn-i Tiktaka’nın “Fahrî” isimli eserinde verdiği mâlûmâta göre, halîfe Mensûr, aklı ve bilgisi çok, görüşü isâbetli ve kuvvetli, vakar ve güzel ahlâk sâhibi idi. Aile içinde gâyet yumuşak, hoşgörülü idi. Ama bir halîfe olarak, halîfe hil’atını giydiği zaman vakar ve heybetli hâlini muhâfaza ederdi. Halîfeye yakışmayan hâllerden uzak dururdu. 7 Ekim 775 (6 Zilhicce 158) târihinde hac yolunda vefât etti.

Bundan sonra Mensûr’un oğlu Mehdî halîfe oldu. O zamâna kadar kuruluş dönemini geçirmiş olan devlet, onun zamânında kuvvetlendi. Hazîne zenginleşti ve fevkalâde ıslâhâtlara başlandı. Halkın hayat seviyesi yükseldi.

Mescid-i Harâm ve Mescid-i Nebî genişletildi. Ayrıca ilk defâ fevkalâde muhâkeme işlerine bakmak üzere mahkemeler kuruldu. Mehdî, vâlilerine emirler göndererek, zulüm ve haksızlık yapılarak vergi alınmamasını emretti. Hz. Ali evlâdından olup da hapisde olanları serbest bıraktı. Merv şehrinde ortaya çıkan ve ilâhlık taslayan El-Mukannâ, onun zamânında ortadan kaldırıldı.

Mehdî çok cömerd idi. Bir defâsında, bir günde halka bir milyon dirhem dağıtmıştı. îmâra çok ehemmiyet verdi ve zamânında Bağdad çok gelişti. Yollar ve su kanalları yaptırdı. Posta teşkilâtını geliştirdi. İlmi vesan’atı himâyeetti. Merhametli, zekî ve insaflı idi. Zamânında tasavvuf ehli .âlimler halkı irşâd ettiler. Mehdî 78£|g(H.169) de vefât etti.

Yerine Hâdi Halîfe oldu. Bir senelik haiîfeliğinde; tedbirli, uyanık, zamânını ciddî işleri yapmakla geçiren Mûsâ Hâdî, gâyet musâmahakâr, güzel yüzlü, güzel huylu, temiz kapli kötü söz vs hareketten uzak bir şekilde yaşadı. 786 (H. 170) da vefât edince, yerine kardeşi Hârûn Reşîd halîfe oldu. Abbâsî Devleti onun hilâfetinde altın devrini yaşadı. Devletin dışardaki itibâr ve kudreti tam, içerdeki huzûru ise pek mükemmeldi.

Hârûn Reşîd zamânı, Abbâsî topraklarının en geniş olduğu dönemdir. Onun devrinde, diğer halîfelerin devirlerinden farklı bir şekilde, memlekette huzûr ve sükûnet vardı. Ordulan Üsküdar’a kadar geldi, ilim ve san’at erbâbına her türlü imkân sağlandı. Düşünülmesi, hayâl edilmesi bile mümkün olmayan gelirler, onun zamânında elde edildi. Hazîne çok kuvvetlendi. Dünyânın en meşhûr en muhteşem şehirlerinden biri olan Bağdad; ilim, san’at ve ticâret merkezi hâline gelmiş, nüfûsu bir milyona yaklaşmıştı. Mîmâride çok ilerleyip, devrin en güzel köşk ve saraylan yapılmıştı. Kilometrelerce uzaktan Mekke-i müker-remeye su getirilip müslümanların istifâdesine sunuldu.

Diğer taraftan, Abbâsî Devleti’nin çeşitli yerlerinde, ufak ve geniş çapta bâzı isyânlar vukû bulduysa da kolayca bastınldı. Her geçen gün merkezî idâre kuvvetlendi. Hazîne, eyâlet merkezlerinden merkeze gelen gelirlerle zenginleşti. Hârûn Reşîd, Fransa kralı birinci Şarl, yâni büyük Şaıiman’la mektuplaşırdı. Ona bir duvar saati hediye göndermişti. AvrupalIlar saatin kendi kendine işlediğini görünce, içinde şeytan var diyerek câhilliklerini ortaya döktüler.

Zamanla üst kademedekiler arasında meydana gelen çeşitli mücâdeleler ve eyâletlerin kendi İktisâdi menfaatlerini gözetmeye başlamaları, merkeze gönderilen gelirlerin azalmasına yol açtı. Bu durum, merkezî idârenin zayıflamasına te’sir etti. On beşinci halîfe Mu’temîd’in halîfe vekîli ve kardeşi olan Muvaffak’ın tedbirli hareketleri ve kuvvetli siyâsetiyle zayıflamanın önüne geçildi. Uzun vâdeli bir siyâset tâkib eden Muvaffak, isteklerini gerçekleştirmeden vefât etti. Yerine geçen oğlu Mu’tedıd, babasının siyâsetini tâkib ederek ictfbve dışta muvaffakiyetler elde ettiJ Zamânında bir çok zaferler kazanıldı ve çtkan isyânlar bastınldı.

Zaman zaman gelen çeşitli zarûret ve mecbûriyetler sebebiyle, yeni müesseseler kuruldu. Bunlardan birisi de Emîr-ül-ümerâlık müessesesidir.

Mu’tedıd’den sonra halîfe olan MüktefTnin zamânında da başarılar devâm etti. Bizans’a seferler yapıldı. Devlet otoritesi kuvvetlendi. Halîfeye bağlılık arttı.

Daha sonra idâre yine zayıfladı. Devlet içte ve dışta sarsıntılar geçirmeye başladı. Ne zaman merkezî idâre zayıflaşa ve halîfenin otoritesi düşecek olsa, bâzı gruplar hemen isyâna kalkıyorlardı. Nitekim bu zamanda da, Kuzey Afrika’da siyâsi bir güç olarak ortaya çıkan Fâtımî-ler, doğuya doğru ilerlemeye başladılar. Karmatîler, Irak ve Hicaz bölgelerini tehdit ederken, Sâcoğulları Azerbaycan’da bağımsızlık kazandılar. Devlet sarsıntılar geçirmeye başladı.

Hâl böyle devâm ederken, 925 senesinde İran’da ortaya çıkan ve savaşçı bir kavim olan şiî Büveyhîler, kuvvetlenerek, vatanları olan Deylem’den çıkıp batıya doğru ilerlemeye başladılar, idâre ve otorite iyice zayıflamış olduğundan, Abbâsi kuvvetleri onları durduramadılar. Nihâyet Büveyhîler 945 (H. 334) senesinde Bağdad’ı işgâl ettiler.

Bu işgâiden sonra yeni bir devir başladı. Halîfenin hiç bir maddî gücü kalmadı. İktidar, Büveyhîlerin eline geçti. Büveyhî işgâli bir asırdan fazla devâm etti. Siyâsî ve askerî faaliyetler, hep Büveyhîlerin kontrolünde kaldı.

Diğer taraftan Kuzey Afrika’da ortaya çıkıp Mısır’a gelen şiî Fâtımîler, 969 (H. 358) da Kâhire’yi işgâl ettiler. Fâtımîler, Abbâsî halîfelerinin halifeliklerini kabûl etmedikleri gibi, kendilerinin de halifeliklerini iddiâ ve İlân ediyorlardı.

On birinci asrın ortalarında Büveyhî hâkimiyeti zayıflayınca, durum daha da zorlaştı. Büveyhî komutanı, Bağdad’da Fâtımîler adına hutbe okuttu. Bunun üzerine büyük Selçuklu hükümdârı Tuğrul Bey, 1055 (H. 447) de Bağdad’a girerek, Abbâsî hânedânını, şiî hâkimiyet ve tasallutundan kurtardı. Halîfe Kâim bt-Emriilah’s hürmetypösterdi. Halîfe de ona Sultan ünvânjnı verdi, Selçuklular, Abbâsî halifeleriıMMgeyhîlerin tasallutundan kurtarmakla kalmayıp, medreseler kurdular. Böylece ilmî ve fikrî mücâdele de başlattılar ve bu işlerinde muvaffak oldular. Bağdad’daki Büveyhî hâkimiyeti son bulurken, Selçuklu kuvvetleri Mısır’daki şiî Fâtımî hâkimiyetini de ortadan kaldırmaya çalışarak, saf Ehl-i sünnet ve cemâat îtikâ-dını yerleştirmek için gayret gösterdiler. Bâzı iç karışıklıklar, şehzâde ve kumandanlar arasındaki anlaşmazlıklar neticesinde, Selçuklular, Fâtımîleri büsbütün ortadan kaldıramadılar. imâm-ı Şâfiî hazretlerinin kabrini, Fâtımî tasallutundan kurtarmak, kahraman ve yiğit kumandan, âlim ve ilmi ile âmil Selâhaddîn-i Eyyûbî’ye nasîb oldu. Mısır’a girip Fâtımîleri tamâ-men ortadan kaldırdı. Ehl-i sünnet inancını yerleştirmek için medreseler açıp, pek çok talebe yetişmesine, İslâmiyet’in doğru olarak öğrenilmesine vesîle oldu. Anadolu’dan geçip Kudüs’e kadar gelen haçlılara karşı kahramanca çarpıştı ve Kudüs’ü geri aldı. Hak ve adâletle idâre etti.

Bağdad’da Selçukluların askerî İdâ-reyi ele geçirmeleri ite, Abbbâsî halîfeleri siyâsî hâkimiyetlerini kaybettiler. Selçukluların zayıflamalan ve Muktefî ve Nâsır gibi dirâyetli halîfelerin başa geçmesi üzerine, Abbâsîler tekrar güçlenmeye başladılarsa da, zamanla zayıflamanın önüne geçilemedi. Abbâsî Devleti her geçen gün kuvvet ve İtibârını kaybetti. Son Abbâsî halifesi olan Müsta’ sim, dînine çok bağlı ve sünnl İdi. Veziri olan ibn-i Alkamt ise, halîfeye sâdık ve bağlı olmayan bir mezhebsiz olup, devletin ıdâresi elinde idi. Tek emeli, Abbâsî-leri yıkmak idi. Bunun İçin, Moğol hükümdârı Hülâgû’nun Bağdad’ı alarak halifeliği yıkmasını ve kendinin de ona vezir olmasını arzu ediyordu. Hülâgu’ dan gelen mektuba sert cevap yazarak, onun Bağdad’a gelmesini sağladı. Mezhebsiz olan Nâsırüddîn-i Tûsî, Hülâgü’ nun müşâviri idi. Durmadan Bağdad’ın işgâlini teşvik ediyordu. Bütün işler, insanlık ve medeniyet düşmanı olan bu iki mezhebsizin elinde kalmıştı. Neticede Hülâgü, iki yüz bin kişilik bir kuvvetie Bağdada yürüdü. Yirmi bine yakın mevcudu otan halîfe ordusu, iki yuz bin Tatar m oklarına karşı duramadı Hüiâgü Ba$dad a neft ateşleri va mancınık taşlan Ue saldırdı Eili gün muhâaaradan sonra. Ibn-ı Aiksmi, sulh İçin diyerek, Hutâgû’nun yanına gitti Onunla anlaştı HeitteVe gelip. “Tealim olursak, »er besi bırakılacağız” dedi Halîfe buna aldandı. 1258 (H 656) târihinde Hutâgû’ya gidip testim oldu Bağdad tealim olduğunda, ıneanltk târihinin en büyük vahşetlerinden biri cerey&n etti. Halîfe, yanındaki* lada birlikte îdâm edildi. Dört yüz binden fazla müatüman kılıçtan geçirildi. Resûlullah efendimizin mübârek Hırkan saâdetleri va Aaâ-yı Nebevileri yakılıp, külleri, milyonlarca İslâm kitabı ite birlikte Dicle’ye atıldı. Nehir, günlerce mürekkeb aktı. Güzel şehir, harâbeye döndü. Sokaklar kan gölü hâline geldi. Böyiece beş yüz yirmi dört senelik Abbâsî Devleti son buldu. Bütün bunlara sebeb olan vezir İbn-i Alkamfye hiç bir vazife verilmedi, aynı sene zillet içinde öldü.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

mersin eskort -
deneme bonusu
- deneme bonusu veren siteler - Goley90 Giriş - youtube beğeni satın al - buy youtube likes - istanbul escorts - beşiktaş escort - beylikdüzü escort - postegro - deneme bonusu veren siteler - deneme bonusu veren siteler - istanbul escort - Baywin Giriş - bonusu veren siteler - sahabet güncel adres - onwin kayıt - Aviator oyna