İstanbul’da Yaşamış Hangi İslam Alimleri Vardır

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

MUSTAFA İZZÎ EFENDİ
İstanbul’da yetişen evliyâdan. İsmi Mustafa İzzî olup, Hasırcızâde lakabıyla meşhûrdur. İstanbul’da doğdu. Doğum târihi bilinmemektedir. 1823 (H.1239) senesinde İstanbul’da vefât etti. Sütlüce’deki türbesine defnedildi.

Mustafa İzzî Efendinin babası, sâlih bir zât olan Halîl Demhûrî’dir. Birâderi de, Hasırcıbaşı Emîr Ağa’dır. Babası dâimâ onun ticârethânesinde vakit geçirdiği için, Hasırcı Şeyh Halîl ismiyle anıldı. Bu sebeple Mustafa İzzî Efendi de, Hasırcızâde diye şöhret buldu.

Mustafa İzzî Efendi, tasavvuf yolunu seçip ilim ve edeb öğrendi. Birâderi ise ticâretle meşgûl oldu. Büyük âlim Süleymân Sıdkî Efendinin terbiyesiyle yetişti. Çok riyâzet ve mücâhedede bulundu. İçini ve dışını İslâm dîninin güzel ahlâkı ile süsledi.Hocasından icâzet, diploma aldı. Şöhreti her yere yayıldı. Hocasının emriyle Sütlüce’deki dergâha yerleşip, insanları irşâda, hak ve hakikatı anlatmaya ve talebe yetiştirmeye başladı. Dergâhı, Hasîrîzâde dergâhı diye şöhret buldu.

Mustafa İzzî Efendi, hacca gitmek için yola çıktı. Mekke-i mükerreme ve Medîne-i münevveredeki vazifesini hakkıyla yerine getirmeye çalıştı. Peygamber efendimizin mübârek kabr-i şerîfini ziyâret edip Mısır’a geldi.Mısır’a geldiğinde yol parası tükenmişti. Yoluna devâm edemeyip orada kaldı. Mevsim de, Ahmed Bedevî’nin ziyâreti ve mevlîd-i şerîf cemiyetlerinin yapıldığı zamâna tesâdüf etmişti.Bu sebeple Tanta’ya gidip, oradaki Ahmed Bedevî hazretlerinin kabr-i şerîfini ziyâret etti. O esnâda hâlini arzetti. Hüzn ile kendinden geçmiş iken, hiç tanımadığı birisi omuzuna eliyle dokunarak; “Hasırcıoğlu Mustafa Efendi siz misiniz?” dedi. O da; “Evet efendim.” diye cevap verince, o kimse koynundan bir kese çıkardı ve; “Şunu al. İhtiyâcın için sarfedersin. İstanbul’da karşılaşırsak alırım, yoksa helâl olsun.” dedi ve kalabalık içine karışarak kayboldu. İstanbul’da da hiç görülmedi.

Mustafa İzzî Efendinin vefâtında, zamânın şâirlerinden Hayreddîn Efendi tarafından söylenen şiirde özetle şöyle denmektedir:

“Bütün vakitlerini insanlara ilim ve edeb öğretmekle geçirdi. Fazîletiyle zamânının büyükleri arasına girdi. Kırk sene irşâd makâmında bulundu. Nice eksik ve noksan kimseler onun feyziyle terbiye oldu. Onun rûhâniyetinden istifâde etmek isteyen, onu vesîle edip yardım istesin. Hulûs-i kalb ile bu ziyâretgâha gelsin. Bu sebeple mânevî kemâle kavuşur.”

KAYNAKLAR

1) Sefînet-ül-Evliyâ; c.1, s.345-348

2) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.18, s.149

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir