A ile Başlayan Atasözleri ve Anlamları

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

A harfi ile başlayan atasözleri ve anlamları hangileridir? Açıklamalı olarak sıralanmış ve kolayca kavramanız için a harfi ile ilgili başlayan atasözü sözlüğünü derledik. Anlamlarıyla beraber başlayan A harfinin atasözü listesi.

Her ülkenin tarihi, kültürü, dili ve atasözleri var. Atasözleri, kültürümüzde oldukça önemlidir. Atasözleri, geçmişte edinmiş tecrübelerden yola çıkarak söylenmiş özlü sözlerdir. Kimin tarafından söylendikleri belli olmaksızın ağızdan ağıza dolaşan, yol gösterici nitelik kazanmış, az kelime ile çok mana ifade eden kültür unsurlarıdır. Ayrıca Atasözleri bir toplumun duygu, düşünce, inanç ve kültür yapısını yansıtır. Kimi atasözü gerçek anlamı ile kullanılırken kimisi de mecaz anlamı ile kullanılmıştır. Ancak bütün atasözlerinin ortak amacı ders vermektir. Atasözleri ve deyimlerin birbirleriyle ortak ve birbirinden ayrılan bazı özellikleri vardır. Birbirleriyle ortak olan en önemli özellikleri, her ikisinin de toplum tarafından ortak olarak benimsenen ve kullanılan kalıplaşmış sözler olmalarıdır.
İşte alfabe sırasına göre tek tek harflerle Atasözü ve anlamları…

Aba altında er yatar:
Kişiler giyim kuşam ile birbirlerine ilk ithamlarını gerçekleştirirler. Ancak kişi iyi giyinimli diye iyi biri yada kötü giyinimli diye kötü biri olmayabilir. Hiçbir zaman önyargılı olmamalı, insanları tanımadan giyiniş yada görünüşlerine göre düşünmemeli, daha erdemli olmalıyız.


Aba da bir diba da giyene, güzel de bir çirkin de sevene.
Giyinebilen ve yakıştıran kimseler için ucuz ya da pahalı giysi pek anlam ifade etmez. Sevmesini bilen kişiler içinde güzel ya da çirkin farketmez, durum hep böyledir. Çünkü seven insanın yüreği karşısındakini güzel görür, beğenir. Elbise yada mal içinde önemli olan kullanılan malın niteliği değil, o malı işleyen kişinin karakteri veya niteliğidir. Çünkü yapmasını bilen, becerikli insanlar için yaptığı işin düzeyi ve konumu başarısını engellemez.

Aba vakti aba, yaba vakti yaba alan yanılmaz.
Herşey zamanında alındığında ihtiyaçlarımızı giderir. İhtiyacımız olmayan birşeye gereksiz olarak masraf yaparak, farklı ihtiyacımızı almazsak hataya düşer, sıkıntı çekeriz. Gereken zamanda gereken ihtiyacını alan insanlar asla yanılmazlar; sorunla karşılaşmazlar.

Aba vakti yaba, yaba vakti aba.
İnsan kendisine lazım olan şeyleri vaktinden önce almalıdır. Harman zamanı kullanacağı yabayı kışın, kışlık elbiseyi yazın almalıdır.

Abanın kadri yağmurda bilinir.
Bir şeyin değeri ona çok ihtiyaç duyulduğu zaman anlaşılır. Örneğin, hasta olunca sağlığın, meşguliyet arttığında boş vaktin kıymeti daha iyi anlaşılır. Bolluk zamanında fazla önemsenmeyen iki dilim ekmek, kıtlık zamanında kıymete biner.

Abdal (derviş) tekkede, hacı Mekke’de bulunur.
Abdal olanda hacı olanda inançlarının gerektirdiği yerde bulunurlar. Erdemli insanlar kendine uygun işte, yerde ve ortamda bulunmalıdırlar. Dünyadaki tüm insanlarında bu şekilde ilgi duyduğu bir alanı, kendine özgü bir işi vardır. İlgi duyduğu alan veya iş neredeyse kişide orada bulunur.

Abdal abdala çatmayınca, kasnak boyuna geçmez.
Bu atasözünde abdal kelimesi “görgüsüz, kaba kişi” anlamında kullanılmaktadır. Doğal olarak bunların kavgası çetin olur. İki kaba insan aralarında bir münakaşaya tutuştuğunda haksız olan iki taraftan birisi kazanır ve bunun cezasını ikiside çekerler. Durum böyle olduğunda aralarına girmemeli, onların bu münasebetsizlikten ders almaları beklenmelidir.

Abdal abdalın ne onduğunu ister, ne de bulduğunu.
Abdallar gezgin ve bilir kişilerdir. İstediklerini zor elde ettikleri için ve gereksinimleri için ömrü boyunca savaştıklarından birbirleriyle sık sık görüşme, paylaşma olanakları yoktur. Bu yüzden erdemli ve çalışkan kişiler birbirlerine ait olan dünyalıkları kıskanmazlar, teklif edilmediği sürece beklemezler, istemezler.

Abdal ata binince bey oldum sanır, şalgam aşa girince yağ oldum sanır.
Görgüsüz kimse tesadüfen layık olmadığı bir imkana kavuşsa, bu durum kendisinin hakkı imiş gibi davranır, aptalca böbürlenir. Tesadüfen elde edilen makam ve mevkiler, bunları elde eden kimse için bir şımarma ve böbürlenme vesilesi olur.

Abdal düğünden, çocuk oyundan usanmaz.
Gamsız, vurdumduymaz kimse sevdiği işi tekrar tekrar ve uzun süre yapmaktan bıkmaz. Sorumluluk bilinci kazanmamış insanlar, yaşları ve yaratılışları gereği hep aynı şey ile meşgul olurlar. Onların dünyası sınırsız ve sorunsuz bir dünyadır.

Abdala “kar yağıyor” demişler, “titremeye hazırım” demiş.
Yoksulluk ve sıkıntı içinde yaşamakta olan kimseye kış kaygı vermez. O zaten bütün zorluklara alışıktır.

Abdalın dostluğu köy görünceye kadardır.
Çıkarı gereği insana yakınlık gösteren kimse, işini yürütecek başka yollar bulunca insanla ilgisini hemen keser. İşi görülünceye kadar insana çok yakın görünen kimseler, kendi amaçlarına ulaştıkları anda insanı yanlız bırakırlar.

Abdalın karnı doyunca gözü pabucundadır.
Çıkarcı kimsenin arkadaşlığı işi bitinceye kadar sürer. Sadece kendini düşünen insanla ne hayat arkadaşlığı yapılır nede bir gaye için birlikte çalışırlır. Böyle kimseler kendini tatmin olmuş görünce hemen insanı terkederler.

Abdalın yağı çok olursa gah (hem) borusuna çalar (sürer), gah (hem) gerisine.
Bu paranın nasıl ve ne emeklerle kazanıldığını da bilmiyorsa; o parasını helak eder, zarar edecek işlere harcar, yarınlarını asla düşünmeden hepsini tüketir. Bu gibi erdeme ulaşmamış para ve dünya malı sahibi insanlar hem yemesini bilmedikleri gibi harcarlar, hemde kimseye yararı olmayacak şekilde saçıp savururlar.

Aç (arık) at yol almaz, aç (arık) it av olmaz.
İnsandan verim almak ve işini tam olarak yerine getirmesi isteniyorsa, onun ihtiyaçları mutlaka yerine getirilmelidir. Karnı aç olan kimse iş yapamaz.

Aç aman bilmez, çocuk zaman bilmez.
Aç kimse hiçbir gerekçeyle susturulamaz; açlığı giderinceye kadar söyleyeceğini söyler, yapacağını yapar. Çocuk birşey isteyince zamanımı, yerimi diye düşünmez.

Aç ayı oynamaz.
Hayvan yada insan, tüm varlıklar açken bir işlevi yerine getiremez; onlar doyurulmalıdır ki, kendilerinden istenen işi yapsınlar.

Aç bırakmaz hırsız edersin, çok söyleme arsız (yüzsüz) edersin.
Aç bırakılan, doğal ihtiyaçları karşılanmayan insan kötü düşünmeye başlar. Her davranışı kınanan, her yaptığında kusur aranan kimse – nasıl olsa beğenilmiyorum düşüncesiyle – işi tamamen yüzsüzlüğe döker.

Aç doymam, tok acıkmam sanır.
Aç insan hiç doymayacağını düşündüğü için yeterli gıdayı bulunca hoşnut olmaz. Yoksul kimse bir hırsa kapılır, gözünü mal hırsı bürür, durmadan dünyalık biriktirir. Doymuş kimsede hiç acıkmayacağını, tokluk hissinin devamlı olduğunu sanır. Varlıklı kimse bir rehavete sürüklenir, elindekinin hiç bitmeyeceğini düşünür, çalışma ve üretme gereği duymaz; bundan dolayı aşırı harcamalar yaparak israfa sürüklenir.

Aç elini kara sokar.
Aç kalan kimse yiyeceğini sağlamak amacıyla kendini tehlikeye atmaktan çekinmez, doymak için herşeyi yapar.

Aç gözünü, açarlar gözünü.
Her zaman uyanık bulun. Aksi halde öyle silleler yersin, seni öyle kandırırlarki gözünü dört açmak zorunda kalırsın.

Aç kurt bile komşusunu dalamaz.
İnsan her ne kadar kötü olursa olsun, zararı komşusuna dokunmamalıdır. Kurtlar bile komşuluk hukukuna saygılıdır. Birlikte yaşamak zorunda insanların da, dirlik ve düzenlik içinde birbirine iyi davranması gerekir.

Aç ne yemez, tok ne demez.
Yoksul kimse eline geçen şeyin iyisine kötüsüne bakmaz. Varlıklı kimsede olmadık şeylerde kusur arar, bulur. İhtiyaç içinde olan kimse seçme ve tercih etme iradesini gösteremez. Doymuş kimsede bir şeyi hemen beğenmez, kılı kırk yarar.

Aç tavuk (düşünde) kendini buğday (arpa, darı) ambarında sanır (görür).
Yoksul kimse hayal dünyasında yaşar, bolluğa ermiş gibi düşünür ve kurduğu hayal dünyasını şekillendirmekle meşgul olur.

Aç tokun yüzüne bakmakla doymaz.
Kendisi yoksulluk çeken bir kimse zenginlerle düşüp kalkmakla zengin olmaz. Susuz kimsenin uzaktan ırmak seyretmesi susuzluğunu gidermez. İnsan gerçek doyuma ihtiyaç duyduğu şeyleri elde etmekle uğraşır.

Acar tazı çullu da belli olur, çulsuz da.
Şu dünyada öyle insanlar var ki; ne giyindikleri elbiselere yakışıyorlar, ne de onları sığdırabilecek kadar güzel elbiseler var! İnsanlar nasıl gözükürlerse gözüksünler, erdemli olmak, itibar ve güven yaratmak tamamen kişilik ile alakalıdır. Bu sebeple bu gibi kişileri nerde ne şekilde olursa olsun tanırız, kolayca acar insan olduğunu anlarız.

Acele bir ağaçtır, meyvesi pişmanlık.
Acele ile yapılan iş yüz güldürmez. İşin hakkını vermek için ona yeterli bir süre ayırmak mecburiyeti vardır.

Acele giden, ecele gider.
Acele işe şeytanın karıştığı gibi, acele işlerimiz hep bizim dikkatimizi dağıtır, daha dağınık iş yapmamıza neden olur. Acele ile işimizi bitirelim derken başka bir yeri aceleden unuturuz, sonrasında büyük sorunlar yaşarız, mahçup oluruz. Bu yüzden hızlı olmamalı, araba kullanırken bile yavaş gitmeli, hızlı sürerek ecele gitmemeliyiz.

Acele ile menzil alınmaz.
Acele etmekle, sabırsız davranmakla daha çabuk sonuç alınır sanılmamalıdır. İnsanı sonuca götüren acele etmek değil, aksine tedbirli, telaşsız davranmaktır.

Acele işe şeytan karışır.
İnsanlar yaratılışlarına göre aceleci olarak dünyadaki yerlerini almaktadır. Kimi insanlar ise aceleci olmayan sabırlı bir niteliğe sahiptir. Acele etmeyen nitelikli insanlar işlerini oluruna ve zamanına bırakarak kararlı bir şekilde olmasını sağlarlar. Acele ile işini bitirme çabası gösteren kişiler ise bu işin acelesi yüzünden bir çok detayı gözden kaçırır, yanlış olmasına sebebiyet verir; işin sonuna gelmeden çok fazla zorluk ile karşılaşır. Bundan dolayı sinirlenir, öfkelenir ve hatta şeytana uyarak yapmakta oldukları işine son bile verebilirler.

Acele yürüyen yolda kalır.
Her zaman verilen görevleri layıkı ile sorunsuzca başarmamız gerekir. Eğer acele davranırsak yapacaklarımızın arasındaki bazı maddeleri geçeriz, sonra işimizi bitiremeden yarım bırakmış oluruz. Bir yola başlarken aceleci olmamalı, eğer olursak bir aksilik çıkıp iş yolunun yarısında kalacağımızı aklımızdan çıkartmamalıyız.

Aceleci sinek süte düşer.
Yeteri kadar düşünüp taşınmadan, çabuk ve acele davranılarak yapılan işten pekiyi sonuç beklenmemelidir; o iş ya yanlıştır ya da bozuktur. Bunun sonucu olarak bu işi bize veren insanları hayal kırıklığına uğratabilir; kendimizden kötü anlamda ödün vermiş olabiliriz.

Acemi katır kapı önünde yük indirir.
Anlayışsız ve beceriksiz kimse, kendisine yaptırılan işi en önemli yerinde yüz üstünde bırakır.

Acemi nalbant gibi kah (gerek) nalına vurur, kah (gerek) mıhına.
Bazı insanlar saftır, iyi niyetlidir. Fakat söylediği sözlerle yaptığı işler arasında tutarlılık yoktur. Bunu da genellikle bilmeyerek yapar, ancak insanların rahatsız olmasına neden olur. Bu gibi insanlardan uzak durulmalı, iyi niyet yüzünden kötü bir duruma düşülmemelidir.

Acemi nalbant kürt eşeğinde dener kendini.
İşinde ustalığa erişmemiş deneyimsiz kimse, ilk denemelerini her zaman heder olmasına acınmayacak kendinin veya müşterisinin malzemeleri üzerinde yapar. Bu sebeple acemi ellere değerli eşyalarımızı bırakmamalı, onları daha tecrübeli bilir insanlara emanet etmeliyiz.

Acemi nalbant mesleği gavur eşeğinde öğrenirmiş.
Acemi nalbantın kürt eşeğinde kendini demesi gibidir bu atasözü. Mesleğini iyi öğrenememiş kimseler, müşterilerinin eşyalarına ve mallarına acımadan ve zalimce davranarak bu işi öğrenmeye çalışırlar. Daha nazik ve kibar olamamalarının sebebi, bu işi bilmemelerinden kaynaklanır. Bu yüzden hiçbir durumda değerli ihtiyaçlarımızı acemi insanlara bırakmamalı, onlara emanet dahi etmemeliyiz.

Acı (kötü) söz insanı (adamı) dininden (çıkarır), tatlı söz (dil) yılanı deliğinden (ininden) çıkarır.
Kötü söz bir kimseyi çileden çıkarır, onu kötü davranışlara sürükler. Güzel ve gönül okşayıcı söz, birşeyi tatlı ve yumuşak bir uslüpla söylemek en kötü niyetli azgın düşmanı bile yola getirir.

Acı acıyı keser (bastırır).
Çekilen bir acıyı başka bir acı unutturur. Bir zorluğu aşamayınca yanılgıya düşmemeli, başka bir zorluğu göğüsleyerek oradan bir çıkış yolu, bir başarı aranmalıdır.

Acı acıyı keser, su sancıyı.
Çivinin çiviyi sökmesi gibi bir güçlüğü yenebilmek için başka bir güçlük ile ona karşı koymak gerekir. Bir acıyı bastırıp unutabilmek için ise başka bir acı yaşamak gerekir. Çoğu zaman iyi şeyler yapmak için yaşayan nezih ve erdemli insanlar bu iyi şeylerin menevi rahatlığını farklı iyi şeyler yaparak unuturlar. Dünya halindeki tüm yaşantıların hazlarını aynı şekilde yaşanacak başka bir durum düzeltebilir.

Acı patlıcanı kırağı çalmaz.
Haylaz işe yaramayan kimsenin bozulacak fazla birşeyi kalmamıştır. Erdemsiz kimsenin nesi vardır ki, onu yitirsin yada ona herhangi bir zarar gelsin?

Açık ağız aç kalmaz.
Ne aradığını, ne istediğini bilen ve bunu sürekli dile getiren kimse amacına ulaşır. / Yaşamak sorunda olduğunu bilen kimse geçim yolunu arar, bulur.

Açık yaraya tuz ekilmez.
Acısı henüz taze, başına gelen musibetin ilk etkisini henüz tam olarak üzerinden atamamış kimsenin üzüntüsü, bir takım söz ve davranışlarla hatırlatılmamalı yada arttırılmamalıdır.

Açık yerde tepecik kendini dağ sanır.
Aynı şartlarda yaşayan ve sosyal seviyeleri birbirine yakın olan insanların arasında bazı yönlerden azda olsa ileride olan kimse, sanki çok büyük kayda değer bir insan olduğunu sanır ve bundan dolayı böbürlenir.

Acıkan doymam (sanır), susayan kanmam sanır.
Uzun süre birşeyin yokluğunu çeken kimse, o şeyden ne kadar çok elde etse yine kendisine yetmeyeceği kanısında bulunur.

Acıkan ne olsa yer, acıyan ne olsa söyler.
Geçim sıkıntısı içinde bulunan kişiler ve toplumlar, ne türlü bir geçim yolu bulursa onu yaparlar. Bunun iyi yada kötü olmasını düşünmeden her yola başvururlar. Canı yanan kişiler de sonunu düşünmeden ağzına geleni söylerler. Bu durum onları çıkmaza soksa bile bunu düşünecek bir ortam bulamadan konuşmuş, söyleyeceklerini söylemiş olurlar.

Acıklı (dertli) başta akıl olmaz.
Başına bir dert, bir musibet olan kimsenin yaptıklarında mantık ve tutarlılık aranmamalıdır. Çekilen acılar insanın muhakemesini etkiler, yanlış karar vermesine sebep olur.

Acıkmış kudurmuştan beterdir.
Uzun zaman bir şeyin yokluğunu çeken kimse, kudurmuş gibi ona saldırır. Böyle bir insanın gözü başka birşey görmez.

Açılan solar, ağlayan güler.
Hiçbir durum olduğu gibi kalmaz, aynı şekilde devam etmez; herşey değişir. Dünyada sürekli bir değişiklik söz konusudur ve bu herşeyi kapsar: Güzel çirkinleşir, üzüntülü olan mutluluğa kavuşur, bugün başarısız olan, yarın başarılı olur.

Açın gözün ekmek teknesindedir (olur).
İnsanın bütün düşüncesi, yaşaması için büyük önem taşıyan şeyi elde etmektedir. Karnı aç olan birinin işiyle tam anlamıyla meşgul olması, olup bitenlere ilgi göstermesi beklenmemelidir.

Açın karnı doyar, gözü doymaz.
Uzun süre aç kalan kimse, bu durumun sıkıntısını uzun süre unutamaz. Yiyeceğe kavuşup karnını iyice doyursa bile yine aç kalma korkusunu hisseder. Bundan dolayı yemeğin başından kalkmak istemez; aklı fikri yiyeceklerde olur. / Hırslı kimse amacına ulaşsa bile bununla yetinmez, doymak bilmez.

Acındırırsan arsız olur, acıktırırsan hırsız olur.
İyi niyetle himaye edilen ve korunan kimse, sürekli acınacak bir halde tutulmamalıdır. Böyle bir kimse utanma duygusunu yitirir. Ona iyilik yapayım derken kötülük yapmış oluruz. Emeğinin karşılığını alamayan, alın teriyle geçinemeyen insan ister istemez haram yemeye, hırsızlık yapmaya başlar.

A Harfi ile Başlayan Atasözü

Acıyan uyumuş, acıkan uyumamış.
Herkes bu fani dünya halinde kendisini ve sevdiklerini doyurmak, mutlu olabilmek için çalışır; çabalar. Her türlü sıkıntıya katlanmaya çalışır ancak açlığa kimse katlanamaz. Aç kalan insan zararlı insandır, ne yapacağını bilemez. Vücudu içinde bu geçerlidir; rahat olamaz, uyku dahi uyuyamaz.

Açma sırrını dostuna, oda söyler dostuna.
Bir sır, dosta bile açılmamalıdır. Açılırsa oda kendi dostuna anlatır. Bundan üçüncü kişi duyar. Böylece sır yayılır, sır olmaktan çıkar. Bizim dost bildiğimiz de başka bir dostu, onunda başka bir dostu olması normaldir. Bundan dolayı, sır olarak kalmasını istediğimiz bir şeyi en yakınlarımıza bile söylememeliyiz.

Açtırma kutuyu söyletme kötüyü.
Karşısındaki insanın duymasını istemediği bir şeyi söyleme ki, oda senin duymaktan hoşlanmadığın şeyleri söylemesin. İnsanların bilmesini istemediğin sırlarının (ayıplarının) duyulmasını istemiyorsan, sende başkalarının sırlarını (ayıplarını) gizli tut. Ayrıca bir farklı deyim ise şu şekildedir: Kişiler yıllar boyu görüştükleri insanları o kadar iyi tanırlar ki, çoğu zaman eksiklerini onların yüzüne söylemezler. Buna gerek duymadıklarından dolayı kendilerine yaptıkları hatalarıda sineye çekerler. Ancak öyle bir durum gelir ki; bu durumda artık karşıdaki insanın gerçektende mükemmel olmadığını, çoğu zaman eksik yaptığını, gerekirse bu konuyla ilgili yapabileceği eksiklikleri söyleriz. Bu gibi durumlarda bunları söylemeden önce karşı tarafı ikaz eder, kelimelerle uyarırız. Bu uyarı için kullanılan en önemli atasözlerimizden birisidir.

Ada bana, adayım sana.
İnsanlar birbirlerine fedakarlıkta bulunmadığında ya unutulurlar; yada zihinlerden silinirler. İyi kalpli, güvenilir, sözünün eri insanlara bir adım gitmeliyiz ki; onlarda bize gelsinler. Biz eğer gerekli durumlarda fedakarlık yapmazsak, onlarda bize yapmazlar.

Adalet ile zulüm bir yerde barınmaz.
Adalet ile zulüm birbirine zıt şeylerdir. Biri olunca öbürü olmaz. Kurtla kuzu, ateşle barut nasıl bir arada bulunmaz ise, bir insan (yada yönetim) aynı anda hem zalim, hemde adil olamaz.

Adam adam denmekle adam olmaz.
Hiç değeri olmadığı halde değer verip saygı duyarak, bazı ünvanlar vererek ve överek hiçbir kimse iyi yetişmiş, değerli bir insan yapılamaz. Gerçek şahsiyet, olgunluk, insana yakışacak durum, tutum ve davranış insanın kendi özünde bulunmalıdır. Kişileri adam eden yaşadıkları olaylar, tecrübeler ve erdemli davranışlardır.

Adam adam, pehlivan başka adam.
Pehlivanlık zor zanaattır. Her işi yapabilen yada herkesin yaptığı işleri yapan adamlar gerekli ve önemli hususlarda sıradan insanlardan ibarettir. Ama pehlivan gibi herkesin izlemeyi becerebildiği bir meslek sahibi insan üstün nitelikli adam olarak anılır, adam olarak tanınır, övülerek yaşamı sürdürür.

Adam adama gerek olmasa her biri bir dağ başında olurdu.
Kişiler tek başlarına bir anlam ifade etmezler, bu yüzden başka insanların yardımlarına ihtiyaçları vardır. Haliyle topluluklar halinde yaşayarak dertlerini ve sorunlarını çözerler, iş imkanlarını yaratırlar. Bütün gereksinimlerin karşılanması için topluluklar halinde yaşanmalı, yardımlaşma ve dayanışma çerçevesi hayatta tutulmalıdır.

Adam adama gerek olur.
İnsanlar her zaman birbirlerine gerek olurlar. Birbirlerinden yararlanarak iyi şeyler yaparlar. İhtiyaçları olduğunda yanlarında yardımcı olacak kimse olmadığında yapılacak işler yürümez.

Adam adama her daim muhtaç (gerek olur).
İnsan, varolma mücadelesinde her zaman bir yönüyle eksik ve yetersizdir. Bugün birine ihtiyacı olmayan bir kimse, yarın şartlar değişince yada bir durum ortaya çıkınca o kimseye ihtiyaç duyabilir. İnsanlar, birbirleri için gerekli olduklarını akıllarından çıkartmamalıdırlar.

Adam adama yük değil, can gövdeye mülk değil (adam adama yük olmaz).
Bize işi düşen yada evimize konuk olarak gelen kimsenin uzun süre yakamızdan düşmeyeceği düşünülmemeli, ona katlanılmalıdır. Misafir gidici, hayat ise geçicidir.

Adam adamdan korkmaz, utanır (hatır sayar).
İnsan vardır; güç yetirebileceği halde kendisine haksızlık yapanlara karşılık vermez. Böyle bir kimsenin başka bir kimseye hak ettiği sert karşılığı vermemesi ve ona kötülük yapmaması korkudan değil, hatır saymasından yada onun seviyesine düşmek istememesindendir.

Adam adamdır, olmasa da pulu; eşek eşektir, olmasa da çulu.
İnsanların değerleri zengin olmakla hem artmaz, hemde azalmaz. Yoksulluk ve fakirlikte insanların değerini yükseltip, azaltmaz. Diğer yandan değersiz insan kılık kıyafetle değer kazanmaz. Nasıl ki çulu olmayan eşek, eşek olmaktan çıkmıyorsa, insanlarda mal ve mülk ile insan olmaktan çıkamazlar.

Adam adamı bir kere aldatır.
Bir kimse, başkasını bir kez aldatabilir; ikinci kez atdatamaz. Çünkü birinci aldanmadan dersalan kişi artık ona inanmaz, onun dediklerine kanmaz.

Adam hacı mı olur ulaşmakla Mekke’ye, eşek derviş mi olur taş çekmekle tekkeye?
Belli bir düzeye erişmek, o durumun gerektirdiği nitelikleri taşımakla yada yerine getirmekle gerçekleşir. Görünüşü ona benzetmekle kesinlikle olmaz. Diğer yandan istenilen mertebeye erişmek, onun gereklerini yapıyor görünmekle değil gerçekten yapmakla olur. Aksi halde hiçbir konuma o işi yapmakla gelinmez.

Adam iş başında belli olur.
Kişilerin gerçek değeri, iş başında gösterdiği yeterlilik ve başarı ile, çevresindekilere karşı davranışıyla ölçülür. Aksi durumlarda karşıdaki kişi tanınamaz, nasıl huylu olduğu bilinemez.

Adam olacak çocuk bokundan belli olur.
Bir kişinin yeni başladığı veya atıldığı bir işte ilerleyebilip, o konuda iyi olacağı daha yolun başındayken anlaşılır. Bu işe başlar başlamaz hal ve hareketleri ile bunu belli eder. Yapamayacak ve beceremeyecek adam ise baştan durumu belli eder.

Adam olana bir söz yeter.
Öğüt verdiğimiz yada kendisine bir iş yaptırmak istediğimiz anlayışlı biri ise öğüdü dinler, birkez söylemekle o işi yapar. Birşeyi birkaç kez söylemek zorunda bırakan kimsenin anlaşıyı kıt ve insanlık meziyeti eksiktir.

Adam yanıla yanıla, pehlivan yenile yenile.
Kişi, her girişiminde başarılı olmayabilir, yanılmış olabilir. Ancak yeni girişimlerinde bulunduğunda eski hatalara düşmeyecek deneyimler kazanmış olacağından başarma şansı çok daha fazla olacaktır.

Adamak kolay, ödemek güçtür.
Söz vermek kolaydır, çünkü hiçbir uğraşı gerektirmez. Ancak bu sözü yerine getirmek güçtür, çünkü bu iş için ya para ödemeyi yada birşeyle uğraşmayı, bir şey yapmayı gerektirir.

Adamakla mal tükenmez (bitmez).
Bazı kötü karakterli insanların yapabileceğinden çok daha fazla vaatte bulunması, onu adaması kolaydır. Çünkü adadıklarını yapmayacağından ve mallarını vermeyeceğinden dolayı mülkü bitmez, tükenmez.

Adamın ahmağı malını över.
Malını öyle ortalıklarda herkese öven kişi, dinleyenlerin içinde o mala karşı hırs ve istek uyandırır. Bu zayıf insanları etkiler ve malın elden gitmesine yol açar.

Adamın bahtı kızına çeyiz olurmuş.
Özellikle Türk yapısında ağırlıklı bulunan gelenek ve görenekler, geçmişi bize kolayca aktarabilir ve bunu yaşatmamız için bize aşınlanmış bir gen olarak kalabilir. Fakat bu güzel gelenek ve göreneklerimiz, yapılan hatalarında beraberinde gelmesine neden olur. Geçmişte hata yapmış bir devlet büyüğünün bütün Türk milletini hataya sokmuş olması veya bir Osmanlı padişahının yaptığı bir hatanın 700 yıl sonra; bugün karşımıza çıkarak, bize engel olması yada bir babanın yaptığı bir hatanın çocuklarına yansıması gibi bir durum söz konusudur. Bunlar gelecek nesillere iyide olsa, kötüde olsa miras olarak kalırlar.

Adamın iyisi alışverişte belli olur.
İnsanın gerçekten ne olduğu para ile, dünyalıkla kurulan münasebette belli olur. Alışverişte insandan para yada başka bir değer çıktığından, onun insana mı, yoksa paraya mı, daha çok değer verdiğini ancak böyle bir ilişkide öğrenmek mümkündür. Sözü ve davranışıyla bizim hayranlığımızı kazanan nice insanlar vardır ki, satıcı veya alıcı durumunda öyle alçalır, öyle küçük hesaplar yaparlar ki, şaşırıp kalırsın. Bir insanın ne olduğunu anlamak için ondan bir borç istemek, bir ihtiyacını onun yanında dile getirmek yada alışveriş yapmak yeterlidir.

Adamın iyisi iş başında belli olur.
Bir insanın gerçek değeri, iş başında gösterdiği yeterlik ve başarı ile, çevresindekilere karşı davranışlarıyla ölçülür.

Adamın kötüsü olmaz, meğer züğürt ola.
Toplum içinde her kişinin bir değeri vardır. Değer verilmeyen kişiler sadece züğürtlerdir. Parasızlık onların dinlenmemesine yada parası olan insanlar içinde oturmasına engel olarak toplumdan uzaklaşmalarına sebep olur. Böylelikle parasız, zararlı olabilecek adamlardan da uzak durulmuş olur.

Adamın yere bakanından, suyun sessiz (yavaş) akanından kork (suyun yavaş akanından, insanın yere bakanından kork).
İçine kapanık, sessiz ve uysal görünen nice insanlar vardır ki, derin ve tehlikeli sular gibidir. Düşünce ve duygularını açığa vurmayan bu gibi insanlardan, derin sulardan sakınır gibi sakınmak gerekir.

Adı çıkmış dokuza, inmez sekize.
Bazı insanlar yaptıklarını unutturmazlar. Herhangi bir konuda yaptıkları bir hatayı eğer kısa zaman içinde düzeltemez veya affettiremezlerse, karşısındaki insanlarda bu hatayı tekrar yapabileceği tereddütü yaratırlar. Ancak çoğu kimse bunu bilerek bir şans daha tanır. Karşıdaki hatalı insan bu hatayı tekrar yaparsa bu hafızalara kazınır, artık bu kişi hataları ile anılır olur. Bu sadece hata için geçerli değildir. Tüm dünya hali ve yaşamında, her konuda bu şekildedir. Ders çalışmayan bir öğrenciden, hırsıza, çok iyi eli açık bir insandan, azılı bir patrona kadar.

Agaç düşse de yakınına yaslanır.
Bu güzel dünyada etrafı ve ahbapları çok olan insanlar düşsede, düşecek duruma gelsede yakınları tarafından desteklenir. Her zaman yakınlarında bir sevdikleri, bir güvendikleri bulunur. Bu yüzden yıkılmazlar, kimsenin eline düşmezler.

Ağaç kökünden yıkılır.
Ufak tefek değişikliklerle bir ailenin yada toplumun düzeni bozulmaz. İnsanın yada toplumların düzenini, değişmemesi gereken prensiplerin yıpranması, adalet ve benzeri kavramların işlerliğini yitirmesi bozar. Bir yapıyı dayanıklı kılan nasıl onun temeli ise, bir toplumu yada işletmeyi ayakta tutanda onların dayandığı prensiplerdir.

Agaç ne kadar uzasa göğe ermez.
İnsan ne denli herhangi bir konuda yükselirse yükselsin, her zaman bir yerde durur. Erişilmesi doğa yasalarına aykırı olan yüksekliğe çıkamaz ve bunun sınırlarını aşamaz. Allah doğayı ve içindeki tüm canlıları bir sınırı, bir haddesi olacak şekilde yaratmıştır.

Ağaç yaprağı ile güzeldir (gürler).
İnsan tek başına mutlu olmaz. İnsanın çevresi mutsuz ise, bunun doğal sonucu olarak, oda mutsuz olur. İnsanın dostları, akrabaları ve sevenleri var ise bunlarla güç bulur, varlığını gösterir. Kişinin verimli olabilmesi ve önemli işler yapabilmesi ona yakın olanların yardım ve desteğiyle yakından ilgilidir. Bu yardım ve desteği çevresinden görmeyen insan güçsüz ve cılız olur.

Ağaç yaş iken eğilir.
İnsanın eğitimi küçük yaşlarda mümkündür. Çocuklar küçük yaşta kolayca eğitilirler; çünkü hafızaları ve kavrama yetenekleri henüz yıpranmamıştır. Büyümüş ve dünya meşgaleleri ile belleği yıpranmış, dikkati dağılmış insanın kolay kolay eğitilemeyeceği unutulmamalıdır.

Ağaca çıkan keçinin dala bakan ağlağı (oğlağı) olur.
Çocuklar büyüklerinden son derece etkilenirler. Bir insanın alışkanlıkları ve eğilimleri ne ise evladlarıda kendisine benzer.

Ağacı kurt, insanı dert yer.
Kurt, ağacı nasıl içinden yiyerek çürütürse, dert ve üzüntüde insanı öyle yıpratır. Nice sağlam görünüşlü ağaç vardır ki, ansınız kuruduğunu yada hafif bir esintiyle yıkıldığını görürüz. Ağacı görünmeyen kısmından kemiren kurt gibi, insanıda gam ve keder için için bitirir. Bunun gibi, sağlıklı bir insanın birden çöküşüne, basit bir hastalıkla başedemeyip ölmesine tanık oluruz.

Agaçtan maşa olmaz.
Yeteneksiz, beceriksiz kimseler, önemli işlerde kulanılamaz. Tıpkı sobalarımızda kullandığımız maşaların demir olması gibi; eğer tahta bir maşa kullanırsak onu yakarız, hem işimizi görmez hemde maşamızı kaybetmiş oluruz.

Ağılda oğlak doğsa ovada otu biter.
Varlık sahnesine sürülen her canlının rızkına Allah kefildir. Hiçbir canlı yoktur ki, daha o dünyaya gelmeden rızkı yaratılmış olmasın. Var olan her canlı kendi rızkını yer.

Ağır giden yol alır, hızlı giden yolda kalır.
İnsan işlerini teenni ile (düşüne taşına) yapmalıdır. Düşünülerek, aceleye getirilmeden yapılan iş yüz güldürür, sonuç aldırır. Acele ile yapılan iş gelişigüzel olur, yüz güldürmez. Böyle bir işin kusursuz olamayacağı ortadadır.

Ağır kazan geç kaynar.
Anlayışı kıt insandan herşeyi hemen kavraması beklenmemelidir. Eğitimsiz ve kalın kafalı olan insan bir konuyu geç anlar. / Tembel kimsenin elinden iş geç çıkar. / Ağırbaşlı, kendini bilen insan hemen öfkelenmez.

Ağır ol (otur) ki bey (ağa, molla) desinler.
Hafif davranmak, hoppalık yapmak insanın itibarını azaltır. İnsanlar ağırbaşlı, sözünü bilen kimseye saygı gösterirler.

Ağır taş batman döver (yerinden oynamaz).
Ağırbaşlı insan kimsenin oyuncağı olmaz. Onu hırpalamaya kimsenin gücü yetmez.

Ağır yongayı yel kaldırmaz.
Ağırbaşlı kimse ufak tefek olaylar karşısında itidalini yitirmez; olayların meydana geliş sebeplerini araştırır ve sonuçlarını bekler. Küçük söylentiler ve dedikodular olgun insanları etkilemez.

Ağız yer, yüz utanır.
Birinden hediye alan insan, hediye veren kişiye karşı kendini borçlu sanır. Armağan veren kimsenin dileğini yerine getirmezlik etmez, onun işini görmeyi kendine görev bilir.

Ağlama ölü için, ağla diri için.
Bir yakınımız ölse, onun ardından birkaç gün ağlarız. Sonra acımız küllenir, ölen kimseyi unutur gideriz. Esasen ölen ölmüştür, onun için sürekli ağlamanın bir anlamı yoktur. Fakat yaşayanlar için hayat devam etmektedir. Asıl acınası durumda olan kimse değil, onun yerine bıraktığı dul, yetim ve bakmakla yükümlü olduğu insanlardır. Haline ağlanacak olanlar, asıl yaşayan kimselerdir.

Ağlamayan çocuğa meme vermezler.
Sesini yükseltmeyen kimseye hakkını vermezler. Haklar insanın eline tıpış tıpış gelmez. Onları elde etmek için gerek sözlü, gerek fiili olarak mücadele vermek gerekir. İnsan hakkını aramak için sesini duyurmalı, onu aramalıdır.

Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar.
İnsanlara dünya hayatında her daim ağlayacak tek varlık annesidir. Çocukları için ömrünü verir anneler. Evladının başına bir hal geldiğinde hiç bıkmadan, hiç usanmadan üzülür. El gibi kısa sürmez, unutmaz. Sevinçleride aynı şekilde olan anneler, evlatlarının başarılarını yıllarca unutmaz, sürekli anar, sürekli bunun için büyük bir sevinç yaşar.

Ağlatan gülmez.
Başkasına zulmeden, haksızlık yapan kimsenin kötülüğü yerde kalmaz; kendisine döner. Onuda ağlatır.

Ağrımayan başın, sargıya ihtiyacı yoktur.
Kişiler üzerine düşmeyen işle ilgilenmemeli, üzerine düşmeyen görevlerde bulunmamalıdır. Aksi halde bu görev ve sorumluluklardan dolayı kaynaklanan sıkıntılar çekilebilir, bunların yükü altında kalınabilir. Arkasında ne olduğunu bilmediğimiz hiçbir işte görev almamalı, bunu vazife olarak bellememeliyiz.

Ağrısız baş mezarda gerek (olur).
Üzüntü, keder ve benzeri sıkıntılı durumlar biz insanlar içindir. Yaşayan her kişinin derdi vardır. Dertsiz kimse ararsanız ancak mezarda bulursunuz. Kişinin derdi ancak ölünce biter.

Ağustosta gölge kovan, zemhiride karnını ovar.
Çalışmayı gerektiren zamanda bunu yapmayan, zevk ve sefa peşinde koşan kimse, gün gelir bunun bedelini öder. Hasat zamanı haylazlık yapan ve kışlık ihtiyaçlarını karşılamayan insan aç kalır. Ağustos böceği ile karında masalında olduğu gibi, vakit ve fırsat varken geleceğini sağlamaya çalışmayan kimse, fırsat elden gittikten sonra aç ve perişan olur.

Ah alan onmaz.
Bu dünyada kimsenin bedduasını almamak gerekir. Mazlumun duası ile Allah arasında bir perdenin olmadığını, bu gibi kimselerin duasının mutlaka kabul edileceğini bildiren peygamber sözü vardır. Yaptığı zulümden ve kötülükten dolayı kendisine ilenilen kimse onmaz.

Ahali isterse padişahı tahttan indirir.
Bir toplumu meydana getiren insanların gücü, kendilerini yönetenlerin de üstündedir.

Ahlatın iyisini ayılar yer.
Bu dünyanın şaşılacak yönlerinden biride şudur ki, güzel şeyler çok defa ona layık olmayan kimselerin eline geçer. Bu dünyanın iyi nimetlerinden daha ziyade züfli, değersiz insanlar istifade ederler. Bu, dünyanın imtihan ortamı olmasının doğal bir sonucudur.

A ile Başlayan Atasözleri

Ahmağa yüz, abdala söz vermeye gelmez.
Ahmağa yüz versinler, bunu fırsat bilerek sizi durmadan meşgul eder, rahatsız eder. Dilenciye söz verirseniz, ikide bir karşınıza dikilip size bunu hatırlatır, dolayısıyla sürekli başınızı ağrıtır.

Ahmak (şaşkın) misafir ev sahibini ağırlar.
Misafiri ağırlamak ev sahibine düşer. Ama şaşkın misafir bunun tersini yapar. Vazifesi olmadığı halde başkasının görev ve sorumluluk alanına giren şeylerle uğraşan nice ahmaklar vardır ki, bu gayretkeşlikleri yüzünden hem başkalarına rezil olur, hemde ellerine birşey geçmez.

Ahmak gelin yengeyi halayığı sanır.
Ahmak olan kimseler, kendisini korumakta ve kollamakta olan kişi yada kişilere, hizmetine verilmiş bir hizmetçi gözüyle bakar ve saygısızca davranışlarıyla onların gönlünü kırarak bu iyilik hizmetinden yoksun kalır.

Ahmak iti yol kocatır.
Akılsız it, nereye gideceğini bilmediğinden nasıl yollarda dolaşarak yorulursa, belli bir amacı olmadan çalışan kimsede hayatını, hiçbir başarı göstermeden tüketir.

Ak akçe kara gün içindir.
Türlü sıkıntılarla kazandığımız para, dar zamanlarda imdadımıza yetişir ve yüzümüzü güldürür. Parayı kazanmak kadar, onu gerektiğinde harcamakta bir hünerdir. Böyle durumlarda parayı harcamaktan çekinmemeliyiz. Gerektiği yerde ve zamanında kazanılmış parayı harcamamak çok çirkin bir davranıştır.

Ak curun akmazsa kara curun kol gibi.
Kişilerin bir işi yaparak kazandıklarını az miktarda gelirin yanında, çok kazanacağını söyledikten sonra bunu kazanamaması pek önemli sayılmaz. Çünkü o işten az kazanılacağı malum, çok kazanılacağı ise şansa kalmıştır.

Ak göt geçit başında belli olur.
İnsanlar bu dünyaya sınanmaya, bir sınav geçirmeye gelmişlerdir. Onlarda kendi aralarında birbirlerini sınayarak hayatlarını idame ederler. Bir işe başladıktan sonra kimin iyi ve kimin kötü olacağı bu işin sonunda, bir sınava girdikten sonra hangi kişinin daha başarılı, hangisinin daha kötü olacağı sınav sonunda ortaya çıkar.

Ak gün ağartır, kara gün karartır.
Mutlu bir yaşama tarzı, insanları daha dinç ve hayatta iyimser kılar. Üzüntülü yaşayış ise yıpratır, düşüncelere sokar ve karamsar olmasına neden olur. Ne olursa olsun mutlu olmaya çalışmalı, yaşadığımız her olayın kötü yanlarını değil iyi yanlarını görerek düşünmeliyiz. Bu şekilde çok daha sağlıklı kalabilir, çok daha iyi şeyler yapabilmek için mutlu olabiliriz.

Ak köpeğin pamuk pazarına zararı vardır.
Kişiler sahip olacakları kötü şeyi, görünüşte iyi şeye benzetiyorsa iyi olan şeyin değeri ve kıymetini unutur. Ancak sonrasında çok pişman olacaktır.

Ak koyun ak bacağından, kara koyun kara bacağından asılır.
Doğruluktan ayrılmayan, güven kazanır, ödüllendirilir, hayatında hep onu başarılı edecek şeyler ile karşılaşıp yaşamını sürdürür. Kötülüğü iş edinen kimseler ise hak ettiği cezayı ve belayı görür, tek tek acısını çeker.

Ak koyun kara koyun geçit başında belli olur.
Yaşadıkları deneyimler sonucunda insanlar erdeme ulaşırlar. Bu erdemlerini ise yeni yaşayacakları konular üzerinde tecrübe olarak kullanırlar. Bir işe giren iki erdemli insandan hangisinin daha iyi olduğu bu işin sonunda anlaşılır. Bu şekilde insanlar tecrübe ile tanınmış olurlar.

Ak koyunu gören, içi dolu yağ sanır.
Kişilerin ve dünya mallarının dışarıdan görünüşüne bakarak buna aldananlar, içindede bu güzelliği barındırdığını sanarlar. Ancak buna aldandıklarında büyük bir hayal kırıklığına uğrarlar. Görünüşe göre bir yargıya varmamalıyız.

Ak koyunun kara kuzusuda olur.
İyi ailenin iyi çocuğu olur diye bir kural yoktur. Nice iyi ana ve babaların kötü çocukları olduğunu hep görürüz.

Ak şeker, kara şeker, bir damar soya çeker.
İnsanlar bir anne ve bir babadan doğarlar. Bu sebeple anneye ve babaya benzeyecek bir kişilikte dünyadaki hayatlarını sürdürürler. Her zaman yaptıkları iyilikte de, kötülükte de aileden gelen bir huy ona sebep olur. İnsan kişiliklerine kalıtım ve genlerin büyük oranda etkisi vardır.

Akacak kan damarda durmaz.
Bir zarara uğramak, bir musibetle karşılaşmak alnımıza yazılmışsa ne yapsak bunun önüne geçemeyiz. Allah’ın taktidir mutlaka yerine gelir. Bundan dolayı aşırı üzüntüye kapılmamak, kadere rıza göstermek gerekir.

Akan çay her zaman kütük getirmez.
Bazı başarılar nadirende olsa tesadüfler sonucudur. Kimileyin emek sarfetmeden para kazanılsa da bu her zaman gerçekleşmez. İnsan işini şansa bırakmamalı, eline sadece kazancının geçeceğini bilmelidir.

Akan su yosun (pislik) tutmaz.
Durgun suların yosun tutması gibi, tembel insanda uyuşuk sevimsiz bir hale gelir. Kişinin kendisinde ve bulunduğu ortamlarda görülen her türlü olumsuzluk tembelliğinin sonucudur.

Akan suya inanma, el oğluna güvenme.
Akışı ne kadar yavaş olursa olsun, akarsuya girmek tehlikelidir. Suyun durgun aktığı yerlerde burgaçlar olabileceğinden, buralara yakalanıp boğulma ihtimali vardır. Bunun gibi bazı beğenilir durumlarına bakıp el oğluna güvenilmemelidir. İnsanın alacası içinde, hayvanın alacası dışında denilmiştir. Bir insanın iyiliğine hemen hükmetmemeli, onun bizim için zarara yol açabilecek tutumları bulunabileceği hatırdan çıkarılmamalıdır.

Akara kokara bakma, çuvala girene bak.
Bu dünyada kişiler kendinden sonra gelecek çoluk ve çocuklarına iyi bir gelecek hazırlamak için çok çalışmalıdır. Az dememeli, çok dememeli, iyi dememeli, kötü dememeli, kimliğimizi kötü etkilemeyecek şekilde her işte bulunup para biriktirmelidir.

Akarsu çukurunu kendi kazar.
Gayret ve irade sahibi kimseler yeteneklerine uygun düşen bir çalışma yönü ve alanı mutlaka bulurlar. Böyle kimselerin önü her zaman açıktır.

Akarsuya inanma, eloğluna dayanma.
Akışı ne kadar yavaş olursa olsun, akar suya girmek tehlikelidir. İnsan sürüklenip, burgaca rastlayıp boğulabilir. Bunun gibi birkaç beğenilir durumuna bakıp el oğluna güvenmek doğru değildir. Anlaşamayacağınız, sizin için zarara yol açan tutumları bulunabilir, bunun için sizi düş kırıklığına uğratabilir.

Akça akıl öğretir, don yürüyüş.
Bol olanaklar, imkanlar ve çevreler insanların iyi işlere girişmesini kolaylaştırır, yol yordam öğrenmesine yardım eder: Parası çok olan kişi, başkalarının aklından geçirmediği güzel işler yapar. Kılıksız olduğu için eskiden topluluk içinde kısıla büzüle yürüyen kimse de giyimli kuşamlı olduğu zaman dikkati çekecek kadar güzel yürür. Para ve güzel giyiniş insanların tüm görünüş ve kişiliklerini baştan sona etkiler.

Akçanın iyisi kesede duran, bahçanın (bahçenin) iyisi eve yakın olan.
Para, şuraya buraya dağıtılmayıp insanın kendi cebinde (kesesinde) bulunursa ivedi (acil) durumlarda gereken nesneleri hemen alabilirler. Bağ ve bahçe de eve yakın olursa, bakımı, korunması ve hemen yararlanılması kolay olur, çalışırken, gidip gelirken zorluk çekilmez.

Akı karası geçitte belli olur.
Bir işe koyulduktan sonra insanların iç yüzleri ortaya çıkar. İşin başında iken çok konuşan ve vadeden insanların asıl dürüstlükleri işin sonunda belli olur.

Akıl adama sermaye.
İnsanın en değerli sermayesi aklıdır. Çünkü bütün işlerini en iyi biçimde aklıyla döndürür. Bu sermaye elden çıkarsa bir daha ele geçirilemez. Bu nedenle insanların aklını, bildiklerini, tecrübelerini iyi kullanması ve koruması gerekir.

Akıl akıldan üstündür.
İnsanın kendi aklını her konuda yeterli görmesi yanlıştır. Önemli meselelerde güvendiğimiz akıllı kimselerin düşüncesini sormalıyız. Bizim düşünemediğimizi başkası, onunda düşünemediğini bir başkası düşünüp bizi aydınlatabilir.

Akıl için yol (tarik) birdir.
Karışık bir meselenin çözümünü, akıllı ve iyi düşündüklerine inandığımız birkaç kişiden ayrı ayrı sorsanız, aynı cevabı alırsınız. Bu sonuca nasıl vardıklarını araştırırsanız görürsünüz ki, hepside yargılamalarında aynı mantık yolunu kullanmışlardır. Salim akıl, bütün insanları aynı yöne sevkeder; çünkü akıl birçok konuda insanları aynı sonuca götürür.

Akıl kişiye (adama) sermayedir.
İnsana öncelikle lazım olan akıl sermayesidir. Aklı yerinde ve düşünmek gibi bir sermayesi olan – para ve mal gibi sermayelerden yoksunda olsa – bunları aklı sayesinde telafi eder. Bundan dolayı bir kimsenin giriştiği bütün işlerde temel araç ve en büyük etken akıldır.

Akıl olmayınca ne yapsın sakal?
Toplumdaki insanlar sadece yaşlanmakla olgunlaşıp erdem sahibi olmazlar. Akılsızsa yapılan işler ve uğraşılar, çocukça olabilir. Bu gibi kişilere akılsızlığı bir arpa boyu yol aldırmaz, sadece saçının, sakalının ak bir hale gelerek itibar sahibiymiş gibi gözükmesine neden olur.

Akıl ortak ortak, mal ortağı kaypak.
Yararlı ortaklık, yapılacak iş üzerinde danışma ve dayanışma ortaklığıdır. Bu, kişileri kötü sonuçtan, zarar ziyandan korur. Mal ortaklığında ise her ortak kendi çıkarını düşündüğü için ortağının zararına çalışabilir, onun elindekileri almak için farklı yollara başvurabilir.

Akıl para ile satılmaz.
İnsana ait bazı meziyetler vardır ki, bunları para ile birine aktarmak yada birinden almak mümkün değildir. Akıl, fazilet ahlak gibi şeyler ya doğuştan vardır yada yaşayarak kazanıdır. Nice varlıklı insanlar vardır, deli gibi davranırlar; nice yoksullarda akıllıca işler yaparlar. Eğer akıl para ile satın alınabilseydi, zenginler ilk önce diğer insanların aklını toplarlardı. Fakat bu mümkün değildir; çünkü akıl Allah vergisi bir nimettir.

Akıl yaşta değil baştadır.
Bir kimsenin yaşı büyümekle organları büyür, boyu uzar. Fakat akıl doğuştan geldiği şekliyle kalır. İnsan büyümekle oda büyümez. Nice gençler vardır ki, saçı sakalı ağarmış olanlardan daha akıllıdır.

Akıl yiğide sermayedir.
Kişinin yaptığı işte başarı sağlaması, aklını kullanması ile orantılıdır. Öyle ki; çok parası var ve aklı yoksa başarısız, aynı şekilde çok aklı var ancak parası yoksa ise yine başarısız olur. Fakat en önemlisi işi bilmek, aklı başında biri olmak gerekir.

Akılları pazara çıkartmışlar, herkes (yine) kendi aklını beğenmiş (almış).
İnsan kendi davranışını, tutumunu başkalarınınkinden daha üstün görür. Herhangi bir konuda onun gibi düşünmeyenleri kusurlu sanır. İnsan kendini beğenmek konusunda o kadar tutucudur ki, mümkün olsada akılları hepten pazara çıkarıp satsan, her insan yine kendi aklını seçer, onu alır.

Akıllı düşman, akılsız dosttan hayırlıdır (deli dostun olacağına akıllı düşmanın olsun).
Akılsız kimse dostu için iyi niyet beslediği halde, yaptığı işin ne gibi sonuçlar doğuracağını bilmediği için insana zarar verebilir. Akılsızlık, iyi niyet gerekçesiylede olsa kötü sonuçlar verir. İyi ve yararlı sonuç için iyi niyet yeterli değildir, bunun için önce akıl gerekidir. Ahmağın kaş yapayım derken göz çıkartmasının sebebi beyinsizliğidir. Ahmağın nerede nasıl vuracağı hiç belli olmaz. Oysa insan, akıllı düşmanının kötülüğü, akıl yoluyla sezer, gereken önlemi alır. Akıllı düşmanla anlaşmak daha kolaydır.

Akıllı düşününceye kadar deli oğlunu everir.
Çoğu zaman çok düşünmek ve işi irdelemek zaman kaybından başka birşey değildir. Kimi insanlar yapacakları işi derinlemesine düşünmeden atılırlar ve çok düşünen kimselerden daha fazla iş görmüş olurlar.

Akıllı hırsız, şaşkın ev sahibini bastırır.
Aklı olan ve bunu kullanmasını bilen insanlar, içinde bulundukları durum ne kadar aleyhlerine olursa olsun, mutlaka bir çıkış yolu bulurlar. Onları bu başarıya götüren ilk etmen akıl ise, ikinci etmen karşılarındaki insanların şaşkınlığı ve kendilerini savunamamalarıdır.

Akıllı köprü arayıncaya dek (kadar), deli suyu geçer.
Tedbirli ve akıllı kişi istediği şeyi elde etmek için sağlam bir yol arar. Bunun içinde sonuç almakta gecikir. Atak kişi ise bazı riskleri göze alarak işe girişir ve çabuk sonuç alır. Kılı kırk yarmak ve tedbirler üzerinde fazla kafa yormak doğru değildir.

Akıllı olsa her sakallı kişi, sakallılara danışırlardı her işi.
Danıştığımız yada danışacağımız her yaşlı, sakallı kişi akıllı sanılmamalıdır. Bu gibi insanlar tecrübeli dahi olsa akıllı değildir. Akıl yaşta değil her zaman baştadır.

Akıllı, söylemeden (önce) düşünür, akılsız düşünmeden söyler.
Kişiler daha sonra pişman olmamak için, söylenecek sözü, yapılacak işten önce çok iyi düşünülmelidir. Düşünülmeden söylenen söz ve latifeler, yapılan işe karşı sakıncalı olabilir; zarar getirebilir.

Akıllıyı arkada tutma, akılsızı klavuz etme.
Akıllı kimseleri yetki ve beceri gerektirmeyen, sıradan işlerde çalıştırmak doğru değildir. Bu gibilerin aklından istifade edebilmek için, akıllarını kullanabilecekleri işlerde çalıştırılmaları uygun olur. Akıllıları öne geçirmek, yetki ve sorumlulukları onlara vermek gerekir. Akılsız kimseyi kendine rehber edinmek, her türlü olumsuzluğu işin başında kabul etmek anlamına gelir. Böyle insanları akıl gerektiren yerlerde ve işlerde değil, kas ve pazu gücü gerektiren işlerde çalıştırmak aklın gereğidir.

Akılsız başın zahmetini (cezasını) ayaklar çeker.
İnsan bir şeye aklı ile karar verir. Doğaldır ki, aklı kıt olanın verdiği kararın da, akıllı insanın sonunu düşünmeden verdiği kararın da sonuçlarına bütün bir beden katlanacaktır. İnsan, verdiği kararın kötü sonuçlarını görmeye başlayınca telaşa kapılır, şuraya buraya koşuşturmaya başlar. Bunun sonucu olarak ayaklar daha ziyade yorulur. / Bir ailede, bir işletmede… bir devlet yöneticisi konumunda insanların aldığı yanlış kararların sıkıntısını, yönetilen konumundaki bireyler çeker.

Akılsız iti (köpeği) yol kocatır.
Akılsız köpek, nereye gideceğini bilmeyerek nasıl yollarda boş boş dolaşıp yorulursa, belli bir amaç gözetmeden, boşyere yorucu işlere giren kişi de yaşamını, hiçbir başarı gösteremeden tüketir, harcar.

Akılsız kasabın gerisine kaçar masadı.
Kafası çalışmayan akılsız kimse, elindeki fırsatı kullanmak şöyle dursun, onun kendi zararına işlemesine yol açar. Çünkü elindeki fırsatları değerlendiremez, her zaman işin gerisinde kalır, buda onun boşu boşuna kürek çekmesine neden olur.

Akıntıya (karşı) kürek çekilmez.
İnsanların hayatlarında devam eden ve yolunda güçlü olarak sürüp giden bir işi ters yöne çevirmek boşuna çaba harcamaktır. Bu işi tersine çevirmek için yeniden başlamak çok daha kolaydır.

Akla gelmeyen (akla gelen) başa gelir.
Şu dünyada insanın başına öyle şeyler gelir ki, daha önce böyle birşey olacağı insanın aklından bile geçmez. Bundan dolayı akıl sahipleri ne oldum değil, ne olacağım, ne gördüm değil, ne göreceğim diye düşünmüşlerdir. İnsan, aklın ve hafsalanın alamayacağı, önceden kestiremeyeceği durumlarında olabileceğini hatırından çıkarmamalıdır.

Aklın yolu birdir.
Görünen köy klavuz istemez atasözümüz gibi aklında yolu birdir. Mantıklı ve doğru olan, sonuçları tahmin edilen ve en önemlisi gidişatı ortada olan bir olay için düşünülen her ortak yol doğru yoldur. Bu yolu oluşturmak için geçmiş tecrübeler kullanıldığı gibi, akıllı ve zeki insanların, olayların sonunu tahmin etmeside kullanılarak bu gerçekleştirilir.

Aklına geleni işleme, her ağacı taşlama.
Aklın yap dediğini yapmak her zaman doğru değildir. Aklın bile uyması gereken kurallar vardır. Sonunu düşünmeksizin aklına gelen herşeyi yapmak ve yerli yersiz herkese sataşmak, insanın başına büyük zararlar açar.

Akmasa da damlar.
Kişiler yaptıkları işi elden bırakmamalı, eğer bir dükkan sahibiyse her halde alışveriş olacağını bilmeli, bu alışveriş çok olmasa bile ticaretini sürdürebileceğini unutmamalıdır. Önce azla yetinmek lazım gelir.

Akraba (dost) ile ye, iç, alışveriş etme.
Alışverişte herkes kendi çıkarını düşünür. Bir alışverişte doğal olarak, alıcı daha ucuza almak isterken, satıcıda karının yüksek olmasını ister. Bu açıdan bakılınca, çıkar çatışmasından dolayı kalpler kırılır, dostluklar zedelenebilir. Ticaret ve bunun tabii sonucu olarak yapılan alışverişte dost ve akraba olanların daha titiz ve duyarlı olması, çıkar hesabına göre hareket etmemesi gerekir. Aslında burada söylenmek istenen budur; fakat bu atasözünü düşmanınla yada tanımadığın kimselerle alışveriş yap, onlar kazansın; dost ve tanıdıklarınla asla alışveriş yapma şeklinde algılayanlar vardır ki, bu doğru değildir. Gerçek dost ve akrabalık asıl alışverişte belli olur; para ve dünyalık münasebetleri aradaki bağları sayıflatmak şöyle dursun, aksine pekiştirir.

Akrabanın akrabaya akrep etmez ettiğini.
Kişiye, kimi zaman en sevdiği hısımı (akrabası) bile öyle kötülük eder ki bunu düşman bile yapmaz. Çünkü hısım (akraba), kişinin içini, dışını ve nereden vurabileceğini, onu yakından tanıdığı için daha iyi bilir.

Aksak eşekle yüksek dağa çıkılmaz.
Eksik ve tam olmayan araç, alet, edevat ile temiz iş yapılmaz. Bizi her daim yolda bırakmayacak nitelikte eksiksiz ve tam bir alet edevata ihtiyacımız vardır. Araçlar işi düzgün yapabilmek için en gerekli donanımlardır.

Akşama karşı gitme, tana karşı yatma.
Akşam üzeri yola çıkmak hava karardığı için doğru değildir. Gündüz gözüyle, özellikle tanyeri ağarınca erkenden yola çıkmak her açıdan iyidir. Bunun gibi, işe erken başlamak gerekir. Özellikle güneş doğmadan kalmak, günün ilk namazını kıldıktan sonra artık yatmamak peygamberimizin bize tavsiyesidir. Gece geç yatan kimsenin sabah erken kalkamayacağı, dolayısıyla günün bir kısmını heder edeceği ortadadır. Gündüzler çalışmak ve her türlü aktivite için, gecelerde dinlenmek içindir.

Akşamın hayrından sabahın şerri yeğdir (iyidir).
İşinizi akşam üzeri yada gece yapmayın, sabaha bırakın. Çünkü gece iş yapmanın kötü yönleri daha çoktur. Ortalığın aydınlık olması yanında, gündüzün sağlanabilen imkanları gece bulmak mümkün değildir.

Aktan kara kalktı mı?
Bu ülkede, bu topraklarda yasa, adalet ve nizam yok mu? Elbette her zamanki gibi var. Ak kağıttaki siyah yazıdır geçerli olan, bunun tek kuralı budur.

Al (kırmızı) giyen aldanmaz.
Kırmızı renk sıcak renkler grubundadır. Bu sebeple herkesin kolayca ısınabileceği ve dikkat toplayacağı bir renktir. Kırmızı yani al renkte elbise giyen herkese yakışacağından kişi yanılmaz, güzel gözükür.


A Atasözleri ve Anlamları

Al elmaya taş atan çok olur.
İnsanlar, kendilerinde olmayan güzellik ve meziyetlere karşı yaratılış gereği az da olsa kıskançtırlar. Güzellere musallat olan, değerli insanlara çatan, parlak yeri elde etmeye çalışan çok olur.

Al gömlek gizlenemez.
Al rengi çok fazla dikkat çeker. Kırmızı ile işaretler kullanırız, elbiseler giyeriz, yazılar yazarız, direkler boyarız ki; çok daha fazla dikkat çeksin. Bu yüzden çok fazla insanın dikkatini çekecek kimselerde insanların gözünden kaçmaz, dikkat çekerler. İyi yada kötü yaptıkları herşey en kısa zamanda herkes tarafından bilinir, gizli kalmaz.

Al gününde al; ver gününde ver.
Alınacak eşya veya mallar, en iyi ve en ucuz olduğu zaman alınmalıdır. Verilecek mal ve borç da zamanında verilmelidir. Aksi halde geç kalınırsa kötü sonuçlarla karşılaşılabilir.

Al ile arslan tutulur, güç ile sıçan tutulmaz.
Kişiler zekalarını kullanarak kendilerinden daha güçlü, ama daha az zeki olan herşeyi yenebilir. Fakat gücünü kullanarak, kendinden daha güçsüz, ama çok daha zeki olan şeyleri yenemez. Kontrolsüz güç, güç değildir, akıllı ve zeki olmayı gerektirir.

Al kaşağıyı gir ahıra, yarası (yağırı) olan gocunsun (gocunur).
Bir söze ilk alınan yada ilk tepki gösterenler genellikle kendini bu konuda suçlu hisseden insanlardır. Bir yolsuzluğun sorumluları aranırken o işte kusuru bulunan yada kıyısından köşesinden ona bulaşanlar telaşa düşerler.

Al kibar kızını, işlerin bulana bulana, al çitak kızını gezsin eylene eylene.
Kişilerin en büyük marifetlerinden birisi, erkek çocuklarını hayırlısı ile evlendirdikten sonra çoluk çocuğa karıştığını görmektir. Bizlerde birer erkek çocuk isek alacağımız kızı iyi bilmeli, ailemizi ve kendimizi mağdur etmemeliyiz. Kibar ve zarif olmasının yanı sıra eğer çokta çıt kırıldım bir bayanla evlenirsek işlerimiz aksar, evimizin işleri görülmez, zamanla büyük sorunlar yaşanılır. Kadın her zaman evini kibarlık göstermeden korumalı ve bakmalıdır. Çitak kızı diye bahsedilen bayanlar ise aslında çiti ak, yani elbiseleri, giydikleri beyaz anlamında, bakımlı kişiler için kullanılmıştır. Bu tip birisi ile evlenmemiz ise o kişinin sürekli gezmesinin sebebiyle hiçbir iş yapmayacağı anlamını taşımaktadır. Buda zamana bizi ve ailemizi harap eder, daha büyüklerimizin sıkıntı duyacağı konuların oluşmasına kadar ilerler.

Al malın iyisini, çekme (sonra) kaygısını.
İnsanlar maddi imkanları doğrultusunda her zaman malın kendine ait olan sınıfındakini almak isterler. Fakat biraz daha fazla para verip gerekli malın iyisini almak onu gelecekteki zararlardan korur. Kötü mal alanlar ise yolda kalır, malları onları yarı yolda bırakır. Ya bozulurlar, ya tutmazlar yada dağılırlar. Bu yüzden insanlar malın iyisini almalı daha sonra pişman olmamalıdır.

Ala bakan iki bakar.
İnsanlar kırmızı rengi severler. Al renkler içindeki hiçbirşeye bakmaktan yorulmaz, bıkmaz, usanmazlar. Bir baktıklarına ikinci kere daha bakarlar.

Ala keçi her vakit püsküllü oğlak doğurmaz.
İnsanların değerli olarak gördüğü ve güvendiği birşeyden her zaman olumlu, iyi sonuç alınacağı garantisi yoktur. Bazen tam tersi şeyler olabilir, beklenmeyen sonuçlar ortaya çıkabilir.

Alacağın olsun da alakargada olsun.
Alacaklı olmak, her durumda borçlu olmaktan iyidir; çünkü borçlu borcunu vermese bile, hiç değilse alacak için kapınızı çalan olmaz. İnsan için borçlu olmak her zaman sıkıntı ve kaygı vesilesidir.

Alacakla verecek (borç) ödenmez.
Bir yerden alacağınız para ile başka bir yere olan borcunuzu kapanmış saymak ihtiyatsızlıktır. Çünkü alacağınız belki elinize geçmez. Oysa borcunuzu ödemek zorundasınız.

Alçak uçak yüce konar, yüce uçan alçak konur.
Alçak gönüllü olan ve büyüklük taslamayan kimse saygı görür, toplum içinde yükselir. Kendini herkesten üstün gören sevilmez, toplum içinde iyi bir yer alamaz.

Alçak yer yiğidi hor gösterir.
Basit bir çevrede yaşayan, önemsiz bir göreve çalışan değerli kişi, kendisini gösteremez; layık olduğu itibarı kazanamaz; sıradan bir kimse sanılır. İnsanın mesleği be şerefine uygun ortamlarda bulunması gerekir.

Alçak yerde yatma sel alır, yüksek yerde yatma yel alır.
İnsan kendi durumuna uygun bir yaşayış sürmeli, arkadaşlarını ona göre seçmelidir. Çok aşağı yaşayış koşullarıda kendisine ve geçindirmekle yükümlü olduğu kimselere zarar verir. İnsanın mutlu bir hayat sürmesi, gelir düzeyine ve sosyal çevresine uygun bir yaşam biçimi sergilemesiyle mümkündür.

Aleme cellat lazım; senin olman ne lazım?
Eğer hayatta kötü, ağır bir iş yapılması gerekiyor ise bu işi biz yapmamalıyız; bu işi yapılması gerektiğine inananlar insanlar yapmalıdır.

Alet işler, el övünür.
İnsanın hünerini gösterebilmesi için gerekli donanım şarttır. İnsan ne kadar usta olursa olsun, gerekli araçlar olmadıkça kusursuz iş yapamaz.

Alim unutmuş, kalem unutmamış.
Hitabeler gibi yazılı anıtları günümüze taşıyan tek belirti ve önem kazanmasını sağlayan tek kavram üzerlerindeki yazılardır. Alimde olsak, bilim adamıda olsak, beyin tekrar edilmeyen herşeyi bir zaman sonra unutur, unutmasa bile hatırlatılması için bir ibare arar. Ancak yazılı hiçbir şey unutulmaz, her görüldüğünde hatırlanır, hatırlanmasa bile bilmeyen bir insana ne anlatılmak istediğini anlatmaya yeterlidir. Herkes yazılı olanı bilir, kuşaktan kuşağa bu hep bu şekilde olmuştur.

Alışmış kudurmuştan beterdir.
İnsan bir hata yada yanlış yaparsa, sonuçlarına bakarak bundan kolaylıkla vazgeçebilir. Fakat birşeye alışkanlık böyle değildir. Alışkanlık insanın iradesini adeta yok eder. Bundan dolayı alıştığı şeyden vazgeçemeyen kişi, kudurmuştan daha azgındır. Bu işi saldırırcasına yapar.

Allah balmumu yakana balmumu, yağmumu yakana yağmumu verir.
Genel bir inanışa göre Allah, çok harcayana çok, az harcayana az verir. Bunun gerçek nedeni şudur: Bol para harcayan kişi çok çalışır, çok kazanır veya çok daha fazla yerden geliri vardır. Aza kanaat eden ise az çalışır, az kazanır veya geliri belirli noktalardandır, onuda yemeye kıyamaz.

Allah bilir ama kul da sezer.
Bir işin iç yüzünü veya nasıl bir sonuç vereceğini ancak Allah bilir. Ancak insan da kafasını, aklını ve zekasını kullanarak aşağı yukarı bir tahminde bulunabilir. Nede olsa hepimiz bir insanız, karşımızdakinin neyi nasıl düşündüğü hakkında az çok fikir yürütebiliriz.

Allah bir kapıyı kapatırsa ötekini açar.
Dünya hayatında insan imtihan edilmektedir ve kulunu imtihan eden Allah’tır. Bir işte yada girişimde başarısız olunca hemen ümitsizliğe kapılmamalı, bir başka işe koyulmalıdır. Rızık kapısı çoktur, biri açılmaz ise diğeri açılır. İnsan rızkını aramalıdır.

Allah dağına göre kar verir (verir kışı).
Karın yüksek yerlere daha çok yağması gibi, yetki ve sorumluluk sahibi, varlıklı kimselerinde derdi çok olur. Hiçbir varlık ve makam, öyle dışarıdan görüldüğü gibi tümden taşasız değildir. İnsanlık erdemlerini koruyan, özellikle velilik seviyesine gelen kimselerin dünya hayatındaki imtihanları daha çetin olur.

Allah doğrunun yardımcısıdır.
Hayatını doğruluk ve dürüstlük üzerine kuran insan Allah’ın güvencesi altındadır. Çünkü Allah doğruluğu emreder ve doğru olanlarıda yanlız bırakmaz. Doğru insanlarında başına musibetler gelir, iftiralara uğrayabilir; fakat Allah, dürüst oldukları için onları mutlaka aklar.

Allah dokuzda verdiğini sekizde almaz.
Allah ahirzamanda ruhları yaratırken hangisinin ne zaman dünyaya geleceğini ve ne zaman öleceğini alnına yazmıştır. Bunu hiçbir zaman ne erkene alır, ne de geçe. Kişiler yazılan kadarını yaşarlar.

Allah fukarayı sevindirmek isterse önce eşeğini yitirtir, sonra buldurur.
Şu dünyada dar bir geçim içinde olan kişiler, sevincin ne olduğunu bilmez. Allah onlara bu dar geçimlerden sonra yeniden bolluk ve refah bir yaşam verir, o zaman sevincin ne olduğunu kolaylıkla anlarlar.

Allah gümüş kapıyı kaparsa altın kapıyı açar.
Ele geçen önemli bir fırsatı kaçırmış olabilirsiniz. Fakat böyle bir durum karşısında ümitsizliğe kapılmamalı, üzerimize düşeni yapmaya devam etmeliyiz. Bu kararlılık ve ümitle, kaçırdığımız fırsattan daha önemlisini karşımızda buluruz.

Allah isterse bir kulun işini, mermere geçirir dişini; istemezse işini, muhallebi yerken kırar dişini.
Allah şans ve talih verdiği kullarının başarılı olmasını sağlar, bu gibi kişiler neye ellerini atsalar becerirler, en zorları bile kolaylıkla yaparlar. Talihsiz ve şansız insan ise en basit işleri bile yapamaz, her işten zarar ve ziyanla ayrılır.

Allah kardeşi kardeş yaratmış, kesesini ayrı yaratmış.
Hayat içinde yaşam konusunda kimse kimseye maddi yük olmamalıdır. Birbirlerine çok yakın ve birçok değerleri ortak olan kardeşlerin bile kazançları, keseleri ayrıdır. Birinin parasına öteki ortak olmaya kalkışmamalı, bu edepsizliği kimse için yapmamalıdır.

Allah kulundan geçmez.
İşleri bozuk giden kimseler hiçbir zaman isyan etmemeli, asi olmamalıdır. Kendisini Allah’a vererek dualarını etmeli, ondan yardım istemelidir. Allah her zaman dar günlerinde sevdiği kullarına yardım eder, onları ödüllendirir. Bizde bu şekilde sevdiklerimizden ödün vermemeli, onlardan vazgeçmemeli, dar günlerinde Allah niyetiyle yanlarında olmalıyız.

Allah kulunu kısmeti ile yaratır.
Dünyaya gelen her canlı için potansiyel olarak rızık yaratılmıştır. Varlık sahnesine çıkan her canlı, kendisi için takdir edilen rızkı yer.

Allah sabırlı kulunu sever.
Acele etmek insanın zaafını gösterir. Zaaf ise eksik ve kusurlu birşeydir. Sabır ise olgunluk ve mükemmellik göstergesidir. Allah güzel olanı sevdiği için, sabır gösteren ve acele etmekten kaçınan kulunu da doğal olarak sever.

Allah sağ eli sol ele muhtaç etmesin.
Muhtaç olupta başkasından birşey istemek insana çok ağır gelir. Bu durumda bazen en yakın akraba bile gereken ilgiyi göstermez. İhtiyaç göstermeye gör, en yakın bildiğin insanlar bile senden yüz çevirir. Bundan dolayı Allah’tan dilediğimiz, bizi en yakınımıza bile muhtaç etmemesidir.

Allah sevdiğine dert verir.
Allah, derdin kendisinden geldiğine inananları, isyan etmeyenleri, bu duruma yakınmayanları, onu dert ve cefayı çekenleri her zaman mükafatlandırır. Allah bu dünyada sadece sevdiğine dert verir, onu sınamak ister.

Allah son gürlüğü versin.
İnsanlar her zaman kimseye muhtaç olmamayı ister. Çocuklarının eline bile düşmek, o nazı çekmek istemez. Bu atasözü bize şunu anlatmak istemektedir: Allah’ım, sen bana yaşlılık ve son günlerimde bolluk ve muhtaç olmamayı ver.

Allah uçamayan kuşa alçacık dal verir.
İnsan, yeteneklerim sınırlı, imkanlarım az diye ümitsizliğe düşmemelidir. Allah, yetenekleri kısıtlı olanlara durumlarına uygun bir rızık, bir yaşama düzeni, bir barınma imkanı verir.

Allah verince kimin oğlu, kimin kızı demez.
Dünya yaşamında üne, zenginliğe, şan ve şöhrete tanınmış yada zengin bir ailenin çocuğu olmakla erişilemez. Allah isterse hiç tanınmayan, yoksul bir aile çocuğunuda kolayca çok ünlü bir insan haline getirebilir. Erdemli insanlar bu hayat ile herkese örnek olmaktadır.

Allah verirse el getirir, sel getirir, yel getirir.
Allah bir kimseyi zengin etmeyi dilerse ona hiç umulmadık yerlerden para, mal gelir, zengin olur. Ancak bir kimseninde ceza çekmesini istiyorsa ona sel getirir, fırtına getirir, binbir musibet ile elindekini avucundakini alır.

Allah’ın bildiği kuldan saklanmaz.
İnsanları dürüst davranmaya sevk eden ahlaktır. Ahlakın temel dayanaklarıdan biri Allah korkusudur. İnsan, Allah’ın herşeyi bildiğini ve bundan dolayı sorguya çekileceğini bilmeli ve sadece kendinin tanık yada fail olduğu bir hususu açıklamaktan kaçınmamalıdır.

Allah’ın ondurmadığını; Peygamber sopa ile kovar.
Allah bir kişiyi, mutsuz yaratmışsa hiçbir kimse onun yazgısını ve kaderini değiştiremez. Başvurduğu bütün kapılar yüzüne kapatılır, artık onun kısmeti kendisinden çıkmıştır.

Allah’tan umut kesilmez.
En umutsuz durumlarda bile insan kötümserliğe kapılmamalı, Allah’ın bir lütufta bulunabileceği, kulunu zordan kurtarabileceği düşünülmelidir.

Allı yelek, pullu yelek; gömlek yok canfes neye gerek?
Elinde bir miktar parası olan budala ve kendini beğenmiş kişiler ona en gerekli olan şeyleri alacaklarına giyim, kuşam ve lükse hitap edecek şeyleri alırlar. Bunlar onun için gerekli olmadığını ise, en lazım olan şey gerektiğinden anlarlar. Ancak iş işten geçer.

Alma alı, sat yağızı (satma kırı), bin doruya (ille doru), besle kırı (yağızın da binde biri).
Asıl ata biniciler al ve yağız renkli atları tutmazlar. Yağız atlar siyahtır, al atlarda koyu kahverengidir, iyi bir itibar bırakmazlar. Doru ve kır renkli atları makbul sayarlar. Çünkü kır at açık renklidir, görenin dikkatini sahibine çeker, doru renk kızıldır, atın itibarını arttırır, parlayıp dikkat çekmesini sağlar. Ata binmek için alacaklar da atlarının rengini ona göre seçmelidir.

Alma delinin kızını soya çeker.
Kişiler bir anne ve babadan türerler. Kişilikleri de aynen bu şekilde ya annenin soyuna yada babanın soyuna çeker. Eğer ailede huysuzluk mevcut ise, çocuklarında da bu kesinlikle olacaktır. Evlendiğimiz kişinin ailesinde bir delilik karakteri mevcutsa eşimizde de olacak, işe aldığımız bir gencin ailesinde sert tavırlılık varsa bu gençtede olacak, güvendiğimiz insanın ailesinde hırsızlık gibi bir alışkanlık varsa karşımızdaki insanda da olacaktır. Bu değiştirilemez dünya kanunlarından biridir ve bizde bu şekildeyiz. Çocuk her zaman soya çeker.

Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste.
Allah, zulme uğrayan insanın yaptığı bedduayı mutlaka kabul eder ve onun öcünü zalim kimseden alır. Bundan dolayı kimseye zulmedip ahı alınmamalıdır. Sonra yapılan kötülüğün cezası ömür boyu çekilir.

Alma soysuzun kızını, sürer anası(nın) izini.
Kişiliksiz, karaktersiz, kötü yoldaki bir kadının kızı ve çocuklarıda aynı yoldan ilerler. Ailesinden ne görürlerse o şekilde hayatını sürdürürler. Bunların tüm sorumlusu yine o kişilerdir.

Almadan vermek, Allah’a mahsus (yaraşır).
Tükenmez hazinesi bulunan, karşılığa ihtiyaç duymadan verebilen tek varlık, Allah’tır. İnsan ise sınırlı imkanlara ve dünyalığa sahiptir. Sürekli karşılık almadan vermeye kalksa, kendi elindede birşey kalmaz. Bundan dolayı birşeyin karşılığını alarak vermek insan için bir zorunluluktur. İnsan birşey kazanmamışsa, başkasından birşey almamışsa neyi verebilir?

Almadığın hayvanı kuyruğundan tutma.
İnsan, edinmek amacı yoksa satışa sunulan şeyleri ince ayrıntısına kadar bakmamalı, aşırı ilgi göstermemelidir. Almayacağın birşeye, alacakmışsın gibi yakın ilgi gösterme, karşı tarafa umut verme.

Altı olur, yedi olur, hep Allah’ın dediği olur.
İnsan birçok çareye başvurur, birçok ihtimali gözönünde bulundurur. Üstelik her türlü ince hesabıda yapar. Ancak bilmelidir ki, biz işin başında ne hesaplar yaparsak yapalım, sonunda Allah’ın dediği olur.

Altın anahtar her kapıyı açar.
Para ile bütün engeller ortadan kaldırılır; bütün güçlükler yenilir; istenilen birçok şey elde edilebilir.

Altın eli bıçak kesmez.
Hünerli kişiye yaşama güçlükleri etki yapamaz. O, bir sarsıntı geçirse bile yıkılmadan işini sürdürür.

Altın eşin, gümüş eşiğe muhtaç olur.
Dünyanın türlü türlü hallederi vardır. Her çeşit zorluk biz insanlar içindir. Bundan dolayı zenginliğide, iş başında olmayada fazla güvenilmemelidir. Gün gelir, zengin yoksullaşır; eskiden yoksul iken zengin olan kişiye muhtaç duruma düşer. İş başında bulunan kimse içinde durum böyledir.

Altın yere düşmekle pul olmaz.
Değerli kişi, bulunduğu yüksek yerden uzaklaştırılmakla yada sosyal konumunu yitirmekle değerden düşmez. Erdemli ve fazilet sahibi insanın değeri – bilinenler nazarında – asla azalmaz.

Aman diyene kılıç kalkmaz (eğilen baş kesilmez).
İnsan, mertliğine sığınıp, teslim olan düşmanının canına kıymamalıdır.

Ana (anne) kızına taht kurar, kız bahtı kocadan arar.
Nitelikli anne kızı için çeyizler hazırlar, onun geleceği için yatırım yapar ve sonraki yıllarında mutlu olması için çabalar durur. Bu çabalama ne kadar mükemmel olursa olsun, kızın evlendikten sonra çok kadar çok birikim bırakırsa bıraksın, kocası iyi bir insan olmadıktan sonra hiçbiri beş para etmez. Kocası kadının bahtını, hayatının nasıl geçeceğini belirler. Evin erkeği disiplin ve adaleti yarattığı için, kadının annesinden kalanları mükemmelde olsa, kötü koca bunları tüketir, karısını mahfeder, bahtını karartır.

A Harfi Atasözü ve Anlamı

Ana gibi yar, Bağdat gibi diyar olmaz.
İnsanın kendine en yakın hissedebileceği varlık, onu doğuran annesidir. Bize yakın olan insanlar içinde anamız kadar bize candan bağlı yakın dost yoktur. Nasıl ki şehirler içinde de Bağdat’ın eşi yoktur.

Ana ile kız, helva ile koz.
Nasıl koz helvası içindeki cevizi bu helvadan ayırmak imkansızsa, anne ile kızı birbirinden ayırmakta o kadar imkansızdır. Kız yaşı ilerledikçe annenin gençliğine benzer; huyları benzemese bile fiziksel olarak benzer.

Ananın (anasının) çıktıgı dala kızı salıncak kurar.
Bazı kimseler erdemsiz olarak yaşarlar. Kimseyi ilgilendirmeyen mal varlıkları bu dünyada onlara avantajmış gibi yaşarlar, diğer insanları indirgerler. Ailesinden gelen dünya malı ile diğer insanları ezerler; hor görürler. Bu şekilde yaşantısını süren insanlar aslında hiçbir başarı kaydetmeden, tecrübe etmeden bu varlığa sahip olmuş, kişiliği oturmamış kimselerdir.

Ananın (annenin) bahtı kızına.
Kadınlar eğer hayatlarında kötü bir evlilik geçirmiş ise bu kız çocuklarına da yansır, kızda aynı talihsizlikleri yaşar. Eğer anne çok başarılı bir evliliğe ve aileye sahipse kızıda aynı bahtı yaşar. Bu kaderdir.

Anasına bak kızını al, kenarına bak bezini al.
Kız çocukları annelerinden kendisinin kadınlık huyunu almış olarak dünyaya gelirler. Anne birde yine kendisi gibi yetiştirdiğinde kız çocuğu tıpkı annesine benzer. Evlenirken istediğimiz kızın veya kadının annesine bakarak, kızının ne olacağını, aradan seneler geçtiğinde nasıl biri ile olacağımızı annesine bakarak anlarız ve bunda asla yanılmayız. Bu tıpkı kumaşın yanına bakarak, topa sarılı kumaşın nasıl olduğunu ve dokumasının kalitesini anlamak gibidir. Baktığımız bölge kötü ise kumaşta kötü, iyi ise toptaki tüm kumaşta iyidir.

Anlayana sivri sinek saz, anlamayana davul zurna az.
İnsanların anlayışı bir değildir. İnsan sözü bazen biraz kapalı söylemek ihtiyacı duyar. Anlayışlı kimseler, ne denilmek istediğini anlarlar. Anlayışı kıt kimseler ise ne kadar açık söylense, ne kadar tekrarlansa yinede anlamazlar.

Ar dünyası değil kar dünyası.
Kimi insanlar kazanmak için her yolu mubah sayarlar. İnsanları ölçülü davranmaya sevk eden en büyük etken utanma duygusu, yani ardır. Utanmayan insan için her yol geçerlidir. Bundan dolayı bazı kimseler, arı bırak kara bak diyecek kadar bencil ve utanmaz olabilirler. Bu ise doğru değildir. / İnsanların bir kısmı arlı ve namuslu kimselere fazla değer vermez, onların gözünde işini bilen, yöntemleri ne olursa olsun, para kazanan kimseler daha değerlidir.

Araba devrilince (teker kırılınca) yol gösteren çok olur.
İnsanları, henüz işin başındayken, başlarına kötü bir sonuç gelmeden önce uyarmalıdır. Tehlikeyi daha önce kimse haber veremezde kötü sonuç ortaya çıktıktan, iş işten geçtikten sonra şöyle bir yol tutumalıydın, böyle davranmamalıydın diye, akıl satar, bilgiçlik ve feraset gösterisi yaparlar.

Araba ile tavşan avlanmaz.
Her işte başarıya ulaşabilmek için kulanılması gereken özel bir yol vardır. Başka bir yöntem kullanılırsa başarılı olunmaz.

Arabanın ön tekeri nereden geçerse arka tekeride oradan geçer.
Toplumları ve onları meydana getiren aileleri en çok etkileyen, yönetici konumundaki insanlardır. Büyükler nasıl bir hayat tarzı tutmuşlarsa çocuklarda aynı yolu izlerler.

Arap eli öpmek, dudak karartmaz.
İnsanlara saygı duymak ve onlara hürmet göstermek bizim değerimizi arttırır. Bu kişiler zayıf kişiliklide olsa, kötü niyetlide olsa biz gereken saygımızı kaybetmemeli ancak kendimizden ödünde vermemeliyiz. Ayrıca yaşlı olsun, ihtiyar olsun her insana gereken özeni göstermeliyiz.

Arayan belasınıda, devasınıda bulur.
Hırslı ve istediklerini elde etmek için zora başvuran insanlar sonunda bu hırslarını gerek kötü gerekse iyi olarak alırlar. Yapacakları hırs onları kötüye sürükler ve insanlara zarar vermeye sürükler ise sonları istenmeyen şekilde biter.

Arayan bulur, inleyen ölür.
Aklına bir işi koymuş kişiler bunu yaparlar. Azimle ve beynen, manen inançla yola çıkarak istediklerini bekleyen veya arayan insanlar bu isteklerini eninde sonunda yaşarlar.

Arefe günü yalan söyleyenin, bayram günü yüzü kara çıkar.
Yalancılık bir meslek değildir ve acizlerin kolayca başvurduğu bir yoldur. Bu insanların kısa zaman içinde mutlu olacakları zaman söyledikleri bir yalan, mutlu günlerinde onlara hezimet olarak döner ve tüm foyaları ortaya çıkarak ellerindekilerden olurlar.

Arı bal alacak çiçeği bilir.
Açıkgöz kimse, çıkar sağlayabileceği yeri ve insanları bilir. Arının doğrudan bal yapacak çiçeğe koşması gibi, açıkgöz kimselerde menfaat gördükleri kimselere yaklaşırlar.

Arı bal yapacak çiçeği bilir.
Açıkgözlü ve çıkarcı insanlar, kimlerden ne güdeceğini çok iyi bilirler. Bizden menfaat sağlamak için bize çok yaklaşan insanları sezmeli, bu fırsatları onlara vermemeliyiz.

Arı kahrını çekmeyen balın kadrini ne bilir.
Çok çalışıp çabalamadan hiçbir şeyin sahibi olamayız. Olsak bile bunun kıymetini asla bilemeyiz. Haydan gelen her zaman huya gider, dahada fazlası elimizde olanlarıda alıp götürür.

Arı satmış namusu tellala vermiş.
Görkemli ve şerefli insanlar eğer kendilerini kaybedip bir hataya düşerse, bu hatanın menfaatini gereksiz ve hiç haketmeyen insanlar alırlar. Kendimizi asla kötü duruma düşürmemeli, bu gibi insanlara fırsat vermemeliyiz.

Arı, kızdıranı sokar.
İnsan, yapısı itibariyle damarına basan kimseye kızar. Kişi, sonunda öleceğini bilse bile kendisini sinirlendirene saldırır.

Arık öküze bıçak çalınmaz.
Kendisinden bir fayda görülmeyecek kimseye herhangi bir menfaat sağlamak amacıyla boşuna eziyet edilmemelidir. Güçsüz kimseyi ezmek, hırpalamak yiğitlik değildir.

Arkadaş dediğinin gölgesinde suç işlenir.
Herkes gibi insanların çok sevdiği ve güvendiği dostları vardır. Bu dostları onlara gerek güven verirler, gerekse hırs. Hırsa kapılan ve arkadaşına, dostuna çok güvenen insanlar bunun ihtiraslarına çok çabuk kapılırlar ve kötü yola düşerler. Gerekirse bunu arkadaşları için bile kendileri yaparlar. Buda boş yere hezimetten başka hiçbir şey değildir. Biz sevdiğimiz ve güvendiğimiz arkadaşlarımız için iyi olan şeyleri yapmalı, sonunda kendimize bunun iyilik olarak döneceğini unutmamalıyız.

Arkadaşını söyle ki, sana kim olduğunu söyleyeyim.
Kişiler ilk önce çevrelerinden etkilenirler. Kişileri toplumlar yetiştirir. Eğer arkadaş çevresi kötü olan bir ortamda ise kötü, iyi ve paylaşımcı bir çevrede isek bizde iyi huylu ve yardımsever insanlar oluruz.

Arkalı it kurdu boğar.
Çevresi geniş, ailesi kalabalık, akrabaları çok insanlar bileği bükülmesi zor kişilerdir. Bu gibi kişiler için bir sorun olduğunda, bu sorunu çözmeye ortak çok kişi var demektir. Özelliklede bu gibi kişiler kötü niyetli ve acımasız insanlar ise bu durum karşısındaki için çok daha zor olacaktır.

Armudu sapıyla, üzümü çöpüyle, pekmezi küpüyle.
Şu dünyada herşeyin bir bedeli vardır. Bu bedeller onu kıymetli kılar, onun özünü oluşturur. Hiçbir emek zahmetsiz, hiçbir menfaat karşılıksız olmaz.

Armut piş, ağzıma düş.
Şu hayattaki en kötü yaşam biçimi tembel tembel ve aylak aylak vakit geçirerek tüm işlerini diğer insanlara yaptırmaktır. Ne yazık ki, bazen bayağı ve zengin insanların yaşam tarzları bu şekilde geçmekte ve her istediğinin anında olması onları bu yaşam tarzına sürüklemektedir. “Hemen olsun”, “çabucak hazır olsun” gibi insanlar arasındaki diyaloglara da çoğu kez şahit olmuşuzdur. Aceleci ve hazırcı olmamalı, şu hayatta herşeye el atmalı ve elimizden ne geliyorsa ona dokunarak, yardım ederek bilgi ve fikir sahibi olmalıyız. Zaten hazır olan ve Allah’ın verdiği tüm halihazır dünya nimetlerini kendimize uygun hale getirebilmek için bizde çaba sarfetmeliyiz.

Armutun (armudun) iyisini ayılar yer.
Herkes bilir ki; Allah bir yerden alır, bir yere verir. Burdaki ayı ifadesi ayılıktan yada kabalıktan ziyade, farklı bir anlamda kullanılmaktadır. Bir yanı eksik insanlar, o yanını tamamlayacak farklı bir fazlalık ile bu kaybını tamamlarlar. Küçük örnekler vermek gerekirse, yakışıklı olmayan bir gencin yanında çok daha güzel bir bayan, iyi şöför olmayan birinin altında çok daha iyi bir araba veya gereksiz olarak nitelendirilen bir kişinin çok kıymetli bir yerde arsa yada dünya malının olması buna en güzel örneklerdir.

Arpa eken buğday biçmez.
Birine haksızlık yapan, kötü davranan kimse, karşılık olarak iyilik beklememelidir. Kötü davranışın karşılığı iyi olmaz.

Arpa eken darı biçmez.
Dünya halinde insanlar diğer insanlara nasıl davrandılarsa, eninde sonunda karşılığında bunu görürler. Farklı insanlardan bile olsa iyiliğe karşılık iyilik, kötülüğe karşılık kötülük görürler. Kötü davranışlı insanlar iyilik bile görseler öldükten sonra ahirette bunun karşılığını elbet alırlar.

Arpa ekip buğday bekleme.
İnsanlar bu fani dünyada kimlere ne yaptıysa karşılığında onu alırlar. Er yada geç yaptıkları iyiliklere karşılık iyilik, kötülüklere karşı ise kötülük görerek nasiplerini alırlar.

Arsızın yüzüne tükürmüşler, “yağmur yağıyor” demiş.
İnsanın yüzünü kızartan utanma duygusudur. Bu duyguyu yitiren kimse, insana özgü tüm duyarlılığıda yitirmiştir. Arsız kimse ne kadar ağır hakaret görse, aldırış etmez. Pişkinliğe vurur, iyi karşılar.

Arslan yatağından (yattığı yerden) bellidir (belli olur).
Bir insanın karakteri, oturup yattığı yerin temizliğinden, düzeninden anlaşılır.

Aş kaşık ile, iş keşik ile.
İnsanlar yemeklerini kaşık ile tüketir, işlerini ise sıra ile yürütür. Görmemişçesine yemek sofrasına saldırmak abest, rastgele işini yürütüp, buna sıra koymadan ilerlemek ise sorunlara yol açar. Düzen insanların ilk prensipleri olmalıdır.

Aş sabahın iş sabahın.
Sabahın bereketi erken kalkmakta başlar. Kişiler bu yüzden günlerinde erkenden başlarlar, işlerine erken giderler, okullarında erken eğitime girerler, namazlarını erken vakit kılarlar. Hayırlı ekmek parası erken saatlerdeki siftahla, hayırlı siftahlar ise erken kalkmakla başlar.

Aş taşınca kepçeye paha olmaz.
Normal zamanda fazla değeri olmayan birşey, ona ihtiyaç duyulunca çok önem kazanır. Önemsiz gibi görünün bir araçta, istenmeyen bir durumu önlemeye yaradığı zaman paha biçilemez bir değer kazanır.

Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık.
Bir olayın sonunda yada başında çaresiz kalmak, ne yapacağını şaşırmak kadar kötü bir durum olmasa gerek! Ne konuşulsa bir taraftan ziyana, ne uygulansa bir kişiye zarara dokunulacağı beliren olaylarda kullanılır.

Aşağıdan çıkarsa kışa, yukarıdan çıkarsa boşa.
Bulutlar gün batıdan, rakımı düşük olan aşağıdan, Türkiye’nin güneyinden gelirse yağışa ve kışa işarettir. Doğu istikametinden bulutlar belirirse yoğun yağmur, kış olmaz, bahar geliyor anlamında kullanılan bir atasözümüzdür.

Aşığa Bağdat sorulmaz (ırak, uzak değildir).
Birşeyi elde etmek için aşırı bir istek içinde bulunan kimseye, bu uğurda katlanacağı zorluklar ve özveriler güç gelmez.

Aşık kalemi kör, dört yanını duvar sanır.
Birine gönülden aşık olan kimse için bütün dünya kendisi ve sevdiği kimseden ibarettir. Sanki ve o aşık olduğu kimsenin dışında ne gören gözler vardır, nede işiten kulaklar. Aşktan gözü kararmış kişi, hoş karşılanmayacak aşırı davranışlarda bulunur. Kendini öyle kaybetmiştir ki bu davranışlarını hiç kimse görmez, işitmez sanır.

Asil azmaz, bal kokmaz.
Yaratılış gereği asil olan insan sonradan zengin olsa yada önemli bir göreve getirilse, azgınlık yapmaz ve sonradan görmelere özgü davranışları sergilemez. Balda, aslı yoğurt olan yağ gibi koku vermez.

Asil azmaz, bal kokmaz; kokarsa yağ kokar, onunda aslı ayrandır.
Yapısı ve kişiliği erdemli insanlar, yiğittirler. Asılları gibi hürmetli, heybetli ve vicdanlıdırlar. Geçmişi, ailesi, soyu zayıf ve acımasız olan kötü insanlar ise bu kişiliği taşırlar.

Asılmış adamın evinde ipten söz edilmez.
Kişiler dünya halinde heran hangi sıkıntı ile karşılaşacağını bilmez. Yaşanan sıkıntılar tekrar tekrar açılmaz, konu unutulsun diye, psikolojik rahatlama açısından sohbetler değişir. Örneğin bir cenaze evinde ölümden bahsedilmez. Aynı şekilde konunun erbabı insanlar ile aynı konudaki mevzuat tartışılmaz, akıl verilmez. Öğretmene nasıl eğitim vereceği öğretilemeyeceği gibi.

Aşını, eşini, işini bil.
Sağlık ve mutluluk içinde yaşamak isteyen kimse yiyeceğine dikkat etmeli, arkadaşlarını iyi seçmeli ve iyi bir iş sahibi olmalıdır.

Aşk olmayınca meşk olmaz.
İnsanların cinsel anlamda hayatlarını birleştirmesi, bunu tecrübe etmesi, evliliği icraate geçirerek yeni nesiller oluşturması tıpkı yemek yemek kadar doğal ve İslam’da farz olan bir olaydır. Buna meşk denir, eşler karşısındaki kişilere aşık olmadan bu olay gerçekleşmez, gerçekleşse bile saygı çerçevesinde olmayacağı için meşk olayı meşakatli aksi bir olaya dönüşür.

Aslan yatağından, şahan oturağından belli olur.
Temiz ve titiz insanlar yatıp kalktığı, yaşadığı veya çalıştığı ortamdan çabucak belli olur. Tıpkı şahinlerin yuvalarının temiz ve düzenli, aslanların ise yuvalarının nizami temiz olduğu gibi. Güçlü ve mertebe sahibi insanlarda gördükleri hürmetler üzerine bu şekilde tanınır, aldıkları saygıda bu şekilde olur.

Aslan yattığı yerden belli olur.
İnsanların yaşadıkları yer ve davranışları onların nasıl bir insan olduğunu ifade eder. Kirli ve pasaklı insanlar gerçek hayatında da bu şekilde, temiz ve titiz insanlarda gerçek yaşamlarında bu şekilde temiz ve titizdirler. Kötü niyetli insanlar ve iyi niyetli insanlarda bu şekilde sınıflandırılırlar.

Aslandan korkulur bağlı bile olsa.
Aslan bilindiği üzere güçlü ve vahşi bir hayvandır. Bağlı bile olsa ürkütücü gücü insanların ona yaklaşmasına engel olur. İnsanlarda bu şekildedir. Ürkütücü ve acımasız insanlar uzakta bile olsalar, elleri kolları bağlı bile olsa kimse tarafından rahatsız edilmez, mümkün mertebe uzak kalınarak korunulmaya çalışılır.

Aslı neyse nesli odur.
Kişiler gelenek ve göreneklerine göre yetiştirilir. Bu yetiştirilme tarzı onların aslını, ailelerini simgeler. Aslı iyi olanın soyuda iyi, kötü olanında kötüdür. Ondan sonraki çocukları ve torunlarıda atalarının aslına benzer.

Aslına çekmeyen haramzadedir.
İnsanlar eğer atalarından yadigar olan gelenek ve göreneklerine benzemeyip, aslını unuturlarsa aileden sayılmazlar. O soydan sayılmayan kişiyede haram olan çocuk muamelesi yapılır. Kime çektiği belli değil diye düşünülür ve rededilir.

Aslında olan tırnağına getirir.
Özü, sözü doğru insanlar bu dünyada ne olursa olsun haksızları ayağına kadar getirtirler. Eninde sonunda kendileri haklı çıkartlar ve o kişiye yada kişilere haksızlık edenler cezasını bularak bunun affını haksızlık yaptığı insanlardan dilerler.

Aslını inkar eden (saklayan) haramzadedir (kafirdir).
Atalarını, mensup olduğu milleti inkar etmek, kendini başka bir babadanmış yada soydanmış gibi göstermek, ancak haramla beslenen kimselerin yeltenebileceği bir densizliktir. İnsan geçmişini inkar etmemeli, saygınlığı başka yerde değil kendi meziyetlerinde ve insanlığında aramalıdır.

Aslını inkar edenin nesli gevşek olur.
Kişinin aslı, atası, gelenek ve görenekleri ona ve ondan sonrakilere bırakılmış en kıymetli hazine, yadigardır. Aslını beğenmeyerek saklayanlar, reddedenler veya bahsini bile açmayanların dünyada bıraktığı nesillerde aslını bilemez, başka kimselere özenerek veya benzeyerek yaşarlar. Buda onların sıkı olan gelenek ve göreneklerinin aksine daha basit, daha benzemişcesine özgür bir millet olmasına, özünü kaybetmiş bir şekilde yakışıksız kalmasına neden olur. Şuan avrupalılaşmadan bahseden yeni nesil gençlerimiz ve aileleri buna en büyük örnektir. Kişinin aslı çok önemli ve onu gelecekte yanlız bırakmayacak yegane unsurdur.

At adımına göre değil, adamına göre yürür.
Atın yürüyüşü binicisinin yöntemine bağlı olduğu gibi, bir işin verimliliğide iş başındakinin bilgisine, gayretine, tutumuna göre değişir.

At alırsan yazın, deve alırsan güzün, avrat alırsan gezin ha gezin.
Herşeyi yerli zamanında almak kişilerin sıkıntı çekmesini engeller. Olmadık zamanlarda olmadık şeyler alarak önümüzdeki günlerde sıkıntı çekmemeli, aldığımız işimize yarayan şeyinde kıymetini bilerek onu doğru zamanda kullanmalıyız.

At binenin (iş bilenin), kılıç kuşananın.
Herşey, onu gereği gibi kullanmasını, ondan yararlanmasını bilen kimseye yakışır. İş, ehli olan kimsenin hakkıdır. Onu ehli olmayana vermek zulümdür, haksızlıktır. Kendisinden yararlanılan şey kimin elindeyse onun sayılır; başkasının malı olsada.

At binicisini tanır (bilir).
İnsan emir verme yetkisini taşıyan kimsenin huyunu, alışkanlıklarını ve işe ne kadar vakıf olduğunu bilir. İşçide, yöneticisinin işten anlayıp anlamadığını bilir ve çalışmalarını ona göre yürütür.

At bir dizginde, öküz bir çizide belli olur.
Soylu kimseler yaptıkları işlerde hemen belli olurlar, kendini bilmezler, işine kadir olmayanlarda bu şekilde. Dünyada işini hakkıyla yapan ve yapabilecek tüm varlıklar ilk işini icra ettiğinde hemen anlaşılır, duruma yol çizerler.

At görmediysen, bokundan da mı atlamadın?
Kişiler bir konuya aşina değilse, o konuda çözüm üretmek için gerekli ipuçlarını da bulamıyorsa erdemli değildir. Bir işin nasıl yürüdüğünü anlamasak bile en uygun noktalarından başlayarak kendimize yol çizebilir, ipuçlarından yola çıkarak bu işi hakkıyla bitirebiliriz.

At ile avrat yiğidin ikbalindendir.
At ve kadın yiğit insanların dünya halinde sahip olacakları en önemli değerlerdir. Günümüz şartlarında iş ve eşde bu şekildedir. Erdemli insanların doğru yolda ilerlemesini dünyada seçtiği doğru iş ve doğru eş sağlar.

At karnından, yiğit burnundan bellidir.
Görünen şeyler çoğu zaman klavuz istemez. Gözle açıkça görünür olan şeyler için farklı konular düşünmemeli, farklı olaylara yormamalıyız.

At olacak tay yürüyüşünden belli olur.
“Adam olacak çocuk bokundan belli olur” atasözümüz ile aynı anlamı taşıyan bir niteliktedir. Çocuğun büyüyünce ne olacağını, küçükken yaptığı tavırları, davranışları, hal ve hareketleri ile kolayca anlarız.

At ölür meydan kalır, yiğit ölür şan kalır.
Her canlı birgün ölür. Ancak yaşayışına bağlı bir takım izler sürüp gider. At ölmekle birlikte onun koştuğu meydanın kalması, insan ölmekle birlikte adının anılması gibi. Atın ölümü koştuğu meydanları unutturmadığı gibi, insanın ölümüde yaptığı yararlı işleri unutturmaz. Kimi insanlar dünya durdukça silinmeyecek izler bırakırlar. Onun için kişi yaşarken iyi işler yapmalı, iyi bir ad bırakmaya çalışmalıdır.

At ölür, itlere bayram olur.
Fazilet sahibi birinin ölümü yada görevden ayrılması, kimi zaman, aşağılık kimselerin işine yarar.

At sahibine (binicisine) göre kişner.
Birinin yönetimi altında çalışan kişi, tutumunu yöneticisinin durumuna göre ayarlar. Bazı yöneticiler kadir kıymet bilmediği, bazılarıda – benim yerimi alır diye – kıskandıkları için, memur ve çalışanlarının şevkini kırarlar. Onlarda göze batmamak için geriden gelmeyi tercih ederler. İnsan kıymetini bilen üstelik işten iyi anlayan bir yönetici, yönetimi altındakilerden azami verimi alır.

At ver hasım ol, kız ver hısım ol.
Kişiler mallarını çevresindeki kişilere ödünç verirken sonunu düşünmezler, karşısındakine güvenirler. Bir malınızı ödünç isteyen bir arkadaşınıza verirsiniz ancak emanet verdiğiniz mal tek parça halinde gelmez, sonucunda o kişiyle atışır, gerekirse kavga edersiniz ve düşman olmanıza neden olur. Bir aileye kız vermek ise onlarla akraba olmanıza, çevrenizin genişlemesine sebep olur. Hele birde soylu ve güçlü bir aile ise! Buradaki hasım düşman, hısım ise akraba demektir.

At yedi günde, it yediği günde unutur.
Bu atasözümüzdeki it, aslında köpek anlamında değil, kötü bir anlamda kullanılmıştır. Nice insanlar verileni asla unutmazlar, bunu her zaman dile getirir, her zaman hatırlar ve karşısındakinin birgün ihtiyacı olduğunda karşılığını çekinmeden verirler. Kimi insanlar vardır, beslersiniz, bakarsınız, ayırmazsınız ama sırtınızı döndüğünüz anda sizi vurur.

At yiğidin yoldaşıdır.
İnsanın yol arkadaşı onun binitidir. İnsan, sahip olduğu binite gerekli özeni göstermeli, ona gözü gibi bakmalıdır. Biniti atsa onu iyi beslemeli, ona eziyet etmemelidir. Motorlu araçlarınızı da temiz tutmalı, onları hor kullanmamalıyız.

At, avrat ömrü uzatır.
Eksi dönemlerde erdemli insanların iyi bir ata ve iyi birde kadına sahip olması mükemmel olan iki şeydi. İyi bir at yolda bırakmaz, işimiz eksik kalmaz, iyi bir kadın ise bizim kötü yola sürüklenmemize engel olarak hayatta kalmamızı sağlar, sorumluluk ifade eder. Böylece erkeğin ömrü uzar, sıkıntıları azalır. Şimdiki döneme uygulayacak olursak; iyi bir iş ve iyi bir kadın, erkeğin ömrünü uzatır.

Ata binmek bir ayıp, (attan) inmek iki ayıp (bin ayıp).
Kişiler yapamayacakları bir işe başlamamalıdır. Başladıklarında ise bu işi yarım bırakmak, başlamak gibi bir hatanın getirdiği ayıptan çok daha fazladır. Kişiliklerine, karakterlerine ve erdemlerine zarar vermek istemeyen insanlar bilmekdikleri işe bulaşmaz, bulaşsa bile layıkı ile yerine getirir.

Ata eğer gerek, eğere er gerek.
Bir işletmeyi önce donatmalısınız; sonrada iyi bir yöneticiye teslim etmelisiniz ki istediğiniz verimi alabilesiniz. Üretimin yüz güldürebilmesi, teknolojonin gerektirdiği yeni makina ve gereçleri işletmeye almaya ve işin başına ehil olan kimseleri geçirmeye bağlıdır.

Ata et, ite ot verilmez.
Gereken şeyler gereken yerlere verilmelidir. Hiç olmadık yerlere hiç olmadık şeyler eklenmez, verilmez yada koyulmaz. Aksi takdirde sonuç sürekli başarısız olacaktır.

Ata sözü tutmayan, uluya kalır.
Büyüklerinin ve bilir kişilerin sözlerini dinlemeyen, başına buyruk davranan kimseler sonunda kendileri ile başbaşa kalır ve sızlanırlar. Bu yüzden büyük sıkıntılar çekerler.

Atasını tanımayan Allah’ını tanımaz.
Bir kimsenin isteklerine saygı göstereceği kişilerin başında babası ve annesi gelir. Onları tanımayan kimse, ana ve babaya itaat etmeyi emmeren Allah’ıda tanımıyor demektir.

Ateş düştüğü yeri yakar.
Felaket kimlerin başına gelirse asıl onlar etkilenir. Musibet kimin başına gelmiş ise sadece onu sürekli acı içinde bırakır. Başkalarının acıması, üzülmesi, gelir geçer.

Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.
Bir olayın gerçekten meydana gelip gelmediğini anlamak için, gizli kalamayan belirtisine bakmak gerekir. Bu belirti varsa olayda var demektir.

Ateşle barut bir yerde durmaz.
Birbirine zıt karakterdeki insanların bir arada uyum içinde bulunmaları imkansızdır. / İkisinin bir arada bulunması çok tehlikeli olan şeyler birbirinden uzat tutulmalıdır.

Atı alan Üsküdar’ı geçti.
Bazı kişiler düşündükleri işlere hemen girişir ve bunun tecrübesine erken varırlar. Bazı kişiler ise çok düşünür, sık dokurlar, ince görmek isterler ve bu yüzden işine karar verip başlayanlardan daha geride kalırlar. Dünya halinde yapılacak işler pek düşünülmemeli, işe başlamanın işin yarısı olduğu unutulmamalıdır.

Atılan ok geri dönmez.
Ağızdan çıkan bir söz artık muhattabına ulaşmış ise, onu geri almak mümkün değildir. İyi düşünmeden yaptığımız öyle işler vardır ki, sonra pişman olarak eski durumuna dönmek isteriz. Ama artık o duruma dönmek imkanı kalmamıştır. Sözü söylemeden ve ilk adımı atmadan önce iyi düşünmelidir.

Atımın anlı sakar, lakabını ele takar.
Her davranışı ona maddi yada fiziki zarara bulunan kişilere sakar denir, bu sakarlık onların bu lakap ile anılmasına neden olur. Hatta o denli hatırlanır ki; gerek komedi konusu olur, gerekse dilden dile gezen lakabıyla anılarak hatırlanır.

Atın bahtsızı arabaya düşer.
At, yaratılış gereği tek başına olmayı, dolu dizgin koşmayı sever. Atın asaletinede bu yakışır. Bir binicisi olmasıda at için fazla bir zillet getirmez. Hatta, iyi şefkatli bir binici atıyla bütünleşerek ona değer katar. Ancak kimi atlar vardır ki, koşumlara sarılarak at arabalarının önüne bağlanırlar. Bu durum, soylu bir hayvan için dayanılmaz bir durumdur. Tıpkı bunun gibi, değerli, ama yazgısı kötü kimselerde, kişiliklerine yakışmayan ağır ve aşağılık işlerde kullanılırlar. Toprağını bulamamış fidanlarda böyledir.

Atın iyisi arkadan gelmez.
İnsanlara yardımcı olan asıl kişiler düşüncesizce davranmaz, başındaki insanlara ön ayak olur; gidişata ayak uydururlar. Geriden gelen, iş görmeyen insanlar işgörür sınıfından sayılmaz, gerek görülen anda geride kalırlar.

Atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli derler.
Doru atlar diğer atlardan daha heybetli, daha kaslı ve güçlüdür. Doru atlara daha çok güçlü ve savaşçı biniciler biner. Atın iyisi dorudur, yiğidin iyiside deli dolu. Gözü kara, sert, güçlü ve adaletli yiğitlere deli derler, eskilerin ağzındaki deli dumrul ifadesi bu yüzden kullanılmaktadır. Şuanki dönemde güç para olduğundan, atı arabaya, yiğidin gücünü paraya benzetebiliriz. Ayrıca Şeyh Edebali, Osman Bey’e nasihatının sonunda diyor ki: “Haklı olduğunda kavgadan korkma! Bilesin ki, atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli derler!”

Atın ölümü arpadan olsun.
Bazı insanlar hayatı yiyip içmekten ibaret sanırlar. Bu insanlar, doldurma boşaltma işini diğer bazı canlıların daha iyi yaptığı unutmuş gibidirler. Böyle kişilerin felsefesi şudur: Sevdiğim yiyecekleri tıkabasa yiyeyim de hasta olursam olayım, dahası, ölürsem öleyim!

Atlar tepişir olan eşeklere olur.
Soylu veya güçlü insanlar arasındaki husümet çevresindeki daha küçük ve zayıf insanları etkiler. Onların yıpranmasına, zarar görmesine neden olur.

Atlar tepişirken arada eşekler ezilir.
Ufak, haylaz çocuklar birbirleri ile oyun oynarken sağa sola zarar verirler, çevresinde oturanları ve gürültü çıkartıp komşularını rahatsız ederler. Bu hareketleride bu atasözünün söylenmesine sebep olur.

Atlasa kıl yapışmaz.
Değerli ve fazilet sahibi insanlar iftiralarla sarsılmaz ve toplumun gözünde küçülmezler. İnsanlar, hakkında dedikodu yapılan kişiye büyük değer veriyorlarsa, ondan kuşkulanmak yerine, öncelikle iftira sahiplerinin art niyetinden kuşku duyarlar. Güneş balçıkla sıvanmadığı gibi, erdemli insanlarda olumsuzluklardan hemen etkilenmezler.

Atlı, itli sığmış, bir çocuk sığmamış.
Doğal hayatta karşılaştığımız bariz durumlardan birisidir. Yaramaz çocuklar bir yere gidilirken pek alınmazlar, ailesi dışındakiler tarafından da haz edilmezler. Gidilecek yere herşey götürülse ve konu çocuğa dönse, götürülmek istenmez, yer yok gibi bahaneler sunulur. Günümüzde üvey aile reislerinin çocuklarına çokça yaptığı bilinmekte ve görülmektedir.

Atlıya saat olmaz.
Elinde bol imkanlar olan kimse, uzun bir süre içinde yapılabilecek işi çok kısa bir zamanda yapabilir. Aynı zamanda aceleci insanlarda da, işini doğru bitirmesi yada bitirememesi önemli olmaksızın hızlı ve süratli bir şekilde işini toparlamasıdır.

Atlıya selam kelam, eşekliye sonra gine gelem.
İnsanlar sohbet edecekleri, ziyaretine gidecekleri, derdini paylaşacakları insanları özenle seçerler. Hürmet kişiliğe göre verilir ve saygı ona göre gösterilir. Dünyanın tüm zamanı insanlar, karşısındaki insanların kişiliklerine göre harcayacakları zamanı seçmiş ve öyle davranmışlardır.

Atmaya niyeti olmayan Kürt, taşın büyüğüne sarılır.
Niyeti kötü olan kişiler, karşısındaki için zarar verici olay şeyleri düşündükleri andan itibaren bunu fırsat bilirler ve ellerinden gelenin daha büyüğünü yapmak için zaman güderler. Bu zamanı yakaladıkları an yapabilecekleri kötülüğün en adi olanını uygularlar. Önemli olan bunu kafalarına koymalarıdır.

Attan düşen ölmez, eşekten düşen ölür.
Bilenler bilir; atlar köpekler gibi sadık hayvanlardan biridir. Sahibini, binicisini benimserler ve çok dikkatli hayvanlardır. Binici kişi üzerinden düştüğünde bu dikkatinden dolayı üzerine basmazlar. Eşekler ise tam tersi davranışları sergilerler. Hatta çifte atarak bunuda pekiştirirler. Bu atasözünde bahsedilmek istenende buna benzer, bizi benimseyen tüm durumlarda yapacağımız hatalar bize zarar vermez, tersi olaylarda ise büyük ölçüde ziyanlar oluşur.

Attan düşene yorgan döşek, eşekten düşene kazma kürek.
Soylu, erdemli ve bilir kimseler yüzünden başımıza gelen zarar ve ziyanları çabuk atlatırız. Soysuz kimselerden gelen felaketi ise kolay kolay atlatamayız. Bunun sebebi bunu hazmedememiz olmaktadır.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir