Abdullah Bin Cahş Duası ve Hayatı

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Eshâb-ı kiramdan olup, Peygamber efendimizin halasının oğlu. İslâm târihinde ilk ordu kumandanı olmakla meşhûrdur. Kız kardeşi hazret-i Zeyneb, Resûlullah’ın hanımıdır. Nesebi, Abdullah bin Cahş bin Ribâb bin Ya’mer el-Esedî; künyesi Ebû Muhammed’dir.

Abdullah bin Cahş (radıyallahü anh); Mekke’de, Peygamber efendimiz daha Erkam’ın evini teşrif etmeden önce, hazret-i Ebû Bekr vasıtasıyla yanında iki kardeşi olduğu hâlde îmân ettiler. O da diğer Eshâb-ı kiram gibi müşriklerin eza ve cefâlarına mâruz kaldı. Bu yüzden, iki defa Habeşistan’a hicret etti. Dönüşte bir müddet Mekke’de kaldı. Sonra aile efradı ile birlikte Medine’ye hicret etti. Medine’de Ensâr-ı kiramdan Âsım bin Sâbit’e misafir oldu. Peygamber efendimiz sonraları Abdullah’ı, Âsım ile kardeş yaptı.

Abdullah bin Cahş (radıyallahü anh) Peygamber efendimize çok bağlı idi. Resûlullah efendimiz onu ordu kumandanı tâyin ettiğinde; “Abdullah! Senin, dünyâda en çok özendiğin nedir?” diye sorunca, hazret-i Abdullah; “Allah ve Resûlüne muhabbettir” cevâbını vermişti.

Peygamber efendimiz Abdullah bin Cahş’ı, hicretin ikinci senesinde Nahle’de, Kureyş müşriklerini gözetlemek üzere gönderdiği ilk seriyyeye yâni askerî birliğe kumandan tâyin etti. Abdullah bin Cahş (radıyallahü anh) bu hususu şöyle anlatır “O gün Resûlullah efendimiz yatsı namazını kılınca, beni yanına çağırdı; “Sabah vakti olur olmaz yanıma gel. Silâhın da yanında bulunsun. Seni bir tarafa göndereceğim” buyurdu. Sabah olunca, mescide gittim. Kılıcım, yayım, ok ve çantam üzerimde, kalkanım da yanımda idi. Resûlullah efendimiz, sabah namazını kıldırdıktan sonra evine döndü. Ben daha önce kapının önüne gelmiş, bekliyordum. Muhacirlerden benimle birlikte gidecek olanları tesbit etti. “Seni bu kişilerin üzerine kumandan tâyin ettim” buyurarak bir mektup verdi ve; “Git! İki gece yol aldıktan sonra mektubu aç ve içindekilere göre hareket et” buyurdu. “Yâ Resûlallah! Hangi tarafa gideyim?” diye sorduğumda; “Necdiye yolunu tut. Rekiye’ye, kuyuya yönel!” buyurdular. Nahle seferine me’mûr edildiği zaman, ilk defa Emîr-ül-mü’minîn sıfatı verildi. İslâm Târihi’nde ilk emir Abdullah bin Cahş’dır (ranh). Sekiz veya on iki kişilik bir birlik ile iki gün sonra Melel mevkiine vardıklarında, açtı. Mektupta şunlar yazılıydı:

“Bismillâhirrahmânirrahîm, Bu mektubu gözden geçirdiğin zaman, Mekke ile Tâif arasındaki Nahle vadisine ininceye kadar, Allahü teâlânın ismi ve bereketiyle yürüyüp gidersin. Arkadaşlarından hiç birini, seninle birlikte gitmeye zorlamayasın! Nahle vadisindeki Kureyşîleri, Kureyşîlerin kervanını gözetleyip, denetleyesin. Onların haberlerini bize bildiresin.”

Emîr-ül-mü’minîn Abdullah bin Cahş, mektubu okuduktan sonra; “Bizler Allahü teâlânın kullarıyız ve hep O’na döneceğiz. İşittim ve itaat ettim. Allahü teâlânın ve sevgili Resûlünün emrini yerine getireceğim” diyerek mektubu öpüp, başına koydu. Sonra arkadaşlarına dönerek; “Hanginiz şehîd olmayı istiyor ve özlüyorsa, benimle gelsin. Gelmek istemeyen dönüp gidebilir, hiç birinizi zorlayıcı değilim. Gelmezseniz ben tek başıma gidip, Resûl aleyhisselâmın emrini yerine getireceğim” dedi. Arkadaşları hep birden; “Biz, işittik. Allahü teâlâya, Peygamber efendimize ve sana itaat edicileriz. Nereye istersen, Allahü teâlânın bereketi üzere yürü” diye cevap verdiler. Sa’d bin Ebî Vakkâs hazretlerinin de bulunduğu bu küçük ordu ile Hicaz’a doğru yol alarak, Nahle’ye gelip, bir yere gizlendi. Oradan gelip geçen Kureyşîleri gözetlemeye başladılar. Bu sırada bir Kureyş kafilesi geçti. Develer yüklü idi. Mücâhidler, Kureyş kafilesine yaklaşarak, onları İslâm’a davet ettiler. Kabul etmeyince çarpışma başladı. Çarpışma sonunda birisini öldürüp, ikisini esir aldılar, birisi atlı olduğu için, ona yetişemediler. Kâfirlerin bütün malı mücâhidlere kaldı. Hazret-i Abdullah bin Cahş, elde edilen ganimetin beşte birini Resûlullah efendimize ayırdı. Bu, müslümanların aldıkları ilk ganimetti.

Abdullah bin Cahş, bir kaç kerre daha ordu kumandanı yapıldı. Bedr gazası esirleri için, Resûl aleyhisselâm; hazret-i Ebû Bekr’e, Ömer’e ve Abdullah bin Cahş’a (radıyallahü anhüm) danıştı.

Hazret-i Abdullah bin Cahş, Bedr ve Uhud savaşına iştirak ederek büyük kahramanlıklar gösterip destanlaştı. Uhud harbinde düşman saflarını darmadağın etti ve bu muharebede gösterdiği kahramanlığın mükâfatı olarak, şehâdet mertebesine ulaştı. Şehîd olduğunda 40 yaşlarında idi.

KABUL OLAN DUA
Sa’d bin Ebî Vakkâs hazretleri, Uhud harbinde hazret-i Abdullah bin Çahş ile arasında geçen konuşmayı şöyle anlattı: “Uhud’da, savaşın çok şiddetli devam ettiği bir andı. Birdenbire yanıma sokuldu, elimden tuttu ve beni bir kayanın dibine çekip şunları söyledi: “Şimdi burada sen dua et, ben “âmîn” diyeyim Ben dua edince, sen de “âmîn” de!” Bende; “Peki” dedim. Ben şöyle dua ettim: “Allah’ım! Bana çok kuvvetli ve çetin kâfirleri gönder. Onlarla kıyasıya vuruşayım.

Hepsini öldüreyim. Gazi olarak, geri döneyim.” Benim yaptığım bu duaya bütün kalbiyle “âmin” dedi. Sonra kendisi dua etmeye başladı; “Allah’ım, bana zorlu kâfirler gönder, kıyasıya onlarla vuruşayım. Cihâdın hakkını vereyim. Hepsini öldüreyim. En sonunda bir tanesi de beni şehid etsin. Sonra benim dudaklarımı burnumu, kulaklarımı kessin. Ben kanlar içinde senin huzuruna geleyim.

Sen bana; “Abdullah, dudaklarını, burnunu, kulaklarını ne yaptın?” diye sorduğunda, “Allah’ım, ben onlarla, çok kusur işledim, yerinde kullanamadım. Senin huturuna getirmeye utandım. Sevgili Peygamberimin de bulunduğu bir savaşta, toza toprağa bulandım ve öyle geldim diyeyim” dedi. Gönlüm böyle bir duaya “âmin” demeyi istemiyordu. Fakat o istediği ve önceden söz verdiğim için mecburen “âmîn” dedim. Daha sonra, kılıçlarımızı çektik, sa vaşa devam ettik, ikimiz de önümüze geleni öldürüyorduk. O, son derece bahâdırâne harbediyor, düşman saflarını tarumar ediyordu.

Düşmana üst üst hücûm ediyor, şehid olmak için bitmez bir aşkla tekrar tekrar ileri atılıyordu. “Allah Allah!” diye çarpışırken kılıcı kırıldı. O anda sevgili Peygamberimiz ona bir hurma dalı uzatarak, savaşa devâm etmesini buyurdu. Bu dal bir mucize olarak kılıç olmuştu. Tekrar önüne gelen her kâfiri kesmeye başladı. Bir çok düşman öldürdü. Savaşın sonuna doğru, Ebü’l-Hakem isminde bir müşrikin attığı oklarla arzu ettiği şehâdete kavuştu. Şehîd olunca, kâfirler, bu mübarek şehidin, cesedine hücûm ederek; burnunu, dudaklarını ve kulaklarını kestiler. Her tarafı kana boyandı. Muharebe bittikten sonra, hazret-i Abdullah bin Cahş’ı ve dayısı Seyyidüşşühedâ yâni şehidlerin efendisi olan hazret-i Hamza’yı aynı kabre defnettik.”


1) Üsûd-ül-Gâbe; cild-3, sh. 131

2) El-İsâbe; cild-2, sh. 282

3) Tabakât-ı İbn-i Sa’d; cild-2, sh. 10, cild-3, sh. 89

4) Hilyet-ül-evliyâ; sh. 108

5) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; sh. 975

6) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; cild-1, sh. 190

7) Rehber Ansiklopedisi; cild-1, sh. 13

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir