Keşke Kocam Siyah Olmasaydı

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

KEŞKİ KOCAM SİYAH OLMASAYDI
Hakim Ata Ahmed Yesevî Hazretlerinin dördüncü halifeleriydi ve siyaha yakın koyu esmer bir zattı… Bir gün, zevcesi Anber ananın gönlüne şu düşünce yumak yıımak oturdu:

—    Ne olurdu, Hakim Ata siyah olmasaydı!…

Hakim Ata, keramet nuruyla bu gizli fikri keşfetti

ve zevcesine:

—    Ey hatun, dedi, yakın zamanda benden daha siyahına düşeceksin!…

Çok geçmeden de bu temeli çürük dünyadan gerçek dünyaya yolcu oluverdiler… Şimdi Anber ana Hakim Ata’sız kahvermişti…

Hakim Ata ebediyete intikal edince Zengi Ata Taş-kentten kalkıp Harizem”e geldi… Mürşidinin kabrini ziyaret ve yakınlarını ta”ziyet edinceye kadar da hiçbir işle uğraşmadı…

Anber ananın «îddet» dedikleri şer”i bekleme müddeti nihayete erince müridlerinden birini ona gönderdi:

— Git, Anber Anaya söyle!. Onun nikâhına talibim!…

Zengi Ata”nın adamı Anber Ananın kapışma varıp tıkırdattı .

— Tık, tık, tıkkkl…

îçeriden Anber Ana seslendi:

— Kim o?

Dışarıdaki cevap verdi:

—    Zengi Ata”nın müridiyim. Size bir haber getirdim…

Anber Ana kapıda belirdi ve kapıdaki mürid, şeyhinden aldığı emıi ona ulaştırdı:

—    Anber Ananın nikâhına talibim!

Anber Ana derhal yüzünü çevirdi ve dedi:

— Ben Hakim Ata”dan sonra kimseye varmam!… Kaldı ki, bu kömür yüzlü zenciye!…

Fakat o da ne? Akıllan oynatan bir hal zuhur ediyordu… Anber Ana, kendisine talip olan Zengi Ata”va red cevabmı verir vermez yüzünü ne tarafa çevirse o tarafa doğru boynu tutuluyor, bükülüyor ve düzelmez oluveriyordu…

Anber Ana, aJkıl ve idrâkin âciz kaldığı bu sırrın kuyusunda çırpma dursun… Teklifi götüren mürid Zengi Ata”ya, koşup vaziyeti haber verdi…

Zengi Ata, simsiyah dudaklarına tatlı bir tebessüm kondurup dedi ki:

—    Git de Anber Ana ya de ki *. Beni Zengi Ata gönderdi ve soruyor: Bir gün «Keşki kocam siyah olmasaydı!* diye kalbinden geçen duygu hatırında mı? Hani bu duyguyu Hakim Ata keşfetmiş ve «Benden daha siyahına düşeceksin!» dememiş miydi sana? Şimdi ne dersin bu tecelliye?

Mürid, kanatlı kuş gibi uçarak tekrar Anber Ana”nın huzuruna geldi ve Mürşidinin söylediklerini ayniyle hikâye etti… Anber Ana, duydukları karşısında ak çiçekli gül dalı misâli titreyerek kaderin emrine boyun eğdi.  Boynu düzeldi… Kader kaleminin yazdığını bozmaya kimin gücü yeter ki…
Zengi Ata kömür gibi simsiyah derili biriydi ama içi apaydınlık bir Mürşid-i Kâmildi…

Iç gözlerine hikmet sürmesi çekilmişti… Zengi Ata, Hakim Ata”dan sonra onun irşad kürsüsüne oturmuştu…

Bir gün dört talebe Buhara medreselerinden aynlıp Türkistan taraflarına geldiler… Geliş sebepleri de birdenbire içlerine bâtın ilminin ateşinin düşmesi…

Zahiri ilimle gönül ve kafaları dolu olan bu dört talebe Taşkent kırlarından geçerken, dudakları kalın bir zencinin bir sürü sığır otlattığını gördüler… Ve derhal ona doğru yürüdüler…

Gördüler ki, simsiyah renkli bir çoban dikenli otlardan bir demet yapmada ve çıplak ayağını demetin üzerine bastığı halde dikenler kendisine hiçbir ızdırap vermemede…

Bu manzaraya taaccüple baktılar, sonra selâm verdiler:

—    Esselâmü Aleyküm!…

Zengi Ata,«selâmlarına mukabeleden sonra sordu:

—    Ey delikanlılar!… Siz gariplere benziyorsunuz!… Nereden gelmektesiniz?

Mürşid arayıcı gençler cevap verdi:

—    Biz Buhara”da medrese talebesiydik… İlim okuyorduk. Ne var ki, birden içimize bir ateş düştü ve akıl didişmelerinden vazgeçip bâtın yoluna sapmak dileği geldi… Bu sebeple evimizi, yurdumuzu, medresemizi ve her şeyimizi bırakıp yollara düştük… Tek ve biricik murâdımız,bizi gayemize erdirecek kâmil mürşidi bulmak… Onu arıyoruz!… Bize öyle birini tavsiye eder misiniz?…

Zengi Ata”nın kedin dudakları bir yay gibi gerildi… Bu saffetli gençlerin nurlu yüzlerine nazar edip dedi ki:

—    Durun; dünyanın çevre çevre dört bucağını koklayıp kâmil mürşidden bir koku alacak olursam size haber vereyim!…

Ve kırlarda sığır otlatan kömür gibi simsiyah yüzlü Zengi Ata, başiyle bir daire çizerek her tarafı nefes nefes kokladı ve bütün istikametleri yokladı…

Sonra kıvılcım saçan gözlerini saffetli gençlerin üzerine dikip:

—    Ey çocuklar, dedi, her tarafı kokladım ve yokladım; sizi irşada ehil, kendimden başka kimseyi bulamadım!…

Gençlerin üzerine sanki bütün gök kubbe çöküver-mişti. Müthiş bir hayret hepsini yumak yumak sardı… İçlerinden ikisi derhal inkâra yöneldiler…

Seyyid Ata”nın kalbine damla damla bir düşünce indi:

—    Ben, dedi, Peygamber soyundan gelmeyim; ilim sâ-hibi ve incelikleri bilen bir insan olarak siyahı bir çobana nasıl bağlanabilirim?…

Bedr Ata da aynı düşüncelerin denizinde yüzüyordu:

—    Bu kalın dudaklı, simsiyah yüzlü adamın yeltendiği iddiaya ve ettiği dâvaya da bak!… Olacak şey değil!…

Ne var ki, öbür iki genç bu inkâra düşmediler… Gönülleri bir pınar gibi çağlayarak dediler ki:

—    Mümkündür ki, kudret ve Celâl sâhibi olan Allah, bu siyah «damın gönlüne emânet ve hikmet nûrunu yerleştirmiş olsun… Esrar âlemi bu, kim ne bilir?…

Hâle bakınız ki, ne inkâr edenler, ne de kabul gösterenler henüz bir karşılık vermeğe vakit bulamadan Zengi Ata”nın tasarrufu yetişti… Hepsi birden güneş câzibe-

sine tutulmuş yıldızlar gibi onun c&zibesine tutuldular ve hıçkırıklar içinde eteğine yapıştılar:

—    Bize himmet et!…

Bu pınl pınl gençler arasından Zengi Ata”ya ilk bağlanan Uzun Haşan Ata oldu… İlk kemâl ve irş&d makamına da yine o erişti…

Hani ilk görüşünde Zengi Ata”yı küçümseyen, ilmine mağrur bir genç vardı ya, o da Şeyhin kapışma kul oldu;.. Ne var ki, bir türlü gönül darlığından kurtulmak mümkün değildi…

Bu yolda nefsine etmediği işkence bırakmadı… Hepsi beyhûde, bir türlü esrar perdesi kendisine açılmıyordu… Nihayet bir gün Anber Ana”nın kapışma varıp yalvardı:

—    Ey annelerin sultam!… Sizin ricanız Zengi Ata”nın önünde tesirli ve benim gibi âcizlere şefkatiniz büyüktür. Lütfen benim için şefâatte bulununuz ve keskin nazarlarının bana yönelmesini sağlayınız. Yoksa bir adım yol alamıyorum…

Anber Ana, Seyyid Ata”ya acıdı, ışıklar dolu gözlerini ona dikip dedi ki;

—    Ey çocuğum!… Sen bu akşam siyah örtülere bürünüp şeyhin yolu önünde uzan!… Seher vakti abdest almaya çıktıklarında seni bu halde görsünler ve merhamet etsinler!…

Seyyid Ata, sevincinden uçarak Anber Ana”dan ayrıldı…

Anber Ana, gece vakti Şeyh Hazretlerinin kulağına fısıldadı:

—    Ey âlem Şeyhi!… Ahmed bunca zamandır hizmetinizdedir, şimdiye kadar iltifatı nazarınıza mazhar olamadı… Bir nefes ona himmet etmenizi istirham ediyorum…

Zengi Ata yanaklarına tombul bir gülücük kondurup :
— Ahmed”in, dedi, seyyidliği ve ilmi, yolunda engel oldu. Beni gördüğü gün kendimi ona belirttiğim halde kabul etmedi… Gönlünden, bir Seyyid ve &lim kişinin bir sığır çobanına bağlanamayacağma dair fikirler geçirdi… O yüzden de yolda kaldı… Fakat madem ki sen şefâat ediyorsun; suçunu bağışladım. İnşaallah hali düzelir!…

Karanlık gece bitmiş, seher çağı bütün güzelliğiyle dünyayı yumak yumak sarmıştı. Şalak vakti Zengi Ata dışarıya çıktıklarında, yerde siyah örtülere sanlı bir şey gördü…

Derhal o siyah örtüye doğru yürüdü, ayaklarım kaldırıp örtünün altında yatan Seyyid Atanın göğsüne bastı… Seyyid Ata şeyhinin mübârek ayaklarından öpmeye ve yüzünü, gözünü bu ayaklara sürmeye başladı…

Zengi Ata”nın sesi seherle beraber çağladı f

—    Kimsin sen?

Yerde siyah örtüler içinde yatan cevap verdi:

—    Ahmed!…

Şeyh Hazretleri müjdeledi:

—    Artık ayağa kalkabilirsin, Ahmed!… Bu küçüklük seni bir anda büyütmeye yetti!…

Ve Şeyh Hazretleri, Seyyid Ata”ya öyle bir nazar etti ki, birden müridine bütün fetih kapılan açıldı…

Evet, bu peteğin balını almak için teslimiyet şarttır… Bu kapıya varlıkla değil, yoklukla gelenler kemâl bul-muşlardır…

Ben ancak şöyle derim:

Bir sevdâlı gönül ol, aşkın şevkinde yaşa,

Yerin toprak değildir, yücel, mevkinde yaşa!…

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir