GÜHERTAŞ MEDRESESİ

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

GÜHERTAŞ MEDRESESİ Mevlâna’nın Hanıkahı — Mevlâna’nın İkametgâhı

Bu medrese; Konya’nın Ehmedeki (İç kalesi) ile dış kalesi arasındaki şehirde, Alâ-ed-din tepesinin kuzey doğu taraflarında idi. Yeri hakkındaki mütalcalarımızı aşağıda yazacağız.

Bu medreseyi S. I. Alâ-ed-din Keykubad’ın lalası Gühertaş âlimlerin sultanı Baha-ed-din Veled’in oğulları ve torunları için yaptırmıştı.

Bu medrese ne vakit yapılmıştı ? Doğulu ve batılı hiç bir bilgin ve tarihçi şimdiye kadar bu soruyu doğru bir şekilde cevaplandıramamıştı. Biz ilk defa ilim âlemine sunuyoruz :

Bu medrese; âlimlerin Sultanının vefatından iki sene sonra 630 H., 1232 M. yılında yapılmıştır. Bu; Ankara’da Tapu ve Kadastro Umum Müdürlüğüne bağlı kadim kayıtlar arşivinde 584 numarada muhafaza edilen ve 992 H., 1584 M. yılında III. Murad adına KONYA vakıflarım tesbit eden •defterde şöyle yazılmıştır :

«Vakf-i medrese-i Gühertaş ibn-i Abdullah. Seyyid-ül-ârifîn Sâhib-i mesnevi Mevlâna Celâl-ed-din Muhammeddin-il-maruf bi Molla Hünkâr bu medresede tedris etmişlerdir. Tarih-il-bina senete selâsin ve şitte miyet-il-lıicriyye (630)»

Padişah adına illeri yazanların bu tahrir işini nasıl yaptıklarını bu kitabımızın başka yerlerinde izah ettik. Burada kısaca tekrarlamakta fayda vardır : Tahrir emini; yanında kâtibi bulunduğu halde câmi, mescid, medrese, dâr-ül-hadis, dâr-ül-kurra, dâr-üş-şifa, mekteb, han, hamam, kervansaray, köprü gibi bütün vakıf müesseselerini gezer, mütevellilerini bulur. Ellerindeki vakfiyelerini, temessüklerini, padişahlar tarafından verilmiş mukarrer-namelerini ve başka vesikaları birer birer görür. Bunların özetlerini defterine geçirir. Bunu yaparken vakfiyenin tarihini, vâkıfını, vakfiyeyi tescil edenin adını, vakfedileni, mütevellisini vesair müstahdemlerini, gelirlerini inceliyerek defterine yazar. Vesikaları tekrar ilgilisine verir.

îşte III. Murad adına KONYA vakıflarını tesbit eden Karaman Vilâyeti defterdarı Ahmed oğlu Mustafa böyle yapmış, kâtibi Hattat Mehmed oğlu Kadri de bunu il yazıcı defterine yukarıda naklettiğimiz şekilde yazmıştır. Vâkıfm defterdeki adı Gühertaş’dır. Gevhertaş değildir. Gevhertaş denilmesi yanlıştır.

Kendisinin ihtida etmiş bir hayır sever olduğu da babasının adının (Abdullah) olarak gösterilmesinden anlaşılmaktadır. Belki de KONYA’lı bir gebr (hıristiyan) çocuğu iken Selçukluların Gılmanhanelerine (Oğlanlarocağı) alınarak Müslüman edilmiştir. Mevlâna Celâl-ed-din’i Rumî bu medresede ders-okutmuştur. Medrese 630 H. yılında yapılmışır. Bir daha tekrar edelim: Bu bilgi deftere medresede vakfiye ve mütevelli görülerek yazılmıştır. Bu tarihte medrese faaliyette idi. Medrese yapılıp tamamlandığı zaman Mevlâna. 26 ve bazı rivayetlere göre 30—35 yaşlarında idi (1) ki bir medrese müderrisi olabilecek yaş denebilir.

Mehmed önder (MEVLÂNA ŞEHRÎ KONYA) adlı kitabında ( S. 263 de) Bu medrese hakkında şu malûmatı sıralamıştır :

« Sultan-ül-ülema kısa bir süre sonra Alâ-ed-din Keykubad’ın lalası Emir Bedr-ed-din Gevhertaş’m yaptırdığı medreseye taşınmış, ders ve va’z-lan etrafmdaki müridleri tarafından toplanarak maarif adlı üç ciltlik büyük eseri meydana gelmişti. »

Mehmed önder; Mevlâna’nın babasını : henüz yapılmayan ve var olma» yan bir medreseye taşınmış göstermiştir. Mevlâna müzesinin Müdürü ( Mevlâna’nm Konyadaki evi ve medresesi ) adlı broşüründe de ( Sahife 4 de ) derki :

« Emîr Bedr-ed-din Sultan-ül-ülema ve çocukları için bir medrese yaptırmış ve zengin vakıflar bağlamıştı.»

Mehmed önder; ( YENİ KONYA GAZETESİ) nde neşrettiği 4 gün devam eden ( Sultan Veled medresesi ) başlıklı yazısının birincisinde «on üçüncü yüz yıl Selçuklulu devrinde Hazreti Mevlâna’nm pederleri Sultan-ül-ülema Baha-üd-din Veled’e Emir Bedr-ed-din Gevhertaş tarafından bir Medrese yaptırıldığını Eflâk! dede maruf eserinde zikretmektedir. »Diyor. İkinci yazısında da bunu biraz daha açıklayor ve şunları söylüyor :

« Bedr-ed-din Gevhertaş’ın Sultan-ül-ülema ve çocukları için yaptırdığı medrese kuvvetli bir ihtimalle 607 H. ( 1210 M. ) tarihinde Akıncı nam kimse tarafından yaptırılan Hazreti Mevlâna’nm ikamet ettiği ve ders verdiği Çiftemerdiven mahallesindeki AKINCI MEDRESESt civarında olması gerekir. »
Mehrned önder; ( KONYA MAARlF TARİHÎ ) adlı eserinde de (Ve-lcdiyye—Sultan Veled medresesi ) başlığı altında bu yanlış malûmatı tekrarlamaktadır.

Şahabeddin Uzluk’da (MEVLÂNA’NIN TÜRBESİ) adlı eserinde (S.155 )

1683 de Emîr Bedreddin Gevhertaş; SULTAN VELED MEDRESESİ’ni inşa ettirmiş ve türbe için kendi malından Dış Kara Arslanı vakıf bağladı » diyor.

Gühertaş; SULTAN VELED MEDRESESİNİ değil kendi adını taşıyan medreseyi âlimlerin Sultanının oğulları için 630 H. yılında yaptırmıştı. 683 H. yılında değil…

881 H. 1486 M. yılında Fâtih adına KONYA evkafı tesbit edilirken tahrir emini; Gühertaş’m medresesinden bahsetmediğine göre o vakit medresenin harab olduğu, faaliyette bulunmadığı anlaşılmaktadır.

Hatip zade Nasuh oğlu Haydar tarafından 906 H., 1500 M. yılında II. Bayezid adına yapılan KONYA tahririni gösteren (Mücmel evkaf-i Vilâ-yet-i Karaman ve Kayseriyye ve İçil) defterinde GÜHERTAŞ MEDRESESİ şöyle yazılmıştır :

«Vakf-i medrese-i Sultan-il-Arifin Şeyh il-muhakkıkîn Hazret-i Mevlâna Celâl-ed-din. Mukarrer. Der tasarruf-i Mevlâna Seyyidi Ahmed Mea berat-i padişah-i Alem-penah Hullidet hilâfetühu»

Şehre bağlı Ruzbe (Horuzlu) hanı yanındaki Karacığan çiftliği ile Dâr-üş-şifa civarındaki bir ev yeri bu medresenin gelirleri arasında gösterilmiştir. O vakitki müderrisinin adı da Seyyidi Ahmed idi.

Bu tahrirden evvel medrese harap olduğu için Fâtih’in KONYA defterinde yer almamıştır. Çeyrek asır içinde belki de II. Bayezid tarafından tamir ettirildiği için kendi adına yapılan yazım defterinde gösterilmiştir. Yıkılan, yok olan veyahut istifade edilemiyecek bir hale gelen hayır müesse-selerin gelirleri çok kerre MEVLÂNA MÂMURESİ’ne tahsis edilirdi. Meselâ U. Bayezid’in defterinde Karatayı’nın kardeşi Seyf-ed-din Sungur’un «SEY-FİYE MEDRESESİ» yıkıldığı zaman gelirinin MEVLÂNA CELÂL-ED-DİN-İ RUMÎ MEDRESESİ’ne verildiği yazılmaktadır.

İSTANBUL Başvekâlet arşivinde bulunan 387 numaralı tapu defterinde Lala Ruzbe’nin ALÂ-ED-DİN TEPESİ’ndeki Hanikahı yıkıldığı zaman bunun gelirinin 926 yılı Recebinin 7 sinde Mevlâna Celâl-ed-din evkafına il-hak olunduğu gösterilmiştir. «Yaprak 23» LALA RUZBE HANIKAHPnın gelirleri şunlardı :

Konya’nın Sahra nahiyesine bağlı Fıkralar ve Sivrice Üyük köyleri ile Tıraşçı çiftliği ve altı tarla. Fıkralar köyünün başka adı «Çukurköy» dür.

Sühertaş; bu medreseyi niçin yaptırmıştı ?
Şimdi bu soruyu cevaplandıralım :

(ARİFLERİN MENKIBELERİ) nın müellifi Eflâkî Dede (Hikâye-nakledilmiştir ki) başlıklı bir bendinde şunları yazar :

«Dizdar diye tanınan Emîr Bedr-ed-din Gevhertaş Alâ-ed-din Keykubad’m lalası idi. Uzun boylu, asil, hayrat sahibi, zengin, sarayın has üstadı büyük bir adamdı. Onun inanışının ve mürid olmasının sebebi şu olmuştur :

«Bir gün Beha Veled hazretleri Sultanın mescidinde vaaz ediyordu. Bütün bilginler, fakihlar, Emirler ve Sultan orada idiler.

«Beha Veled her âyetin inişi sebebini, onun tahkikini ve her kelimenin sırlarını türlü türlü tefsir ediyor ve sözü genişletiyordu. Bedr-ed-din Gev-hertaş’m içinden :

« — Maşaallah Hazretin ne kadar parlak bir zihni, kuvvetli bir hafızası ve geniş bir mütaleası var ki bu kadar söz söylüyor ve misaller getiriyor. Bu kadarı hiç bir tefsirci ve vâıza nasib olmamıştır !.. diye geçmişti. Bunun üzerine Beha Veled mimberden :

« — Emîr bedr-ed-din bir aşır oku!… Diye işaret buyurdu. Emîr Bedr-ed-din de Sultan-ül-ülema’nm dehşet ve heybetinin çokluğundan birden bire (Müminler felah buldular) suresine başladı.

«Beha Veled :

« — Bedr-ed-din şimdi dinle ve bak hazırlanmaksızm ve uzun uzun mu* talea etmeksizin bu ( deki (u3 — Kad ) kelimesi hakkında

kaç Cuma, ne kadar açıklamalar yapacak ve ondaki mânalar hakkında söz söyliyeceğim !… buyurdu.

«Beha Veled hazretlerinin bu kerametini gören halktan feryat yükseldi. Bedr-ed-din Gevhertaş derhal gidip kalbinden geçeni Sultan ülema hazretlerine anlattı ve eğilerek minberin ayağını öpüp kul ve mürid oldu. Beha Veled hazretleri de :

« — O halde sen bu halin şükranesi olarak oğullarım için bir medrese yaptır ! dedi.

« — Hüdâvendigârm medresesinin inşasının ve bir takım vakıflar yapılmasının sebebi bu olay oldu. Emîr Bedr-ed-din ayakta oldukça nail olduğu bu nimetin tatlılığından faydalandı. Kendi vücudunu tamamiyle bu hane-dane vakfetmiştir.»

Eflâkî Âlimlerin sultanının naklettiği bu va’zınm ve bu olayın tarihini yazmıyor. Bizim yukarıda söylediğimiz gibi Gühertaş medreseyi; onun vefatından iki sene sonra yaptırmıştır. Eflâkî Farsça metinde Beha Veled’in oğulları için «Ferzendan» kelimesini kullanmıştır. Farscada «Ferzend» evlâd
anlammadır. Çok defa erkek evlâdına denir. «Ferzendam bunun cem’idir. Naci LUGATFnda bu kelime «Erkek evlâd, oğul» şeklinde izah edilmiştir.

Eflâkî va’zı ve neticesini böylece naklediyor. Âlimlerin sultanının mânâ gözü ile GÜhertaş’ın içinden geçenlerin iyimser şeyler olduğunu gördüğünü söylüyor. Fakat bazı ağız rivayetleri bunun aksinedir:

Kafasından şu anlama gelen şeyler giçiyormuş :

— Bu vâızlar bazı şeyler ezberlemişler, onları her yerde tekrarlayıp dururlar!..

Böyle kötümser bir düşüncenin yakalanmış olması akla ve mantıkin seyrine daha uygun düşer gibi… Her neyse… Gühertaş’m yaptırdığı bu medrese nasıl bir bina idi?

Bazı tarihî işaretlerden çıkardığımız mânaya göre bu medrese ÎNCEMÎ-NÂRE. KAR ATAYI ve SIRÇALI MEDRLSE ve DÂR-ÜL-HADÎSLERÎ gibi muntazam kesme taş yapılı, kubbeli, eyvanlı, muhteşem bir bina değil kara örtü denilen, damına çıkılıp oturulan, abdest alman, yemek yenen, belki yazm sıcak günlerinde geceleri yatılan bir yapı idi. Yirminci asrın ilk yarısına kadar gelen Konya medreselerinin hemen hemen hepsi – saydıklarımız hariç- böyle damlı yapılar idi.

Menkibe kitaplarında ve bazı tarihî kaynaklarda Mevlâna’nın ve başkalarının Konya medrese damlarında oturup sohbet ettiklerini görüyoruz.

Eflâkî; menakibinde Mevlâna’nm ulu arkadaşlarından Çelebi Bedr-ed-din ile kardeşi Şems-ed-din’in bir gün LALA MEDRESESÎ’nin damında oturup sohbet ettiklerini yazar.

Pamukçular — Pembefuruşan «Altunba» medresesi de böyle direk örtülü ve düz damlı idi.

GÜHERTAŞ MEDRESESİNDE kaç oda vardı, ne kadar talebe oturabilirdi? Bu hususları bize nakleden hiç bir vesika yoktur. Yalnız medresenin havuzu ve «Sahn»ı bulunduğunu, dam örtülü olduğunu söyleyen kaynaklar vardır.

Bir medresenin havzanın ve sahnı’nm bulunmasından Mevlâna’nın MED-RESESÎ’nin de meselâ KARATAYI MEDRESESİ gibi kubbeli ve eyvanlı yapılmış olması mânasını çıkarmak doğru değildir.

KONYA’daki medreselerin hemen hepsinin «Sanh>> lan, havluları, çoğunun bağçelerinde havuzları vardı. Yukarıda izah ettiğimiz gibi böyle oluşlarından onların hepsinin de KARATAYI gibi muhteşem mimarî eser oldukları mânasını çıkarmaya imkân yoktur. Mehmed Önder’in Mevlânanın medresesini bize kadar gelen yukarıda yazdığımız muhteşem Selçukî Medreseleri tarzında olduğunu zannetmesi doğru değildir.Arapça olan «Sahn» kelimesi ile daha ziyade havlu düz yer, geniş saha kastedilir.

Fâtih’in ÎSTANBUL’da yaptırdığı câmiinin havlusundaki sekiz medreseye « Sahn-i Seman » derlerdi. « Sekiz havlu medresesi > mânasmadır. Bu kelimeden yalnız sofa ve orta mânasını çıkarmak doğru değildir. Eflâki dede MENAKIB-ÜL-ÂRÎFÎN’inde iki yerde MEVLÂNA MEDRESESÎ’nin sah-ninden bahsetmiştir. Tahsin Yazıcı da bunlardan birisini « Medrese havlusu » birisini de « Medrese Sahanlığı » şeklinde dilimize çevirmiştir.

Medresenin kapısının bir bahçeye açıldığını, medresenin yanında « Cemaathane» denilen bir toplantı, zikir yerinin ve Mevlâna’nın evinin de bulunduğunu Eflâki dede bize haber veriyor. Bir yerde diyorki :

Bir gûn Mevlâna hazretleri mübarek medresesinin sahanlığında ( Sahnında ) geziniyor ve bilgiler saçıyordu. Arkadaşların bir kısmı ayakta durmuş, bir kısmı da oturmuştu. Birden bire bir kadının koltuğunda bir beşik olduğu halde cemaathaneden çıkarak Hüdavendigâr’m evine doğru gittiği görüldü.

« — Bu kimin beşiği ? diye sordu . Kadın da :

< — Emir Arifindir !.. diye cevap verdi . »

îki sahife aşağıda Mesnevihan Sirac-ed-dinJden naklederek şunları yazar r

« Bir gün Hakkın halifesi Hüsam-ed-din ile birlikte Hüdavendigârı ziya, ret etmek için medreseye gitmiştik. Birdenbire bahçenin kapısı açıldı. Bir de baktım ki Çelebi Emir Arifi küçük bir arabaya oturtmuşlar, lalası da onun arabasını çekiyor. Mevlâna hemen yerinden kalkarak arabanın ipini mübarek omuzuna koydu :

«— Ârife küçük bir öküzlük edilebilir ! Dedi. Bunun üzerine Çelebi Hüsam-ed-din de kalkarak arabanın bir tarafını tuttu. Bir iki defa medresenin ( sahninı ) havlusunu dolaştılar. Çelebi Ârif tatlı tatlı gülüyor ve seviniyordu .

Gühertaş’ın yaptırdığı bu medresenin mimarî kıymeti olmayan adî bir yapı olduğunu isbat eden vesikalar da vardır. Eflâkî bize bunu da haber veriyor :

Emîr Tac-ed-din; bu medresenin yanma Mevlâna’nın müsaadesini aldıktan sonra müridler için bir âşıklar evi ve tabhane « dinlenme yurdu » da yaptırmıştı. Bu derviş ve âşıklar yurdunun da üstü direklerle örtülü idi.

Çünki Mevlâna; Emîr Tac-ed-din’in teklifini dinledikten sonra şöyle demişti : «Biz bu YOKLUK arsasında ÂD ve SEMÛD kavmi gibi yıkılıp yok olan köşkler, 4 duvarlı ve damlı binalar yapmak istemiyoruz. Biz Nuh ile Halil peygamberler gibi Cennet sahalarında aşk köşklerinden başka bir şey istemiyoruz.

Eflâkî; Mevlâna’nın bu sözünü naklettikten sonra şunları yazar : «Mevlâna bundan sonra (mânâ ehline, Vallahi bu dünyada ben bir karış yer imar etmedim ve hiç para da biriktirmedim !.. Diye yemin eden Peygambere uymak vacip olan ödevlerdendir.) Buyurdu. Emir Tac-ed-din; Mev-lâna’nın huzurundan çıktıktan sonra kendi sarayına gitti. Cizye parasından üç bin dinarı (altını) keselere koyup adamları ile dostların hamam parası yapmaları için Mevlânaya gönderdi. Mevlâna bunu kabul etmedi ve çok canı sıkıldı. Sonra (biz nerede, dünya meşgaleleri nerede ?) buyurdu. Şiir : «Ben kendim gibi bir adam isterim, ben bir gümüş tenli isterim ve PARANIN çirkinliğinden artık bıktım.»

«Parayıböylece alıp tekrar götürdüler. Neticede Tac-ed-din; Sultan Veled’in bu hususta şefaatma iltica ederek medresesinin yanında hizmetkârlar için dervişlere yaraşır basit bir kaç ev yapmak üzere Mevlâna’nm müsaadesini rica etti. Sultan Veled’in delâletile bu evleri yaptılar. Yine Melek karekterli Salihlerin Seyyidi, gizli veli Şeyh Bedr-ed-din Neccar-i Mevlevî hikâye etti ki :

« — Ben yeni büluğa ermiş bir çocuktum. Bu binayı yapan Mahir dülgerlerin yanında bulunuyor ve bu binalar yapılırken onlarla beraber çalışıyordum. Ustalar tabhanenin damını örttüler. Büyük sofanın damını yapmaya çalışıyorlardı. Ağaçlarm hepsini ölçtükleri vakit onlardan bir direğin yarım arşın kısa olduğunu gördüler. Bunun yerine şehirde başka bir ağaç aradılarsa da bulamadılar. Usta ve maiyetindeki bütün dülgerler ne yapacaklarını şaşırdılar. Mevlâna birden bire sema’dan çıkıp bizim odaya geldi. Ve ustalar ne yapıyorlar diye sordukları vakit hepsi baş koyarak bu ağacın kısa olduğunu söylediler. Mevlâna hayır hayır! Böyle güzel bir ağaç kısa olamaz Siz onu yanlış ölçmüşsünüz ! dedi.

Benim ustam ayağa kalkıp Mevlâna’nın önünde tekrar ölçtü. Fakat eskisi gibi ağaç yine kısa geldi. Bunun üzerine Mevlâna yaklaşarak ağacı okşadı ve böyle düzgün bir ağaç nasıl kısa olur? Bu dülgerlerimizin ölçüde yaptıkları hatâdandır! dedi. Ve sonra şimdi gel bir daha ölç diye buyurdu. Ustalar aynı arşın ile tekrar ölçtüler bir de bak-tılar ki bu ağaç diğer ağaçlardan yarım arşın uzundur. Ustalar ve Müridler bağırarak kendilerinden geçtiler ve hepsi hayret secdesine kapandılar. O sırada Mevlâna ortadan kayıb olup gitmişti. Ustalar sofayı aynı günde tamamladılar»Bilindiği gibi medreseler talebenin oturup kalkması, yiyip içmesi için tahsis edilen müteaddit hücrelerden ve dershaneden teşekkül ederdi. Bazen medresenin bitişiğinde müderrislerin ailece oturmaları için meşrute daireler de olurdu. GÜHERTAŞ MEDRESESİ de böyle idi. Medrese odalarında çile çıkarıldığı da olurdu. Eflâkî; Muinüd-din Pervanecin damadı Tacd-ed-din; Mevlâna’ya müracaat ederek medresenin bir odasında çile çıkarmasını istemişti. Medresede başka çile çıkaranlarda vardı. Şeyhleri ve mürşidle-ri de Mevlâna idi.

Mevlevîler Çile çıkarılan yere (Âsitane) derler. Mevlevîlerin ilk âsita-neleri GÜHERTAŞ MEDRESESİ olması lâzımdır.

Şems-i Tebrizî; medresenin yapılmasından 12 sene kadar sonra KON-YA’ya geldiğine göre yine Mevlâna kendisine bu medresede ve yanındaki evinde yer ayırmıştı. Şemsi; besleme kızı Kimya ile burada evlendirerek evinin kışlığında bir mevsim geçirmiştir. Şems; buradan alınarak öldürülmüştür.

Bir gün Mevlâna; medresesinin bir hücresinin dıvarına bir çivi çakıldığını görmüştü. Bundan çok müteessir olduğu için şunları söylemiştir.

« — Bu medrese evliyanın meskenidir. Bu hücre Mevlâna Şems-ed-din’in-dir. Buraya mıh çakmak benim ciğerime çakmak gibidir. Medreseye son derece hürmet etmek lâzımdır ».

GÜHERTAŞ MEDRESESÎ’nin vakfiyesi bize kadar gelmemiştir. Fâtih adına KARAMAN eyaleti evkafını tesbit eden bir il yazıcı defterinde AKŞEHİR vakıfları yazılırken buradaki Mavras hamamının üç sehminin Hazret*i Mevlâna evlâdına Gühertaş tarafından vakfedildiği ve vakfiyesinin görüldüğü söylenmektedir. İbare şudur :

« Mezkûr hamamın üç secimi Hazret-i Mevlâna Celâl-ed-din evlâdına vakf-i evlâd imiş. Batnen bâde batnin. Vâkıf Gühertaş. Vakfiye görüldü».

II. İzz-ed-din Keykâvüs’ün müstevfisi Necib-üd-din tarafından bir sınır ihtilâfı yüzünden Gühertaş’m bu medreseye ve Mevlâna’nm evlâdına vakfettiği KARA ARSLAN köyünün vakfiyetinin bozulduğunun Sultan Veled’in bir gazelinden öğreniyoruz. Fakat Sultan Veled’in teşebbüsü ile köy tekrar vakfiyetine dönmüştür. Osmanlı vesikalarında KARA ARSLAN köyünün Medreseye ve Mevlâna’nm evlâdına vakfedilmiş olarak gösterilmesi bunu isbat etmektedir. S. Veled sahib-i a’zâmın sülâlesinden Emîr Tac-ed-din için yazdığı 30 bey itlik arzuhal ve şikâyet manzumesinde Gühertaş tarafından duacılara, fa-kihlere vakfedilen KARA ARSLAN köyünün Necib tarafından gasbedildiği belirtilmekte ve çabucak bu köye karşılık bir başka köyün verilmesi istenmektedir. Manzumede Necib’in köyü aldıktan iki gün sonra Haktan cezasını gördüğü de zikredilmektedir.

Bu Farsça manzumenin beyitlerinin ilk harfleri toplanınca ( Tac-ed-din— ) çıkmaktadır (2) .

GÜHERTAŞ MEDRESESİ nerede idi ?

Gühertaş : medresesini; sonra Konya’nın medreseler sitesi haline gelen semtine, Alâeddin, tepesinin kuzey doğusuna yaptırmıştı. Bu semt de sonra Selçuklular devrinin şu medreseleri toplanmıştı :

Karatayı, Küçük Karatayı ( Kemaliye—Akıncı ) , Karataymm kardeşi Karasungur’un Seyfiyye, Kadı tzz-ed-dîn, Atabekiyye medreseleri. Gühertaş medresesi; ya ( Çifte nerdüban ) veyahut ( Akıncı Sultan Mescidi sarayı ) mahallesinde idi. Bu ikinci mahalle bazı vesikalarda ( Akıncı sarayı mahallesi) bazılarında da kısaca ( Akıncı mahallesi ) şeklinde geçer. KONYA’da mahalle adları ve sınırları sık sık değişmiştir. Çokları adlarını kapsadıkları alanda bulunan câmi, mescid ve zâviyelerden alırlardı. Selçuklu, Karaman oğulları ve ilk Osmanlı devirlerinin KONYA mahalleleri dar sınırlı idi.

KONYAMa iki ve daha fazla adlı mahalleler çoktur. Meselâ Karaman oğlu İbrahim bey imâretini yaptırmadan evvel bu mahalle buradaki bir mescidin Selçuklu devri bânisine nisbetle ( Sincarî mahallesi ) adını taşırdı. İmâretini yaptırdıktan sonra mahallenin ikinci adı ( İmâret mahallesi ) olmuştur. Kütük minâre ( Hatuniye ) mescidinin bulunduğu mahallenin 4 adı vardı :

Biremunî mahallesi, Esediye mahallesi, Minâre mahallesi, Tayi mahallesi.

Bu mahalle birinci admı mâbedin ( Hatuniye ) kitabesinde adı geçen Bedr-ed-din Biremunî’den alıyor. Bu mâmure Karatayı’nın medresesinden 22 sene evvel yapılmıştı.

Akıncı mescidinin önündeki taş arslan heykelinden dolayı bu mahalleye ( Esediye mahallesi ) de denirdi. İki ve belki de üç şerefeli çinilerle süslü muhteşem minâresinden dolayı mahallenin başka bir adı ( Minâre mahallesi ) idi. Bu mescidin bulunduğu kmacı sokağının içinde büyük ve meşhur Selçuk veziri Karatayı’nm evi vardı. Bundan ötürü ( Tayi mahallesi ) adını aldı. Merhum dostum çocukluktanberi arkadaşım ve yaşıtım Şair öğretmen Namdar Rahmi Karatayı ailesinin son mütevellilerinden Rahmi efendinin oğlu idi. Esefle kayıt edeyimki hariciyeli ve dahiliydi bu tarihî ev son senelerde Karatayı ailesinin tasarrufundan çıkmıştır. KONYA’nm batısında dağ eteğinde Aşağı yakadaki ( Dahiller ) denilen
yazlık köşk de Karatayi’nm idi. İçinde muhteşem fıskiyeli havuz vardı. Yol aşın önünde de Karatayi’nın tipik bir çeşmesi vardır. Suyu toprak künkle yukarıdaki Damla dağından gelirdi. Şehre ve bütün ovaya hâkim olan bu muhteşem köşk de harap olmuş ve son yıllarda ailenin elinden çıkmıştır. Yakınındaki Aşağı Yaka değirmeni de Karatayi’nm idi. Karatayı ailesi Konyada olduğu gibi burada komşumuzdu. Bizim de Yukarı Yakada aynı çayın suyundan faydalanan bir bağımız ve bağ evimiz vardır. Hâlâ kardeşim Rıza’-

nın tasarrufundadır. Mehmed Önder bey (Mevlâna’nm Konya’daki evi ve medresesi) adlı broşüründe Mevlâna medresesinin Çiftemerdiven mahallesinde

bulunduğunu isbat eden delillerini sayarken Hatuniye (Kütük minâre) mescidinin minâre kitabesinde adı geçen Bedr-ed-din’in de Sultan Veled’in çocuklarına medrese yapan Bedr-ed-din Gühertaş olduğunu söylüyor. Halbuki kitabede adı geçen Mahmud’un oğlu Bedr-ed-din Biremunî’dir. Bedr-ed-din Gühertaş değildir. Gühertaş’m babasının adı Abdullah’tır. Mehmed önder bey bu minâredeki kitabenin -buraya başka bir yerden getirildiğini söylerken de hatâ ediyor. Taş; minârenin küpüne dikkatle ve itina ile oturtulmuş ve etrafı da çini ile çerçevelenmiştir.

Mehmed önder bu kitabeye dayanılarak Hatuniye mescidi hakkında şimdiye kadar yazılanların doğru olmadığını şu satırlarla söyletiyor :

«İşte bu kitabe Emir Bedr-ed-din’in (Gühertaş’m) Sultan-ül-ülemanın sağlığında bu civarda yaptırdığı imâret, medrese, belkide bir mescidin kitabesidir. Bir çok bilgin kimseler de bu kitabeyi görerek Hatuniyenin bânisi-ni yanlış tefsir etmişlerdir».

Mehmed Önder; Şems zâviyesinin Çiftemerdiven mahallesinde bulunmasını da Mevlâna medresesinin bu civarda olmasına delil sayıyor ve şunları da ilâve ediyor :

«Emir Bedr-ed-din’in mezarını da Şems-i Tebrizi civarında aramak lâ~ zım gelmektedir»

Kitabımızın başka yerlerinde genişçe açıkladığımız gibi MEVLÂNA MEDRESESİ’nin bânisi Bedr-ed-din Gühertaş’m türbesi KARAARSLAN-DA’dır.Mehmed Önder’e göre Şems; biraz aşağıda yerini söylediğimiz GÜHERTAŞ MEDRESESİ’nin içinde Gühertaş’m mezarının yanında gömülmüş olması lâzımdır. Yâni GÜHERTAŞ MEDRESESİNİ; ŞEMS ZÂVİYESİ’nde aramak icabeder. Şems’in nerede gömülü olduğunu ŞEMS ZÂVİYESİ’ni yazarken genişçe inceledik.

Gühertaş’ın medresesine muhtelif devirlerin arşiv vesikalarında medre-sc-i Mevlâna, Medrese-i Gühertaş, Medrese-i Celâliye, Medrese-i Mevlâna Celâl-ed-din denildiğini görüyoruz. Osmanhların Konyayı aldıktan sonraki ilk vesikalarda vakfiyesi görülerek medrese (Abdullah oğlu Gühertaş medresesi) şeklinde adlandırılmıştır. Mevlâna türbesi civarındaki medrese yapıldıktan sonra Gühertaş’ın medresesine (Eski Mulla — Mulla-i Atik) Medresesi, Türbe yanındakine de (Yeni Mulla — Mulla-i Cedid) Medresesi denilmiştir.

KONYA’lılar ve bazı eski vesikalar ve metinler Mevlânaya «Hazreti Mulla» Evlâd ve Ahfadına «Mulla oğulları» Post Nişin Çelebilere «Mulla oğlu» dediklerine göre eski ve yeni medrese adlarındaki (Mulla) ile (Mevlâna) kastedildiğinde hiç şüphe yoktur.

Gühertaş’m medresesi SEYFİYE kümbedinin sokak aşırı batısında şimdiki Kız öğretmen Okulunun yine yol aşırı doğusunda bulunduğu anlaşılmaktadır. Vakıflar Umum Müdürlüğünde ve Konya Vakıflar Müdürlüğündeki bazı kayıtlara göre bu medrese 1277 H., 1860 M. yıllarında faal idi. Bundan 25 sene kadar sonra talebe oturamıyacak kadar harap olduğu için yüz üstü bırakılmıştır. Evkaf idaresi enkazından bir kısmı ile mahkeme hamamını tamir ettirmiş bir kısmını da satmıştır. Bitişiğinde evi bulunan bir ermeni, arsasına tecavüz ettiği iddia olunarak Vakıflar idaresi tarafından mahkemeye müracaat edilmiştir. 1918 yıllarında Gühertaş’m yadigârından taş üstünde taş kalmamıştır.

Mahkeme tarafından bir ermeni kalfaya medrese arsasının plânı ve krokisi yaptırılmış, komşuların tecavüzleri tesbit edilmiştir.

Medresenin ve bahçesinin Kız öğretmen okulunun bahçesine kadar uzandığı ve Kız öğretmen Okulunun önünden geçen yolun MEVLÂNA MEDRE-SESİ’nin arsasına ait olduğu iddiası kabul edilemez. Çünki bu yol çok eskidir. KONYA SARAYPnm Akıncı kapısından ve şehitler çeşmesinden gelen yollar doğruca Akıncı mescidi, Kadı İzz-ed-din ve Atabekiyye medreselerinin önlerinden geçerek Konya karesinin Halkabegûş kapısına doğru ilerlerdi.

Evkafa ait arsalar çeşitli şekillerde yağma edilirken menfaatler mukabilinde yanlış kroki ve plânların tanzim edilmiş olmaları daima göz önünde tutulmalıdır. Biz bir ermeni kalfa tarafından çizildiği iddia olunan krokinin doğruluğundan şüpheliyiz.

Mevlâna; ALTUNBA – Pamukçular medresesinden GÜHERTAŞ medresesine gelirken Şems-i Tebriz? ile buluştukları yere bazı tarihî kaynaklarda

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir