Biruni Hayatı Kısaca

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Eserlerindeki yüksek fen bilgileri, kendinden sekiz asır sonra gelen fen âlimlerini dahî hayrette bırakmış, bugünkü fennin mimarlarının rehberi olmuş büyük fen ve İslâm âlimi. İsmi Muhammed bin Ahmed el Bîrûnî el-Harezmî olup, künyesi Ebû Reyhan’dır. Bîrûnî diye meşhûr oldu.

Dâima El-Üstâd lakabı ile anıldı. Aklî ve naklî ilimlerde,’o zamanda yetişen en büyük simalardandır. Sâdece İslâm âleminde değil, dünyânın her tarafında tanındı, kendisinden hürmetle bahsedildi. Türk olan Bîrûnî, 973 (H. 362) senesinde Zilhicce ayının üçüncü günü Kas’da (Bugün İran sınırları içinde bulunan ve Şahabbâs-ı velî denilen yerde) doğdu. 1049 (H. 441) senesinde. Gazne’de vefat etti.

Bîrûnî, küçük yaşta iken babasını kaybetti. Çok zor şartlar altında yetişti. Annesi odun satarak geçimlerini te’min ederdi. Daha çocuk yaşta üstün kabiliyeti ve keskin zekâsı ile dikkatleri üzerine çekti. Harezmşâh hanedanında meşhûr âlim ve matematikçi Ebû Nasr Mensur bin Ali bin Irak, Bîrûnî’yi himâyesi altına aldı.

Kendisine naklî ve aklî ilimleri öğretti. Bîrûnî’nin saray ile olan münâsebeti ve hükümet erkânına olan yakınlığı buradan gelmektedir. Çeşitli sebeplerle değişik memleketlerde bulundu. Burada görüştüğü âlimlerden ilim öğrendi. Astronomi ilmine düşkünlüğü sebebiyle, rasadhâne çalışmaları yaptı ve kitaplar yazdı. İbn-î Sînâ ile görüştü.

Aralarında, fizik ve astronomi ile alâkalı ilmî münazaralar oldu. İbn-i Sina’nın bozuk düşüncelerini red ve tenkid ederken, onun fevkalâde zekî, kurnaz, fakat felsefî görüşlere ve yanlış düşüncelere saplanmış olduğunu bildirdi.

Kırk dört yaşlarında Gaznelilerin himayesine girdi. Sultan Gazneli Mahmûd kendisine, çok itibâr etti ve sarayda çeşitli vazifeler verdi. Gazneli Mahmûd’un Hindistan seferinde, sultânın başdanışmanı ve hazîne genel müdürü olarak bulundu. Gazneli Mahmûd, Bîrûnî için; “Sarayımızın en değerli hazinesidir” derdi.

Bu büyük İslâm kahramanının Hindistan’ı feth etmesinden sonra, onun yardım ve teşviki ile, Hindistan’ın Nendene şehri civarında çişitli ilmî çalışmalar yaptı. Uzun ve yorucu hesaplar ve araştırmalar neticesinde, yer kürenin çapını hesapladı. Sanksritçe’yi öğrendi ve Hindlilerin örf ve âdetlerini inceledi. Hindistan’daki çalışmalarını tamamladıktan sonra, Gazne’ye döndü.

Sultan Mahmûd Hân’ın oğlu Mes’ûd ve torunu Mevdud, Bîrûnî’ye çok değer verdiler. Araştırma ve çalışmaları için her imkânı hazırladılar. Bu imkân ve fırsatları çok iyi değerlendiren Bîrûnî, sıkı bir çalışma ile pek çok hizmetlerin yapılmasına vesîle oldu. Her birinde ilmî eserler te’lif edecek kadar Arabî ve Fârisî’den başka; İbrânîce, Rumca, Süryânîce ve Yunancayı öğrendi. Bütün işlerinin İslâmiyet’e uygun olmasına çok dikkat eder ve çok hassas davranırdı.

Kendisinin, Harezm’de iken Eshâb-ı kiram düşmanı olduğuna dâir söylenenler asılsızdır. Eshâb-ı kirama ziyâdesi ile bağlı olan Bîrûnî, Eshâb-ı kiram düşmanlarının, İslâm dünyâsını karıştırmak yolundaki gayretlerinin boşa çıkmasındaki memnuniyetini, gençliğinde olduğu gibi, ihtiyarlığında yazdığı eserlerde de belirtti. Bilhassa bâtıl îtikâdlar ile durmadan mücâdelede bulunmuş ve onların yanlışlıklarını delillerle isbât etmiştir.

Bîrûnî, târih hâdiselerini iktisadî sebepler ile de îzâh etti ve iktisadî târihin esaslarını çizdi. Türklerin İslâmiyet’i kabul etmeleri neticesinde bu medeniyetin çok geniş sahalara yayılmış olmasından dolayı insanlığın, bilhassa ilmin büyük kazançlar elde ettiğini bildirdi.

İbâdet hususunda çok dikkatli davranan Bîrûnî, taharet (temizlik) şartını her fırsatta medh etmiş, içki ve kumarın Allahü teâlânın Kur’ân-ı kerîmde bildirdiklerini idrâkten âciz insanların işi olduğuna işaret ederek, zâten çok kısa olan ömrün kıymetini belirtmiştir.

Şehirlerin, meridyen ve paralellerini ilim nâmına tesbit ederken, kendisini müslümanlara hizmet ve Allahü teâlânın rızâsına kavuşturacak bir iş yapmış sayarak, bahtiyar addettiğini ve bundan zevk aldığını anlatmıştır.

Meşgul olduğu ilimler arasında tıp da bulunmaktadır. Ayrıca fizik, matematik, astronomi, kronoloji ve metrolojide (ölçüler ilminde) pek büyük ihtisas ve maharet gösterdi.

Bîrûnî astronomi alanında çalışmalarına 995-996 (H. 385-386) seneleri arasında pek genç iken, Harezm şehri civarında Buşkâtir’de, güneşin ve gezegenlerin deklinasyonlarının (Meyillerinin) tesbiti ile başladı. Ebü’l-Hasen Ali bin Me’mûn’un daveti, üzerine tekrar Harezm’e gelerek, 998 (H. 388)’de Ebü’l-Vefâ el-Buzcânî ile karşılıklı rasadlar (gözlemler) yaptı. Harezm şehrinin meridyenini Bağdâd’a göre tâyin etti.

Bir kasidesinden anlaşıldığına göre; Ebü’l-Hasen Ali’nin son senelerinde Cürcâniye’ye geldiği, Ebü’l-Abbâs’ın vefatına kadar orada kaldığı, 1009 (H. 400) senesinde güneşin ve gezegenlerin deklinasyonlarının rasadları ile meşgul olduğu ve belirli metodlar ile o şehrin meridyenini Harezm’e bağladığı görülmektedir.

Aynı senenin sonunda ilmî çalışmalar ve araştırmalar için hayâtının sonuna kadar yaşadığı Gazne’ye geçti. Burada hükümdar sarayında bir rasadhâne te’sis ederek, Harezm’de bulduğu, güneşin ve gezegenlerin deklinasyonları (meyilleri) için bir tedkik rasadı yaptı. 1011 (H. 402) senesi ortalarına doğru Kabil şehrinde çalışmalarda bulundu.

Dünyâ çapının tâyinini ilk defa Bîrûnî yapmıştır. Makale fi istihracı Kutr-il-ard bi rasadı Inhitât-ıl-Ufuk adlı risalesinde yer yarıçapının hesabını açıklar ve dünyânın yuvarlak oluşunda en ufak tereddüde yer vermez.

Cos ? = R/(R+h)

veya bazı basitleştirmelerle

Rkm=23636. hm/ ?2 dak

Bîrûnî düz bir ovada A noktasından, uzaktan ölçme metodu ile HH’ yüksekliğini h-308 m. olarak, bu yükseklikte ufuk alçalmasını iseoc=34 dakika olarak ölçtü. OAH’ dik üçgeninden yukarıdaki bağıntı ile yer yarıçapı için R = 6297,5 km. olarak buldu. Inkra adlı eserinde ise yer yarıçapını R =6324,66 km. olarak, gerçek yarıçapa çok yakın bir şekilde, vermektedir.

Bîrûnî’ye göre ilim hazzı, yâni hak ve hakîkati araştırma zevki, en yüksek zevkler arasındadır. Bu hususta kendisi şöyle demektedir: “İlim adamına, yâni ilim hizmetçisine lâzım ve kaçınılmaz olan şey, ilmin bütün sahalarında yeterli bir seviyede olmasa bile, ilimler arasında bir ayırım yapmamak, her birinin hakkını vermektir.

Çünkü ilim güzeldir. Lezzeti de kalıcıdır. Araştırma boyunca bu lezzet sürer gider. Çalışma bitince, lezzet de son bulur. İlim adamı, kendinden önce gelen âlimlere hor gözle bakmamalı; tevazu ile eserlerine yaklaşıp, istifâde etmelidir. Böylece en doğru ve sağlam bilgilere ulaşacak, kusurlu, hatalı bilgilerden uzak durmuş olacaktır.

İlmin ilerlemesi ve gelişmesi için şunlar lüzumludur:
1-İlmî düşünceye serbestlik tanınmalı, yâni ilimde söz sahibi olanlar fikir hürriyetine sâhib olmalı.
2-İlmî çalışmalar açık ve sağlam metodlara dayanmalı.
3-İlim; batıl düşüncelerden, sihir ve hurafelerden arınmış olmalı.
4-Gerçek ilim adamlarının çalışma zevk, şevk ve gayretlerini arttıran teşvik tedbirleri alınmalı.
5-İlmin ilerlemesi için lüzumlu her türlü maddî, sosyal, teknik şartlar ve imkânlar hazırlanmalı.
6-İlme, ilmî eserlere ve ilim adamlarına hürmet edilmeli, îtibârları sağlanmalı. 7-İnsanların dikkat ve alâkalarını ilmî konulara çekme çalışmaları yapılmalı. 8-Devletin ileri gelen adamları, ilmin gelişmesi için gereken tedbirleri tesbit edip, hemen bunları tatbik etmeli.”

Bîrûnî, muhtelif ilimlere dâir 1037 (H. 429) senesine kadar 113 eser yazmıştır. 1037 senesinden sonra yaşadığı 12 sene zarfında ise, 83 eser te’lif etmiştir. Bîrûnî’nin eserleri incelendiğinde, onun esaslı bir din kültürü almış ve aldığı bu din ilimleri kültürünü tam anlamıyla hazmetmiş, bütün hayâtına ve çalışmalarına sirayet ettirmiş olduğu görülmektedir. Bîrûnî’nin dehâsını ve ilmî başarılarının sırrını, esâsında onun bu yönünde aramak lâzımdır. Yazdığı eserlerinden bâzıları şunlardır:

Âsâr-ül-Bakiyye: Bîrûnî, bu eserini yirmi sekiz yaşında yazmıştır. Arapça te’lif eser olup, Gürcan hükümdarı Kâbus bin Yaşgîr’e ithaf etmiştir. 1878-79 senesinde İngilizce’ye tercüme edilen eser, 1923 yılında tekrar basılmıştır. Esec, beynelmilel bir kronoloji, târih, takvim, kültür ve astronomi konularını ihtiva etmekte olup, ilmî değerini günümüzde bile sürdürmektedir.

Bu eserinde Harezm şehrinde yaptığı 7,5 m. çapındaki duvar rubu’ tahtası ile ölçtüğü ekliptik (dâire-i husuf, tutulma çemberi) meylini (gök ekvatoru ile yaptığı açı dünyânın ekseninin eğikliği) vermektedir.

 

Sene

Ekliptiğin Meyli

Batlamyus

?

23°50′

El-Me’mun astronomları

832

23°33’39”

Sabit bin Kurre

875

23°33’30”

El-Bettani

880

23°27′

El-Biruni

995

23°27′

Techo Brahe

1790

23°30′

Bradley

1750

23°28-3′

Modern Ölçüler

1950

23°26-7′

Bu tablodan da anlaşıldığı gibi, Bîrûnî’nin bulduğu değer, bugünkü ölçülere çok yakındır.

Tahkîku mâ lil-Hind: Bu eserini Gazneli Mahmûd Hân ile birlikte gittiği Hindistan seferlerinde hind dîni, kültür ve felsefesini, sanskritçeyi öğrenip, yerinde tetkik etmek suretiyle hazırlamıştır. Eser 1887 senesinde İngilizce’ye tercüme edilmiş, 1910 yılında da tekrar basılmıştır. Bîrûnî bu eserde; Hind ilmi, felsefesi ve dinleri üzerinde durmuş ve coğrafî bilgilere de yer vermiştir. Eserin bir nüshası, İstanbul Köprülü Kütüphanesi yazmaları arasında 1001 numarada kayıtlıdır.

Tahdîdu nihâyet-il-emâkîn li-tashîh-il-mesâkîn: 1015 (H. 406) senesinde tamamladığı bu eserde, matematikî coğrafyanın inceleme metodları anlatılmıştır. Harezm, Hindistan ve Afganistan’da yaptığı rasatları ile jeoloji ve jeodeziye âid mes’elelerden bahsetmektedir. Ayrıca enlem ve boylam incelemeleri üzerinde oldukça geniş bilgi vermekte, trigonometri ile ilgili yeni kavram ve yorumlar getirmektedir. Bu eseri ile Bîrûnî, jeodezi ilminin kurucusu sayılmaktadır.

El-Kânûn-ül-Mes’ûdî: Astronomik coğrafya demek olan bu eser, Bîrûnî’nin en büyük eseridir. Bu eseri ciddî, ehemmiyeti hâiz bir matematik ansiklopedisi mâhiyetinde olup, devrinin bir çok yeniliklerini ve keşiflerini ihtiva etmektedir. Eser, Hindistan’da iki cild hâlinde basılmıştır. Bir çok batılı ilim adamı eser üzerinde çalışmalar yapmaktadır.

Kitâb-üt-tefhîm fi evâili sanâat-it-tencîm: Trigonometri, astronomi ve astrolojiye dâir hem Farsça, hem de Arapça olarak yazdığı büyük eserlerinden biridir. 1934 senesinde İngilizceye tercüme edilmiştir.

Kitâb-ül-cevâhir fi ma’rifet-il-cevâhir: Bu eseri, kıymetli taşlar ve mâdenlerden bahsetmektedir. Bîrûnî, izafî (rölatif, nisbî) yoğunlukları, mahrûtî âlet dediği ve en eski piknometre diyebileceğimiz bir âlet vasıtasıyla tâyin etmekte idi. O’nun sıcak ve soğuk su arasındaki ağırlık farkını, daha o vakit 0,041677 olarak tesbite muvaffak olduğu bilinirse, kendisinin ne mahir bir ilim adamı olduğu ortaya çıkar. Altının, zümrüdün, kuvarsın izafi kesafetini, Bîrûnî daha o zamanlar tâyin etmiştir.

Bîrûnî, bu eserde bâzı cisimlerin yoğunluklarını aşağıdaki şekilde tesbit etmiştir. Bu değerlerle, bugün tesbit edilen değerler aşağı-yukarı aynıdır.

Bu değerlere göre:

Maddenin

Cinsi

Biruni’ye

Göre

Bugünkü

Değere Göre

Altın

19.26

19.26

Cıva

13.74

13.59

Kurşun

11.40

11.35

Bakır

8.92

8.85

Pirinç

8.67

8.40

Demir

7.82

7.79

Kalay

7.22

7.29

Kitâb-üs-Saydalâ: Tıb ve eczacılık konusunda yazdığı ansiklopedik mâhiyette bir eserdir. Eserde, ilâçların ve otların isimleri; Arapça, Farsça, Yunanca, Süryânîce, Sanskritçe, Hintçe ve Türkçe olarak kaydedilmiş, özellikleri açıklanmıştır. Eser, günümüzde bir çok dillere tercüme edilmiştir. Bir nüshası, Bursa-Kurşunlu Camii Kütüphânesi’nde mevcuttur. Bîrûnî’nin son eseri kabul edilmektedir.

Bîrûnî, yalnız coğrafyaya âid olmak üzere, müstakil eserler de yazmıştır. Çapı 10 arşın (6,8 m) kadar büyük bir yarım küre yaparak, coğrafî mevkîlerin enlem ve boylamlarını kendi incelemeleri ile tesbit ederek, üzerine kaydetmiştir. Ne yazık ki, bu eser ziyan olmuştur.

Taksîm-ül-ekâlîm adlı bir coğrafî eser ile Tefhîm’den alınma bir haritada elde bulunmaktadır. Bîrûnî, mühendis ve coğrafyacı olduğu kadar da büyük bir tarihçi idi. Onun, Harezm târihine dâir, Ahbâr-ul-Harezm ve Meşâhir-ül-Harezm adındaki eserleri; Gazneliler târihine dâir, Târîhu eyyâm-is-Sultân Mahmûd’u; Manihaîler ve Karâmitalılar târihine dâir, Târîh-ul mübayyeze vel-Karâmita adlı eserleri ile târih tenkidine âid olduğu isminden anlaşılan, Tenkîh-üt-tevârih adlı bir eseri olduğu bilinmektedir.

Jeodeziye dâir ilk eseri Bîrûnî yazmıştır. Bu sahada yazılan eserler, ancak 8 asır sonra görülmüştür. Işık hızının varlığını ve bunun sesten kat kat fazla olduğunu belirtmiştir.

Bîrûnî, 63 yaşında iken arkadaşına yazdığı bir mektupta, büyüklü-küçüklü 180’i bulan eserlerinin listesini vermektedir. Ne yazık ki bunlardan 22 tanesi günümüze kadar gelebilmiştir.

Günümüze sâdece isimleri ulaşan eserlerinden bâzıları şunlardır:
1-Târîh-ul-Hind,
2-Kitâbu Hisâb-il-müselselât,
3-Mekâlidu ilm-il-Hey’e,
4-İstihvâc-il-Evtân,
5-Kitâb-u Kurriyet-is-semâ,
6-Ru’yet-il-ehille,
7-Kitâb-ül-Amel bil-Usturlab,
8-Turuk-il-Hisâb,
9-Akl-in-Nev’i,
10-Usûl-ir-resmi âlâ sath-il-kürre,
11-Hisâb-il-Müsellesât.

Bîrûnî, bütün bu inceleme ve eserleri ile vardığı neticeleri, eski Yunalıların ve daha önceki İslâm âlimlerinin ulaştığı sonuçlara nisbetle daha dakik ve daha doğru olmasını, İslâm fetihleri ile medeniyet sahasının genişlemesine bağlayarak, bundan dolayı Allahü teâlâya hamdetmiştir.

Bîrûnî, bütün ömrünü ilme vermiş ve eserlerini, pek azı müstesna, Arapça olarak yazmıştır. O devirlerde ve daha sonraları, çok zengin bir dil olan Arapça, edebî ve ilmî bir dil olarak kullanılmıştır. Bîrûnî; “Eğer eserlerimi kendi lisânımda yazacak olsam, bunlar çok saf Arap cinsi atlar sürüsü arasında zürâfalar gibi garip bir şey olurdu” demektedir. Dünyâdaki bütün ilim tarihçilerinin tasdîk ettiği gibi o, en has mânâsı ile dahî bir âlimdir.

Bîrûnî için, ilmî araştırma; fıtrî bir arzu, tabiî bir ihtiyaç derecesindeydi. Başka şeylere îtibâr etmiyordu, öyle ki, Gazneli Sultan Mes’ûd’un kendisine hediye olarak gönderdiği bir fil yükü gümüş liraya dönüp bakmamış ve geri devlet hazînesine iade etmiştir. Allah için ilme hizmeti gaye edinmiş; kalbinde mal, mevkî ve menfaat duygularına yer vermemiştir.

Bîrûnî, ilmî araştırmalarında metod olarak, hem teoriyi hem de teorinin tatbikî yönünü, yâni tecrübeyi birlikte esas alıyordu. Onun için teori ve tecrübe, ilmin iki kanadı gibidir. Ayrıca tecrübeyi tekrar tekrar yapmak ve kesin neticeye bu yoldan ulaşmak da ona göre ilmî çalışmanın esâsını teşkil ediyordu. İlimde açıklıktan yana idi. Örtülü, kapalı ve mübhem sözlerden nefret ederdi.

Her çeşit ilim dalında, muhtevalı bilgi ile dikkatle tesbit edilen ayrıntı la n, birbirleriyle gayet güzel bir şekilde bağdaştırmıştır. İlim adamı olarak, dâima yapıcı ve tenkidçi zihniyetle, bilgisinde ve araştırdığı konulara yaklaşımlarında sığ ve sathî olma vasıflarından her zaman uzak durmuştur. Ele aldığı konularda, dâima derinlemesine bir nüfuz ve kavrayışa ulaşmış, konularını geniş çerçeveli olarak mütâlâa etmiştir. Çeşitli konularda mes’elelerin özüne, ruhuna inmek ve ince noktalarını kavramak, Bîrûnî’nin her zaman yaptığı ve ustaca başardığı bir şeydir.

Bîrûnî, tam anlamıyla ilmî araştırma metoduna sahipti. Bu yüzden bilim tarihçileri onu, bütün devirlerin en büyük mütefekkirleri arasında değerlendirirler. Ortaya koyduğu metod; eşya ve hâdiselerin en ince ayrıntılarından başlıyarak araştırma ve incelemelerini sürdürmek, tecrübelerle nazariyeleri sağlam esaslara oturtmak ve böylece genel prensip ve kânunlara ulaşmaktır.

Günümüzde, özellikle batı bilim dünyâsında ve onları körü körüne taklid eden doğulularda yaygın olan kanâate göre, ünlü yer çekim nazariyesi, yâni cazibe kânunu, İngiliz bilim adamı Newton tarafından keşfedilmiştir. Hâlbuki, bu mevzuda ilk defa, fikir ortaya atıp, incelemelerde bulunan Bîrûnî’dir. Bîrûnî, yer çekimi hakkında şunları söylemiştir: “Dünyâ dönüyorsa, bu dönüşünden dolayı ağaçlar, taşlar yerlerinden niçin fırlamıyor?” diyenlere şöyle cevap veririz: “Bu, dünyânın dönmesi hakkında ortaya koyduğumuz teoriyi çürütmez. Çünkü her şey dünyânın merkezine düşüyor. Bu da gösteriyor ki, o merkezde çekicilik var. İşte bu yer çekimi, yeryüzündeki nesnelerin dışarı fırlamasına mâni olmaktadır. Bu hususu bilim tarihçisi Kari Boyer, History of mathematics adlı eserinde açıkça belirtmektedir.

Bîrûnî’nin eserlerine gerçek ilim haysiyetiyle yaklaşıp tetkik eden bütün ilim adamları, ilim tarihçileri ortaklaşa olarak şu sonuca varmaktadırlar: “Bîrûnî, çok nâdir yetişen bir dahî, ilim dünyâsına şimdi ve gelecekte ışık tutacak olan büyük bir âlimdir. Ona, her yaklaşmamızda; metoduna, haysiyetine, şahsiyetine, derin kavrayış ve nezâketine hayran kalmaktayız.” Bu ortak kanâatin sonucu olarak, Amerikalı ünlü bilim tarihçisi George Sorton, 11. asra Bîrûnî Asrı demektedir.

İLİM ADAMININ HUSUSİYETLERİ
Birûnî; beşeri, mânevf ilimler sahasındaki incelemelerinde bir takım prensibleri esas alıyordu. Bu hususta şöyle demektedir: “Bu ilimlerle meşgul olacaklar, önce kalblerini bozuk itikâd, kötü huy ve saplantılardan temizlemelidir, insanların çoğu mânevi hastalıklara yakalanmıştır.

Bu hastalıklar, sahibini hak ve hakikati göremez hâle getirir, kalbi kör, kulağı sağır eder. Taassup, başkalarına üstün gelme, nefsin, kötü arzu ve heveslerin peşi sıra gitme, makam, mevki sevdası peşinde olma ve benzeri kötü huylar, ilim adamına yakışmaz.

Bu sebeple de herkes ilim adamı olamaz, ilim yolu çetin bir yoldur. Fakat, ele geçmesi imkânsız da değildir. Hak ve hakikati araştırırken mümkün olan en yakın, en sahih ve en sağlam bilgilere tutunulur. Bu yapılırken de, sahalarının otoritelerine veya eserlerine müracaat edilir. Yâni herkesin sözüne ve eserine değil de, otorite olan âlimlerin söz ve eserine baş vurulur. Tesbiti mümkün olan hakikatler ortaya çıkarılır.”

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

mersin eskort -
deneme bonusu
- deneme bonusu veren siteler - Goley90 Giriş - youtube beğeni satın al - buy youtube likes - istanbul escorts - beşiktaş escort - beylikdüzü escort - postegro - deneme bonusu veren siteler - deneme bonusu veren siteler - istanbul escort - Baywin Giriş - bonusu veren siteler - sahabet güncel adres - onwin kayıt - Aviator oyna