Ateş almak : 1. Aniden öfkelenmek, telaşlanmak. 2. Ateşli bir silahın patlaması. 3.Yanmak, tutuşmak.
Ateş almaya mı geldin? : Gittiği yerde fazla oturmayanlar için söylenir.
Ateş bacayı (saçağı) sarmak : 1. Bir olayın önüne geçilemeyeceği ve tehlikeli bir hal aldığını anlatır. 2. Kişi aşık olunca, aşkın yoğunluğu için söylenir.
Ateş pahası (pahasına) : Çok pahalı.
Ateş parçası : Çok hareketli, çok çalışkan.
Ateşe atmak : Birini çok tehlikeli ve belalı bir işe sokmak.
Ateşi başına vurmak : 1. Öfkelenmek, kızmak. 2. Azmak.hareketlerinde dengesizlikler görülmesi.
Ateşle oynamak : Tehlikeli bir iş üstüne ısrarla gitmek. Bile bile tehlikeye atılmak.
Ateşten gömlek : İçinde bulunulan acı, güç, sıkıntılı, dayanılmaz durumu anlatmak için söylenir.
Atı alan Üsküdar’ı geçti : Fırsat elden gitti, yapacak bir şey kalmadı.
Atsan atılmaz, satsan satılmaz : İşe yaramadığı, sıkıntı verdiği halde vazgeçilemeyen şeyler ve kimseler için kullanılır.
Attan inip eşeğe binmek : Bulunduğu mevkiden düşmek, yüksek makamdan daha aşağı bir makama düşmek.
Avucu (avucunun) içine almak : Kontrolü ve hükmü altına almak.
Avucunu yalamak : Boşuna ummak, umduğunu elde edememek.Hayal kırıklığına uğramak.
Ay parçası : Çok güzel kız.
Ayağa kaldırmak : Herkesi telaşa ve heyecana sürüklemek. İsyan ettirmek. Tahrik etmek.
Ayağı (ayakları) yere değmemek : 1 Çok sevinmek, sevinçten yerinde duramamak. 2. Bir taşıta bindiği için hiç yürümemek.
Ayağı ile gelmek : Kendi isteğiyle gelmek.
Ayağı suya ermek (değmek) : Bir işin önemini ve ciddiyetini sonradan anlayıp aklı başına gelmek. Hatasını anladı, gerçeği buldu, anlamına bir deyim.
Ayağı uğurlu : Geldiği yere bolluk, iyilik, uğur getirdiğine inanılan kişi. secdem.net
Ayağı uğurlu gelmek : Geldiği yere şans ve uğur getirmek.
Ayağına (ayaklarına) kara sular inmek : Uzun süre yürümekten veya ayakta beklemekten çok yorulmak.
Ayağına sıcak su dökmek : Seyrek gelen bir konuğa yarı sitem, yarı sevinçle söylenen söz.
Ayağını çekmek : Devamlı gittiği bir yere artık gitmemek, uğramamak.
Ayağını denk almak : Başkalarının kendisine karşı yapacakları muhtemel kötülüklere karşı uyanık davranmak, tedbirli olmak.
Ayağını kaydırmak : Bir yolunu bularak birisini işinden etmek.
Ayağının tozu (türabı) olmak : Kişinin her istediğini, her dediğini köle gibi yapmak. Her türlü kahrını çekmek.
Ayak bağı olmak : Birinin işine veya hareketine engel olmak.
Ayak diremek : Bir düşünceyi, bir davranışı inatla sürdürmek, direnmek. Birine karşı kendi tutumundan vazgeçmemek.
Ayak oyunu : Entrika, gizli ve aşağılık planlarla gerçekleştirilen iş.
Ayaktakımı : İşe yaramaz, bilgisiz, görgüsüz, kaba, serseri, değersiz kimseler.
Ayak uydurmak : 1. Bir gidişe, bir davranışa, bir duruma uymak.Kendi davranışını başkasınınkine benzetmek. 2. Adımlarını başkasınınkine uydurmak.