Ayak yapmak : Birini dalavereyle kandırmaya çalışmak.
Ayaklar baş, başlar ayak olmak : Değersiz kişiler yönetici, değerli kişiler onların emrinde çalışır olmak. Kimsenin hak ettiği yerde olmaması.
Ayakları suya değmek : 1. Sıkıntıdan kurtulmak. 2. Bir şeyin geçeğini, iç yüzünü sonradan anlayıp, aklı başına gelmek.
Ayaklı gazete : Her şeyden haberi olan.
Ayaklı kütüphane : Çok kitap okumuş, her sorulana cevap veren, çok şey bilen, okudukları aklında kalmış kimse.
Ayakta uyumak : Olanların farkına varmamak. Aşırı dalgın, şakın veya yorgun olmak.
Ayıkla pirincin taşını : Bir işin oldukça karışık, dolaşık, içinden çıkılması güç olduğunu anlatmak için kullanılır.
Ayıya dayı demek : İşi halledilinceye kadar kişiye iyi davranmak, yaltaklanmak.
Ayranı kabarmak : 1. Coşmak. 2. Kızıp köpürmek.
Ayranı yok içmeye atla (tahtırevanla) gider …(biçmeye) : Aslında yoksul olduğu halde, bu durumuna bakmadan lüks içindeymiş gibi yaşamaya çalışır. Gösteriş için zenginlerin yaptığını yapmaya çalışır.
Ayrı gayrı bilmemek (ayrısı gayrısı olmamak) : Birbirinden bir şey esirgemeyecek kadar samimi olmak. Çok yakın dost olmak.
Ayvayı yemek : 1. Çok kötü bir duruma düşmek. 2. Değerinden fazla ödemek, kazıklanmak.
Ayvaz, kasap hep bir hesap : Hangi yol, yöntem izlenirse izlensin, aynı sonuca varılır,sonuç değişmez.
Ayyuka çıkmak : 1. Herkes tarafından duyulmak, etrafa yayılmak. 2. Çok yükselmek.
Azı çoğa saymak (tutmak) : Verilen şeyi az olmasına rağmen, gönül hoşluğuyla çok gibi kabul etmek.
Azizlik etmek : Birisini şaka yollu aldatmak, muziplik yapmak.
Azrail’e bir can borcu olmak : 1. Kimseye borcu olmamak. 2. Eninde sonunda nasıl olsa öleceğini kabul etmek.
Azrail’le burun buruna gelmek : Ölümle karşı karşıya gelmek.