Ahnef Bin Kays Hayatı

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Fetihleri, cesareti ve zekâsı ile tanınan tâbiînin meşhurlarından ve hadîs âlimlerinden. Asıl adı Sahr’dır. Fakat doğuştan çarpık bacaklı olduğundan Ahnef lakabıyla meşhur olmuştur. Ahnef, darbımesel haline gelecek derecede yumuşak huylu, zeki, cesur, iyilik sever ve âlim bir kimse idi. Savaşlarda aldığı bir yara veya geçirdiği bir hastalık sebebiyle bir gözünü kaybetmişti. Tek oğlu Bahr’ın çocuğu olmadığı için nesli devam etmemiştir. Cahiliyye devrinde Hâzin kabilesi tarafından öldürüldü. Annesi bir rivâyete göre Amr bin Sa’lebe’nin kızıdır.

EL-AHNEF B. KAYS 
“Benî Temim’e efendi oluyor.”

“El-Ahnef b. Kays, şerefin ve üstünlüğün öyle bir derecesine ulaşmıştı ki ne vali olmaya aldırıyor ne de valilikten azledilmeye.”

-Ziyad b. Ebîh-

Şam (Dımeşk) çiçekli ve kokulu bahçeleriyle gururlanarak ilkbaharın güzelliğine gülüyordu.

Müminlerin emîri Muaviye b. Ebî Süfyan’ın sarayı gelen heyetleri karşılamak için hazırlığa başlamıştı.

İlk gelene halifenin huzuruna girme izni verilir verilmez Muaviye’nin kızkardeşi Ümmü’l-Hakem Bint Ebî Süfyan hilâfet meclisinde rivayet edilen Resûlüllah’a (s.a.v.) ait hadisleri dinlemek, müminlerin emîrinin arkadaşlarının anlattığı enteresan haberleri, şaheser niteliğindeki şiirleri ve doyurucu hikmeti öğrenmek için perdenin gerisindeki yerini aldı.

O, akıllı, gayretli ve şerefli istekleri bulunan bir hanımefendiydi.

O, kardeşi Muaviye’nin, halkın kendi huzuruna, derecelerine göre, girmelerine izin verdiğini biliyordu.

Resûlüllah’ın (s.a.v.) ashabını diğerlerinden önce alır, sonra onları büyük tabiîler, ilim ehli ve şeref sahipleri takip ederdi.

Ancak Ümmül-hakem kardeşinin ilk ziyaretçisini biraz önemsemez bir şekilde karşıladığını anladı ve ona şöyle dediğini duydu:

“Ahnef! Vallahi, Sıffîn gününü bir defa daha gözlerimin önüne getirdim. Senin bizden ayrılmanı ve Ali b. Ebî Talib’in yanında yeralmanı hatırladım da kalbimde ancak, ölünceye kadar sürecek bir üzüntü meydana geldi.”

O, adam hemen şu cevabı verdi:

“Muaviye! Vallahi, sana kızan kalplerimiz halâ göğüslerimizde durmaktadır…

Sana karşı çektiğimiz kılıçlar halâ ellerimizdedir.

Eğer sen savaşa bir parmak ucu kadar, yaklaşırsan biz bir karış yaklaşırız.

Eğer sen ona doğru yürürsen, biz ona koşarak gideriz.

Vallahi, ne senden bahşiş almak arzusu, ne de zulmünden korkma bizi sana yaklaştırır.

Biz ancak sana, arayı düzeltmek, biraraya gelmek ve müslümanların tümünü birleştirmek için geldik.”

Daha sonra geri dönüp geldiği yerden çıktı.

Ümmülhakem, Halife’ye hiç çekinmeden karşılık veren bu adamı görmek için örtünün ucunu kaldırdığında, kısa boylu, çelimsiz, saçları dökük, dişleri biçimsiz, çenesi ileri çıkık, gözleri çökük ve ayakları eğri bir adam gördü. O, bir insanda bulunabilecek kusurların hepsinden nasibini almışti.

Kardeşine dönüp şöyle dedi:

“Ey müminlerin emîri! Halifeyi minderinin üzerinde tehdit eden bu adam kim?”

Muaviye derin bir nefes aldıktan sonra şu cevabı verdi:

“Bu adam; kızdığı zaman, neye kızdığını bilmeden onunla birlikte yüzbin Temimli’nin de kızdığı bir adamdır…

işte o Benî Temimin efendisi, Arapların nadir şahıslarından ve fetih yapan kahramanlarından olan el-Ahnef b. Kays’tır.”

Geliniz, el-Ahnef b. Kays’ın hayat hikâyesini başından itibaren görelim.

Hicretten üç yıl önce, Kays b. Muaviye es-Sa’di’nin, ez-Zahhak ismini koyduğu bir oğlu doğmuştu.

Ancak halk kısa süre sonra, ayaklarındaki eğrilikten dolayı ona el-Ahnef lâkabını taktılar. Daha sonra bu lâkap onun asıl adını unutturdu. El-Ahnef’in babası Kays, kavmi arasında ne yüksek bir mevki-deydi, ne de aşağı durumdaydı. Orta seviyede bir insandı.

El-Ahnef Necid topraklarından olan Yemame’nin batısındaki evlerden birinde doğmuştu.

Babası daha o yürümeye başlamadan çocukken öldürüldüğünden, o yetim olarak büyümüştü.

Daha bıyıkları terlemeden, İslâm’ın nurları kalbini kaplamıştı.

Resülüllah (s.a.v.) vefatından birkaç yıl önce ashabından birini İslâm’a davet etmek üzere El-Ahnef ibn Kays’ın kavmine göndermişti.

Davetçi, kavmin ileri gelenleriyle biraraya gelip onları imana teşvike, İslâm’ı onlara arzetmeye başladı. Kavim sustu, birbirlerine bakmaya başladılar. Orada bulunan el-Ahnef hemen şöyle dedi:

“Ey kavmim! Niye tereddüt ediyorsunuz, siz ne bir adım ilerliyorsunuz, ne de bir adım geriliyorsunuz.

Size gelen bu adam hayır elçisidir.

O sizi güzel ahlâka davet ediyor ve sizi ahlâksızlıktan menediyor…

Biz ondan sadece güzel olanı işittik.

Doğruluk davetçisine icabet ediniz ki dünya ve ahiret iyiliklerini kazanasınız.”

Çok geçmedi onlar müslüman oldular, onlarla birlikte genç de müslüman oldu.

Daha sonra kavmin büyükleri Resûlüllah’a (s.a.v.) gittiler.

Ancak el-Ahnef yaşı küçük olduğu için onlarla birlikte gidemedi.

Böylece o, sahabî olma şerefinden mahrum kaldı. Ama Resülüllah’ın (s.a.v.) onun hakkındaki memnuniyetinden ve onun için yaptığı duadan mahrum kalmadı…

El-Ahnef b. Kays kendisi anlatmaktadır:

“Ömer b. el-Hattab’ın zamanında Beyt-i Atîk’i tavaf ederken, tanımadığım bir adamla karşılaştım. O elimden tutup şöyle dedi:

“Sana bir müjdede bulunayım mı?”

Ben de: “Evet” dedim.

O: “Resûlüllah’ın (s.a.v.) İslâm’a davet etmek için beni senin kavmine gönderdiği, benim onları davet etmeye başladığım, Allah’ın dinine girmelerini teklif ettiğim ve senin de bir şeyler söylediğin günü hatırlıyor musun?” dedi. Ben: “Evet, hatırladım” dedim.

O: “Ben Peygamber’e döndükten sonra senin söylediklerini anlattım. Resûlüllah da (s.a.v.):

“Allahım el-Ahnef’e mağfiret et” demişti.

Bunun üzerine el-Ahnef şöyle diyordu: “Kıyamet gününde benim için, Resûlüllah’ın (s.a.v.) bu duasından daha iyi ümit veren hiçbir amelim yoktur.”

Resûlüllah (s.a.v.) vefat edip Müseylimetu’l-Kezzab yalanıyla insanlar arasına çıkınca ve onun yüzünden bazı kimseler Islâm’dan ayrılınca, el-Ahnef b. Kays onunla görüşmek ve söylediklerini dinlemek için amcası el-Müteşemmes’le birlikte ona gitti.

El-Ahnef o sırada gençliğinin başlangıcındaydı. Müseylime’nin yanından ayrıldıklarında el-Müteşemmes yeğenine:

“Ahnef! Nasıl buldun bu adamı?” dedi.

El-Ahnef: “Onun Allah’a ve insanlara karşı yalan uyduran bir iftiracı olduğunu gördüm” dedi.

Amcası şaka olarak ona: “Senin onu yalanladığını haber verirsem onun sana zarar vereceğinden korkmuyor musun?!”

El-Ahnef: “O zaman ben de senin onun yanında yemin etmeni isterim. Benim yalanladığım gibi kendinin de yalanlamadığına yemin eder misin?”

Delikanlıyla amcası gülüştüler ve müslümanlıklarında sebat ettiler.”

El-Ahnef’in yaşının küçüklüğüne rağmen büyük işlerde takındığı bu kesin tavırları hayret ve dehşetle karşılamanızda hiç gariplik yoktur.

Ancak Benî Temîmli gencin; keskin zekâlılıkta, doğru görüşlülük ve fıtrat (yaratılış) temizliğinde eşi bulunmaz kimselerden olduğunu öğrendiğinde hayret ve dehşetiniz yok olacaktır.

O küçüklüğünden beri kavminin yaşlılarıyla oturur, onların yaptığı toplantı ve görüşmelere katılır, hakîm ve halimlerine öğrencilik yapardı.

O kendisini şöyle anlatır: “Kendilerinden ilim almak için alimlerin meclislerine (toplantılarına) gidip geldiğimiz gibi kendisinden hilim (sabır) öğrenmek için Kays b. Asım el-Minkarrnın1 meclislerine gidip geliyorduk.

Ona soruldu: “Hilminin derecesi neydi?”

O da şöyle cevap verdi: “Bir defasında ona gittim. Onu evinin avlusunda kılıcının bağını çözmeden oturmuş bir halde kavmiyle konuşurken buldum.

Selâm verdim ve yanına oturdum.

Az sonra bir gürültü duyduk. Baktık ki, birinin elleri bağlanmış, diğeri öldürülmüş iki genç getirildi.” Ona şöyle denildi:

“Bu yeğenin, falan oğlunu öldürmüş.”

Vallahi, ne bağını çözdü, ne de sözünü kesti.

Daha sonra yeğenine döndü ve şöyle dedi:

“Yeğenim! Amcanın oğlunu öldürdün. Akrabalık bağını kendi e-linle kestin…

Kendine kendi okunla attın…”

Sonra başka bir oğluna:

“Kalk yavrum! Amca oğlunun bağlarını çöz ve kardeşine yardım et.

Sonra annesine oğlunun diyeti yüz deveyi götür çünkü o gariptir.”

El-Ahnef b. Kays’a, başlarında Hz. Ömer olmak üzere büyük sahabîlere öğrencilik yapmak nasip olmuştur.

Onların meclislerinde bulunmuş, öğütlerini dinlemiş, onların hükümlerini bellemiştir. Medrese-i Ömeriyye’nin yetiştirdiği en parlak; dâhi ve eşsiz öğretmeninden en çok etkilenen öğrencilerdendi.

Bir qün ona şöyle denildi. “Sana verilen hilim ve hikmet nasıl verildi?”

Şöyle cevap verdi: “Ömer b. el-Hattab’dan dinlediğim şu kelimelerle:

Kim şaka yaparsa basitleşir….

Kim birşeyi çok yaparsa onunla tanınır…

Kim çok konuşursa hatası çok olur….

1 Kays b. Asım el-Minkarî: Arapların emîr ve akıllı zatlarından biridir. Cahiliye’de kavminin efendilerinden olmuş, kendine içkiyi haram etmiştir. Resûlüllah’a (s.a.v) gelerek onun huzurunda müslüman olduğunu açıklamıştır.

Kimin çok hatası olursa hayası az olur…

Kimin hayası az olursa takvası az olur…

Kimin takvası az olursa kalbi ölür…”

El-Ahnef b. Kays kavminin en şereflisi, anne ve baba yönünden en üstünü olmamasına rağmen onlara efendi ve reis olmuştur.

Bunun sırrını ona çok soran olmuştur. Birisi ona şöyle sordu:

“Ey Ebu Bahr (el-Ahnef!) Kavminin kendilerine efendi yaptığı kimse kimdir?”

O şu cevabı verdi: “Kimde dört haslet (özellik) varsa o redde-dilmeksizin kavmine efendi olur.”

Ona soruldu: “Peki, bu hasletler nedir?”

Şöyle cevap verdi:

“Kimin kendisini engelleyen bir dini,

Onu koruyan bir şerefi…

Ona yol gösteren bir aklı…

Ve ona mani olan bir hayası varsa… Kavmine efendi olur…”

Bundan sonraki el-Ahnef, hilimleriyle darbı mesel olan Arap halimlerinden biridir.

Onun hilminin en üst dereceye geldiğini gösteren olaylardan biri de şöyledir: “Amr b. el-Ethem birisini kin ve öfke uyandıracak şekilde ona küfretmeye kışkırttı, fakat el-Ahnef başını önüne eğerek susuyordu. Adam onun karşı çıkmadığını ve cevap vermediğini görünce baş parmağını ağzına alarak şöyle demeye başladı:

“Ne yazık! Vallahi, onu bana cevap vermekten sadece, benim onun yanındaki basitliğim, alçaklığım engelledi.”

El-Ahnef kendi başına Basra civarında dolaşmaya niyet etti. Karşısına bir adam çıkıp ona sövmeye, ayıplamaya ve incitici sözler söylemeye başladı. O, sessiz ve sakin bir şekilde yolunda yürümeye devam ediyordu.

Onlar insanlara yaklaşınca, el-Ahnef adama dönüp:

“Kardeşimin oğlu! Söyleyecek başka sözün kaldıysa, onları da şimdi söyle.

Şüphesiz söylediklerini kendi kavmim duyarsa sana zulmederler.”Bütün bunların üstünde el-Ahnef çok ibadet eder, çok oruç tutar, çok namaz kılar ve halkın sahip olduğu şeylerden uzak dururdu.

Karanlık olunca, lâmbasını yakar, kendine yakın bir yere koyar ve namaz kılmak üzere namazgahına dururdu.

Allah’ın azabından ve gazabından korktuğu için hasta gibi kendini yerden yere vurur, oğlunu kaybeden baba gibi ağlardı…

Ne zaman günahlarından birini hatırlasa ve kusurlarından biri aklına gelse parmağını lambaya yaklaştırır ve şöyle derdi:

Ahnef: “Acısını çek bakalım!

Şu gün, seni şöyle yapmaya sevkeden neydi?”

Yazıklar olsun sana, Ahnef! Eğer bugün lâmbanın alevine dayanamıyor ve onun sıcaklığına sabredemiyorsan, yarın cehennemin alevine nasıl dayanacaksın ve onun acısına nasıl sabredeceksin?!

Allah’ım! Bana mağfiret etmeye de, azap etmeye de ehilsin…”

Allah el-Ahnef b. Kays’tan razı olsun ve onu razı kılsın. O, zamanın şaheserlerinden biriydi ve insanların benzersiz bir türüydü…

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir