Kasas Suresi Türkçe Okunuşu Arapça Yazılışı ve Meali

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Kur’ân-ı kerîmin yirmi sekizinci sûresi. Neml sûresinden sonra, İsrâ sûresinden önce inmiştir. Kasas sûresi, Mekke’de nâzil oldu (indi). Seksen sekiz âyet-i kerîmedir. Mûsâ aleyhisselâmın kıssası geniş şekilde bildirildiği için sûreye Sûret-ül-Kasas denilmiştir. Ayrıca Mûsâ aleyhisselâmın çocukluğundan îtibâren hayâtı, mücâdeleleri, tevhîd ehl inin zaferi ve dünyâ servetine güvenilmemesi bildirilmektedir. (Senâullah Dehlevî, Taberî, Râzî)

Bir çoğumuz Kuran-ı Kerimi arapça okumayı öğrenemediğimiz için bilmiyoruz. Tabi bu öğrenmiyeceğimiz anlamına gelmez. O nedenle bir çoğumuz arapça bilmediği için’de arapça ayetleri latince harflerle okumaya çalışıyoruz. Arapça bir sözcük olan “kuran”, okumak, ezbere okumak, bir araya getirmek anlamına gelir. Kur’ân kelimesi olarakta Arapça’da yazıyla tespit edilmiş vahiylerin bütünü anlamına gelir. Şimdi sizler için hazırladığımız Kur’anı Kerim surelerden olan Kasas  süresi arapça yazılışı ile latince harflerle Türkçe okunuşunu derledik. Ayrıca Diyanet İşleri tarafından düzenlenen mealine’de yer verdik. Bu sebeple hem Arapça yazısı hem de latince okunuşunu öğrenerek okuyabilirsiniz.

Kısaca Konusu : Başlangıçta Kur’an’ın aydınlatıcı âyetlerine dikkat çekildikten sonra büyük bir kısmında Hz. Mûsâ’nın hayat hikâyesi ve Firavun’la olan mücadelesi anlatılmakta; Şuarâ ve Neml sûrelerinde kısa olarak geçen konulara dair tamamlayıcı bilgiler verilmektedir. Ayrıca Mekkeli müşriklerin Kur’an’a ve Hz. Peygamber’e karşı olumsuz tutum ve davranışları ile Ehl-i kitabın olumlu davranışlarından söz edilmekte, büyük bir servetin sahibi olan Karun’un kıssasından kesitler verilerek mümin zihniyet ile inkârcı zihniyet arasındaki fark ortaya konmaktadır. Sûrenin son bölümünde Mekke’nin fethine işaret edilerek Hz. Peygamber teselli edilmekte, Allah’ın âyetlerine bağlı kalması ve O’ndan başka hiçbir tanrı tanımaması istenmekte, var edilenlerin hepsinin yok olacağı ve hükümranlığın yalnız Allah’a ait olduğu hatırlatılarak sûre son bulmaktadır.

Fazileti: kıyâmet günü onun sâdıklardan olduğuna şâhid olmasın. (Hadîs-i şerîf-Kâdı Beydâvî Tefsîri)

KASAS SÛRESİ TÜRKÇE OKUNUŞU
Bismillahirrahmanirrahim
1. Ta sîm mîm

2. Tilke ayatul kitabil mubîn

3. Netlu aleyke min nebei musa ve fir’avne bil hakkî li kavmiy yu’minun

4. İnne fir’avne ala fil erdî ve ceale ehleha şiyeay yestad’îfu taifetem minhum yuzebbihu ebnaehum ve yestahyî nisaehum innehu kane minel mufsidîn

5. Ve nurîdu en nemunne alellezînestud’îfu fil erdî ve nec’alehum eimmetev ve nec’alehumul varisîn

6. Ve numekkine lehum fil erdî ve nuriye fir’avne ve hamane ve cuundehuma minhum ma kanu yahzerun

7. Ve evhayna ila ummi musa en erdîîyh fe iza hîfti aleyhi fe elkîyhi fil yemmi ve la tehafî ve la tahzenî inna radduhu ileyki ve caîluhu minel murselîn

8. Feltekatahu alu fir’avne li yekune lehum aduvvev ve hazena inne fir’avne ve hamane ve cunudehuma kanu hatîîn

9. Ve kaletimraetu fir’avne kurratu aynil lî ve lek la taktuluhu asa ey yenfeana ev nettehîzehu veledev ve hum la yeş’urun

10. Ve asbeha fuadu ummi musa fariğa in kadet le tubdî bihî levla er rabatna ala kalbiha li tekune minel mu’minîn

11. Ve kalet li uhtihî kussîhi fe besurat bihî an cunubiv ve hum la yeş’urun

12. Ve harramna aleyhil meradîa min kablu fe kalet hel edullukum ala ehli beytiy yekfulunehu lekum ve hum lehu nasîhun

13. Fe radednahu ila ummihî key tekarra aynuhaa ve la tahzene ve li ta’leme enne va’dellahi hakkuv ve lakinne ekserahum la ya’lemun

14. Ve lemma beleğa eşuddehu vesteva ateynahu hukmev ve îlma ve kezalike neczil muhsinîn

15. Ve dehalel medînete ala hîyni ğafletim min ehliha fe vecede fîha raculeyni yaktetilani haza min şîatihî ve haza min aduvvih festeğasehullezî min şîatihî alellezî min aduvvihî fe vekezehu musa fe kada aleyhi kale haza min ameliş şeytan innehu aduvvum mudîllum mubîn

16. Kale rabbi innî zalemtu nefsî fağfirlî fe ğafera leh innehu huvel ğafurur rahîym

17. Kale rabbi bima en’amte aleyye fe lem ekune zahîral lil mucrimîn

18. Fe asbeha fil medîneti haifey yeterakkabu fe izellezistensarahu bil emsi yestasrihuh kale lehu musa inneke le ğaviyyum mubîn

19. Fe lemma en erade ey yebtîşe billezî huve aduvvul lehuma kale ya musa e turîdu en taktulenî kema katelte nefsem bil emsi in turîdu illa en tekune cebbara fil erdî ve ma turîdu en tekune minel muslihîyn

20. Ve cae raculum min aksal medîneti yes’a kale ya musa innel melee ye’temirune bike li yaktuluke fahruc innî leke minen nasîhîyn

21. Fe harace minha halifey yeterakkabu kale rabbi neccinî minel kavmiz zalimîn

22. Ve lemma teveccehe tilkae medyene kale asa rabbî ey yehdiyenî sevaes sebîl

23. Ve lemma verade mae medyene vecede aleyhi ummetem minen nasi yeskune ve veced min dunihimumraeteyni tezudan kel ma hatbukuma kaleta la neskîy hatta yusdirar riau ve ebuna şeyhun kebîr

24. Fe seka lehuma summe tevella ilez zîlli fe kale rabbi ninî lima enzelte ileyye min hayrin fekîyr

25. Fe caethu îhdahuma temşî alestîhyain kalet inne ebî yed’uke li yecziyeke ecra ma sekayte lena felemma caehu ve kassa aleyhil kasasa kale la tehaf necevte minel kavmiz zalimîn

26. Kalet ihdahuma ya ebetiste’cirhu inne hayra meniste’certel kaviyyul emîn

27. Kale innî urîdu en unkihake îhdebneteyye hateyni ala en te’curanî semaniye hîcec fe in etmente aşran fe min îndik ve ma urîdu en eşukka aleyk setecidunî in şaellahu minas salihîyn

28. Kale zalike biynî ve beynek eyyemel eceleyni kadaytu fe la udvane aleyy vallahu ala ma nekulu vekîl

29. Felemma kada musel ecele ve sara bi ehlihî anese min canibit turi nasa kale li ehlihimkusu innî anestu naral leallî atîkum minha bi haberin ev cezvetim minen nari leallekum tastalun

30. Felemma etaha nudiye min şatîîl vadil eymeni fil buk’atil mubaraketi mineş şecerati ey ya musa innî enellahu rabbul alemîn

31. Ve en elkî asak felemma raaha tehtezzu keenneha cannuv vella mudbirav ve lem yuakkîb ya musa akbil ve la teh0af inneke minel aminîn

32. usluk yedeke fi ceybike tahruc beydae min ğayri su’iv vadmun ileyke cenahake miner rahbi fe zanike burhanani mir rabbike ila fir’avne ve meleih innehum kanu kavmen fasikîyn

33. Kale rabbi nnî kateltu minhum nefsen fe ehafu ey yaktulun

34. Ve ehîy harunu huve efsahu minnî lisaen fe ersilhu meîye rid’ey yusaddikunî innî ehafu ey yukezzibun

35. Kale seneşuddu adudeke bi ehîyke ve nec’alu lekuma sultanen fe la yesîlune ileykuma bi ayatina entuma ve menit tebeakumel ğğalibun

36. Felemma caehum musa bi ayatina beyyinatin kalu ma haza illa sîhrum mufterav ve ma semî’na bihaza fî abainel evvelîn

37. Ve kale musa rabbî a’lemu bi men cae bil huda min îndihî ve men tekunu lehu akîbetud dar innehu la yuflihuz zalimun

38. Ve kale fir’avnu ya eyyuhel meleu ma alemtu lekum min ilahin ğayrî Fe evkîd lî ya hamanu alet tîyni fec’al lî sarhal leallî ettaliu ila ilahi musa ve inni le ezunnuhu minel kazibîn

39. Vestekbera huve ve cunuduhu fil erdî bi ğayril hakkî ve zannu ennehum ileyna la yurceun

40. Fe ahaznahu ve cunudehu fenebeznahum fil yemm fenzur keyfe kane akîbetuz zalimîn

41. Ve cealnahum eimmetey yed’une ilen nar ve yevmel kîyameti la yunsarun

42. Ve etba’nahum fî hazihid dunya la’neh ve yevmel kîyameti hum minel makbuhîyn

43. Ve le kad ateyna musel kitabe mim ba’di ma ehleknel kurunel ula besaira lin nasi ve hudev ve rahmetel leallehum yetezekkerun

44. Ve ma kunte bi canibil ğarbiyyi iz kadayna ila musel emra ve ma kunte mineş şahidîn

45. Ve lakinna enşe’na kurunen fe tetavele aleyhimul umur ve ma kunte saviyen fî ehli medyene tetlu aleyhim ayatina ve lakinna kunna mursilîn

46. Ve ma kunte bi canibit turi iz nadeyna ve lakir rahmetem mir rabbike li tunzira kavmem ma etahum min nezîrim min kablike leallehum yetezekkerun

47. Ve lev la en tusiybehum musîybetum bima kaddemet eydîhim fe yekulu rabbena lev la erselte iyna rasulen fe nettebia yatike ve nekune minel mu’minîn

48. Felemma caehumul hakku min îndina kalu levla utiye misle ma utiye musa e ve lem yekfuru bima utiye musa min kabl kalu sîhrani tezahera ve kalu inna bi kullin kafirun

49. Kul fe’tu bi kitabim min îndillahi huve ehda minhuma etebî’hu in kuntum sadikîyn

50. Fe il lem yestecîbu leke fa’lem ennema yettebiune ehvaehum ve men edallu mimmenittebea hevahu bi ğayri hudem minellah innellahe la yehdil kavmez zalimîn

51. Ve le kad vessalna lehumul kavle leallehum yetezekkerun

52. Ellezîne ateynahumul kitabe min kablihî hm bihî yu’minun

53. Ve iza yutla aleyhim kalu amenna bihî innehul hakku mir rabbina inna kunna min kablihî muslimîn

54. ulaike yu’tevne ecrahum merrateyni bima saberu ve yedraune bil hasenetis seyyiete ve mimma razaknahum yunfikun

55. Ve iza semiullağve a’adu anhu ve kalu lena a’maluna ve lekum a’malukum selamun aleykum la nebteğîl cahilîn

56. İnneke la tehdî men ahbebte ve lakinnellahe yehdî mey yeşa’ ve huve a’lemu bil muhtedîn

57. Ve kalu in netteblîl huda meake nutehattaf min erdîna e ve lem numekkil lehum haramen aminey yucba ileyhi semeratu kulli şey’ir rizkam mil ledunna ve lakinne ekserahum la ya7lemun

58. Ve kem ehlekna min karyetim betîrat meîyşeteha fe tilke mesakinuhum lem tuskem mim ba’dihim illa kalîla kunna nahnul varisîn

59. Ve ma kane rabbuke muhlikel kura hatta yeb’ase fî ummiha rasuley yetlu aleyhim ayatina ve ma kunna muhlikil kura illa ve ehluha zalimun

60. Ve ma utîtum min şey’in fe metaul hayatid dunya ve zînetuha ve ma îndellahi hayruv ve ebka e fe la ta’kîlun

61. E fe mev veadnahu va’den hasenen fe huve lakîyhi ke mem metta’nahu metaal hayatid dunya summe huve yevmel kîyameti minel muhdarîn

62. Ve yevme yunadîhim fe yekulu eyne şurakaiyellezîne kuntum tez’umun

63. Kalellezîne hakka aleyhimul kavlu rabbena haulaillezîne ağveyna ağveynahum kema ğaveyna teberra’na ileyke ma kanu iyyana ya’budun

64. Ve kîyled’u şurakaekum fe deavhum fe lem yestecîbu lehum ve raevul azab lev ennehum kanu yehtedun

65. Ve yevme yunadîhim fe yekulu maza ecebtumul murselîn

66. Fe amiyet aleyhimul embau yevmeizin fe hum la yetesaelun

67. Fe memma men tabe ve amene ve amile salihan fe asa ey yekune minel muflihîyn

68. Ve rabbuke yahluku ma yeşau ve yahtar ma kane lehumul hîyerah subhanellahi ve teala amma yuşrikun

69. Ve rabbuke ya’lemu ma tukinnu suduruhum ve ma yu’linun

70. Ve huvellahu la ilahe illa hu lehul hamdu fil ula vel ahîrati ve lehul hukmu ve ileyhi turceun

71. Kul eraeytum in cealellahu aleykumul leyle sermeden ila yevmil kîyameti men ilahun ğayrullahi ye’tikum bi dîya’ e fe la tesmeun

72. Kul eraeytum incealellahu aleykumun nehara sermeden ila yevmil kîyameti men ilahun ğayrullahi ye’tîkum bi leylin teskunune fîh e fe la tubsîrun

73. Ve mir rahmetihî ceale lekumul leyle ven nehara li teskunu fîhi ve li tebteğu min fadlihî ve leallekum teşkurun

74. Ve yevme yunadîhim fe yekulu eyne şurakaiyellezîne kuntum tez’umun

75. Ve neza’na minkulli ummetin şehîden fe kulna hatu burhanekum fe alimu ennel hakka lillahi ve dalle anhum ma kanu yefterun

76. İnne karune kane min kavmi masu fe beğa aleyhim ve ateynahu minel kunuzi ma inne mefatihahu le tenuu bil usbeti ulil kuvveti iz kale lehu kavmuhu la tefrah innellahe la yuhîbbul ferihîyn

77. Vebteğî fîma atakellahud daral ahîrate ve la tense nesîybeke mined dunya ve ahsin kema ahsenellahu ileyke ve la tebğîl fesade fil ard innellahe la yuhîbbul mufsidîn

78. Kale innema utîtuhu ala îlmin îndî e ve lem ya7lem ennellahe kad ehleke min kablihî minel kuruni men huve eşeddu minhu kuvvetev ve ekseru cem’a ve la yus’elu an zunubihimul mucrimun

79. Fe harace ala kamihî fî zînetih kalellezîne yurîdunel hayeted dunya ya leyte lena misle ma utiye karunu innehu lezu hazzîn azîym

80. Ve kalellezîne utul îlme veylekum sevabullahi hayrul li men amene ve amile saliha ve la yulekkaha illes sabirun

81. Fe hasefna bihî ve bidarihil erda fe ma kane lehu min fietiy yensurunehu min dunillahi ve ma kane minel muntesîrîn

82. Ve asbehallezîne temennev mekanehu bil emsi yekulune veyke ennellahe yebsutur rizka li mey yeşau min îbadihî ve yakdir lev la em mennellahu aleyna le hasefe bina veykeennehu la yuflihul kafirun

83. Tilked darul ahîratu nec’aluha lillezîne la yurîdune uluvven fil erdî ve la fesada vel akîbetu lil muttekîyn

84. Men cae bil haseneti fe lehu hayrum minha ve men cae bis seyyieti fe la yuczellezîne amilus seyyiati illa ma kanu ya’melun

85. İnnellezî ferad aleykel kur’ane le radduke illa mead kur rabbî a’lemu men cae bil huda ve men huve fî dalalum mubîn

86. Ve ma kunte tercu ey yulka ileykel kitabu illa rahmetem mir rabbike fe la tekunenne zahîral lil kafirîn

87. Ve la yesuddunneke an ayatillahi ba’de iz unzilet ileyke ved’u ila rabbike ve la tekunenne minel muşrikîn

88. Ve la ted’u meallahi ilahen ahar la ilahe illa huve kullu şey’in halikun illa vecheh lehul hukmu ve ileyhi turceun

KASAS SÛRESİ MEALİ VE ANLAMI
Bismillâhirrahmânirrahîm

1. Tâ-Sîn-Mîm.

2. Bunlar apaçık Kitab’ın âyetleridir.

3.İman eden bir kavm için Mûsâ ile Firavun’un haberlerinden bir kısmını sana gerçek olarak anlatacağız.

4. Şüphe yok ki, Firavun yeryüzünde (ülkesinde) büyüklük taslamış ve ora halkını sınıflara ayırmıştı. Onlardan bir kesimi eziyor, oğullarını boğazlıyor, kadınlarını ise sağ bırakıyordu. Şüphesiz o, bozgunculardandı.

5. Biz ise, istiyorduk ki yeryüzünde ezilmekte olanlara lütufta bulunalım, onları önderler yapalım ve onları varisler kılalım.

6.Yeryüzünde onları kudret sahibi kılalım ve onların eliyle Firavun’a, Hâmân’a ve ordularına, çekinegeldikleri şeyleri gösterelim.

7. Mûsâ’nın annesine, “Onu emzir, başına bir şey gelmesinden korktuğun zaman onu denize (Nil’e) bırak, korkma, üzülme. Çünkü biz onu sana döndüreceğiz ve onu peygamberlerden kılacağız” diye ilham ettik.

8.Nihayet Firavun ailesi kendilerine düşman ve üzüntü kaynağı olacak olan o çocuğu bulup aldı. Şüphesiz Firavun, (veziri) Hâmân ve onların askerleri hata yapıyorlardı.

9.Firavun’un karısı şöyle dedi: “Bana da, sana da göz aydınlığı (bir çocuk)! Sakın onu öldürmeyin. Belki bize faydası dokunur, ya da onu evlat ediniriz.” Oysaki onlar (olacak şeylerin) farkında değillerdi.

10.Mûsâ’nın anasının kalbi bomboş kaldı. Eğer biz (çocuğu ile ilgili sözümüze) inancını koruması için kalbine güç vermeseydik, neredeyse bunu açıklayacaktı.

11.Annesi, Mûsâ’nın kız kardeşine, “Onu takip et” dedi. O da Mûsâ’yı, onlar farkına varmadan uzaktan gözledi.

12.Biz, daha önce onun, sütanalarının sütünü emmemesini sağladık. Kız kardeşi, “Size onun bakımını, sizin adınıza üstlenecek ve ona içtenlik ve şefkatle davranacak bir aile göstereyim mi?” dedi.

13.Böylece biz, anasının gözü aydın olsun ve üzülmesin, Allah’ın va’dinin hak olduğunu bilsin diye onu anasına geri döndürdük. Fakat onların pek çoğu bunu bilmezler.

14.Mûsâ, olgunluk çağına ulaşıp gelişimini tamamlayınca, biz ona ilim ve hikmet verdik. Biz, iyilik edenleri böyle mükâfatlandırırız.

15.Mûsâ, halkın habersiz olduğu bir sırada şehre girdi. Orada biri kendi tarafından, diğeri düşmanı tarafından; kavga eden iki adam gördü. Kendi tarafından olan, düşmanına karşı ondan yardım istedi. Mûsâ da ona bir yumruk indirip onu öldürdü. Mûsâ, “Bu şeytanın işidir. O, gerçekten apaçık bir saptırıcı düşmandır” dedi.

16. Mûsâ, “Rabbim! Şüphesiz ben nefsime zulmettim. Beni affet” dedi. Allah da onu affetti. Şüphesiz O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

17. “Rabbim! Bana verdiğin nimetle asla suçlulara arka çıkmayacağım” dedi.

18.Korkarak, etrafı gözetleyerek şehirde sabahladı. Bir de ne görsün, dün kendisinden yardım isteyen yine feryat ederek ondan yardım istiyordu. Mûsâ da ona, “Belli ki sen azgın bir kimsesin” dedi.

19.Mûsâ, ikisinin de düşmanı olan adamı yakalamak isteyince adam, “Ey Mûsâ! Dün birini öldürdüğün gibi, beni de öldürmek mi istiyorsun. Sen ancak yeryüzünde bir zorba olmak istiyorsun, arabuluculardan olmak istemiyorsun” dedi.

20. Şehrin öbür ucundan koşarak bir adam geldi. “Ey Mûsâ! İleri gelenler seni öldürmek için aralarında senin durumunu görüşüyorlar. Şehirden hemen çık. Şüphesiz ben sana öğüt verenlerdenim” dedi.

21. Mûsâ, korku içinde etrafı gözetleyerek şehirden çıktı ve “Ey Rabbim! Beni bu zalim kavimden kurtar” dedi.

22.(Şehirden çıkıp) Medyen’e doğru yöneldiğinde, “Umarım Rabbim beni doğru yola iletir” dedi.

23.Medyen suyuna varınca, suyun başında (hayvanlarını) sulamakta olan bazı insanlar gördü. Bunların yanında da koyunlarını suya salmamak için uğraşan iki kız gördü. Mûsâ onlara, “(Koyunlarınızı burada tutmaktaki) maksadınız ne?” dedi. Onlar, “Çobanlar sulayıp çekilinceye kadar biz koyunlarımızı sulayamayız. Babamız ise çok yaşlı bir adamdır” dediler.

24.Bunun üzerine Mûsâ onların koyunlarını suladı. Sonra gölgeye çekilip, “Rabbim! Bana göndereceğin her hayra muhtacım” dedi.

25.Nihayet kızlardan biri utana utana yürüyerek ona gelip, “Bizim için koyunlarımızı sulamanın ücretini vermek üzere babam seni çağırıyor” dedi. Mûsâ, onun (Şu’ayb’ın) yanına gelip başından geçenleri ona anlatınca Şu’ayb, “Korkma, o zalim kavimden kurtuldun” dedi.

26.Kızlardan biri, “Babacığım, onu ücretle tut. Herhâlde ücretle tuttuklarının en hayırlısı, güçlü ve güvenilir olan bu adam olacaktır” dedi.

27.Şu’ayb, “Ben, sekiz yıl bana çalışmana karşılık, şu iki kızımdan birisini sana nikâhlamak istiyorum. Eğer sen bunu on yıla tamamlarsan, o da senden olur. Ben seni zora koşmak da istemiyorum. İnşaallah beni salih kimselerden bulacaksın” dedi.

28.Mûsâ, şöyle dedi: “Bu, seninle benim aramda bir iş. İki süreden hangisini tamamlarsam bana bir husûmet yok. Allah, söylediklerimize vekildir.”

29.Mûsâ, süreyi tamamlayıp ailesiyle yola çıkınca, Tûr tarafında bir ateş görmüş ve ailesine, “Siz burada kalın, ben bir ateş gördüm, (oraya gidiyorum). Umarım oradan size bir haber ya da ısınmanız için ateşten bir kor getiririm” dedi.

30.Mûsâ, ateşin yanına gelince, o mübarek yerdeki vadinin sağ tarafındaki ağaçtan şöyle seslenildi: “Ey Mûsâ! Şüphesiz ben, evet, ben âlemlerin Rabbi olan Allah’ım.”

31.“Değneğini (yere) at.” (Mûsâ, değneğini attı). Onu bir yılanmış gibi süratle hareket eder görünce, arkasına bakmadan dönüp kaçtı. (Bu sefer şöyle seslenildi:) “Ey Mûsâ! Beri gel, korkma. Çünkü sen güvenlikte olanlardansın.”

32.“Elini koynuna sok. (Alaca hastalığı gibi) bir hastalık sebebiyle olmaksızın bembeyaz bir hâlde çıksın. Korkudan açılan kolunu kendine çek (toparlan). İşte bunlar, Firavun ve ileri gelen adamlarına (göstermen için) Rabbin tarafından (sana verilen) iki delildir. Çünkü onlar fasık bir kavimdirler.”

33.Mûsâ, şöyle dedi: “Ey Rabbim! Şüphesiz ben onlardan birisini öldürdüm. Onların da beni öldürmelerinden korkuyorum.”

34.“Kardeşim Hârûn’un dili benimkinden daha düzgündür. Onu da benimle birlikte, beni doğrulayan bir yardımcı olarak gönder. Çünkü ben, onların beni yalanlamalarından korkuyorum.”

35.Allah, “Seni kardeşinle destekleyeceğiz ve size bir iktidar vereceğiz de âyetlerimiz sayesinde size (kötü bir amaçla) ulaşamayacaklar. Siz ve size uyanlar, galip gelecek olanlardır” dedi.

36.Mûsâ, onlara delillerimizi apaçık olarak getirince onlar, “Bu, ancak uydurulmuş bir sihirdir. Biz geçmiş atalarımızın zamanında böyle bir şeyin varlığını duymadık” dediler.

37.Mûsâ, “Katından kimin hidayet getirdiğini ve bu yurdun (güzel) sonucunun kimin olacağını Rabbim daha iyi bilir. Doğrusu zalimler kurtuluşa eremezler” dedi.

38.Firavun, “Ey ileri gelenler! Sizin benden başka bir ilâhınız olduğunu bilmiyorum. Ey Hâmân! Benim için bir ateş yakıp tuğla pişir de bana bir kule yap! Belki Mûsâ’nın ilâhına çıkar bakarım(!) Şüphesiz ben onun mutlaka yalancılardan olduğunu sanıyorum” dedi.

39.O ve askerleri yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve gerçekten bize döndürülmeyeceklerini sandılar.

40.Biz de onu ve askerlerini yakaladık ve onları denize attık (Orada boğuldular). Zalimlerin sonunun nasıl olduğuna bak!

41.Biz onları, ateşe çağıran öncüler kıldık. Kıyamet günü de kendilerine yardım edilmeyecektir.

42.Bu dünyada onları lânete uğrattık. Kıyamet gününde de onlar iğrenç kılınmış kimselerden olacaklardır.

43.Andolsun, ilk nesilleri yok ettikten sonra Mûsâ’ya -düşünüp ibret alsınlar diye- insanların kalp gözünü açan deliller ve bir hidayet rehberi, bir rahmet olarak Kitab’ı (Tevrat’ı) verdik.

44.(Ey Muhammed!) Mûsâ’ya o emri verdiğimiz zaman sen (vadinin) batı tarafında değildin. (O olayı) görenlerden de değildin.

45.Fakat biz (Mûsâ’dan sonra) birçok nesiller meydana getirdik. Üzerlerinden uzun çağlar geçti. Sen Medyen halkı arasında yaşıyor değildin, âyetlerimizi onlardan okuyup öğreniyor da değildin. Fakat biz (bu haberi) göndereniz.

46.Yine biz (Mûsâ’ya) seslendiğimiz zaman Tûr’un yan tarafında da değildin. Fakat Rabbinden bir rahmet olarak, senden önce kendilerine hiçbir uyarıcı gelmeyen bir kavmi, düşünüp öğüt alsınlar diye uyarman için (o haberleri) sana bildiriyoruz.

47.Kendi yaptıkları sebebiyle başlarına bir musibet gelip de, “Ey Rabbimiz! Bize bir Peygamber gönderseydin de âyetlerine uysaydık ve mü’minlerden olsaydık” diyecek olmasalardı, seni peygamber olarak göndermezdik.

48. Onlara katımızdan gerçek gelince, “Mûsâ’ya verilen (mucize)lerin benzeri niçin buna da verilmedi” dediler. Onlar daha önce Mûsâ’ya verilen (mucize)leri inkâr etmemişler miydi? Onlar, “İki sihirbaz birbirlerine destek oluyor” dediler. “Biz hepsini inkâr ediyoruz” dediler.

49.De ki: “Eğer doğru söyleyenler iseniz, Allah katından, doğruya bu ikisinden (Tevrat ve Kur’an’dan) daha çok ulaştıran bir kitap getirin de, ben ona uyayım.”

50.Eğer (bu konuda) sana cevap veremezlerse, bil ki onlar sadece kendi nefislerinin arzularına uymaktadırlar. Kim, Allah’tan bir yol gösterme olmaksızın kendi nefsinin arzusuna uyandan daha sapıktır. Şüphesiz Allah, zalimler toplumunu doğruya iletmez.

51. Andolsun, düşünüp öğüt alsınlar diye o sözü (Kur’an âyetlerini) onlara peş peşe ulaştırdık.

52. Bu Kur’an’dan önce kendilerine kitap verdiklerimiz var ya, işte onlar ona da inanırlar.

53. Kur’an kendilerine okunduğu zaman, “Ona inandık, şüphesiz o Rabbimizden gelen gerçektir. Şüphesiz biz ondan önce de müslümandık” derler.

54. İşte onların, sabredip kötülüğü iyilikle savmaları ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda harcamaları karşılığında, mükâfatları kendilerine iki kez verilecektir.

55. Boş sözü işittikleri vakit ondan yüz çevirirler ve, “Bizim işlerimiz bize, sizin işleriniz de size. Selâm olsun size (bizden size zarar gelmez). Biz cahilleri istemeyiz” derler.

56. Şüphesiz sen sevdiğin kimseyi doğru yola iletemezsin. Fakat Allah, dilediği kimseyi doğru yola eriştirir. O, doğru yola gelecekleri daha iyi bilir.

57. Onlar, “Sizinle beraber doğru yolu tutarsak, kendi yurdumuzdan koparılıp çıkarılırız” dediler. Biz onları tarafımızdan bir rızık olarak, her türlü meyve ve mahsullerin kendisinde toplandığı, saygın ve güvenlikli bir yere yerleştirmedik mi? Fakat onların çoğu bilmezler.

58.Biz nimetler içinde şımaran nice memleket halkını helâk etmişizdir. İşte kendilerinden sonra içlerinde pek az oturulmuş yurtları! (O yurtlara) biz varis olduk, biz.

59.Rabbin, ülkelerin merkezî yerlerine, kendilerine âyetlerimizi okuyan bir peygamber göndermedikçe oraları helâk edici değildir. Zaten biz, halkları zalim olmadıkça memleketleri helâk etmeyiz.

60. (Dünyalık olarak) size verilen her şey, dünya hayatının geçimliği ve süsüdür. Allah’ın katındaki ise daha hayırlı ve daha kalıcıdır. Hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz?

61.Kendisine güzel bir vaadde bulunduğumuz ve o vaad edilen şeye kavuşacak olan kimse, dünya hayatının geçimliklerinden yararlandırdığımız, sonra da kıyamet günü (hesaba çekilmek için) huzura getirilecek kimse gibi midir?

62.Allah’ın onlara seslenerek, “Hani benim, var olduğunu iddia ettiğiniz ortaklarım?” diyeceği günü hatırla!

63.Haklarında azap hükmü gerçekleşenler, “Ey Rabbimiz! İşte şunlar bizim azdırdıklarımızdır. Kendimiz azdığımız gibi onları da azdırdık. Şimdi de onlardan uzaklaşıp sana döndük. Zaten (gerçekte) onlar bize tapmıyorlardı” diyeceklerdir.

64.Onlara, “Haydi ortaklarınızı çağırın!” denir. Onlar da çağırırlar fakat ortakları onlara cevap veremez. Azabı görürler. Keşke onlar (dünyada iken) doğru yola gelselerdi.

65. Allah’ın onlara seslenerek, “Peygamberlere ne cevap verdiniz? diyeceği günü hatırla.”

66.O gün onlara karşı bütün haberler kapanmıştır. Artık birbirlerine de soramazlar.

67. Ama tövbe edip iman eden ve salih amel işleyen kimsenin kurtuluşa erenlerden olması umulur.

68.Rabbin, dilediğini yaratır ve seçer. Onların ise seçim hakkı yoktur. Allah, onların ortak koştuklarından uzaktır ve yücedir.

69.Rabbin, onların sinelerinin gizlediğini de açığa vurduklarını da bilir.

70. O, Allah’tır. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Dünyada da ahirette de hamd O’na mahsustur. Hüküm yalnızca O’nundur. Kesinlikle O’na döndürüleceksiniz.

71.De ki: “Ne dersiniz? Allah, üzerinize geceyi kıyamete kadar sürekli kılsaydı, Allah’tan başka hangi ilâh size bir aydınlık getirir? Hâlâ duymayacak mısınız?”

72.De ki: “Ne dersiniz? Allah, üzerinize gündüzü kıyamete kadar sürekli kılsaydı, Allah’tan başka hangi ilâh size içinde dinleneceğiniz bir gece getirebilir? Hâlâ görmeyecek misiniz?”

73.Allah, rahmetinden ötürü geceyi içinde dinlenesiniz; gündüzü de, lütfundan isteyesiniz ve şükredesiniz diye sizin için yarattı.

74.Allah’ın, onlara seslenerek, “Hani benim, var olduğunu iddia ettiğiniz ortaklarım”? diyeceği günü hatırla.

75.Her ümmetten bir şahit çıkarırız ve (kâfirlere), “Kesin delilinizi getirin” deriz. Onlar da gerçeğin Allah’a ait olduğunu bilirler ve (Allah’a ortak diye) uydurdukları şeyler kendilerini yüzüstü bırakıp kaybolup gitmişlerdir.

76.Şüphesiz Kârûn, Mûsâ’nın kavmindendi. Onlara karşı azgınlık etti. Biz ona, anahtarlarını (bile taşımak) güçlü bir topluluğa ağır gelecek hazineler verdik. Hani, kavmi kendisine şöyle demişti: “Böbürlenme! Çünkü Allah, böbürlenip şımaranları sevmez.”

77. “Allah’ın sana verdiği şeylerde ahiret yurdunu ara. Dünyadan da nasibini unutma. Allah’ın sana iyilik yaptığı gibi sen de iyilik yap ve yeryüzünde bozgunculuk isteme. Çünkü Allah, bozguncuları sevmez.”

78. Kârûn, “Bunlar bana bendeki bilgi ve beceriden dolayı verilmiştir” dedi. O, Allah’ın kendinden önceki nesillerden, ondan daha kuvvetli ve daha çok mal biriktirmiş kimseleri helâk etmiş olduğunu bilmiyor muydu? Suçlulukları kesinleşmiş olanlara günahları konusunda soru sorulmaz (Çünkü Allah hepsini bilir).

79. Kârûn, zineti ve görkemi içerisinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını arzu edenler, “Keşke Kârûn’a verilen (servet) gibi bizim de (servetimiz) olsaydı. Şüphesiz o büyük bir servet sahibidir” dediler.

80. Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise, “Yazıklar olsun size! İman edip de iyi işler yapanlara Allah’ın vereceği mükâfat daha hayırlıdır. Ona da ancak sabredenler kavuşturulur” dediler.

81. Sonunda onu da, sarayını da yerin dibine batırdık. Allah’a karşı ona yardım edebilecek adamları da yoktu. Kendisini savunup kurtarabileceklerden de değildi!

82. Daha dün onun yerinde olmayı arzu edenler, “Vay! Demek ki Allah, kullarından dilediği kimselere rızkı bol verir ve (dilediğine) kısarmış. Allah, bize lütfetmiş olmasaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi. Demek ki kâfirler iflah olmayacak” demeye başladılar.

83. İşte ahiret yurdu. Biz, onu yeryüzünde büyüklük taslamayan ve bozgunculuk çıkarmayanlara has kılarız. Sonuç, Allah’a karşı gelmekten sakınanlarındır.

84.Kim bir iyilik getirirse, ona bundan daha hayırlısı vardır. Kim de bir kötülük getirirse, bilsin ki, kötülük işleyenler ancak yapmakta olduklarının cezasına çarptırılırlar.

85. Kur’an’ı sana farz kılan Allah, şüphesiz seni dönülecek bir yere döndürecektir. De ki: “Rabbim hidayetle geleni ve apaçık bir sapıklık içinde olanı daha iyi bilir.”

86. Sen, bu kitabın sana verileceğini ummuyordun. Ancak o, Rabbinden bir rahmet olarak sana verildi. Öyle ise kâfirlere sakın arka çıkma.

87.Allah’ın âyetleri sana indirildikten sonra, sakın seni onlardan çevirmesinler. Rabbine çağır ve sakın Allah’a ortak koşanlardan olma!

88.Sen Allah ile beraber başka bir ilâha ibadet etme. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O’nun zatından başka her şey yok olacaktır. Hüküm yalnızca O’nundur ve kesinlikle O’na döndürüleceksiniz.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir