Ölünün Namaz Oruç Borçlarından Kurtulması İçin Verilen Keffaret Caiz midir

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Yakınlarımızdan biri vefat edince arkasında kalan namaz borçları yemin kefaretleri veya oruçları kalmışsa ne yapmak lazımdır? Ölünün namaz, oruç ve yemin gibi şeylerin mesûliyetinden kurtulması için verilen keffâret ve yapılan devirin dinimizdeki yeri nedir?

Iskât, üzerindeki borcu düşürmek demektir. Iskât-ı salât ise, ölmüş bir insanın üzerinden, kazâya kalmış farz namazlarıyla vitir namazları borçlarını düşürmek ve afvettirmek ümidiyle yapılan bir tasadduk muamelesidir. Iskât-ı savm da, ölünün üzerindeki oruç borçlarını düşürmek mânasınadır.

Keffâret, oruç tutmamak, namaz kılmamak ve yalan yere yemin etmek gibi kusur ve cinayetlerin sorumluluğundan kurtulmak için muhtaç kimselere verilmesi gereken maddî cezâdır. Yemin ile oruç’un keffareti Kur’an-ı Kerîm ve ehâdis-i Nebeviyye ile sabit olmuştur. İnkârına mahal yoktur. Bir kimse kaç defa yalan yere yemin etmiş ise kendisi bizzât fidyesini vermeğe mecburdur.

İmkân bulamaz veya kusur işleyerek vermezse, malından verilmesi için vasiyet etmesi gerekir. Yaşlılık veya müzmin hastalıktan dolayı oruç tutamayan kimse yine hayatta iken keffâretini (fidyesini) vermeğe mecburdur. Hayz ve nifâs gibi bir ma’zeret veya kusurdan dolayı oruç tutamayan kadın da orucunu kaza etmekle mükelleftir. Tutamayacak bir hale gelinceye kadar tutmamış ise yine keffâretini bizzât verecektir. Aksi takdirde malından verilmesi için vasiyet edecektir.

Namaz meselesine gelince: Şâfiî mezhebinde Cumhûr-u ulemâya göre, namaz için keffâret yoktur.

Hanefî mezhebine göre ise, ölen kimse kılmadığı namazların keffaretinin verilmesini vasiyet etmiş ise her bir namaz için üç a\aıç buğday veya kıymeti verilecektir. Yoksa, vârisleri ölenin malından vermeye mecbur değildir. Keffâretten maksat, ceza vermek olduğu gibi, muhtaçlara da yardım sağlamaktır.

Fakat maalesef son zamanlarda muhtaç kimselerin hakkının kayb olmasına vesile olacak bir hile buldular. Cüz’i bir menfaat için Allah’ın emri olan keffâreti maksadından uzaklaştırdılar. Şöyle ki: Ölünün zimmetinde mesela beşbin fidye varsa, yüz fidye gibi az bir şey ortaya getirilir. Ve İslâm dininin hiç bir surette kabul etmediği bir merasim yapılır. Ölünün velisi veya vekili o yüz fidyeyi muhtaç birkaç kişiye verir, onlar da kabul ettikten sonra velisi veya vekiline devrederler.

Bu iş vacib olan fidye mikdanna ulaşıncaya kadar tekrar edilir. Ve nihayet beş bin fidyenin işi yüz fidye ile hail edilmiş olur. Halk arasında buna devir denir. Böyle bir usûl câiz olsa idi zekât ve fitre gibi bütün mâlî ibâdetlerde aynı muameleye tabi tutulabilirdi, üçmil-yon, dört milyon zekâtı bulunan bir zengin, onbin liralık gibi cüz’i bir para ile yakasını kurtarabilirdi. O zaman keffâret, zekât ve fitre gibi müesseseler, maksadından uzaklaşır ve yardımlaşma mefhumu da ortadan kalkmış olurdu.

Yalnız bazı âlimler: Ölünün mirası olmazsa, keffaretini eda etmek için varisi bir miktar ödünç alır ve bugün yapılan merasim yapılırsa faydası olabilir demişler (150). Bunu istismâr edip fakir ve zengine şâmil kılmak doğru değildir.

(150) al-Durr al-Muhtar, c. 1, s. 492

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir