Hubeyb Bin Adiyy Sahabe Hayatı

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Hubeyb, Ensârdan yani Medîneli Müslümanlardan olup Evs kabilesindendir. Hicretten önce Müslüman oldu. Bedir ve Uhud savaşına katıldı. Bu savaşlarda büyük kahramanlıklar gösterdi. İdam sırasında ilk namaz kılan sahabidir. Hicretin 4 (m. 625) senesinde vuku bulan Reci’ vakasında esir edilip Mekke’ye götürüldü. Orada müşriklerce şehid edildi.

HUBEYB B. ADİYY HAYATI

(tdam sehpasındaki kahraman!)

Şimdi…

Ey insanlar! Bu kahraman için yolu genişletin…

Her taraftan ve her yerden gelin…

Büyük, küçük hepiniz gelin…

Koşa koşa ve huşû içinde gelin.

Fedakârlık konusunda, benzersiz bir ders almak için gelin!…

Siz şöyle diyeceksiniz: Daha önce bize anlattıklarının hepsi benzersiz fedakârlıklar konusunda verilen dersler değil miydi?

Evet, onların hepsi birer dersti…

Onların dehşet ve güzelliklerinin eş ve benzerleri yoktu…

Fakat şimdi fedakârlık sanatında yeni bir üstâdın karşısındasınız.

Bir üstad ki, eğer onunla ilgili olayı kaçırsaydınız, birçok iyi ve önemli şeyi kaçırmış olurdunuz.

Haydi, bütün milletlerin ve ülkelerin inanç sahipleri, gelin…

Haydi, ey bütün çağ ve zamanlarda yücelik aşıkları gelin…

Siz de, ey gururun ağırlaştırdığı kimseler, dinleri ve imanı kötü zannedenler…

Gururunuzla gelin!…

Gelin, bakın, Allah’ın dini, kişileri ne hale getiriyor…

Gelin, bakın, bu ne izzet… Bu ne kuvvet… Bu ne azim ve sebat… Bu ne fedakârlık… Bu ne bağlılık…

Tek kelimeyle, Hakk’a imanın ihlâslı sahiplerine yaptırttığı bu ne göz kamaştırıcı büyüklük!…İdam sehpasına çıkarılmış bu cesedi görüyor musunuz?

Ey insan oğullarının tümü! işte bu, bugünkü dersimizin konusudur!…

Evet…

Karşınızda idam sehpasına çıkarılmış bu ceset, konudur, derstir ve üstaddır…

Onun adı, Hubeyb b. Adiyy’dir…

Bu yüce adı iyi belleyin…

Onu şiir gibi belleyin. O, her dinden, her mezhepten, her cinsten ve her zamanda, her insan için bir şereftir!…

O, Medine’nin Evs kabilesinden ve Ensar’dandır.

Hubeyb, Rasûlullah (s.a.v.) onlara hicret etmeden ve kendisi â-lemlerin Rabbi Allah’a iman etmeden önce, onun (s.a.v.) yanına sık sık uğrardı.

O, tatlı ruhlu, açık gönüllü, sağlam imanlı ve iyi vicdanlıydı…

O, İslam’ın şairi Hassan b. Sabit’in tarif ettiği gibiydi:

“Ey Ensar’ın ortasındaki şahin!

Yumuşak huylulukta pırıl pırıl olan.”

O, Bedir’de bayraklar kaldırıldığında yiğit ve atılgan bir askerdi.

Çarpışmanın başında önüne çıkan ve kılıcıyla devirdiği müşrikler arasında el-Haris b. Amir b. Nevfel de vardı…

Savaş bitip, yenilen diğer Kureyşliler Mekke’ye döndükten sonra el-Haris’in oğulları babalarının öldürüldüğünü öğrendiler ve savaşta onu yıkan müslümanın adını iyice bellediler: Hubeyb b. Adiyy…

Müslümanlar, yeni toplumlarını kurmaya devam etmek üzere Bedir’den Medine’ye döndüler…

Hubeyb çok ibadet ederdi. Her yönden âbidlerin (çok ibadet e-denlerin) huyuna ve tabiatına sahipti.

Bir aşık ruhuyla ibadete yönelmişti. Geceleyin namaz kılar, gündüz oruç tutar ve âlemlerin Rabbi Allah’a hamdederdi.

Bir gün Rasûlullah (s.a.v.), Kureyş’le ilgili bilgiler toplamak, Kureyş’in bazı hareketlerde bulunduklarına ve yeni bir savaşa hazırlandıklarına dair kendisine gelen haberlerin aslını öğrenmek istedi. Bu
iş için aralarında, Hubeyb’in de bulunduğu on kişiyi seçti ve Âsim Ibn Sabit’i de onlara başkan yaptı.

Kafile, yerine getirecekleri görev için yola çıktı. Usfan’la Mekke arasında bir yere geldiklerinde, onların haberi, Hayyan oğulları deni-len Huzeyl’li bir obaya ulaştı. Onlar hemen en usta okçularından yüz kişiyi müslümanlar üzerine gönderdiler, okçular müslümanların izlerini takip etmeye başladılar.

Onlardan birisi, kumların üstüne düşmüş birkaç hurma çekirdeğini görmeseydi, yollarını değiştirmek üzerelerdi. O adam, bu çekirdeklerden birini aldı ve Araplara has garip bir firasetle onu inceledi. Sonra yanındaki arkadaşlarına haykırdı:

– Bu Yesrib hurmasının çekirdeğidir, bizi onlara götürünceye kadar bu çekirdekleri takip edelim.”

Yere atılmış çekirdekleri takip ederek yürüdüler. Nihayet aradıkları yitiklerini uzakta gördüler.

On kişinin başkanı olan Âsim, onların kendilerinin peşinde olduklarını anladı. Arkadaşlarına bir dağın tepesine çıkmayı teklif etti.

Yüz okçu yaklaşıp, dağın eteğinden onları kuşatıp etraflarında sağlam bir duvar ördüler.

Kendilerine hiçbir kötülük yapmıyacaklarına dair söz verdikten sonra onları teslim olmaya çağırdılar.

On kişi -Allah onlardan razı olsun- başkanları Âsim b. Sabit el-Ensarfye dönüp onun emrini beklemeye başladılar…

İşte o şöyle diyordu:

– Vallahi, ben bir müşriğin sözünü kabu! edemem…

Ya Rabbi! Bizim hakkımızda Peygamberine haber ver…”

Yüz okçu onlara ok atmaya başladı… Başkanları Âsim, isabet alıp şehid oldu. Onunla birlikte yedi arkadaşı daha isabet alıp şehid oldular…

Geri kalanlara da, eğer tepeden inerlerse, hiçbir şey yapmayacaklarına dair söz verdiler…

Bunun üzerine üçü indiler. Hubeyb Ibn Adiyy ve iki arkadaşı…

Okçular Hubeyb’le arkadaşı Zeyd b. ed-Disinne’nin yanına gelip onları iplerle bağladılar…

Üçüncü arkadaşları zulmün başladığını görünce Asım ve diğer kardeşlerinin şehid oldukları yerde ölmeye karar verdi…

Ve istediği yerde şehid oldu…
Mü’minlerin en büyük, en doğru ve Allah’la Resûlü’ne en vefalı olanlarından sekizi imanlarını, ahd ve sözlerini bu şekilde yerine getirmişlerdi…

Hubeyb’le Zeyd bağlı oldukları iplerden kurtulmayı denediler ama ipler çok sağlamdı…

Zalim okçular onları Mekke’ye götürüp oradaki müşriklere sattılar.

Hubeyb’in ismi kulaklarda çınladı…

Bedir’de öldürülen el-Haris b. Âmir’in oğullan bu ismi çok iyi hatırladılar ve içlerindeki intikam duyguları yeniden kabardı.

Hemen onu satın almaya koştular. Bedir savaşında babalarını ve ileri gelenlerini kaybeden Mekkelilerin çoğu ondan intikam almak için bu konuda birbirleriyle yarışa girdiler…

En sonunda hepsi anlaştılar ve onu yalnız ona değil, bütün müslümanlara olan kinlerini söndürecek son için hazırlamaya başladılar!..

Başka bir kabile de Hubeyb’in arkadaşı Zeyd b. ed-Disinne’ye el koydu. Böylece her ikisine ateşle işkence etmeye başladılar…

Hubeyb kalbini, durumunu ve sonunu âlemlerin Rabbi Allah’a teslim etmişti…

Kılı kıpırdamadan ve cesurca, kayaları eriten ve korkuyu yok eden Allah’ın verdiği bir iç huzurla Allah’a itaata yönelmişti…

Allah onunlaydı, o da Allah’la birlikteydi…

Allah’ın eli onun üzerindeydi, sanki o elin parmaklarının soğukluğunu göğsünde hissediyordu…

Bir gün evinde esir olduğu el-Haris’in kızlarından biri yanına geldi. Ama hemen, garip bir şeyi görmeleri için halka seslenerek koşa koşa oradan ayrıldı…

– Vallahi onu, elindeki büyük bir salkımdan üzüm yerken gördüm. Halbuki o zincirlerle bağlı… ve bütün Mekke’de bir üzüm tanesi bile yok…”

Onun Allah’ın, Hubeyb’e verdiği bir rızıktan başka bir şey olduğunu sanmıyorum!..

Evet… O Allah’ın salih kuluna verdiği bir rızıktı. Nitekim, daha önce bunun benzerini Imran’ın kızı Meryem’e vermişti:
– Zekerlyn mabaddi onun yanına her girişindi), yanındn bir yiyecek bulurdu…

O: “Meryem! Bu sana nereden çjeldl?” dedi.

O da şöyle cevap verdi: “Bu Allah’ın katındandır, doğrusu Allah dilediğini hesapsız rızıklandırır.” (Al I lrnran/37).

Müşrikler, Hubeyb’e, arkadaşı ve kardeşi Zeyd b. ed-DIsInne’nln (r.a.) şehadet haberini getirdiler.

Onlar, bununla Hubeyb’in sinirlerini bozacaklarını ve ona ölümün benzerini tattıracaklarını zannediyorlardı. Halbuki onlar, Rahim olan Allah’ın onu misafir ettiğini, ona sekînet (iç huzuru) ve rahmetini indirdiğini bilmiyorlardı.

Onun imanı konusunda pazarlık yapıyorlar, eğer Muhammed’i ondan da önce inandığı Rabbini İnkar ederse onu kurtaracaklarına dair söz veriyorlardı. Fakat onlar güneşi balçıkla sıvamaya çalışan kimseler gibiydiler…

Evet, Hubeyb’in imanı, kuvvet, uzaklık, ateş ve ışık yönünden güneş gibiydi…

O, kendisinden ışık isteyen herkesi aydınlatıyor ve kendisinden sıcaklık isteyen herkesi ısıtıyordu. Fakat kendisine yaklaşan ve meydan okuyanı ise yakıp mahvediyordu.

Umduklarını bulamayınca kahramanı akıbetine sürüklediler. Onu, Ten’îm denilen öldürüleceği yere çıkardılar.

Götürdükleri yere varır varmaz Hubeyb onlardan iki rekat namaz kılmak için izin istedi. Onun, teslim olmak, Allah’ı, peygamberini ve dinini inkar ettiğini açıklamakla sonuçlanacak bir konuşma yapabileceğini zannederek ona izin verdiler…

Hubeyb huşû, teslimiyet ve tevazu içinde iki rekat namaz kıldı…

Ruhundan imanın tadı fışkırdı, devamlı namaz kılmak, namaz kılmak istiyordu…

Fakat kâtillerinin bulunduğu tarafa dönüp onlara şöyle dedi:

– Vallahi, eğer ölümden korktuğum için namazı uzatmış olduğumu düşünmeseydiniz, daha fazla namaz kılmak isterdim!.”

Daha sonra ellerini semaya doğru uzatıp:

– Allahım! Onları yok et ve hiçbirini sağ bırakma” dedi.

Bunu da söyledikten sonra, kararlılıkla onların yüzüne baktı ve şu şiiri söylemeye başladı:
“Müslüman olarak öldürülürsem, Allah yolunda ölümümün herhangi bir yerde olmasına aldırmam. Çünkü bu Allah içindir. Eğer, O dilerse, parçalanmış bir uzvun geri kalanlarını da mübarek kılar.”

Belki de Arap tarihinde ilk defa onlar, bir adamı idam sehpasına çıkarıp orada öldürüyorlardı…

Onlar hurma dallarından, üstüne Hubeyb’i yerleştirdikleri büyük bir idam sehpası hazırlamışlar, onun kol ve bacaklarını iplerle bağlamışlardı. Müşrikler açıkça görülen bir sevinç içinde toplanmışlar, mızrak sahipleri de mızraklarını bilemişlerdi…

Bütün bu vahşilik, idam sehpasındaki kahramanın ömünde kasıtlı bir yavaşlık içerisinde cereyan etmişti!.. O gözlerini yummamıştı, yüzünü aydınlatan şaşırtıcı vakar da gitmemişti…

Ona, mızraklar saplanmaya ve kılıçlar etini doğramaya başlamıştı.

Bu sırada Kureyş’in ileri gelenlerinden biri ona yaklaşıp:

– Sen kendin sağlam ve ailen arasında rahat bir halde olduğun halde, Muhammed’in senin yerinde olmasını ister misin?” dedi.

İşte sadece burada. Hubeyb bir fırtına gibi kıpırdanmaya çalışıp katillerine karşı:

– Vallahi, Muhammed’e bir diken batırılması karşılığında, dünya rahatına kavuşmayı ve çoluk çocuğumun arasında olmayı istemem.” diye haykırdı…

öldürmeye niyetlendikleri sırada, arkadaşı Zeyd b. ed-Disinne’nin söylediği yüce sözlerin aynısı!.. Dün, Zeyd’in söylediği şahane sözlerin aynısı!.. Onları, bugün de Hubeyb söylüyor… O sözler ki henüz müslüman olmamış Ebû Süfyan’ın ellerini çırparak ve dehşet içinde şu sözleri söylemesine sebep oluyordu:

– Muhammed’in ashabının, Muhammed’i sevdiği gibi, başkasını seven hiç kimseyi görmedim!..”

Hubeyb’in söylediği o sözler, mızrak ve kılıçların kahramanımızın vücuduna gönderilmesi için sanki bir komut olmuş, nihayet onlar çılgınca ve vahşice ona gitmişlerdi…

Olayın yakınındaki bir yerde, kuşlar ve şahinler uçuşuyordu. Sanki onlar kasapların işinin bitip oradan ayrılmasını bekliyordu. Çünkü onlar oraya gelip onun taze cesedinden lezzetli bir yiyecek elde etmek istiyorlardı…
Fakat onlar hemen aralarında cıvıldaşıp bir araya geldiler. Sanki onlar aralarından bir şeyler fısıldaşıyorlarmış gibi gagalarını birbirine yaklaştırdılar…

Kuşlar, ansızın gökyüzünü yara yara ve uzaklara, hem de çok uzaklara doğru uçmaya başladılar.

Sanki onlar duyuları ve içgüdüleriyle salih ve âbid bir adamın İdam sehpasındaki cesedinden yayılan kokuyu duymuşlar ve ona yaklaşmaktan veya ona bir kötülük yapmaktan utanmışlardı!..

Kuş sürüsü, kötü bir şey, yapmaktan çekinerek ve insaf ederek uzayın derinliklerine gitmişti.

Müşrik topluluğu da azgınlık ve düşmanlık yaparak Mekke’deki intikam dolu yuvalarına dönmüştü…

Şehidin cesedi bir grup Kureyşli’nin kılıç ve mızraklarıyla korunarak bekletiliyordu.

Hubeyb, hurma dallarından yapılan idam sehpasına çıkarılıp ona iplerle bağlandığında yüzünü göklere çevirip, Yüce Rabbine şöyle yalvarmıştı:

– Allah’ım! Biz Peygamberlerinin risâletini tebliğ ettik. Sabahleyin, bize yapılanları ona ulaştır…”

Allah, onun duasını kabul etmişti…

Medine’de Hz. Peygamber’i, ashabının işkencede olduğuna dair kuvvetli bir duygu bastı… Ona, ashabından birinin asılı olduğu haber verilmişti…

Hemen O, el-Mikdad b. Amr’ı ve ez-Zübeyr b. el-Avvam’t çağırdı… Onlar atlarına atlayıp oraya gittiler.

Allah onları bilinen yerde bir araya getirmişti. Onlar arkadaşları Hubeyb’in cesedini indirdiler. İşte orada nemli toprağın altında kucaklamak için temiz bir yer onu beklemekteydi…

Hiç kimse -bugüne kadar- Hubeyb’in kabrinin nerede olduğunu bilmemektedir.

Belki onun için en doğrusu ve en uygunu buydu. Böylece onun tarihin hafızasındaki ve dünyanın vicdanındaki yeri, daima idam sehpasındaki bir kahraman olacaktır!…

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

mersin eskort -
deneme bonusu
- deneme bonusu veren siteler - Goley90 Giriş - youtube beğeni satın al - buy youtube likes - istanbul escorts - beşiktaş escort - beylikdüzü escort - postegro - deneme bonusu veren siteler - deneme bonusu veren siteler - istanbul escort - Baywin Giriş - bonusu veren siteler - sahabet güncel adres - onwin kayıt - Aviator oyna