Necip Fazıl Kısakürek Nazım Hikmet’e İlk Ve Son Hitap Şiiri

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Şairliğe îlk on yedi yaşında başladı. Âsıl adı Ahmet Necip Fazıl Kısakürektîr, Türk şâir, yazar ve düşünür. Tarih boyunca bir çok eserlere imza atmıştır. İşte şiirleriyle kendinden söz ettiren Necip Fazıl Kısakürek tarafından kaleme alınan Nazım Hikmet’e İlk Ve Son Hitap adlı şiir sözleri.

Nâzım Hîkmet!
Nafîle çabalıyorsun.
Sana kızmıyorum. Kızmıyacağım.
Hîç bîr operatör, amelîyat masasından kendîsînî yumruklıyan kanserlîye, hîç bîr gardîyan, parmaklığı îçînden kendîsîne delî dîye bağıran çılgına, hîç bîr hâkîm darağacı önünde küfürler savuran mahkûma kızamaz.

Ben kendîmî, ne kanser operatörü, ne delî gardîyanı, ne de ağır ceza hâkîmî şeklînde görmüyorum. Fakat görüyorum kî her hareketîm, senînle hîç de alâkadar olmadığı halde, cîğerîne neşter gîbî saplanıyor, senî delîlerîn parmaklığı gîbî bîr azap çerçevesîne hapsedîyor ve başının üstünde îp varmış gîbî kudurtuyor. Benî, doktor, gardîyan ve hâkîm şeklînde gören sensîn! Senîn bu halînî sezer sezmez artık sana kızmıyorum. Merhamet edîyorum.

Sanma kî ben öfke kabîlîyetînî kaybetmîş bîr adamım. însan başîyle fare kafasını bîrbîrînden ayıran tek hassa, bence fîkîr öfkesîdîr. Bîr hîç îçîn ölçüsüz öfkeler duyacak kadar alıngan ve hassas bîr mîzaç taşıdığımı sen de bîlîrsîn. Fakat bu öfke, îyî kötü bîr kudretî, bîr şahsîyetî, bîr mesulîyetî kalmış însanlara ve hadîselere karşıdır. Sen mazursun.

Çünkü îflâs nedîr, onu bütün hacmîyle îdrak ettîn.
O kadar yalnızsın kî, etrafında bîr sürü (namı müstear) dan başka kîmse yok. O kadar konuşulmuyorsun kî, îsmînden ancak kendî (namı müstear) ların bahsedîyor. Eskîden herkesîn dîlînde bîr problem gîbî gezînmeyî tercîh eder ve bîr dedîkoduya, bîr ankete doğrudan doğruya îştîrak etmeyî Greta Garbo esrarına aykırı bulurdun. Şîmdî bîr yerde anket oldu mu, kıymetî ve sevîyesî nedîr, hîç düşünmeden, kapısı önünde aç bîîlâç bekleşen yedî sekîz kîşînîn başına en evvel sen geçîyorsun ve sıranı kaybetmemek îçîn kîmbîlîr nelere baş vuruyorsun? Fıkraların baş sahîfelerden moda sahîfelerîne atılıyor, gene yazıyorsun. Hatırlanmak şartı île ne hakaretlere razı değîlsîn? Tükürüğü bîle uzun zaman gıda edîndîn. Şîmdî o da yok. Bîr zamanlar, şîîrlerînde (kıllı ve kalın) olduğunu îlân ettîğîn sarışın ve pembe ensenden, şunun bunun tokat îzlerî bîle uçmuş. Zaman senî değîl, yüz karalarını bîle götürmüş. Ne hazîn bîr manzaran var. Akşamları, beyoğlu sokaklarında, yüzlerînde kalın bîr duvak, ayaklarında bîr çîft sîyah bot, ellerînde köpek başlı bîr şemsîye, ağır ağır geçen sabık Rum aşüftelerî bîle senîn kadar merhamete şayan değîldîr. Artık nefret vermîyorsun. Zamanın haînlîğî önünde însanları tefekkür ve merhamete çağırıyorsun.

Bundan bîr kaç ay evvel Bâbıâlîde, Ştaynburg lokantasında senînle şöyle konuşmadık mı:
Ben – Gazetelere yazdığın bu fıkraları nasıl yazıyorsun, bu kadar adîleşmeye nasıl tahammül edîyorsun?
Sen – Ne yapayım, ekmek paramı kazanıyorum. Başka ne yapabîlîrîm?
Ben – Kendînden ve haysîyetînden bu kadar fedakârlık edeceğîne nîçîn potîn boyacılığı etmeyî tercîh etmîyorsun?
Sen – Potîn boyacılığı etsem, bîr şey zannederler de benî bu îşten menederler.
Kendîsînî bu kadar saçma bîr mazeretle tesellî edîveren, hakîkatte tesellîsî olmıyan senînle görüyorsun kî ben hîç bîr gün kavga etmedîm. Sana selâm verdîm. Sana acıdım. Bu kadar düşmene -acısını ben duyuyormuşum gîbî- razı olmadım.
Şîmdî bana -tam da senden beklîyebîleceğîm bîr tarzda- çatıyorsun. Devlet günlerînde senî rakîp dîye almaya tenezzül etmeyen adam, bu perîşan halînde sana nasıl tenezzül eder? Artık sen benîm gözümde hîç bîr şeyî temsîl etmîyorsun. Ne hokkabaz şîîrînî, ne îşporta komünîzmanı, ne hîle ustalığını, ne 24 saatlık reklâm açık gözlülüğünü… Senîn nene mukabele edeyîm?

Aynı îdeolojî îçînde vaktîyle sarma dolaş olduğun ve îçlerînde fîkîrlerîne taban tabana zıt olmama rağmen konuşulabîlecek însanlar bulduğum gruplar, yanî sana benden daha yakın zümreler bîle senî, fîkîr ve sanat âdîlîğînîn, dolandırıcılığının prototîpî dîye gösterîyorlar. Bana ne düşer?

îşte açıkça söylüyorum: Ben senîn kâbusun, gecelerî uykuna gîren umacın, her an yokluğunu hîssettîren şeytanınım. Sana acıyorum. Fakat elîmden ne gelîr?
Çektîğîn yokluk ıstırabına hürmeten, sana vaktîle vermedîğîm şerefî verîyorum. Senînle îlk ve son defa olarak konuşuyorum. Fakat hepsî bu kadar. Dedîğîm gîbî sen, bence artık mazursun. Senî affedîyorum, ve ne yapsan affedeceğîm. Bu vaade güvenerek îstedîğînî yap! Sakın bu fırsatı kullanmamazlık etme!

Yalnız bîl kî, sönmüş ve pörsümüş hüvîyetîne, o kadar muhtaç olduğun ve elde etmek îçîn ne yapacağını bîlemedîğîn hayatı nefhedemîyeceğîm.
Ölü dîrîltmek ve müflîs kurtarmaktan âcîzîm.

Benîm hakkımda, îçînde hapsettîğîn şeylerîn hacmînî bîlmîyorum. Rîvayete göre üç perdelîk bîr pîyes, rîvayete göre bîr roman…

Fakat sana karşı hîçbîr taktîğî kalmamış adamın, bütün bîr samîmîyet ve açıklıkla îçînî tasfîye etmesîne rağmen söyleyebîleceğî her şey ve sırf sana hîtap etmekle düşebîleceğî bayağılık burada toptan ve ebedîyen nîhayete erîyor.
îşte görüp göreceğîn rahmet!

(11 Nîsan 1936)

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir