Seyr ve Sülûk Nedir

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Seyr ve Süluk: Tasavvuf yolculuğu, tasavvuf yolunda ilerlemek.

Seyr ve sülûktan maksad, nefsi kötü huylardan ve çirkin sıfatlardan temizlemektir. Bu çirkin sıfatların başı nefse düşkün olmak ve onun arzularına, isteklerine tutulmaktır. (İmâm-ı Rabbânî)

Seyr-ü süluk, kişinin kendi başına yapabileceği gibi bir mürşidin riyasetinde de yapabilir. Salik, Süluku boyunca dünyevî ilgi ve ilişiklerden kesilerek nefsini arındırır, kötü huylardan kurtularak ahlâkını güzelleştirir; böylece Allah’a ulaşma (vusul) yeteneği kazanır.

Mutasavvıflar iki farklı seyir üzerinde dururlar. Bunlar “seyr-i nüzulî” ve “seyr-i urucî” isimleriyle anılır. Seyr-i nüzuli (iniş seyri); mutlak varlığın mukayyed varlığın var olması, zuhuru için yaptığı seyıdir. Başka bir deyişle Ahadiyet (Teklik) mertebesindeki Allah’ın mümkün çokluklar (kesret) mertebesine; vacib’in imkan mertebesine; küll’ün cüz’e nüzulü, inişidir. Bu seyre “seyr-i inbisatî” veya “seyr-i zuhuri” da denir. Varlıklar dünyası ve insan bu seyrin bir sonucudur. Seyr-i urucî (yükselme seyri), mukayyed varlığın mutlak varlık’ta yok olmak için yaptığı seyrdir. Diğer bir ifadeyle cüz’ün küll’e, mümkün varlığın mutlak’a, insanın Allah’a seyridir. “Seyr-i şuurî” de denilen bu seyr, tarikatlarda amaçlanan manevi seyri, yolculuğu meydana getirir.

Salikin yapacağı manevi yolculuğun dört mertebesi vardır. Birinci mertebeye “seyr-i ilallah” (Allah’a yolculuk) denir. Bu mertebenin özü, nefs menzilinden kalkıp gerçek varlığa (Allah’a) doğru yürümektir. Bu yolculuk, çoklukta (kesret) birlik (vahdet) kavrandığı zaman sona erer. Seyr-i ilallah, kalbi mümkün varlıkların bilgisinden boşaltarak Vacibül-Vücud’un (zorunlu varlık) bilgisi ile doldurmakla sonuçlanır. Bu yolculuğun sonunda salik Allah’ta yok olur, “fenafillah” derecesine yükselir. Manevi yolculuğun ikinci mertebesine “seyr-i fillah” (Allah’ta yolculuk) denir. Bu seyr sırasında salik Allah’ın nitelikleriyle (sıfatlarıyla) donanır; Allah’ın isimleriyle gerçeklik kazanır. Buna karşılık bütün beşerî nitelikleri yok olur. Evrenin üzerindeki perde kalkar, ilm-i ledün denilen gizlilikler bilgisi, hakikatler bilgisi salike açılır. Salik bu seyrin sonunda “bekabillah” denilen Allah’ta varolma durumuna ulaşır.

Seyr ü sülukün üçüncü mertebesi “seyr-i ma-Allah” (Allah ile yolculuk) adını alır. Bu seyir sırasında ikilik ortadan kalkar; salik ilahi teklik makamı olan Ahadiyet’e ulaşır. Bu makam mutasavvıflar tarafından “Kâbe kavseyni ev edna” (İki yay kadar ya da daha az) en-Necm, 53/9) makamı olarak da anılır.

Manevî yolculuğun dördüncü mertebesini “seyr-i anillah” (Allah’tan yolculuk) oluşturur. Bir anlamda Allah’a yükselen salikin dönüş yolculuğunu dile getiren bu seyr, birlikten çokluğa (vahdetten kesrete) geri geliştir. Diğer bir deyişle talipleri aydınlatmak, irşad etmek, onlara yol göstermek için Allah’tan halka dönüştür. Bu yolculukla ulaşılan makama “beka ba’de’l-fena” (yokluktan sonra varolma), “sahv ba’del-mahv” (yokluktan sonra kendine gelme) ve “fark ba’del-cem” (birlikten sonra ayrılık) gibi adlar da verilir.

Dört manevî yolculuktan ilk ikisi saliki velayet (velilik, Allah dostluğu) makamına ulaştırır. Son iki yolculuk ise salikin mürşidlik yetkisini kazanması için zorunludur. Manevi yolculuğun başarı ile tamamlanabilmesi için mürşid kadar diğer bazı yardımcı öğeler de gereklidir. Bunlar aşk, ihsan ve ihlastır. Allah aşkı olmadan çekilecek bütün zahmetler boşa gider. İhlas ve ihsan ise imanın gereklerindendir. İhlasın en alt derecesi Allah’tan başka tapılacak bir varlık olmadığını (la mabude illallah); en üst derecesi ise Allah’tan başka gerçek anlamda bir varlığın bulunmadığını kavramaktır. Diğer varlıklar onun var etmesiyledir. İhsan ise, salikin bütün bağlarını keserek Allah’a yönelmesini belirtir. Seyr ü süluk, ancak bu üç öğenin tam olarak gerçekleştirilmesi ile tamamlanabilir. Sülukün bilgi ile sırf bilmekle bir ilgisi yoktur, Süluk; yaşayarak, tadarak, haller aracılığı ile Allah’a ulaşmaktır.

Kısaca ifade etmek gerekirse Hz. Muhammed aleyhissalatü vesselam Efendimizin hayatını, hayatımızda sergilemektir denilebilir. En kısa, en selametli ve her müslümanın rahatlıkla uygulayabileceği en güzel yol budur.

 

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir