D HARFİ İLE BAŞLAYAN DEYİMLER
Deli divane olmak : Bir kimseyi, bir şeyi, deli gibi sevmek.
Delifişek : Delicesine, çılgın işler görmekten hoşlanan, korkusuz, gözüpek kişi.
Deli kızın çeyizi : Bir arada sergilenen ve birbirleriyle uyuşmayan, çeşitli giyim ve ev eşyası.
Deli olmak : Çok sinirlenmek, kudurmak.
Deliğe girmek : Hapse girmek.
Delik büyük, yama küçük : Geliri, giderini karşılamıyor. İmkanlar ihtiyaçları karşılamaya yetmeyecek az.
Deliliğe vurmak : Düştüğü zor durumdan kurtulmak için kendini deli gibi gösterip, deli gibi hareketler yapmak.
Deliye pösteki saydırmak : Bir kimseyi çok zor bir işle uğraştırmak, birine yapılması çok zor bir iş vermek.
Dem vurmak : Gücünü aşan veya olmayacak bir konuda gelişigüzel söz etmek.
Demir almak : 1. (Gemi için) Çapasını denizden çıkartmak. 2. Gitmek, gitmeye hazırlanmak.
Demir atmak : 1. Bir anlayışa, bir fikre aşırı şekilde bağlanmak. 2. Bir yerde çok uzun süre kalmak. 3. Gemi çapasını denize bırakmak.
Demirleblebi : 1. Başarılması çok zor olan iş. 2. Başa çıkılamaz kimse.
Demokles’in kılıcı :Bela, her an olabilecek tehlike.
Deneme tahtası : Üzerinde bilgisizce tecrübe yapılan, denenen şey.
Dengine getirmek : Bir şeyin en elverişli zamanını ve durumunu yakalamak.
Deniz tutmak : Deniz yolculuğu sırasında, geminin sallanması yüzünden insanın midesinin bulanması.
Denizden bir avuç (bardak) su : Bütüne kıyasla önemsiz, az. secdem.net
Denize düşse (girse) kurutmak : Çok beceriksiz, çok talihsiz olmak, en elverişli durumlarda bile başarı gösterememek.
Denizler mürekkep, ağaçlar kalem olsa : Sözlerle ifade edilemez, anlatmak için kelimeler yetmez.
Derdine düşmek : Yapılması gereken bir şeyi gerçekleştirme için yollar aramak, aklı fikri hep o konuda olmak.
Derdini deşmek (depreştirmek) : Üzüntülerini, acılarını hatırlatmak, tazelemek. Derdini, kederini hatırlatarak üzüntüsünü artırmak.
Derdini dökmek : Çektiği sıkıntıları, acıları uzun uzadıya anlatmak.
Derdini Marko Paşa’ya anlat : Derdini, yakınmalarını kimse dinlemez.
Dereyi görmeden paçaları sıvamak : Henüz ortada bir şey yokken hazırlıklara başlamak, erken ve gereksiz zamanda harekete geçmek.
Ders almak : 1. Yetkili bir kişiden, öğretmenden bilgi almak. 2. Herhangi bir olaydan ibret çıkarmak.
Ders vermek : 1. Öğretmek, yetiştirmek. 2. Bir kimsenin yaptığı işin yanlış olduğunu azarlayarak, ağır sözlerle söylemek. 3. Aydınlatıcı, yol gösterici sözler söylemek.
Dert edinmek (etmek) : Bir olayı, bir durumu üzüntü konusu yapmak.
Dert ortağı : 1. Aynı derdin sıkıntısını çekenlerin her biri. 2. Bir kimsenin, derdini paylaştığı en yakın dostu.
Dert yanmak : Birine, çektiği acıları, sıkıntıları yana yakıla anlatmak.
Destan düzmek : Bir olayı anlatan uzun şiir yazmak.
Desteksiz atmak (sallamak) : Bir şey hakkında konuşurken çok abartmak.
Dev aynasında görmek : Kendini çevresindekilerden daha üstün görmek.
Devede kulak : Büyük bir bütüne oranla küçük bir parça, önemsiz, yetersiz şey.
Deve kini tutmak : Kin ve düşmanlıkta şiddet göstermek, kinini uzun süre devam ettirmek.
Deve kuşu gibi (yüke gelince kuş, uçmaya gelince deve) : Yapması bekleneni durumuna ters düştüğü için yapmayan; yapmaması gereken bir şeyi bahane gösterip yapan.
Deve kuşu gibi başını kuma gömmek : 1. Bir tehlike, bir olay karşısında duyarlı olmamak, gerekli tepkiyi göstermemek, gerçekleri görmezden gelmek, sorun yokmuş gibi davranmak. 2. Kendini aldatarak başkalarını aldattığını sanmak.
Devenin başı (nalı, pabucu) : Ortaya atılan konu inanılır gibi değil.
Deveye ‘boynun eğri’ demişler, ‘Nerem doğru ki?’ demiş : Doğru bir yeri olmayan bir iş için söylenir.
Deveye hendek atlatmak : Bir kimseye yapılması çok zor bir işi yaptırmaya çalışmak.
Deveyi havutuyla (hamudu ile) yutmak : Herkesin gözü önünde büyük bir hırsızlık yapmak, yasal olmayan büyük yararlar sağlamak.