Abdullah Bin Mesud Hayatı ve Sözleri

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Eshâb-ı kiramın meşhûrlarından. Fakir bir ailenin çocuğu olduğu için İslâmiyet’e girmeden önce pek tanınmayan biriydi. İlk îmân edenlerin altıncısıdır. Genç iken îmân etti. Bedir, Uhud ve Hendek muharebelerinin hepsine katılmış, Bedir’de Ebu Cehil’i öldürerek Mekkelilere ağır bir darbe vurmuştur. Peygamberin ölümünden sonra ise Yermuk Savaşı’na katılmıştır. Kur’ân-ı kerîmden başka pek çok hadîs-i şerîf ezberledi. İki kerre Habeşistan’a ve Medîne’ye hicret etti. Bütün gazalarda ve Yermük muharebesinde bulundu. Cennetle müjdelendi.
Abdullah İbni Mes’ud zayıf, nahif bir kişi idi. Tatlı bir sesi, sevimli bir yüzü vardı. Müslüman olduğunda müslümanların adedi çok azdı.
Babası Mes’ûd ve annesi Ümmü Abd binti Abd Hüzeylî de sahâbîlerdendir. İbn-i Mes’ûd ve İbn-i Ümmü Abd isimleriyle meşhûrdur. Künyesi Ebû Abdurrahmân veya Ebû Abdullah’dır. Neseben; Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellemin dedelerinden Mudar’a ulaşmaktadır.
İbn-i Mes’ûd (radıyallahü anh), gençliğinde fakir olup, Ukbe bin Ebî Mu’ayt’ın koyunlarını güderdi. Bir gün koyun güderken, Muhammed aleyhisselâm ve hazret-i Ebû Bekr’le karşılaştı. Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem; “Ey genç! İçmemiz için sütün var mı?” diye sordular. Olmadığı cevâbını alınca; Peygamber efendimiz hiç yavrulamamış bir koyunun memesini mübarek elleri ile sıvazladı ve bir dua okudu. Koyunun memeleri derhâl süt ile doldu. Hazret-i Ebû Bekr, derince bir toprak çanak getirdi. Peygamber efendimiz onun içerisine süt sağdı. Kendisi içti, sonra hazret-i Ebû Bekr içti, sonra İbn-i Mes’ûd içti. Sonra Resûl aleyhisselâm; “Çekil, büzül” buyurunca, koyunun memeleri eski hâlini aldı. Bundan sonra Abdullah bin Mes’ûd; “Yâ Muhammed! O söylediğin sözden bana da öğretir misin?” dedi. Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem, İbn-i Mes’ûd’un başını sıvazladı ve; “Allahü teâlâ sana rahmet etsin. Sen hakkı öğrenebilecek bir çocuksun” buyurdu. Abdullah bin Mes’ûd (radıyallahü anh) orada müslüman oldu. Böylece altıncı olarak îmân etmiş ve Sâbikûn-el-evvelin yâni ilk müslüman olanlardan olmuştur. İbn-i Mes’ûd o günden sonra Resûlullah’dan hiç ayrılmadı. Kendisi ile validesi, her zaman Resûl-i ekremin saâdetli hanesine girip çıkmakla şereflendiler.
İbn-i Mes’ûd’un müslüman olduğu sıralarda, müslümanların sayısı çok azdı. Açıkça ibâdet edemiyor, istedikleri yerde yüksek sesle Kur’ân-ı kerîm okuyamıyorlardı. Eshâb-ı kîrâm, bir gün tenhâ bir yerde toplanmışdı; “Vallahi Resûlullah’dan başka, Kureyş’e Kur’ân-ı kerîmi açıktan dinletebilen bir kimse olmadı. Sizden kim gider de onlara Kur’ân-ı kerîm okuyup, dinletebilir” dediler. Abdullah bin Mes’ûd; “Ben dinletirim!” buyurdu. Eshâb-ı kiram; “Biz onların sana bir zarar vermelerinden korkarız. Biz öyle bir kimse istiyoruz ki, îcâb ettiği zaman kendini müşriklerden koruyabilecek bir kavmi ve kabîlesi bulunsun” dediler. İbn-i Mes’ûd (radıyallahü anh); “Bırakın gideyim; Allahü teâlâ beni onların şerrinden korur” buyurdu. Ertesi gün kuşluk vakti Makâm-ı İbrahim’e vardı. Müşriklerin ileri gelenleri de orada idi. İbn-i Mes’ûd (radıyallahü anh), ayakta Besmele-i şerîfeyi çekerek, Rahman sûresini okumaya başladı. Müşrikler, İbn-i Mes’ûd’un cesaretine hayretle; “Ümmü Abd’ın oğlu neler söylüyor. Herhalde Muhammed’in getirdiği şeyleri okuyor” diyerek, üzerine yürüdüler. Yumruk, tekme, tokat ve sopa ile her tarafını kan içinde bıraktılar. O, bu haliyle okumaya devam etti. Müşrikler, işkencelerinin bir fayda vermeyeceğini anlayarak bıraktılar. İbn-i Mes’ûd, o haliyle Eshâb-ı kiramın yanına döndü. Eshâb-ı kiram hâdiseye çok üzüldüler. Fakat İbn-i Mes’ûd (radıyallahü anh), hiç üzgün değildi; “Allahü teâlânın düşmanlarını, bu günkü kadar zayıf görmedim. İsterseniz yarın sabah yine gidip okur, onlara dinletebilirim” buyurdu. Böylece Mekke’de ilk defa ve açıkça, herkesin önünde, Kur’ân-ı kerîm okuyan sahâbî, Abdullah bin Mes’ûd (radıyallahü anh) oldu.
İbn-i Mes’ûd (radıyallahü anh), bundan sonraki zamanlarda da defalarca Kur’ân-ı kerîm okumuş ve müşriklere dinletmiştir. Kalem sûresini ilk defa sesli olarak okuyan yine odur. Müşrikler, onu kızgın kumlara yatırıp işkence yaptıkları hâlde bundan vazgeçmedi. Kalbindeki îmân ateşi sönmeyip, günden güne fazlalaştı.
İbn-i Mes’ûd, Resûlullah’ın izni ile iki defa Habeşistan’a, Resûlullah’ın Medîne-i münevvereye hicret etmesiyle de Habeşistan’dan Medîne-i münevvereye hicret etti ve burada önce Mu’âz bin Cebel’e (radıyallahü anh) misafir oldu. Daha sonra da Mescid-i Nebevî’nin yanında kendisi için küçük bir ev yapıldı. Orada ikâmet etti. Kendisini Resûlullah sallallahü aleyhi ve selleme adayan Abdullah bin Mes’ûd, evinin Mescid-i Nebî’ye yakın olması sebebiyle, sık sık Resûlullah’ın hizmetine ve sohbetine koşardı. İbn-i Mes’ûd’u tanımayanlar, Resûlullah’ın ailesinden zannederlerdi.
Abdullah bin Mes’ûd (radıyallahü anh), kendi cüssesinden umulmayacak kahramanlıklar göstermiş ve Resûlullah’la birlikte bütün gazalarda bulunmuştur. Bedr, Uhud, Hendek, Hudeybiye, Hayber, Mekke’nin fethi ve Huneyn gazalarında Resûlullah’ın yanından hiç ayrılmadı. Bedr gazasında, küfrü ve îmânsızlığı Fir’avn’dan daha şiddetli olan Ebû Cehl’e, Afra Hâtun’un oğulları Mu’âz ile Mu’avviz, kımıldamayacak bir hâle gelinceye kadar kılıç vurdular. Resûlullah’a gelip, Ebû Cehl’i öldürdüklerini söylediler. Biraz sonra Peygamberimiz; “Acaba Ebû Cehl ne yaptı, ne oldu? Gidip kini bakar?” buyurarak, ölüler arasında onun araştırılmasını emrettiler. Aradılar fakat bulumadılar. Resûlullah; “Arayınız, onun hakkında sözüm var. Eğer onu tanıyamazsanız, dizindeki yara izine bakınız. Bir gün, ben ve o, Abdullah bin Cu’dân’in ziyafetinde idik. İkimiz de gençtik. Ben ondan biraz büyükçe idim. Sıkışınca onu ittim. Dizleri üzerine düştü. Dizlerinden birisi yaralandı ve bu yaranın izi dizinden kaybolmadı” buyurdu. Bunun üzerine Abdullah bin Mes’ûd, Ebû Cehl’i aramaya gitti. Onu yaralı olarak buldu ve tanıdı. “Ebû Cehl sen misin?” diyerek, boynuna ayağını bastı. Sakalından tutup çekti ve; “Ey Allah’ın düşmanı! Allahü teâlâ nihayet seni hor ve hakîr etti mi?” dedi. Ebû Cehl; “Ne diye beni hor ve hakîr etsin ey koyun çobanı! Sen çıkılması pek sarp bir yere çıkmışsın. Sen bana bu gün zafer ve galebenin hangi tarafta olduğunu haber ver” dedi. İbn-i Mes’ûd (radıyallahü anh); “Zafer, Allah ve Resûlünün tarafındadır” dedi. Ebû Cehl’in miğferini kafasından çıkarırken; “Ey Ebû Cehl! Seni öldüreceğim” dedi. Ebû Cehl; “Sen kavminin ulusunu öldürenlerin ilki değilsin. Fakat doğrusu, senin beni öldürmen bana çok ağır geldi. Hiç olmazsa boynumu göğsüme yakın kes de başım heybetli görünsün” diyerek küfrünün, gurur ve kibrinin ne dereceye çıkmış olduğunu göstşrdi. İbn-i Mes’ûd (radıyallahü anh), Ebû Cehl’in başını keserek; silâhını, zırhını, miğferini ve başını getirip Peygamberimizin önüne koydu ve; “Yâ Resûlallah! Bu, Allahü teâlânın düşmanı Ebû Cehl’in başıdır” dedi. Peygamberimiz; “O Allah ki, O’ndan başka ilâh yoktur” buyurdu. Sonra kalkıp, İbn-i Mes’ûd (radıyallahü anh) ile birlikte Ebû Cehl’in ölüsünün yanına kadar gitti ve; “Allahü teâlâya hamd olsun ki, seni zelil ve hakir kıldı, ey Allah düşmanı! Bu, bu ümmetin Fir’avn’ı idi” buyurdu.
Abdullah bin Mes’ûd (radıyallahü anh) anlatır: “Bedr harbinde, düşmanların sayısı gözümüze çok az göründü. Arkadaşıma onlar yetmiş kişiler mi? diye sorduğumda; “Bana kalırsa yüz kişi kadar” diye cevap verdi. Sonra birisini yakaladık ve ona sayılarını sorduk. Bin kişi kadar” diye söyledi.
Abdullah bin Mes’ûd (radıyallahü anh) her gazada şehîd olmak gayretiyle harbeden Eshâbdan idi. Peygamberimizin vefatından sonra, Resûlullah’ın firak (ayrılık) ve hicran acısından insanlardan uzaklaşmış ve inzivaya (yalnızlığa) çekilmiş idi. Hazret-i Ömer zamanında başlayan fetihler de islâm mücâhidlerinin safında yerini almış, 636 (H. 15) senesinde Şam taraflarında bulunmuş, bilhassa Vermük gazasında fevkalâde cesaret göstererek, harbin zaferle neticelenmesinde rol oynamıştır.
Abdullah bin Mes’ûd, Eshâb-ı kiram arasında ve sonraki zamanlarda ilim ve faziletiyle meşhûr olmuş bir sahâbî idi. Ondaki ilim ve din aşkı sebebiyle, Resûlullah onun için; “Sen muallim olacak bir gençsin” buyurmuştur. 70 sûreyi, Resûlullah’ın mübarek ağızlarından işiterek ezberlemiştir. Âsım, Hamza, Kısâî, Halef, A’meş gibi meşhûr kıraat imamlarının silsilesi, İbn-i Mes’ûd’da son bulmaktadır. Peygamber efendimiz, Abdullah bin Mes’ûd’u, Kur’ân-ı kerîm öğretenlerin başında sayardı. “Kur’ân-ı kerîmi, İbn-i Mes’ûd, Salim, Ubey bin Ka’b ve Mu’âz bin Cebel’den öğrenin!” buyururdu. Reşûl-i ekrem, Kur’ân-ı kerîmi ondan dinlemeyi çok severdi. Sesi çok güzel idi. Bir gün; “Nisa sûresini oku. Dinleyelim” buyurdu. İbn-i Mes’ûd; Kur’ân-ı kerîm size indi. Biz onu sizden okuduk ve sizden öğrendik” dedi. Resûl-i ekrem; “Evet öyledir. Fakat ben Kur’ân-ı kerîmi başkasından dinlemeyi severim” buyurdu. İbn-i Mes’ûd okumaya başladı. “Hâlleri ne olacak! Her ümmetten birer şâhid, seni de onların üzerine şâhid getireceğimiz zaman…” meâlindeki 41. âyet-i kerîmeye gelince, Resûlullah’ın mübarek gözlerinden yaşlar boşandı. Abdullah bin Mes’ûd hazretleri şöyle anlatır: “Bir gün ben, namazda Nisa sûresini okurken, Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem, beraberinde Ebû Bekr ve Ömer (radıyallahü anhümâ) olduğu hâlde teşrif ettiler. Namazda dua ettim. Dua ettiğimi gören Resûlullah; “Ne dilersen dile nail olursun” diye iki defa tekrar ettiler. Sonra da; “Kur’ân-ı kerîmî, nazil olduğu gibi okumak isteyenler, İbn-i Mes’ûd’un kıraati ile okusunlar” buyurdular. Ertesi gün Ebû Bekr (radıyallahü anh) gelerek; “Duanda neler diledin?” dedi. Ben de; “Yâ Rabbî! Senden sarsılmaz bir îmân ve Resûlullah’a Cennet’te komşuluk isterim” diye dua ettim” dedim.”
Abdullah bin Mes’ûd (radıyallahü anh) hadîs ilminde en büyük âlimlerdendi. Hadîs rivayetinde hassasiyet gösterirdi. Şeyh Muhyiddîn en-Nevevî hazretlerinin rivayetlerine göre, Abdullah bin Mes’ûd, sekiz yüz kırk sekiz hadîs-i şerîf rivayet etmiştir. Başka bir rivayette; bu sayının sekiz yüz kırk olduğu haber verilmiştir. Bunlardan yüz yirmisini “Buhârî” ile “Müslim” birlikte naklederler. Ayrıca bunların yirmi biri yalnız “Buhârî”, otuz beşi de “Sahîh-i Müslim’dedir. Bildirdiği hadîslerin ekserisi Ahmed bin Hanbel’in “Müsned” adlı kitabında toplanmıştır. Ayrıca, fıkıh ve tefsîr ilimlerinde de Eshâb-ı kiramın ileri gelenlerindendi. Bu hususta; “Kendisinden başka hak mâbud olmayan Allahü teâlâya yemîn ederim ki, Kitâbullah’dan bir âyet yoktur ki, ben onun. kim hakkında ve nerede nazil olduğunu bilmeyeyim. Eğer Kitâbullah’ı benden daha iyi bilen bir kimsenin bulunduğu yeri haber alsam, mutlaka oraya çıkar giderim” dediği meşhûrdur.
Hanefî mezhebindeki fıkhî silsile, ahkâm-ı şer’iyye, Eshâb-ı kiramdan, Abdullah bin Mes’ûd (radıyallahü anh) ile Muhammed aleyhisselâma dayanır. Yâni mezhebin reîsi olan İmâm-ı a’zam Ebû Hanîfe, fıkıh ilmini, Hammâd’dan, Hammâd da İbrahim Nehâî’den, bu da Alkame’den, o da Abdullah bin Mes’ûd’dan, bu da Resûl-i ekrem sallallahü aleyhi ve sellemden almıştır.
İbn-i Abidîn birinci cildin otuz beşinci sahifesinde buyuruyor ki: “Fıkıh bilgisi, ekmek gibi, herkese lâzımdır. Bu bilginin tohumunu eken, Abdullah bin Mes’ûd (radıyallahü anh) olup, Eshâb-ı kiramın yükseklerinden ve en âlimlerinden idi. Bunun talebesi Alkame bin Kays bu tohumu sulayarak, yeşertmiş, ekin hâline getirmiş ve bunun talebesinden İbrahim Nehâî, bu ekini biçmiş, yâni bu bilgileri bir araya toplamıştır. Hammâd-ı Kûfî bin Süleyman, bunu harman yapmış ve bunun talebesi olan İmâm-ı a’zam Ebû Hanîfe öğütmüş, yâni bu bilgileri kısımlara ayırmıştır. Ebû Yûsuf, hamur yapmış ve İmâm-ı Muhammed pişirmiştir. Böylece, hazırlanan lokmaları insanlar yemektedir. Yâni bu bilgileri öğrenip, dünyâ ve âhıret saadetine kavuşmaktadırlar.
Eshâb-ı kiramdan Ebû Mûse’l-Eş’arî’nin (radıyallahü anh); “İbn-i Mes’ûd, içinizde iken bana sormayın” dediğini “Buhârî” zikretmektedir.
Peygamber efendimiz, bir hadîs-i şerîflerinde; “İbn-i Mes’ûd’un sözüne, bilgisine sarılınız” buyurmuştur. Diğer bir hadîs-i şerîflerinde ise; “Eğer ben bir kimseyi meşveret etmeksizin âmir tâyin edecek olsa idim, elbette İbn-i Mes’ûd’u tâyin ederdim” buyurmuşlardır.
Arafat’ta dururken, hazret-i Ömer’in yanına gelen bir kimse; “Ey mü’minlerin emîri! Ben Kûfe’den geldim. Orada mıshafları ezbere yazdıran birisi var” deyince; hazret-i Ömer, benzeri az görülen bir şekilde öfkelenerek; “Yazıklar olsun sana! Kim o?” dedi. O kimse de; “Abdullah bin Mes’ûd” diye cevap verdi. Hazret-i Ömer’in kızgınlığı geçip eski hâline dönünce; “Vallahi, zamanımızda buna ondan daha lâyık birinin kaldığını zannetmiyorum. Şimdi sana ondan bahsedeceğim” deyip konuşmaya başladı:
“Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem bir gece hazret-i Ebû Bekr’le müslümanların durumunu konuşuyordu. Ben de onların yanındaydım. Sonra, hep birlikte dışarı çıktık. Bir de baktık ki, tanımadığımız birisi mescidde Kur’ân-ı kerîm okuyordu. Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem onu dinlemeye başladı. Daha sonra bize dönüp; “Kim Kur’ân’ı indiği andaki tazeliğiyle okumaktan hoşlanıyorsa, İbn-i Ümmü Abd (İbn-i Mes’ûd) gibi okusun” buyurdular.
Habbe bin Cüveyn anlatır: “Hazret-i Ali’nin yanında idik. Orada İbn-i Mes’ûd’un bâzı sözlerinden bahsedildi. Oradakiler, İbn-i Mes’ûd’u överek hazret-i Ali’ye; “Ey mü’minlerin emîri! Abdullah bin Mes’ûd’dan ahlâkı daha güzel, daha yumuşak, daha müttakî yâni Allahü teâlâdan korkan kimse görmedik” dediler. Hazret-i Ali; “Evet. Allahü teâlâ şâhiddir ki, ben de sizin söyledikleriniz ve daha fazlasını söylüyorum” buyurdu. Diğer bir rivayette; “Abdullah bin Mes’ûd, Kur’ân-ı kerîmi çok okur, Allahü teâlânın helâl kıldığının helâl, haram kıldığının da haram olduğunu söylerdi. Dinde yüksek anlayışı vardı ve Sünneti yâni dînin hükümlerini çok iyi bilirdi” buyruldu.
Mu’âz bin Cebel (radıyallahü anh) da; “Vefat ettiğimde, ilmi dört kimseden alınız. Bunlar; Abdullah bin Mes’ûd, Abdullah bin Selâm, Selmân-ı Fârisî, Ebü’d-Derdâ’dır (radıyallahü anhüm)” buyurdu.
Ebü’d-Derdâ (radıyallahü anh) şöyle bildirdi: “Resûlullah efendimiz, kısa bir konuşma yaptı. Sonra Ebû Bekr’e; “Bir şeyler söyle” buyurdu. O da Resûlullah’dan daha kısa bir konuşma yaptı. Sonra Ömer’e (radıyallahü anh); “Bir şeyler söyle” buyurdu. O da Ebû Bekr’den (ranh) daha az konuştu. Sonra Resûlullah efendimiz; “Ey İbn-i Ümmü Abdi Sen konuş” buyurdular. Abdullah bin Mes’ûd da; “Ey insanlar! Allahü teâlâ Rabbimizdir. İslâm dînimiz, Kur’ân-ı kerîm kitabımız. Beytullah kıblemizdir. (Resûlullah’ı işaret ederek) Resûlullah peygamberimizdir. Allahü teâlâ ve Resûlünün bizim için seçtiğine razı olduk. Razı olmadıkları şeyleri de biz beğenmedik” dedi. Abdullah bin Mes’ûd’un bu konuşması üzerine, Resûlullah efendimiz; “Ümmü Abd doğru söyledi. Allahü teâlânın, benim ve ümmetim için seçtiklerine razı oldum. Ümmü Abd’ın istediklerini de istedim” buyurdu.
Abdullah bin Mes’ûd hazretlerine Resûlullah sorulduğu zaman, tir tir titrer ve ter içinde kalırdı. Çünkü, O’nun hakkında yanlış bir şey söylemekten korkardı. Söze başlayınca; gayet yavaş, ihtiyatlı, ağır ağır ve ölçülü konuşurdu. Vücûdu çok zayıf, bacakları ince idi. Resûl-i ekrem, bir gün Eshâbına hitaben: “Siz İbn-i Mes’ûd’un vücutça zayıf olduğuna bakmayın, mizanda hepinizden ağırdır” buyurdular. Hazret-i Ömer de; “İbn-i Mes’ûd, ilim doldurulmuş bir dağarcıktır” buyurdu.
Abdullah bin Mes’ûd (radıyallahü anh), Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellemin emirlerine son derece itaat ederdi. Câbir (radıyallahü anh) şöyle anlatır: “Bir Cum’a günü Resûlullah efendimiz minbere çıkıp hutbe okuyacağı sırada; “Oturunuz” buyurdu. O esnada, İbn-i Mes’ûd mescidin kapısına gelmişti. Bu emri duyunca, hemen bulunduğu yere, mescidin kapısına oturuverdi. Resûlullah efendimiz onu gördü ve; “Ey İbn-i Mes’ûd! İçeriye gel” buyurdular.
Abdullah bin Mes’ûd, Resûlullah’ın sünnetine tamamen uyardı. Son derece misafirperverdi. Çok namaz kılardı. “Ben nafile oruç tutunca, namaza zayıf kalıyorum. Hâlbuki namaz, benim için nafile oruçtan daha kıymetlidir” derdi. Adalete çok dikkat eder ve; “Zâlimi seven kimse, Kabe’de yetmiş yıl ibâdet etse, yine de kıyamet günü Allahü teâlâ onu, o zâlim ile beraber bulunduracaktır” buyururdu.
641 (H. 20) senesinde Küfe kadılığına tâyin olundu. Orada hazîne muhafızlığı da yaptı. Hazret-i Ömer, Küfe halkına yazdığı mektupta; “Ben size Ammâr bin Yâser’i emir (vali) ve Abdullah bin Mes’ûd’u muallim ve vezîr olarak gönderdim. Bunlar Eshâb-ı Bedr’dendir. Onlara uyup sözlerinden dışarı çıkmayın. İbn-i Mes’ûd’u göndererek; sizi kendime tercih ettim” demiştir. İbn-i Mes’ûd (radıyallahü anh) üzerine aldığı vazifeyi, son derece liyâkat ve ehliyet ile yerine getirdi. Kadılığı sırasında zuhur eden bir çok hâdiselere fetva vermiş, ictihâd buyurmuştur. İbn-i Mes’ûd (r. ahh) hazret-i Osman zamanında hem kadılık hem de beyt-ül-mâl eminliği yâni hazînedârlığını yaptı. O zaman İran, Türkistan ve Bizanslılarla çarpışan İslâm askerlerinin, her türlü ihtiyaçları Kûfe’den tedârik edilirdi. İbn-i Mes’ûd (radıyallahü anh), ordunun bütün ihtiyaçlarını en güzel şekilde idare ve te’min etmiş, teşkilat kurmaktaki kuvvetini ve idarecilikteki istidadını ortaya koymuştu. Hazret-i Osman zamanının ikinci yarısında Hicaz’a döndü.
Hastalandıkları zaman, hazret-i Osman husûsî olarak yanına gelip, Allahü teâlâya kavuşma hâliniz yakın iken, neden şikâyet ediyorsunuz ve ne isteğiniz vardır?” dedi. Cevaben; “Günahımdan şikâyet ediyorum, rahmet-i ilâhiyyeyi isterim” buyurdular. “Bir tabib getirelim mi?” deyince de; “Hacet yok, beni hasta eden Tabîbdir” cevâbında bulundular. Abdullah bin Mes’ûd hazretlerinin kız evlâdı çoktu. Hazret-i Osman’ın; “Kızlarınıza ne bıraktınız? Onların maişetleri (geçimleri) dardır” demesiyle; “Ben onlara Vâkı’a sûresini öğrettim. Ben Peygamberimizden işittim ki; “Her kim geceleri, akşamdan sonra, Vâkı’a sûresini tilâvet ederse; fakirliğe, darlığa duçar olmaz” cevâbını vermiştir.
Abdullah bin Mes’ûd, altmış yaşları civarında hastalandı. Rüyasında Peygamber efendimizi görmüş. Resûlullah onu kendi tarafına davet etmiş, o da bunu büyük bir şevkle kabul buyurmuştu.
Bundan çok az bir zaman sonra, 652 (H. 32)’de vefat etti. Abdullah bin Zübeyr (radıyallahü anh) ve oğlu teçhiz ve tekfin etmişler ve bütün vasiyetlerini yerine getirmişlerdir. Cenaze namazını hazret-i Osman kıldırmış, Cennet-ül-Bakî kabristanına defnedilmiştir.
Peygamber efendimizden bizzat işiterek bildirdiği hadîs-i şerîflerden bâzıları şunlardır:
“İktisâda riâyet eden fakir olmaz.”
“Said olan kimse, başkalarından nasihat alandır.”
“Allahü teâlâ doğruyu (hazret-i) Ömer’in dili ve kalbi üzerine indirdi. Ümmetimden (hazret-i) Ömer’in razı olduğundan ben de razıyım.”
“Günahlardan tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.”
“Dünyâyı ahır ete tercih eden kimseye, Allahü teâlâ üç tane belâ verir: Kalbinden hiç çıkmayan sıkıntı, hiç kurtulmayacağı fakirlik ve doymak bilmeyen hırs.”
“Kişi sevdiği ile beraberdir.”
“Allahü teâlâ güzeldir, güzeli sever.”
“Allahü teâlâ dünyâyı, sevdiğine de sevmediğine de verir. Âhır eti ise ancak sevdiğine verir.”
“Siz üç kişi olunca, içinizden ikisi, öbür arkadaşları yanında gizlice konuşmasın. Çünkü bu konuşma onu mahzun eder.”
“İki şeyden birine kavuşan insana gıbta etmek, buna imrenmek yerinde olur. Allahü teâlâ bir kimseye islâm ilimlerini ihsan eder ve bu da her hareketini, ilmine uygun yapar, ikincisi, Allahü teâlâ, birine çok mal verir. Bu kimse de malını, Allahü teâlanın razı olduğu, beğendiği yerlerde harcar.”
İbn-i Mes’ûd (radıyallahü anh) anlatır: “Bir gün Resûlullah’ın huzûr-ı saadetlerinde oturuyorduk. Birisi, oradan kalkıp giden bir başkasının arkasından konuştu. Bunun üzerine Resûlullah efendimiz; “Git helallaş” buyurdu. Sebebi sorulunca; “Müslüman kardeşinin etini yemiş gibi oldun (yâni onu gıybet ettin)” buyurdular.”
İbn-i Mes’ûd (radıyallahü anh) anlatır: “Bir gün, Âlemlerin efendisi gelerek bana seslendi. “Buyur yâ Resûlallah!” dedim. “İnsanların en faziletlisi kimdir, biliyor musun?” buyurdu. “Allah ve Resûlü daha iyi bilir” dedim. O zaman; “İnsanların en faziletlisi, dînini iyi öğrenip, güzelce amel edendir” buyurdular.”
Kıymetli sözlerinden bâzıları şunlardır:

“Kâmil insan, medh ve zemm yanında müsâvî olandır.”

“Hayır eken, çok mahsûl alır. Şer (kötülük) eken, nedamet (pişmanlık) biçer.”

Bir gün, bir köylü gelerek; “Ey İbn-i Mes’ûd! Bana bir şey öğret de, bütün menfeatler onda toplanmış olsun. Dünyâda ve âhırette necat (kurtuluş) bulayım” dedi. İbn-i Mes’ûd ona; “Allahü teâlâya asla şirk koşma. Kur’ân-ı kerîme, Resûlullah efendimizin sünnetine uy. Bunlara uygun olmayan şeyi kabul etme” buyurdu.

“Şarâb içen kimse, tövbesiz ölürse, mezarını açınız! Yüzünü kıbleye karşı görürseniz, beni öldürünüz!”

“Sıkıntısı olan kimse, çok istiğfar okusun.”

“Cehennem’de azâb yapan on dokuz melekten kurtulmak isteyen, Besmele okusun! Besmele, on dokuz harftir.’

“Hepiniz misafirsiniz. Mallarınız emânettir. Misafir gidici, mallar da sahibine kalıcıdır.”

“Allahü teâlâya ibâdet et. O’na hiç bir şeyi ortak koşma. Doğruyu kabul et. Yanlıştan uzak dur.”

“Şu dört şey için yemîn ederim. Allahü teâlâ hakîkî müslümanla, müslüman olmayanı bir tutmaz; dünyâda himaye ettiği kulunu âhırette de himaye eder; dünyâda ayıplarını örttüğü kulunun ayıplarını, mutlaka âhırette de örter ve kişi sevdiği ile başrolünür.”

“Ben, dünyâ ve âhıreti için bir şey yapmayan kimseye çok kızarım.”

“Sizden biriniz, sabahtan akşama kadar dünyâ için çalışıp da, akşamdan sabaha kadar ölü gibi yatmasın.”

“Ölüm ve fakirlik aslında iyidir. Zengin olmama sevinmem, fakir olmama üzülmem. Zenginlik, Allahü teâlânın lüt-fudur. Fakirliğe de sabır gerekir.”

“Kişiye; fakirlik zenginlikten, tevazu şöhretten daha iyi gelmedikçe, hakîkî îmâna kavuşamaz.”

“Sizler, gelip geçmekte olan gece ve gündüzün içindesiniz, ömrünüz eksiliyort Amelleriniz yazılıyor, ölüm, ansızın gelir. İyilik ve kötülük yapanın karşılığını göreceği yer yakındır. Herkes karşılığını alacaktır. Herkese kaderde olan kadar gelir. Allahü teâlâdan korkanlar büyük kimselerdir. Fıkıh âlimleri çok büyüktür. Onlarla birlikte olmak, cenâb-ı Hakk’ın bir ihsanıdır.”

İbn-i Mes’ûd, günah işleyen bir kimse ile ilgili şöyle buyurdu: “Bir kardeşinizi günah işlekken gördüğünüzde; yâ Rabbî ona lanet et, süründür diyerek onun aleyhine olmayın. Allahü teâlâdan ıslâhını isteyin. Resûlullah’ın eshâbı, bizler, nasıl öleceğini görmeden hiç kimse hakkında kesin bir hükme varmazdık. Eğer sâlih bir amel üzere ölürse iyi bir müslüman derdik. Kötü işlere devamla ölürse onun akıbetinden endişe ederdik.”
İbn-i Mes’ûd (radıyallahü anh), müslümanların birbirini ziyaretinin önemini anlatırdı. Kûfe’den, Medîne-i münevvereye, kendisini ziyarete gelen dostlarına; “Birbirinizi ziyaret edip birbirinizle dertleşiyor, sohbet ediyor musunuz?” diye sordu. Onlar da; “Evet, birbirimizi ziyaret ediyoruz. Hattâ birimiz diğerini bir gün görmese, tâ Kûfe’nin öteki tarafına yürüyerek gidip, hâlini hatırını soruyur” diye cevap verdiler. Bunun üzerine Abdullah bin Mes’ûd (radıyallahü anh); “Siz bu hâl üzere olduğunuz müddetçe, saadet ve huzur içinde yaşarsınız” buyurdu.
“Yâ Rabbî! Bizi doğru yolda bulundur. Bizi gizli ve aşikâr bütün kötülüklerden koru. Kulağımızı, gözümüzü, kalbimizi, ehlimizi, neslimizi hayırlı kıl. Tövbelerimizi kabul et. Bizleri şükredenlerden eyle. Nîmetlerini bize arttır.”
İbn-i Mes’ûd alışveriş yerlerine geldiğinde, şöyle dua ederdi: “Yâ Rabbî! Buradakilere ihsan ettiğin hayırdan ister, bura halkının karşılaştığı felâketlerden sana sığınırım.”
“İnsanlar üç kısımdır. Bunların dışında hayır yoktur: Birincisi, Allah yolunda cihâd edenleri gördükleri zaman, malıyla canıyla onlara katılıp cihâd edenler. İkincisi; emr-i mâruf ve nehy-i anil münker edip, diliyle cihâd edenler. Üçüncüsü, kalbi ile hakikati tanıyanlardır.”
İbn-i Mes’ûd, oğluna; “Oğlum! Sana Allahü teâlâdan korkmanı, rahatı evinde aramanı, hatâlarını düşündükçe ağlamanı tavsiye ederim” diyerek nasihatte bulundu.
Beş vakit namazı cemâatle kılmanın önemi hakkında şöyle buyurdu: “Yarın Allahü teâlâya müslüman olarak kavuşmak isteyen, ezan okunduğu zaman beş vakit namazı kılsın. Çünkü Allahü teâlâ, kurtuluş yollarını Resûlullah’a bildirdi. Beş vakit namaz, kurtuluş yollarından biridir. Namazı cemâatle kılınız. Peygamberimizin sünnetini terketmeyin. Resûlullah’ın yolundan ayrılırsanız, mutlaka sapıtırsınız. Allahü teâlâ, güzelce abdest alıp, sonra mescide gitmek için yola çıkanın, her adımı için sevâb verir. Derecesini yükseltir, günahlarını affeder. Ben, münafık oldukları açıkça bilinenlerin dışında, bizden kimsenin camiye gelmernezlik ettiğini hatırlamıyorum! Başka bir rivayette; “O kadar ki, hasta olanlar bile iki kişinin koluna girerek cemâate gelirlerdi. Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem bize hidâyet yollarını gösterdi. Beş vakit ezan okunan mescidde kılınan namaz, bu hidâyet yollarındandır.”
“Allahü teâlâyı hatırlayın ve Allahü teâlâyı ananlarla birlikte bulunun.”
“Kelime-i tevhîd, insanı Allahü teâlâya bağlar. Salih amel de insanı yükseltir.”
“Kur’ân-ı kerîmi öğrenin. Çünkü Allahü teâlânın bir ziyafet sofrasıdır. Dileyen dilediği kadar alsın. Çünkü ilim, öğrenmekle elde edilir.
“Şeytan, içinde, Bekara sûresinin okunduğu evden kaçar gider.”
“İlim yok olmadan, ilim tahsîl edin. İlmin yok olması âlimlerin ölmesidir. Öğrendiğiniz ilme ne zaman muhtaç olacağınızı bilemezsiniz. Eshâb-ı kiramın yolunda gidin. Çünkü ileride Allahü teâlânın kitabını okuyup da amel etmeyenler gelecektir.”
“İnsanlar, ilmi âlimden (ehlinden) öğrendiği müddetçe doğru yoldan sapmazlar. Ehil olmayandan öğrendiklerinde felâkete düşerler.”

1) Müsned-i Ahmed ibni Hanbel; cild-1, sh. 374-466
2) El-İsâbe; cild-2, sh. 360
3) Târih-i Bağdâd; cild-1, sh. 31
4) Hulâsatü Tehzîb-il-kemâl; sh. 181
5) Şezerât-üz-zeheb; cild-1, sh. 38
6) Tabakât-ı İbn-i Sa’d; cild-3, sh. 159
7) Tabakât-ül-Kurrâ (İbn-i Cezerî); cild-1, sh. 458
8) Tabakât-üş-Şîrâzî; sh. 43
9) Tabakât-ül-Kurrâ liz-Zehebî; cild-1, sh. 33
10) En-Nüçûm-üz-Zâhire; cild-1, sh. 89
11) Tabakât-ül-huffâz; sh. 5
12) Meşâhir-i Eshâb-ı Güzîn ve Terâcim-i Ahvâl-i Fuktihâ; sh. 13
13) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebeddiyye; sh. 975
14) Eshâb-ı Kiram; sh. 303
15) Fâideli Bilgiler, sh. 49
16) Hilyet-ül-evliyâ cild-1, sh. 124
17) Et-Tefsîr vel-müfessirûn; cild-1, sh. 83
18) Üsüd-ül-gâbe; cild-3, sh. 256
19) Rehber Ansiklopedisi; cild-1, sh. 13
20) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; cild-1, sh. 198
21) Cemheretü hutab-il-Arab; cild-1, sh. 280
22) Ikd-ül-ferîd; cild-2, sh. 156

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

mersin eskort -
deneme bonusu
- deneme bonusu veren siteler - Goley90 Giriş - youtube beğeni satın al - buy youtube likes - istanbul escorts - beşiktaş escort - beylikdüzü escort - postegro - deneme bonusu veren siteler - deneme bonusu veren siteler - istanbul escort - Baywin Giriş - deneme bonusu veren siteler - deneme bonusu veren siteler - bonusu veren siteler - sahabet güncel adres - onwin kayıt