Mehmet Tevfik Temiztürk 2 Risale Şiiri

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

BeğenAntolojimYorumlarPaylaşTweetle
Bâtıl engeller döşer, Hakk’ın düz yollarına,
Güneşi gömmek ister, mat karanlıklarına.

Zulüm egemenliği, karanlık hürriyeti,
Ahlâksızlık emeli, KURÂN onun nefreti.

Bâtıl Rab’bine inanmaz, ihanettir ekmeği,
Merhameti tanımaz, kuvvet sayar tekmeyi.

Bâtıl mutlak cahildir, Cehillerin yandaşı.
Hakkı söylememek de şeytanın arkadaşı.

Ar çok kez örf sayılmaz, alay konusu olur,
Edep aşağılanır, nefisler doyurulur.

Buradaki bu bâtıl, şahsımdan bir yaşantı,
Nefsimde ki bir anı kaderden bir rastlantı…

Kurulmuş bir şakadan, son anda kurtulmuştum,
Kur’an’a ilgim çokmuş, doğruyu da bulmuştum.

Bâtılda çevrem vardı, Hakk’a zaman kalmazdı,
Her gün falanca yerde, nefsim hep oyalanırdı.

Ruhumda ki otlakçılar, sınavda düşer notlar,
Nefsimde ki avantacılar şahsımı harcadılar.

Eğitimsiz, edepsiz, şahsımda noksanlıklar,
Hakikati anan yok, zaman alır pavyon, bar.

Gözlere giremezdim, kul diye barınırdım,
İtilmişler içinde, bol bol para harcardım.

Nasihat vermezlerdi, belki ayık (1) değildim,
Zaten güvenmezlerdi, çünkü lâyık değildim.

(1) Burada kullandığım ayık kelimesini “Nasihat anlayacak
Hâlim yoktu, anlayışlı değildim” anlamında kullandım. Yoksa
Ömrümde tek bir damla içki, tek bir sigara içmemişimdir…

Çevrem hep güvensiz hep mit zannedilirdim,
Bâtıl dostlarım arasında eşdeğer bilinirdim.

Aslında mit değildim, herkesle samimiydim,
İçe kapanıklığımdandır, herkesle ilgiliydim.

Fakülte kazanılmış belki de çok açılmıştım,
Herkesle dost olmuştum biraz da saçılmıştım.

Sanki barıştırıyor, sorun düzeltiyordum,
Bu güveni sarsıyor, açıklayamıyordum.

Belli fikirler vardı, fakat herkes insandı,
Sanki gurup guruptu hiç açıklanamazdı.

İtibarım hiç yoktu ruhum bunu sezerdi,
Suçum fikirsiz olmak bir fikir gerekliydi.

Ne yaptığımı bilmez, kural uygulamazdım,
Karaktersiz değildim, karaktersiz kalırdım.

Safın teki imişim, bol günah biriktirmişim,
Rab’bi düşünmemişim ne de aptal imişim.

Lâfım güvenilmezdi, yüzüm güven vermezdi,
Muhabbeti severdim, şahsım küçük düşmezdi.

Tanrı (2) basit bir sözdü, peygamberse bir yanda,
Vatan, millet, din, devlet, mâzi olmuş raflarda.

(2) Belki de çok iyi niyetli olduğumdan manevi terimlerden bahseder,
bir şeyler anlatmak isterdim, karşılığında ters tepkilerle karşılaşırdım.
Zaten bir kötülüğümü görseler şahsımı uyaracaklardı, şahsımın belli bir
İdeolojisi de kötü bir niyeti de yoktu, bunlar üniversite arkadaşlarımdı.
Neredeyse bir fikir arayışı içerisinde oluşum biliniyordu. Yine de çevrem
Eğitimli olduğundan zarar da vermek istemiyorlardı.

Hakkı savunamazdım, bunlarla zedelerdim,
Niyetim anlaşılırsa, rezil de edilmezdim.

Sanki bir tuzak vardı, şahsım değildi yanan,
Çağdaş, entel ve aydın, karakterler yüz puan.

Kimse zorlanılmıyor sanki korunuyordu,
Yalnızca biz geriydik, bu ima ediliyordu.

Bunu belki hissetmiştim ve hissettirilmiştim,
Maneviyatım varmış, dostluktan itilmiştim.

Kumar oynatılıyor, aynen kaybediyordum,
Borcumu ödüyorlar, tam borçlu oluyordum.

Hesabı dengelerdim, tasarruf uygulardım,
Yürüyerek giderdim, aç yatar, aç kalkardım.

Kılığım, kıyafetim hep pılı pırtılardandı,
Tam da bir garibandım, buna da acırlardı.

Sakalımı kesemez, saçımı da uzatırdım,
Bakımsızlığım belli, kendimi anlatırdım.

Okul kitabım yoktu, kâğıdı da çok pahalıydı,
En az on beş yirmi cilt, mutlak alınmalıydı.

Dediler: “Sen fakirsin, bir fotokopicimiz var,
Sana destek verelim, edeceksin çok çok kâr! “

“Üstelik hem ucuz, fotokopi kitap çok hesaplı,
Atılmış kâğıtlardan, tıraşlanmış ve kaplı! “

“Orijinali gibi, fakat kitap iki kat kalın,
Cildi içine dâhil, yüzde elli gibi kârın…”

Ben de bu fotokopiciden, kitaplar alacaktım,
Ön yüzü ders kitabı, arkaya bakmayacaktım.

Yani arka sayfalar, çekilmiş evraklardandı,
Ön yüzünde de bizim kitap sayfamız vardı.

Hükmü biten kâğıtları, ucuza satın almışlar,
Kâğıt ucuza gelmiş, bunu da bize yansıtmışlar.

Kitapları çoğaltmada, belki izin almışlardı,
Bir, üç, beş, yedi… Diye de kalınlaşırlardı.

Aradığım her şey vardı, herkes faydalanırdı,
Beş yüz sayfalık kitap, tam bin sayfa tutardı.

Nüfus cüzdanı dâhil, kitap olmuş, ansiklopedi,
Tıraşlanmış ve de ciltli, okunması tam komedi.

Mecburen almalıydım, aylığımı harcamıştım,
Ya kiralamalıydım ya da yazdırmalıydım.

Yüzümde saç ve sakal, sefil ve perişandım,
Sadık arkadaşımla, kitapçıya varacaktım.

Birazdan yazacağım, ders kitabı istemiştim,
Yeşil ciltlisi vardı, gülüşmeler işitmiştim.

Haklı olduklarını, şahsım anlamayacak,
Şahsımın aptallığı, bu şakayı doğuracak.

“Al işte sana KUR’ÂN hem içinde her şey var! “(3) ,
Cevap verdim terk ettin, alınıp, yutkundular.

(3) Çünkü notlarım düşük, hep sıfır alıyordum, belki çevrem yüzünden, belki de saflığımdan, kafam tam karışmıştı, derslerim birikiyor, hem çalışamıyor, hem ilgilenemiyordum. Onun için de ders kitaplarımı temin etmem gerekiyordu. Bu nedenle de şahsımsa hem okulla ilişkisini azaltmış, hem de eksik kitaplarımı temin edeceğim yerde, ‘’Bir adet Kur’an’a ihtiyacım var ders kitabının yerine önce bir adet Kur’an’ı kerim alsam! ’’ diyordum. KUR’ÂN gerekliydi buna kimsenin de itiraz edeceğini sanmıyordum. Oysa ders kitabını veresiye alışveriş etmek üzereydik, hem yanımdaki arkadaşım kefil olacaktı. Bir de bana ‘’Önce ders kitabını alalım, yakında bir sınavın var, sonra ileride Fakülteyi bitirince Kur’an’ı kerimini alır ve okursun! “ Diyordu… Sahsım da onu anlamıyor ‘’Önce Kur’an’ı temin etmeli ve okumalı, Kur’an’ı anlamalı. “Diyordum. Aslında arkadaşım tamamen haklıydı, o an geçmem gereken dersler çok öncelikliydi. Ama bunu anlayacak bir hâlde değildim. Hem bir yandan kitapçıya doğru yürüyor, hem de arkadaşım sabırla şahsımı dinliyor ikna etmeye çalışıyordu. Artık fotokopici kitapçıya gelmiştik ve içeriye girmiştik, arkadaşım şahsıma kefil oldu kitapçı tamam dedi ve kitabımı verdi. Arkadaşım kitabı eline aldı, yazarını ders adını inceledi ve önüme fırlatırcasına koydu. O an da arkadaşımın kulağına “Önce bir KUR’ÂN almalıydım, sonra bu kitapları okurdum! “ dedim. (Arkadaş haklı olaraktan şahsıma çok sinirlendi, çünkü hem kefil olmuş, hem yardım etmiş, hem de ta buraya kadar yürümüştü.) Halime acı acı baktı yeter be artık KUR’ÂN, KUR’ÂN, KUR’ÂN “Al işte sana KUR’ÂN içinde de her şey var okuması da çalışması da daha da sevap! “Dedi. Ve yüzüme çarparcasına fırlattı. Kitabın kalınlığı ve kabı da o an benzediği(!) için (haşa hiçbir şey ona benzeyemez bunun bilincindeyim.) Çevremdekilerden bazıları olayı bilmedikleri için boş bulunup gülüştüler. Aslında arkadaşım mukaddesata hakaret etmek istememişti, o gülüşmelerin ise nedeni benim acınası hâlimdendi, yüzümdeki sakal uzun uzun saçlar sefilliğim ve perişanlığımdandı. Kitabı da almadım cevap verdim terk ettin, alınıp, yutkundular. Diyeceksiniz niçin ısrarla KUR’ÂN almak istiyordun? Çünkü kısırdöngüler içerisindeydim kafama takılan konuları kaynağından bilmek istiyordum, amacım hiç kimseyi kınamak değildi, fakat ruhum şahsımla ters düşüyor, bu durumda okul notlarım daha da düşüyordu. İstersem mescide iner bir adet alır okur sonra yerine koyardım, fakat şahsıma ait olsun istiyordum.

Kur’an’a benziyordu, Kur’an’ın denilmişti,
Mukaddes bir şeye karşı bu bir terbiyesizlikti.

İçinde her şey varmış, bu KUR’ÂN sayılırmış,
Şimdilik faydalıymış, daha da anlaşılırmış.

Bir şaka kurulmuştu, aslında KUR’ÂN yoktu,
Kalplerimiz belki temizdi, alınan da hiç yoktu.

Ruhum etkilenecekti, buna üzülecektim,
Karşı lâf söyleyecek, fikren değişecektim.

O gün yolum ayrıldı, Rab sevindirecekti,
Olaylar üst üste gelmiş, fikrim değişmişti.

Yolum fuara düşmüş, boş boş geziniyordum,
Kapının önündeki, tezgâhı izliyordum.

Rab sanki emir verdi, melekleri gönderdi,
İki pamuk yüzlü genç, iki risale verdi.

Para istemiyorlar, al ve oku diyorlardı,
Param yok diyordum, ısrar ediyorlardı.

“Al bunları oku! “ dedi, ruhum ile dokundum,
Aldım evde okudum, arındım ve yok oldum.

Başlık “İşte Tevhitti” ve “İşte Müslümandı,”
Bu iki risale hakikati bir anda kazandıracaktı.

Defalarca okudum, inceledim okudum,
Yaşadım ve okudum, anladıkça okudum.

Başka da bir kitap yok, zamanımsa çok geniş,
Düşünemiyordum da, okumaktan başka bir iş.

Belki okul kalmıştı fakat zekâm yüksekti,
En yüksek not alınacak telafi edilecekti.

Önce bir yol bulmuştum, ruhum belirlemişti,
Susmuş ve düşünmüştüm, tevhit tam bilinmişti.

Demek değilmiş çevrem, eğlenceler, cümbüşler,
Kafeterya, bar, pavyon, Hak’tan uzak bu işler.

Bunlar ruhuma tersti, yok olmuş gidiyordum,
Rab doğruyu buldurdu, Hakk’a yaklaşıyordum.

Tevhit neydi, niçindi, Müslüman ne biçimdi?
Hak neydi, bâtıl neydi zikrim nerelerdeydi?

Duymadığım şey miydi, bilmediğim şey miydi?
İlgilendiğim zannedip, ilgilenmediğim miydi?

Şahsıma anlatıyor, Hak bâtıl anlıyordum,
Tevhitle aydınlanıyor ve temizleniyordum.

Konu yalnız tevhitti, anlayışım değişmişti,
İnancım ki aralanmış, Hak kabul edilmişti.

Tevhit tövbem gibiydi, aynı reddetmek gibi,
Yani kabul etmek veya kabul etmemek gibi…

Yap denileni yapmak reddini yapmamaktı,
Birliğin dışındaki, şirkleri dışarıya atmaktı.

Anlamıştım bu tevhit, ALLÂH (c. c.) birletilmişti,
ALLÂH(c. c.) ’ ı birlemiştim, kural gerçekleşmişti.

Rab’bim içme diyordu, sır değil içmememde,
Zaten içmiyordum, sır tevhidi bilmememde.

Rab iç derse içilir, Rab’bim içme derse içilmez,
İçen helâl diyemez ALLÂH (c. c.) ikilenemez…

Ne tersini savunabilirdim, ne de kaldırabilirdi,
ALLÂH (c. c.) tek merciiydi, o kanun koyabilirdi.

Haddimi aşamazdım, ona hiç şirk koşamazdım,
Hadisler ile uyacak, haramlardan kaçacaktım.

İtikadım oluşmuştu, Kur’an’ı da bulmuştum,
Ali Bulaç’ın mealli, Kur’an’ını okumuştum.(4)

(4) Şiirimin yazıldığı tarihte Muhterem Ali Bulaç Beyefendi’nin mealli siyah ciltli Kur’an’ı Kerim’ini hediyesi 15 Liradan Çemberlitaş’tan satın almış öğrenci yurduna getirmiştim. Kitaplarımın üzerine etüde koydum. Bu kitabı 19 yıl kadar okuyacak ezberleyecek ve çalışacaktım. Yozgat’tan bir arkadaşımın(İrfan M.) isteği üzerine postanenden koli ile kendilerine 2010 yılında hediye gönderecektim. Çünkü artık evde çok Kur’an’ım olacaktı.

Saçı ve sakalı kesmiş, iş saç sakalda değildi,
Şakacı o an haklıydı, nasihat dinlenmeliydi.

Kim ne yaparsa yapsın, derslerime çalıştım,
Vakit zaman kalınca, konuştum ve tartıştım.

Çevremi dışlamamıştım, hatalar şahsımdandı,
Hak yol keşfedilmiş, şahsım aydınlanandı.

Hak, bâtıl yol ikiymiş, Hak ruhu koruyanmış,
Anlaması bizlerden, hidayet ALLÂH’(c. c.) tanmış.

Yaşamak istiyordum, tevhidi her dakika,
Duygularla doluydum, ulaşıyordum Hakk’a.

Hâdislerle yaşamak Kur’an’ı her dakika,
Duygularım canlanmış, hakikate ve Hakk’a.

(1990)

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

mersin eskort -
deneme bonusu
- deneme bonusu veren siteler - Goley90 Giriş - youtube beğeni satın al - buy youtube likes - istanbul escorts - beşiktaş escort - beylikdüzü escort - postegro - deneme bonusu veren siteler - deneme bonusu veren siteler - istanbul escort - Baywin Giriş - bonusu veren siteler - sahabet güncel adres - onwin kayıt - Aviator oyna