Bir Aşk Hikayesi

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Üştür adında yüksek edep ve irfan sahibi bir genç, kabüe büyüklerinden birinin Ceydâ adındaki güzel bir kızına âşık oldu. Aralarında sevgi bağlan ve birlik temelleri giderek sağlamlaştı. Bu gizli aşkı, uzak yalan herkesten sakladılar. Sevgilerini gizlemekte ellerinden geldiğince gayret gösterdüer. Fakat, söylenildiği gibi:

“Aşk, gizlenmesi elde olmayan bir sırdır. İkiyüz kat perde arkasında bile gizlenemez.”Her iki gencin de sonunda sırlan meydana çıktı. Aşıkların kabileleri arasında bu yüzden savaşlar başladı. Ceydâ’nın ailesi, o yerden çadırlarını kaldırdılar, başka diyara göç ettiler.

Gençlerin ayrılık acılan uzadı. Özleyiş arzulan arttı.

Bir gün Üştür, dostlanndan birine derdini açtı.

“Benimle birlikte gelir ve Ceydâ’nın ziyâretinde bana yardım eder misin? Onun hasretinden canım dudaklanma kadar geldi. Onun hicranından artık gündüzüm geceye döndü,” dedi.

Dostu:

“Başüstüne,” dedi. “Her ne söylersen kulun, kölen gibi dinler ve her ne buyurursan ona koşanm.”

İkisi birlikte sefer hazırlıklanm tamamlayarak yola düştüler, uzun yollar aştılar. Bir gün bir gece ve ertesi gün akşama kadar yol aldılar. Gece vakti Cey-dâ’nm obasına yetiştiler. Çadırlanmn yakınında, bir dağın geçidinde konakladılar. Hayvanlarını da uygun bir yere gizlediler. Üştür, arkadaşına şöyle dedi: “Sen kalk, kaybolmuş bir deveyi aramak bahânesiyle bu kabilenin içine güve hiç kimseye benim adımdan bahsetme. Ancak bir câriye vardır ki, Ceydâ’mn koyunlanmn çobanı ve onun sırlarının ortağıdır. Ona benden selâm söyle, Ceydâ’mn halini sor. Konakladığımız yeri ona haber ver.”

Arkadaşı şöyle anlatıyor:

“Ben kalktım, kabilenin çadırlanmn bulunduğu yere geldim. Karşıma ilk çıkan insan Ceydâ’nın câriyesi oldu. Üştür’ün selâmını söyledim, Ceydâ’nın hâlini sordum. Bana şöyle dedi:

“Kocası onu çok sıkıştırmakta ve korunması hususunda mümkün olan her tedbiri almaktadır. Fakat siz şu tepenin arkasındaki ağaçlığa girin, yatsı namazı sularında orada bekleyin,” dedi. Ben:

“Hemen gider bu haberi Üştür’e ulaştınnm” dedim.

O gece birlikte kalktık, yavaşça hayvanlanmızı çektik, kararlaştırdığımız yere yetişip yerleştirdik. Ahlarla, feryatlarla bekledik, Ceydâ’nm yolu üzerinde oturduk. Bu yoldan ansızın halhal şıkırtılan, altın ve gümüş sesleri geldi. Bu sesler bize: “Kalkın, ayın ondördü geliyor,” diyordu.

Üştür, yerinden fırlayarak onu karşıladı, selâmlaştılar, el sıkıştılar. Ben sevgililerden yüzümü hemen çevirdim, başka tarafa gittim. Bana seslendiler:

“Geri dön. Bizim aramızda dilimizin ucuna gelen birkaç sözden başka uygunsuz bir hal yoktur.”

Bunun üzerine ben geri geldim. Onlar oturdular. Gelmiş geçmiş şeylerden konuşmaya başladılar. Üştür şöyle dedi:

“Bu gece öyle beklerdim ki, benimle birlikte olasın. Umudumun çehresini aynlık tımaklanyla tırmalıyorsun.”

Karşılık olarak Ceydâ şöyle dedi:

“Hayır, Allah’a yemin ederim. Bu hiçbir zaman mümkün değüdir. Benim için bundan daha çetin bir iş yoktur. Geçmiş olayların tekrarlanmasını ister misin?

Üştür: “Aslâ!” dedi. “Seni bırakamam ve senin eteğinden elimi çekemem,” dedi. “Her ne gelecekse gelsin. Her ne olacaksa olsun…”

Ceydâ, âşıkına sordu:

“Bu arkadaşın, benim söyleyeceğim her şeyi yapabilir mi?”

Ben, hemen ayağa kalktım ve:

“Her nasıl istersen öyle yapar ve bunu canıma minnet bilirim. O kadar ki, isterse canım bu uğurda fedâ olsun…” dedim.

Ceydâ, elbiselerini bana verdi: “Bunlan giyin. Kendi elbiselerini de bana ver,” dedi. Sonra “Kalk, benim çadırıma git, perdenin arkasında otur. Kocam geleceği sırada bir kadeh süt getirecek.” Bu, senin içeceğindir, al” diyecektir. Sen almakta acele etme, biraz yavaştan al. Tereddüt göster. O, süt bardağım ya eline verecek, yahut yere bıraktıktan sonra dönecek, ertesi günü sabaha kadar bir daha yanına uğramayacaktır.”

Ceydâ nasıl tarif ettiyse öyle yaptım. Kocası süt bardağını getirdi. Ben, uzun uzadıya nazlandım. O, yere koymak istedi, ben de almak için eğildim. Elim kadehe çarptı, baş aşağı döndü. Öfkelenerek:

“Bu benimle kavga arıyor,” dedi. Eline oradan geyik derisinden yapılmış kuvvetli bir kamçı aldı. Öyle bir kamçı ki, kalınlıkta zehirli yılana, uzunlukta zehirsiz yılana benziyordu. Kamçıyı eline aldı ve sırtımı davul gövdesi gibi çırçıp-lak soydu. Savaş günlerinin davulcuları gibi arka arkaya darbelerle sırtımı kamçılamaya başladı. Bağırıp çağırmaya cesaretim yoktu. Sesimi tanımalarından korkuyordum. Sabredecek gücüm de kalmamıştı. Bir ara aklıma; kalkıp hançerle gırtlağını kesmek, canını cehenneme göndermek geldiyse de fitneyi uyaracağımı düşünerek yine sabretmeye karar verdim.

Nihayet adamın anası ve kızkardeşi, dayak sesini işittiklerinden, gelip beni onun elinden aldılar ve onu da dışarıya çıkardılar.

Bir saat geçmeden Ceydâ’nm annesi geldi. Beni Ceydâ sanıyordu. Hemen ağlamaya başladım. Elbisemi başıma çekmiş, arkamı ona dönmüştüm. Bana: “Allah’tan kork kızım. Kocanın hoşuna gitmeyen şeyleri yapma. Kocanın bir kılı bin Üştür’den daha değerlidir. Senin Üştür dediğin kimdir ki, onun için sıkıntı çekiyor, bu acılara katlanıyorsun?”

Sonra ayağa kalktı. “Gideyim, kızkardeşini getireyim de bu gece sana dert ortağı ve sır yoldaşı olsun,” dedi ve yanımdan ayrıldı.

Bir saat kadar sonra Ceydâ’nın kızkardeşi yanıma geldi. Ağlıyor, beni döven zâlime bedduâ ediyordu. Onunla hiç konuşmadım. Yanımda yattı. Biraz sâ-kinleşince elimi uzattım. Ağzını sıkıca tuttum ve şöyle dedim:

“Kardeşin, Üştür ile beraberdir. Ben onun yerine bütün bu sıkıntıları çektim. Bunu gizli tut. Eğer olanlar meydana çıkarsa hepimiz kepaze oluruz.”

Öııce çok ürktü. Fakat yavaş yavaş o korku hali alışkanlığa döndü. Sabaha kadar olanları hatırladıkça o hep gülüyordu. Sabah yaklaşınca Ceydâ çadıra geldi. Beni kızkardeşinin yanında görünce korktu. Hayretle:

“Hay Allah iyiliğini versin, o yanındaki kimdir?” diyebildi.

“Kardeşimdir ve senin için iyi bir kardeştir,” dedim. Yanıma nasıl geldiğini sordu. Ben de:

“Bunu kendisine sor, çünkü vaktimiz daralmıştır,” dedim ve elbisemi alıp giyindim ve Üştür’e kavuştum. Birlikte atlarımıza bindik ve yola çıktık. Yolda olanları baştan sona ona anlattım. Sırtımı açtı, kamçı yaralarını görünce birçok özürler diledi ve şu sözleri ilâve etti:

“Filozoflar demişlerdir ki: “Dost, mihnet ve meşakkat günleri için lâzımdır. Yoksa rahat günlerinde dost eksik değildir.”

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

mersin eskort -
deneme bonusu
- deneme bonusu veren siteler - Goley90 Giriş - youtube beğeni satın al - buy youtube likes - istanbul escorts - beşiktaş escort - beylikdüzü escort - postegro - deneme bonusu veren siteler - deneme bonusu veren siteler - istanbul escort - Baywin Giriş - bonusu veren siteler - sahabet güncel adres - onwin kayıt - Aviator oyna