Cemal Süreya Onüç Günün Mektupları Şiiri

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Zuhal’im, hayat! Hayatımsın. Bunu bilmeni isterim. En önce bunu bilmeni. Bir de şeyi bilmeni isterim: benden yanlış yere, yok yere kuşkulanıyorsun. Sana hiçbir zaman hayınlık etmedim ben. Edemem. Kaç yıldır evliyiz, yan yanayız. Hala başım dönüyor senlen, esrikim senlen, seviyorum seni. Her geçen gün daha büyük bir aşkla. N’olur, akkavakkızı, anla beni. Bu sevgimi hor görme. Kendininkine uydur, yakıştır.

Bu satırları ilk evimizin altındaki kahvede yazıyorum. Ve ben seni o ilk günlerdekinden daha büyük bir tutkuyla seviyorum. Biz iki ayrı ırmak gibi ayrı yerlerden kopup geldik, kavuştuk bir noktada, yanı başımızdan küçük bir kol da alarak büyük bir nehir meydana getirdik; birlikte akıyoruz şimdi. Nicedir bu böyle. Hep de böyle olacak. Denize dökülene, ölene dek. Bizim için tek koşul mutluluk olabilir.

Hiçbir şey bozamaz birliğimizi. “Üçüz, gözüz biz”. Sen de öyle düşünmüyor musun? Ne tuhaf, son bir iki ayda seni, benden biraz uzaklaştın, araya mesafeler, tedirginlikler sokuyorsun diye düşünürken, o sırada sen de aynı şeyleri düşünüyormuşsun. Bunlar aşkın halleri, aşkın zaman zaman kişinin önüne çıkardığı ezinçler, üzünçler herhalde. Bunu böyle yorumlamak gerekir. Bir de seviyorum seni: Tek dalımsın. Memo’yla birlikte, ama ondan da öncesin. Bunu böylece bilesin. Bilinmelidir bu.

* Kahvenin önünden otomobiller geçiyor. Bir tane de at arabası. Seni düşününce o atı da seviyorum. Çay içiyorum. Artık ıhlamur içeceğim. Ne yumuşak, çağrışımlı, bağışçı, düşçül şeydir ıhlamur. Evimizin önünde bir ıhlamur ağacı olsun. Sen saksıda da yetiştirebilirsin ıhlamuru. Gece yatakta Memo’yla hep seni konuştuk. Susunca seni sustuk. Uyuyunca seni uyuduk.

* Akşamları eve döneyim, kapıyı sen aç: gözlerin… Memo okuldan dönmüş olsun. Kaçıncı sınıfta olsun?
* Duygulu bir adamım ben. Bir film görmüştüm eskilerde; bir Fransız filmi; adı: “Je suis un sentimental” O filmdeki adam gibi miyim nedir? Öfkem belli olur, coşkum ortaya çıkar da sevincim, üzüncüm dibe akar, orda büyür.

* Yalnız seninle güçlüyüm. Sen olmasan bir anlamım olmaz. Sev beni.
* Yaşayacağız.

* Her şeyimi sana borçluyum. Sana rasladığım sıralar yıkıntılıydım. Sen onardın beni. Tuttun elimden kaldırdın. Ben de ekmek gibi öptüm alnıma koydum seni, kutsadım.
* Aşk büyüdü, aşk!

* Sen hastanedeyken her gün yazacağım sana. Seni nice sevdiğimi anlatacağım.
* Yüzüğünden öperim.

* Bundan sonra her şey daha güzel, daha iyi olacak, inan buna. Güçlü olacağız her zamankinden. Efendice, dürüst, vakur, yaşayacağız bu dünyada şimdiye kadarki gibi. Kimin malında gözümüz olmuş, kimin karısına, kızına göz değdirmişiz. Kime kıl kadar kötülüğümüz olmuş.

* Anılar: şu ağaçlıkların ardındaki binada evlendik. Sen şuradan bir otobüse binip Hendek’e gittiydin, Nihal’le falan. Kemal Tahir’lere gitmiştik, Ülkü Tamer’ler ve Buyrukçu’yla düğün eylemiştik. Avşa’ya giderken kedi için kaygılanmıştık; Çavuş; Çavuş I; sonra tuhaf bir şekilde Memo’yu andıran bir kedi geldiydi eve. Neydi adı onun? Çavuş I duvara, hayır perdeye siğdiydi. Çavuş II ise öyle şeyler yapmadı.

İyi insanlardık. Ay sonlarında cebimize para kalmıyordu. Sana mavi, ak çizgili bir süveter aldıydık. Sen bana lacivert bir pantolon diktiydin. Kıyamıyorum şimdi onu giymeye, eskimesinden korkuyorum. O zamanlar bu et tanzim yeri yoktu. Seviyorum seni. Hava güneşli. Sen hastanedesin şimdi.

Biliyorum, benim gelmemi bekliyorsun. Memo okula gitmek istemiyor artık. Senin yokluğun nasıl dokunuyor ona.Okula gidişi senin yokluğunla birleştiriyor olmalı. Bense eski kahvemde oturmaktayım, cebimde iki paket sigara. Karşıda Haydarpaşa garı, gri bir ev ödevi gibi. Adamlar geçiyor, yüzsüz, gözsüz, gülüşsüz adamlar.

* Böyle şeyler söyleme bana. N’olur böyle şeyler söyleme bana. Şöyle şeyler: “Ankara’ya gelince seni rahatsız etmeyiz…”; “Ameliyatta bir yanım eksik kalırsa senden ayrılırım…”; n’olur, söyleme böyle şeyler. Ben sözler karşısında renk vermem, ama içime atarım onları. N’olur, zulmetme bana. Biz sadece birleşmiş değil, aynı zamanda kaynaşmış, hal- hamur olmuş üç olmuş, göz olmuş kimseleriz. Sen ve ben yok. Sen-ben var. Bil bunu. Aslında bilirsin de bunu. N’olur! Ha? ..

* Evet, anılar. Nice serüven geçirdik, ne dostluklar eskittik,bir biz ikimiz kaldık ayakta. Aynı sapta tüveyçlerini birbirine dönmüş iki çiçek gibiyiz; bir de tomurcuğumuz var.
* “Dolanırım Paris’imin sokaklarını Orda ölmeye cesaretim yok” (Apolinaire)
* Dinle ak bakışlı bir çeşme söylüyor Kaç yıldır akarım bilmem pazar yerini
* O çeşme gibiyim ben de. Sen de o çeşme gibisin.
* Seviyorum seni.

* Güvercinler rıhtımı eleştiriyor.
* Zuhal’im, Elif’im, kolum kanadım.
* Yiyeceksin, değil mi, verilen bütün yemekleri?
* Ay hiç kin tutmuyor.
* Bana her yönden güveniyorsun, değil mi?
* Anam benim. Yavrum.

* Bilmediğimiz kır kahvelerine gidelim. Ayran içelim. Eve dönüp azıcık rakı içelim, beyaz peynir ve domatesle. Evin ev olduğunu, evin şu bir günlük sensizliğinde anladım. Memo da anladı. Anladık ki dünyada en büyük acı sensizlik. N’olur, sensiz koma bizi.
* Bir günler Kars’taydım. Kudura kudura akıyordu Delice çayı. Aklımda hiçbir şey yoktu. Çünkü o sıralar sana raslamamıştım daha. Sonra sen çıktın geldin. Ortalığı güzelledin. Beni ben ettin. Memo’yu var kıldın. Sen de bizimle var oldun, unutma bunu.
* Sözcükler değişiyor. Anılar sözcüklerini değiştirmiyor.
* Gelecek, anılardan da güzel olacak. Gün daha iyi kotarılacak. Deneylerden ders alınacak. Çiçekler büyüyecek. Piliçler palazlanacak.
* Yarın gene yazarım.
* Seviyorum seni: biline.

12 Temmuz 1972

Akşam senden ayrıldıkten sonra dolmuşla Şişli’ye geldim. Ordan Taksim dolmuşuna bindim. Ordan otobüsle Dolmabahçe’den geçerek sizin dairenin önünde durdum. Nihal’e uğradım. Sami Bey ordaydı. Beş dakika oturdum. Sonra dolmuşla Karaköy. Ordan vapur. Memo geldi. Hemen seni sordu. Annemi artık özmeyeceğim dedi. Gerçekten bu çocukta büyüklere özgü bir yan var. Her şeyi biliyor, her şeyin farkında. Sabahleyin erken kalktı, ona mavi çizgili bluzuyla lacivert pantalonunu giydirdim.

* Sen ordasın. Ve ben burda hayatımızı düşüyorum. Giderken cebime o 100 lirayı gizlice koymanı hiç unutamam. Beykoz’a ilk gittiğimiz gün kazan ve kovalarla su taşıdığımızı, hortumla su taşıdığımızı, asıl onu hiç unutamam. Doğukapısı otobüsüne yetişmek ne güzel oluyordu. Kısacası, çok güzel günler de yaşadık bu arada. Kimsenin tadamayacağı bazı mutlulukları da tattık, sanırsam. Sonunda gelip kentin iyice magazinleştiği bir semte yerleştik yeniden. Şimdiyse Başkente yolcuyuz.

* Anlamalısın beni, birtakım büyük şeylerin peşindeyim. Bazı iddialarım var, onları gerçekleştirmek istiyorum. Bunun dışında çok şeye niyetim de, vaktim de olmuyor. Bu konuda işte, asıl bu konuda anlamalısın beni. Hiçbir yönden kuşkulanmamalısın benden. Ben ki sana senin şahdamarından daha yakınım, nasıl kuşkulanırsın benden? Destekle beni (zaten hep desteklemişsindir) bak neler yapıyoruz. Nerelerden ne sular akıtıyoruz.
* Sabah. Saat 7.15. Radyoda bizim türküler.

* Saat 7.30. Memo gitti. Bu sabahki kahvaltısı oldukça parlak: 2 köfte, 1.5 yumurta, 5 adet üzüm. Öğretmen sana selam söyledi, ne zaman ameliyat olacağını sordu. “Perşembeye” dedim.
* “Saadet bir çimendir bastığın yerde biter.” (O.Rıfat)
* İşi bırakmalısın Zuhal. Senin için şart bu. Bak o zaman hayatın nasıl daha rahat, daha güzel olacak. Sabahları 9’a kadar uyursun. Çocuğu daha iyi yetiştirebilirsin. Daha önemlisi:

ELİF.

Elif diye bir kızımız olsun.Romantik bir filmin gösterildiği bir sinema dönüşü olsun o da. Ya da bir bale dönüşü. Bunu istiyorum ben. Mali durumumuz her şeyi elverir şimdi. O yönlerden hiç bir kaygın olmasın. Elif.
* Sen ne güzel bir Elif doğurursun. Başına kurdeleler bağlarsın.
* Evet, Elif.
* Şiir yazacaksın. Öyküler,anılar…ve Başkent’in en çekinilen resim eleştirmeni olacaksın. Ol!
* Ve bir gün Türk Dil Kurumu gibi birleşmemizin 40. yıldönümünü kutlayacağız. Mutlaka!
* Yarın devam ederim. Gözlerinden öperim. Oğlumuz “eşkiya” Memo ellerinden öper.
* Kalbim seninle gümbür gümbür.
* Güneş yükseliyor.
* Hadi!
Senin
Cemal Süreya’n

14 Temmuz 1972

Düşünüyorum da aşk sözcüğünü de biraz eksik buluyorum şu senlen ben aramızdaki ilişkiye. Daha büyük, daha sağlam bu bizimki. Aşk onun içinde sadece bir kısım galiba. Ötesinde aşkla birlikte, ama yer yer, zaman zaman onu aşan başka duygular, başka esriklikler, başka baş dönmeleri de var bizde. Seni seviyorum, ve senin için her şeyim. Beni seviyorsun, ve benim için her şeysin.

Bir insan için şu kısa hayatta bundan daha büyük ne olabilir ki. Acaba Mecnun Leyla’yı elde edip onunla evlenseydi, Ferhat Şirin’e kavuşsaydı, aradan bu kadar yıl geçtikten sonra bizim birbirimize olduğumuz gibi tutkun olabilir miydi? Yangın olabilir miydi? Sen ne dersin buna?

* Şimdi Gümrük’teyim. Saat 12,15. Nahit Eruz odasında yok. Yemeğe çıkmıştır belki de. Ben de oturdum, sana bu satırları yazıyorum orda. Karşıda bir turist vapurunun güvertesinde yolcular güneşleniyorlar. Galiba bir de yüzme havuzu var güvertede. Biz de gelecek yıl bir kampa gider bol bol denize gireriz. Memo da denize girecek daha elverişli bir yaşa gelmiş olur o zaman.

* Madam, aldığım biberleri güzelce kızarttı. Optalidon ve pil de aldım. Beyaz çizgili giysim de çantamda. İçim titrer senin istediğin bir şeyi yerine getirirken.
* İçim titrer.

* Piliçleri kestim. Hepsini temizledim. İkisini buzluğa attım. Birini bu akşam bizim hayduda yedireceğim. “Annem nerde? ” diye soruyor sık sık. “Annem yerde? ” “Annem hastanede, iyileşip gelecek”. Ben gidip bütün iğneleri kırcam”.”Aferin, oğlum, Nice’lerde çok uslu durdun, çok beğendim seni”. “Çok mu hoşuna gitti? “. “Çok hoşuma gitti”.
* Piliçlerin içlerini de kendim temizledim.

Zor olmadı. Yalnız banyodaki pisliği temizlemek gerçekten zor oldu. Ama fay, homo derken, sonunda bu işin de üstesinden geldim. Piliçlerin ikisi fena değil boy posça; biri bir güvercin kadar. Onu Memo yiyecek. Piliçleri temizlerken güzel bir yöntem de buldum.
* Sevgilim * Hayat uzun değil sevgilim. Güzel geçirmeliyiz hayatımızı. Elif degelmeli. Elif her şeyiyle sana benzemeli. Yaşlı günlerimizde bize bir kaşık su verir. Memo da ekmek ve tuz geçirir. Senin en çok sevdiğim yanlarından biri de, sokakta yaşlı ve anlamlı bir çift gördüğün zaman duygulanmandır.

Ne güzel duygudur o. Ben de öyleyim.
* Hayat için şöyle iki dize kalmış aklımda. Yabancı bir şairden: ” Hayat kısadır kuzucuklarım Yine de uzundur kuzucuklarım ” Severim ben bu iki dizeyi. İsterim, sen de sevesin.
* Evet kuzucuğum, yine de uzundur hayat
* Senede bir gün.

“Senede her gün” diye okursun bu şarkının bir kısmını sen. Sana rasladığım gün susuzdum, yalnızdım Bir çırpıda içtim gözlerini * Özlem, özlem!
* “Ben ta senin yanında dahi hasretim sana” (Rabia Hatun) * Bir de şeyini severim: kızınca işe sarılırsın dört elle.
* Memo. Ne güzel çocuğumuz var. Elif daha güzel olacak. Sesi de güzel olur mutlaka. Çünkü sen. Sen ne can kadınsındır sen. Kirpiklerinin ucuyla şarkı söylersin. Buram buram tütersin Cemal Süreya’nın yüreğinde. Sen yanımda ol, gam kasavet çeker gider. Türkülenirim. Mutluluk gelir ılım ılım. Sevda sözlerinin bini bir para.
* Arpaçay’a gidelim. Munzur dağlarına gidelim. Her yere de gidilmez ki.
* Zuhal, arkadaşım!
* Bencileyin garip kişi seni seviyor. Ama sen verilen yemekleri yemiyorsun yine. Yersen, “ben sana teşekkür ederim.”
* Başka nasılsın?

15 Temmuz 1972

Senin eşsizliğin, bulunmazlığın üstüne ne söylesem eksik kalır. Sadelikten korkmayan bir kadınsın bir kere. O köprünün altında vb. satılan balık-ekmekten alıp yemek istemen beni çok gönendiren şeylerden biri. Sana ondan almak istemiyişimin tek nedeni midenin sağlığını düşündüğümdendir. Bunu kaç kez söyledim sana. Adapazarı’ndaki kızla -neydi adı onun? – çektirdiğin fotoğrafta senin bütün hayat tavrın gizli.

En gösterişsiz koşullarda da sen, o koşullardan hiç utanmadan, hiç yüksünmeden, bir ayağını gözüpek bir rahatlıkla ileri atabilirsin.Beni nasıl savunursun sonra. Birisi bana çok şişmanladığımı söylemişti de, hemen saldırıya geçmiş, şişman olmadığımı ileri sürmüştün. Oysa pekala fazla okkalanmıştım o günler. Sen busun işte. Sevdiğini her durumda savunursun, onun kusurlarını görmezsin.

Ne sevgilisin sen.
* Ama Aragon’un şu dizesi de bir gerçek: “Göğsüne bastırırken kırar sevdiği şeyi”
* O da var. Kişi kimi zaman çok sevmenin getirdiği yanlışlıklara da düşüyor. Sevdiği şeyi göğsüne fazlaca bastırırken örseliyor onu. Hoyratlaşıyor bir yerde aşk. Acaba bu gerçekten aşkın kaçınılmaz bir gereği mi? Kimi zaman öyle belki. Ama, ben, öyle olmamalı diyorum. İnsani çizgiden sapmamalı. Aşkı insani çizgide bütünlemeli. Mutluluk da, sanırsam, o zaman bütünleniyor. Güven, mutluluğun temelidir.

Güven aşkın ve her türlü aşkın, yani cesaretin, yani kavganın temelidir. Mevhibe’nin İsmet’ten kuşkulanabileceğini aklın alıyor mu? Bu noktada bir özeleştiri yaparsak, sende güvenin, bende bakımın zaman zaman aksar gibi olduğu sonucuna varabiliriz.
* Ne demiş şair: ” Aşklar da bakım istiyor öğrenemedin gitti”.
* Aynı şair şöyle bir dize de ekleyebilirdi şiirine: ” Aşklar tam güven istiyor güvenemedin gitti”.
* “İnce vızıltı”.
* Memo bugün denize gitti. Şapkasıyla. İçsel, kardeşi Gamze Ezel’le akşamdan geldi. Gece bizde kaldılar. Sabah da Memo Emrah’ı alıp kampa gittiler. Memo

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir