Soluk veya Nefes ile ilgili Deyimler ve Anlamları

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
  • Soluk aldırmamak
    Ara vermeden çalıştırmak, vakit bırakmamak.
  • Soluk almak
    1) havayı ciğerlere çekmek, nefes almak: ‘caddeye çıkınca derin soluk alıyorduk.’ -a. Kutlu. 2) dinlenmek: ‘hem biraz soluk alırım hem de adamcağızın gönlünü almış olurum.’ -s. M. Alus.
  • Soluk soluğa kalmak
    Nefes alamayacak duruma gelmek, çok yorulmak: ‘çıkrıkçılar yokuşunu bir sincap çevikliğiyle tırmanır ve yokuşun üst başında soluk soluğa kalırdı.’ -y. K. Karaosmanoğlu.
  • Açlıktan nefesi kokmak
    Yoksulluk içinde bulunmak.
  • Geniş bir nefes almak
    Sıkıntılı bir durumdan kurtulmak, ferahlığa kavuşmak.
  • Nefes aldırmamak
    Dinlenmesine fırsat vermemek, aralık vermemek.
  • Nefes almak
    1) havayı ciğerlerine çekmek, soluk almak: ‘nefes aldıkça içime kurum ve is kokusu doluyor sanıyorum.’ -r. E. Ünaydın. 2) dinlenmek; 3) ferahlamak, rahatlamak: ‘bu telgrafı okur okumaz, geniş bir nefes aldım.’ -y. K. Karaosmanoğlu. 4) mutlu bir biçimde yaşamak: ‘gezecek, eğlenecek, nefes alacak hiçbir yer yok.’ -m. Ş. Esendal.
  • Nefes çekmek
    1) sigara veya başka bir şeyin dumanını içine çekmek: ‘ramazan sigarasının izmaritinden birkaç nefes çekti.’ -ç. Altan. 2) esrar içmek.
  • Nefes darlığı çekmek
    Solumada sıkıntı yaşamak: ‘nefes darlığı çeker, sık sık tedavi olmak için başka şehirlere gider gider gelirdi.’ -a. Kulin.
  • Nefes etmek
    Boş bir inanışa göre, rahatsızlığı, illeti geçirmek için okuyup üflemek: ‘ahalinin büyük bir kayıtsızlıkla ‘çiçek’ ismini verdiği frengiye nefes eder, tütsü yapardı.’ -r. H. Karay.
  • Nefes nefese kalmak
    Soluğu tıkanacak gibi olmak: ‘delikanlı, sonunda gömleği terden sırtına yapışıp nefes nefese kaldığı bir an, gömleğinin yeniyle alnının terini silerek oyunu bıraktı.’ -n. Cumalı.
  • Nefes tüketmek
    Uzun uzun ve boş konuşmak: ‘enişte istediği kadar nefes tüketsin, hepsi bir kulağımdan girer, öteki kulağımdan çıkar.’ -s. M. Alus.
  • Nefesi durmak
    1) ölmek: ‘nabzı durdu, nefesi durdu galiba.’ -y. Z. Ortaç. 2) mec. şaşkınlık içinde kalmak.
  • Nefesi kesilmek (daralmak veya tutulmak)
    1) güç soluk alacak duruma gelmek veya soluğu büsbütün durmak: ‘nefesi daralıyor, yüzü kızarıyor, böğrüne bir ağrı giriyor ve yol ona gittikçe uzuyordu.’ -m. Ş. Esendal. 2) mec. bunalmak, sıkılmak: ‘iki güzel filmin arkasından peş peşe on tane moloz film sıralanınca insanın nefesi kesiliyor.’ -b. R. Eyuboğlu. 3) mec. hayran kalmak, etkilenmek.
  • Nefesini tutup beklemek
    Heyecan, merak veya endişeyle sonucu izlemek: ‘uzun süren ziyaretin sona ermesini, nefeslerini tutup beklemişlerdi.’ -a. Kulin.
  • Son nefesini vermek
    Ölmek: ‘adam, iskelenin üstüne yığılmış, son nefesini verirken biçarenin şapkasını aşırmışlar.’ -b. R. Eyuboğlu.
  • Tıknefes olmak
    Nefesi tıkanmak, nefes darlığı olmak.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

mersin eskort -
deneme bonusu
- deneme bonusu veren siteler - Goley90 Giriş - youtube beğeni satın al - buy youtube likes - istanbul escorts - beşiktaş escort - beylikdüzü escort - postegro - deneme bonusu veren siteler - deneme bonusu veren siteler - istanbul escort - Baywin Giriş - deneme bonusu veren siteler - deneme bonusu veren siteler - bonusu veren siteler - sahabet güncel adres - onwin kayıt