(Üstüne) kalem çekmek
gereksiz olduğunu belirtmek için üstünü çizmek.
Kalemiyle yaşamak (geçinmek)
geçimini yazılarıyla sağlamak.
Kalemine dolamak
1) herhangi bir konuyu sürekli olarak yazmak; 2) bir kimseyi sürekli olarak yazılarıyla kötülemek.
Kaleminden kan damlamak
1) yazıları acı ve dokunaklı olmak; 2) etkili yazmak: ‘Kaleminden kan damlayan kavgacı yazarları sevmiyordu.’ -T. Buğra.
Kaleminden çıkmak
herhangi biri tarafından yazılmak: ‘Kurtuluş Savaşı boyunca ciltler tutacak ölçüde telgraf yazışmaları hep kendi kaleminden çıkmıştır.’ -N. Cumalı.
Kaleme (kaleme kâğıda) sarılmak
hemen yazmaya başlamak: ‘Hemen kaleme sarıldı. Bir hafta her gece çalışmak suretiyle hikâyesini bitirdi.’ -H. E. Adıvar.
Kaleme gelmek
yazılabilmek veya anlatılabilmek: ‘Köyün harman yerinde anlatımı kaleme gelmez bir çalışma var.’ -F. Otyam.
Kaleme almak
bir konuyu yazı durumuna getirmek, yazıyla anlatmak.
Kalem oynatmak
1) yazı yazmak: ‘Namık Kemal’in tek başına kalem oynattığı alanlarda başyazarlar, fıkra yazarları, sanat eleştiricileri yetişir.’ -N. Cumalı. 2) bir yazıyı düzeltmek; 3) bir yazıda değişiklik yapmak.
Kalem kırmak
huk. idam kararı verildiğinde bir daha idam kararı imzalamamak için hâkim kalemini kırmak.
Kalem açmak
kalemin ucunu yontup kullanılabilecek bir duruma getirmek.
Kâğıt kaleme sarılmak
hemen yazmaya başlamak: ‘Partinin kurulacağını duyunca kâğıda kaleme sarılmış, korkunç bir telgraf yazmıştı.’ -Y. Z. Ortaç.
(Herhangi bir nitelikte) kalemi olmak
herhangi bir nitelikte yazı yazabilmek: Güçlü bir kalemi var.
Eli kalem tutmak
1) yazı yazmayı bilmek; 2) düşündüğünü güzel bir anlatımla yazmak: ‘Saz sanatkârı bütün kedileri sever. Aynı zamanda eli kalem tuttuğundan sevdiği kedilerin bir bir hikâyesini yazar.’ -H. Taner.
Bir kalem geçmek
boş vermek, bir an için göz ardı etmek: ‘Üniversiteyi filan bir kalem geçin, liseyi bile okuyamamıştı.’ -H. Taner.
