En Olumsuz Olayların Bile Olumlu Sonuçları Olabilir mi

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Mutsuzluğumuzun en büyük nedenlerinden birinin de aklımızdan çıkmak bilmeyen o kara kara düşüncelerimiz olduğunu hepimiz biliyoruz, değil mi? Bazı kasvetli, karamsar kişiler vardır. İnsanlarla, olaylarla, gelecekleri ile ilgili olabildiğince kötü beklentilere sahiptirler. “Ben çok şanssızım, hiçbir işim yolunda gitmez, çok mutlu zamanlarımda bile mutlaka hemen ardından bir üzüntü yaşarım, güvendiğim insanlardan hep darbe yedim, kimse beni anlamadı, herkes beni kullanmaya çalıştı, neye elimi atsam kuruyor.” gibi sözleri sıklıkla kullanırlar. Siz de tanımışsınızdır böyle birisini mutlaka.

Dünyaya iki gözlükle bakılmaktadır. Birisi iman gözlüğü, diğeri de inkâr gözlüğüdür. Bu nedenle mümin yaşadığı olayların her iki çeşidine karşı da bakışını tespit eder.

Nimete erişince şımarmaz şükreder, musibete maruz kalınca ümidini kesmez sabreder. Böylece hayat imtiha-her olaydan kârlı çıkmasını bilmiş olur. Kişinin kendisi ile, çevresi ile, geleceği ile ilgili karamsar yorumları, mantıksız genellemeleri, kötü beklentileri, otomatikleşmiş olumsuz düşünceleri fark edilmeli ve iradî olarak değiştirilmelidir. Hayat imtihandan ibarettir aslında. Yaşadığımız bütün olayların içinde vardır bu imtihan.

Bundan dolayı kimi olaylar bizi sevindirecek şekilde gelişir, kimileri de üzecek şekilde oluşur. Gerçek odur ki her iki halde de imtihan vardır. İnsan olaylara iman gözlüğüyle bakarsa her ikisinde de takınılacak tavrı bilir. Nitekim sevinilecek halle karşılaşınca şükreder, imtihanı kazanır, üzülecek olaylarla karşılaşınca da sabreder, imtihanı kazanır.

Bu, felsefi bir görüş değildir. Rasûlullah Efendimiz (sav)’in beyanlarıyla sabit olan bir gerçektir. Şöyle buyurmuştur Efendimiz Hazretleri:

– Müminin haline hayret edilir. Çünkü o, bir nimete nail olunca şükreder, bir musibete maruz kalınca sabreder. Böylece her iki hali de hakkında hayra çevirmiş olur.

Yani imtihanı kazanır.

Demek mümin başına gelen olayların her iki çeşidine karşı da bakışını tespit eder.

Nimete erişince şımarmaz şükreder, musibete maruz kalınca ümidini kesmez sabreder. Böylece hayat imtihanını kazanır, her olaydan kârlı çıkmasını bilmiş olur. Esasen hadiselere ibret gözüyle bakılınca anlaşılır ki hiçbir olay bütünüyle şerden, kötülükten ibaret değildir. Her olayın içinde mutlaka bir iyi yan, bir mutluluk ciheti vardır. Yeter ki insan o iyilik yanını bulsun, mutluluk veren cihetini yakalasın, böylece üzıüntüden kurtulup huzura ersin, hakkında hayra çevirmiş olsun.

Nitekim hayata böyle bakan zatlardan biri bir gün öylesine bir yağmura yakalanır ki üstü başı sırılsıklam halde iken kendisini görenler acırlar da derler ki:

– Efendi neden şemsiyeni almadın da böyle acınacak hale düştün? Üzüldük şu haline.

O zat tebessüm ederek karşılık verir:

– Benim halimde acınacak, üzülecek bir durum yoktur. Tam aksine sevinilecek, şükredilecek durum söz konusudur.

Şöyle yorumlar halini:

– Baksana, Rabb’im başımdan aşağıya taş da yağdıra-bilirdi, yıldırım da. Ama rahmet yağdırdı. Ben bundan sadece sevinç duyar, şükrederim. Taş ve yıldırımlar değil de rahmet yağdırıyor çünkü…

İşte bütün mesele burada, böyle bakışta. Bilileri bakar acınacak, üzülecek durum olarak yorumlar, başka biri de bakar sevinilecek, şükredilecek hal olarak değerlendirir. Bakış meşalesidir bunlar.

Mümine özel bakış, insana huzur verir, teselli tarafını gösterir, mutluluk ve şükre sevk eder. Beterin beteri vardır, der.

Ne dersiniz, var mı böyle bakış açısından nasibimiz? Sevmediğimiz durumlarla karşılaşınca bir hikmet tarafını bulup da şekva yerine şükür duygusuna girebiliyor muyuz? ‘Bunda da bir hayır vardır.’ diyerek tevekkülle teslim oluyor, sabır içinde şükredebiliyor muyuz?Musa Aleyhisselam Tur’a Rabb’iyle münacaata giderken yolda bir ihtiyar çıkar önüne. Şöyle anlatır dileğini:

– Ya Musa, ben senelerce burada ibadet ve dua ile meşgul olan bir kulum. Rabb’im bunca senedir el açıp ettiğim duamı kabul etmiyor. Ne olur bir de sen niyazda bulun da, Rabb’im bir türlü kabul etmediği duamı artık kabul buyursun.

Musa Aleyhisselam Tur’da ihtiyarın dileğini ifade eder:

– Sana malum, o kulunun senelerce yaptığı duasını kabul etmeni ben de diliyorum. Ne olur Rabb’im mahrum etme o ihtiyar kulunu da kabul eyle duasını.

Rabb’imiz cevap verir.

– Ya Musa madem sen de istiyorsun o kulumun duasının kabulünü. Öyle ise git duasının kabul edilişini sen de gör.

Sevinçle dönen Hazret-i Musa ihtiyarm bulunduğu mekana gelir, müjdesini vermek üzere aramaya başlar. Bir de ne görsün. İhtiyar, arslan tarafından paramparça edilmiş, her bir parçası bir yerde.

Acı manzaraya ibret ve tefekkürle bakan Hazret-i Musa ellerini açıp niyazda bulunur:

– Ya Rab, senin hikmetsiz tasarmflın yoktur kâinatta. Bunun hikmeti ne ola ki?

Şöyle cevap gelir Rabb’imizden:?

-Ya Musa. O kulum benden öyle bir makam istiyordu ki o makamın bedeli; ancak böyle bir sonuçtu. Bedelini ödedi, istediği makama ulaştı. Bedel bir anda can vererek ödendi; ama karşılığı ebedî olarak elinde.

Rabb’imiz bundan sonra şöyle hatırlatmada bulunur:

– Ya Musa! Kullarıma söyle, olayların dışındaki çirkinliğe takılıp da kalmasınlar, içindeki güzellik ve hikmete de nazar etsinler, ebedî sonucunu da düşünsünler.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

mersin eskort -
deneme bonusu
- deneme bonusu veren siteler - Goley90 Giriş - youtube beğeni satın al - buy youtube likes - istanbul escorts - beşiktaş escort - beylikdüzü escort - postegro - deneme bonusu veren siteler - deneme bonusu veren siteler - istanbul escort - Baywin Giriş - bonusu veren siteler - sahabet güncel adres - onwin kayıt - Aviator oyna - izle porno