Duygusal Olarak Verilen Kararlar Pişmanlık Getirir mi

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Bir çoğumuz gün içinde hepimiz duygusal anlar yaşarız . Duygulu olmak, insanın yaratılışında var olan yapısının bir gereğidir. Ancak; her şeyde olduğu gibi, duygusallıkta da aşırılık kötüdür.

Onun için aşırı hassaslık geçmişteki problemlerle daha büyük hale getirilir. Ayrıca bazılarımız duygusal açıdan güçlü bir karaktere sahip olabilir. Örneğin, insandan kızgınlık, öfke duygusunu ortadan kaldıramazsınız, ama onun yönünü değiştirebilirsiniz.

Gençlik… hislerin baskın geldiği, duyguların isyan ettiği devre… Bu devrede gençler akıl almaz kararlar alır; mantık kabul etmez tutumlara girebilirler. Ancak sonunda yaptıklarına bin pişman olur, ömür boyu teessür duyarlar…

Ne var ki, bir defa ok yaydan çıkmış, öfkeyle, hisle verilen kararın gereği yaşanmaya başlanmıştır. İşte böyle hatalardan biri de Arap krallarından Zizen’in kızı Nazire’nin yaptığı gençlik hatasıdır. Sonunda bu hatasmı hayatıyla ödemiş, gençlere de ibret olacak vakayı böylece tarih sayfalarına sunmuştur.

Musul yakınlarındaki kalesinde mahsur kalan Kral Zi-zen, İranlı kumandan Şapur Şah’a teslim olmamış, uzun süre mukavemetini devam ettirmişti.

Şapur Şah’ın ümidini kesip de muhasaradan vazgeçmek üzere olduğu sıralarda, kralın kızı Nazire kale burcuna çıkar, dıştaki kumandan Şapur Şahı görür. Bu sırada şeytan telkine başlar:

– Böylesine cesur ve genç kumandanla evlenmelisin!

Gençlik bu… Şeytana uyar, akima geleni hemen yapar. Bir mektup yazıp bir askere verir, kaleyi dıştan muhasara etmiş olan Şapur Şah’a ulaştırmasını temin eder. Şapur mektubu açar, bakar ki tam istediği şey. Diyor kî:

– Ben Kral Zizen’in kızıyım, seninle evlenmeyi gönlüme koydum.

Şayet beni zevceliğe kabul edersen sana kale kapılarını açmaya hazırım.
Şapur Şah’m arayıp da bulamadığı fırsat. Derhal mukabil mektup yazar:
– Seni kale burçlarında görüyordum da kendimden geçiyordum. Demek ki ben sana, sen de bana âşıkmışız. Hayatımın en mutlu olayı, seninle evlenmek olacaktır!
Babasının itibar ve haysiyetini asla düşünmeyen kral kızı Nazire, tutar, bir gece kale kapılarını ardına kadar açar, kimseciklere de bildirmeden burca çıkıp işaretini yapar.

Şapur’un askerleri sabaha karşı ansızın hücuma geçer, bir anda açık kapılardan girip kaleyi fetheder; Nazire’nin babasını da, yanındaki askerlerini de kılıçtan geçirirler.

Sonunda Nazire de düşman kumandanıyla evlenir, birlikte yaşamaya başlarlar.

Bir gece Nazire’nin gözüne uyku girmez. Yataktan rahatsızlık duyar.

Şapur Şah:

– Bu yatak yumuşak ve çok rahat yataktır. Neden uyu-yamıyorsun? diyerek kalkar, yatakta araştırma yaparlar. Bir de bakarlar ki, küçük bir mersin yaprağının ezik parçalan rahatsızlık vermektedir.

Şapur Şah:

– Hayret yahu, der. Bu kadarcık şeyden rahatsız olunur mu?

Bizler savaşlarda hasır dahi bulamıyor, sivri taşlar üzerinde yattığımız bile oluyor.

Kral kızı Nazire buna şöyle cevap verir:

– Biz de kuş tüyü yataklarda yatar, ipekli elbiseler giyerdik. Babamı, soframızda oğul balı ile bembeyaz kaymağı hiç eksik etmezdi… Şapur, birden ciddileşir:

– Demek öyle ha!.. İpek elbise giydiren, kuş tüyü yatakta yatıran, oğul balı yedirip, beyaz kaymakla besleyen bir babaya ihanet eden kadm, bana daha kolay ihanet eder, diyerek emir verir:

– Derhal en kuvvetli atım getirilsin!

Azgın at getirilir. Şaşkın şaşkın bakan kızcağızı kuvvetli elleriyle atm kuyruğuna bağlayan Şapur, arkasından da bir
kamçı şaklatır… Namludan çıkan kurşun gibi fırlayan atm

kuyruğunda kadıncağız çığlık çığlığa… Vaktiyle verdiği gençlik kararına bin pişman. Ama dönüşü yoktur bu yolculuğun…

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir