Ala El Hadrami Hayatı

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Bu el-Alâ ashab-Kiram’ın en faziletlilerinden biri idi. Rasulü Ek­rem (s.a.v.) ilk önce el-Alâ’yı, sonra Ebu Bekri ardından da Ömer’i Bahreyn valiliğine tayin etmişti. Rivayet edildiğine göre Hz. Ömer onu Basra valiliğine atamış idi. El-Alâ oraya giderken Basra’ya ulaşamdan ölmüştü. Ömer de el-Alâ’dan sonra Bahreyn valiliğine Ebu Hüreyre’yi (r.a.) tayin etti

Hz. Alâ bin Hadramî, ilk Müslümanlardandı. Uzun zaman Peygamberimizin sohbetinde bulunmuş, feyiz almıştı. İyi bir hatipti. İkna kabiliyeti yerinde, yu­muşak sözlü bir tabiata sahipti. Muhatabının içinde bulunduğu durumu nazara alarak konuşur, onu kırmamaya incitmemeye azami gayret gösteririrdi. Zaten Peygamberimiz tarafından böyle mühim bir hizmet için vazifelendirilmesinin sebebi de buydu.

EL-ALÂ HADRAMÎ
(Deniz savaşları yapan ilk müslüman komutan)

Siyasetteki yumuşaklığı, toplum içindeki kibarlığı ve askerlikteki dehasında başkalarından farklı olması, ona, Rasûlullah’ın (s.a.v.) güvenini, Ebu Bekr’le Ömer’in takdir ve saygısını kazandırmıştı… Rasûlullah (s.a.v.) -doğru ve güvenilir olduğundan- vahyin yazılması ve Kur’anın yazıyla tesbiti için, temiz sahabilerin arasından onu seçtiği gibi, yeterlilik, sorumluluk, ortaya çıkacak neticeye katlanma ve işleri iyi idare etmede en üst derecede bir adam gereken büyük görevlere ilk müslümanlardan olan el-Alâ b. el-Hadramîyi seçiyordu. Bundan dolayı, el-Alâ b. el-Hadramî İslâmî hayatın değişik bütün a-lanlarında sivrilen kahramanlardan sayıldığı gibi, Hz. Peygamber’in okulunda yetişen meşhur büyüklerin önde gelenlerinden sayılır. Siyaset alanında o, silah yerine görüşü, güç yerine aklı kullanarak silahın öldürücü etkisiyle gerçekleştiremediğini, temiz ve makbul sözle gerçekleştirmekle yüksek diplomasinin zirvesinde yer alır.

Yine askerî bir deha ve eşsiz bir kişi olan el-Alâ b. el-Hadramî, savaş alanlarında tarihe geçecek parlak ve gurur verici olayları yapmak isterdi. Bu sebeple o, deniz savaşları yapan ilk müslüman komutandır. Savaşın bu türü Araplar tarafından bilinmiyordu… Hatta, uzayıp giden kumlar üzerindeki vurkaç (saldırıp geri çekilme), her yerde görülen savaş usulüydü. Fakat el-Alâ’nın arzu ve istekleri bir noktada kalmıyordu. Nitekim o, dehasıyla, düşmanlarına akıllarının ucundan geçmeyen sürprizler yapıyor, ölümden ve tehlikelerden korkmadan, yılmadan macera üstüne maceraya girişiyordu.

El-Alâ’nın hayat filmini takip ettiğimizde onun, islamî hayatta, öncü rolü olan, dâvayı yayma ve onu savunmada aktif görev alan davetçi ve fatihlerden olduğunu görürüz. Belki el-Alâ’nın, Allah’a da-vetçi olarak görülen ilk görevi, Rasûlullah’ın (s.a.v.) onu, İslâm’a davetiçin yazdığı bir mektupla, Bahreyn hükümdarı el-Münzir b. Sava’ya elçi olarak göndermesidir. Rasûlullah (s.a.v.) ona, ayrıca sığır, davar ve meyvelerin zekatları hakkında bir yazı vermiş ve ondan Bah-reyn’liler Islâm’ı kabul ettikleri takdirde zekâtı zenginlerden alıp fakirlere vermesini istemiştir.

Rasûlullah’ın el-Münzir ibn Sava’ya yazdığı mektup şöyleydi:

“Rahman ve Rahim olan Allah’ın adiyle…

Hidayete uyanlara selam olsun.

Bundan sonra derim ki! Ben seni İslam’a davet ediyorum.

Müslüman ol, kurtul! Alllah senin iki elinin altında bulunan şeyi (hükümdarlığını) yine sende bırakır.

Şunu da iyi bilki: Benim dinim, develerin ve atların gidebilecekleri yerlere kadar uzanacak hâkim olacaktır.”

:’ . *

El-Alâ b. el-Hadramî, el-Munzir b. Sava’nın yanına vardı ve ona:

– Münzir! Şüphe yok ki sen, dünya işlerinde büyük bir akla sahipsin, Onu ahiret işlerinde küçültme. Şu mecusilik kötü bir dindir. Onda ne Arapların, ne de Ehl-i kitap âlimlerinin iyi gördüğü bir şey var. Onlar evlenilmelerinden utanılanlarla (kendileriyle evlenilmemele-ri gerekenlerle) evlenirler. Yenilmesi uygun olmayanları yerler. Kıyamet günü, kendilerini yiyecek, yakacak olan ateşe dünyada tapar dururlar. Sen, ne aklı kıt, ne de görüşşüz bir kimsesin, Bak, iyi düşün. Hiç yalan söylemeyen bir kimseyi doğrulamaman, hiç hiyanet etmeyen bir kimseye gövenmemen, verdiği sözden hiç caymayan bir kimseye itimat etmemen, inanmaman, sana yakış:r mı?

işte o ümmi peygamber böyledir. Vallahi, aklı başında olan hiç kimse, asla onun emrettiği şeyi yasaklamaz veya onun yasakladığı şeyin emredilmesi gerekeceğini söylemez.

Onun affederken, affını biraz artırması veya cezalandırırken, cezayı biraz kısması gerekeceğini de söyleyemez. Akıl, fikir ve basiret sahiplerince bu böyledir, dedi.

El-Münzir b. Sava:

– Sahip olduğum şu saltanatıma baktım, onu, ahiret dışı ve yalnız dünyaya elverişli buldum. Sizin dininize baktım: Onu, hem ahirete, hem dünyaya elverişli buldum.Kendisinde yaşama ve öldükten sonra da yaşamağa dönüş umudu bulunan bir dini kabul etmeme ne engel var? dedi ve müslüman oldu.

El-Alâ bu elçilik görevinde parlak bir başarı elde etti. El-Münzir b. Sava’dan başka Bahreyn halkının çoğu müslüman oldu. Az sayıda kişi İslâm’a girmeyi kabul etmedi. Onlar da el-Alâ’yla cizye vermek üzere anlaştılar. Böylece İslâm, savaşsız veya kan dökülmeden yeni bir toprak kazandı. Bu barış yoluyla yapılan fetihten dolayı Rasûlullah’ın el-Alâ’ya verdiği mükâfat onu Bahreyn’e vali yapmak oldu.. El-Alâ Rasülullah (s.a.v.) vefat edinceye kadar orada ki valilik görevine devam etti. Ondan sonra Ebu Bekir de onu aynı görevde bıraktı.

Ancak Ebu Bekir halifelik makamına geçer geçmez, Islâm’dan irtidat edenler (İslâm’dan çıkanlar) fitnesi çıktı. El-Münzir b. Sava Rasûlullah’ın vefatından kısa bir süre sonra ölmüş ve Bahreyn halkı da irtidat etmişti.

Bahreynliler el-Münzir b. en-Nu’man’ı kendilerine hükümdar yaptılar. Bahreyn’deki bu fitneden sadece el-Carud b. el-Mualla ve kavmi Abdulkays oğulları uzak durdular. O sırada Ebu Bekir, bu fitneyi bastırmak için on bir komutan seçti. El-Alâ bu komutanlardan birisiydi. Ebu Bekir, onu Bahreyn’deki mürtedlerle savaşmakla görevlendirdi. Onunla birlikte iki mektup gönderdi. Mektubun birisinde ondan hiç kimseyle savaşmamasını, ancak İslâm’a davet ettikten sonra savaşmasını istiyordu. Eğer reddederlerse onlarla savaşmak gerekiyordu. İkinci mektup da Bahreyn halkına hitaben yazılmıştı. Onların is-iim’a dönmeleri, inanç ve esaslar itibariyle İslâm’dan ayrılmamaları isteniyordu.

El-Alâ b. el-Hadramî ordusuyla Bahreyn’e doğru hareket etti. Daha tehlikeli hale gelmeden fitneyi söndürmek için kısa yoldan gitmeye karar verdi. Dehna çölünde yürüdü. Ancak bir gece askerlerini şiddetle sarsan beklenmedik bir olayla karşılaştı.. Şövle oldu: Askerler biraz dinlenmek için bineklerinden inince hayvanlar üzerlerindeki su ve erzaklarla birilkte kaçtılar. Kendileri de hiçbir şey yapamayarak, şaşkın şaşkın arkalarından bakakaldılar.

■ O sırada el-Alâ onlara şöyle dedi:

– Üzerinize çöken üzüntü nedir böyle?

Onlar:

– Nasıl üzülmeyelim, eğer yarına çıkarsak güneşin harareti artar artmaz hepimiz ölürüz, dediler.El-Alâ, RabBine güvenen içi rahat bir ifadeyle;

– Ey müslümanlar! Korkmayın! Siz Allah’ ın yolundasınız ve Allah’ın yardımcılarısınız. Sevinin vallahi siz yardımsız bırakılmayacaksınız, dedi.

Müezzin sabah namazı için ezan okuyunca el-Alâ ve müslümanlar kalkıp namazı eda ettiler ve Allah’a, develerini kendilerine geri göndermesi için dua ettiler… Gerçekten develer çeşitli yönlerden çıkıp geldiler. Müslümanların büyük bir sarsıntı geçirmelerine sebep olan kriz de böylece atlatılmış oldu.

Bu olayın yorumunu yapan tarihçiler:

El-Alâ b. el-Hadrami duası makbul bir zattı, derler.

Bundan sonra el-Alâ ordusunu tekrar harekete geçirdi ve nihayet Bahreyn’e vardı. Durum son derece nazikti. Çünkü orda el-Alâ’ya takviye olacak el-Carud b. el-Muallayla onun kavminden başka kimse yoktu. Ancak İslâm’a ve müslümanlara düşman olan mürtedlerle mukayese edildiklerinde onlar çok azdılar. Mürtedler İslam düşmanı zorbalardan olan el-Hatam b. Dabia’nın komutası altındaydılar.

El-Alâ’nın plânı, zaferi en az zararla gerçekleştirmek esasına dayalıydı.. Bu sebeple hesabı kitabı yapılmamış bir maceraya girişmedi. Tehlikelerle çevrili olduğunu bildiği bir mevkiye saldırmak için kuvvet sevketmedi.. Kan ve organlar pahasına elde edilen bir zafer istemiyordu.. Bu sebeple, savaşın ilk kıvılcımını atmadan ordusunu topladı. Aralarında işbirliği yaparak mürtedlere (dinden dönenlere) aynı anda önden vo arkadan vurmak için el-Carud’la irtibat halindeydi.

Saldırıya hazırlandığı süre içinde düşmanın durumu hakkında bilgi sahibi olmak için istihbarat görevi yapan kimseler gönderdi.. Nihayet Allah’ın müslümanlara zafer yolunu açtığı gece geldi…

El-Alâ düşman ordugahında bir gürültü duydu ve bunun mahiyetini araştıracak ve kendisine düşmanla ilgili haberler getirecek bir kimseyi gönderdi. Gönderdiği adam Bahreyn halkındandı. Onun, mürtedlerin ordugahında akrabaları vardı. Adam ordugaha gizlice girdi ve akrabalarıyla konuştu. Daha sonra hiç kimseye görünmeden oradan çıktı. Onların abuk sabuk konuşacak derecede sarhoş olduklarım, böyle, akılları başlarında değilken, onları öldürmenin tam zamanı olduğunu anladı..

işte o zaman el-Alâ b. el-Hadrami hücum emrini verdi.. Müslümanlar, mürtedlerin ordugahına saldırıp kılıçla vurmaya başladılar. Bazılarını öldürdüler. Bazıları da kaçtılar. Birçoğu sığındıkları hendeğe düşüp boyunları kırıldı. Mürtedlerin komutanı el-Hatam b. Dabia uyuyordu. Gürültüye uyanıp özengisini düzeltmeden atına bindi.. Sonra, kim benim için özengiyi düzeltecek? diye seslendi. Müslümanladan birisi ilerleyip ona; Senin için onu ben düzelteyim, ayağını kaldır, dedi. Ayağını kaldırınca kılıçla vurup onu kopardı. El-Hatam, ağrının şiddetine dayanamayarak ondan kendisini öldürmesini istedi. Ayağını kesen müslüman onun isteğini kabul etmedi ve onu işkence çekmeye terketti. Sonunda, onun el-Hatam b. Dabia olduğunu bilmeyen başka birisi tarafından öldürüldü.

Mürtedlerin karşılaştığı ve onları darmadağın eden pis yenilgiye rağmen, el-Alâ gemilere binen ve İran körfezindeki Darîn’e doğru yönelen kaçakları kovalamaya devam etti. İşte bu, tarihin kaydettiği en müthiş olaydı. Çünkü müslümanlar atları, develeri ve eşekleriyle körfezin sularına atıldılar. Kimileri de yaya idiler. Müslümanlarla mürtedler arasında bir deniz savaşı oldu. Mürtedlerin kanları sulara karıştı. Organları at, deve ve eşeklerin ayaklan altında dağıldı.

Bu donanması veya kaptanları olmaksızın müslüman bir komutanın idare ettiği ilk deniz savaşıydı. Fakat o, donanması olanlara galip geldi ve onları tarihe ders ve ibret yaptı.

Belki bu büyük komutanın düştüğü hata, silâhlı kuvvetlerin en büyük komutanı Ömer b. el-Hattab’tan körfezi geçmek için izin alma-masıydı. Bu hareketi Hz. Ömer’in çok öfkelenmesine ve Ömer’in onu vazifesinden almasına sebep oldu. Ancak Hz. Ömer, İslâm’a yaptıklarını takdir ettiği için onu kısa bir süre sonra, Utbe b. Gazevan’ın vefatı ile boşalan Kufe valiliğine getirdi. Fakat ölüm onu ansızın yolda yakaladı. Yaptığı fedakarlıklarla, kahramanlar ve mücahitlerin zirvesine çıkan bir kahraman gibi şeref, izzet ve büyüklük taçlarıyla süslü olarak öldü. Hayatı hem davet alanında hem de savaş alanında üstün bir dersti.1
EI-Ala Ibnu’l-Hadrami’nin biyografisini hazırlarken istifade ettiğimiz eserler:
1. Abdulmun’in Kındil, Hayatu’s-Salihin, s. 51.
2. M. Asım Koksal, İslam Tarihi, XV/535.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir