Söz ile ilgili Deyimler ve Anlamı

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
  • sözünün eri
    verdiği sözü ne olursa olsun yerine getiren kimse.
  • sözünü tutmak
    verdiği sözü yerine getirmek: ‘Sözümü tuttum gibime geliyor, siz istediğiniz kadar bana meşhursun deyin.’ -S. F. Abasıyanık.
  • sözünü (sözünüzü) balla kestim (kesiyorum)
    karşısındakinin konuşmasını kesip arada herhangi bir şey hatırlatmak istenildiğinde izin dilemek için söylenen bir söz.
  • sözünü kesmek
    biri konuşurken söze karışıp onun konuşmasına fırsat vermemek: ‘Birkaç söz daha söyleyip esasa geçmek istedi ise de arkada oturanlardan biri onun sözünü kesti.’ -M. Ş. Esendal.
  • sözünü geri almak
    1) üstüne aldığı bir işten vazgeçtiğini söylemek; 2) söylemiş olduğu bir sözde haksız olduğunu kabul ederek onun söylenmemiş sayılmasını istemek.
  • sözünü esirgememek (sakınmamak)
    düşündüğünü, karşısındakini kıracak bir söz olsa bile söylemekten çekinmemek: ‘Dikbaşlı ve sözünü esirgemez bir insan olduğundan orada bir köşede, küçük bir kâtip kalmıştı.’ -Y. K. Beyatlı. ‘Emine iskambil falı açıyor, dikiş dikiyor, çorap örüyor, kafasına uyan insanlarla konuşuyor, sözünü sakınmıyor.’ -H. E. Adıvar.
  • sözünü bağlamak
    konuşmasını bitirmek için son sözlerini söylemek: ‘Müdür medrese mantığı ile sözünü bağladı.’ -K. Korcan.
  • sözüne sadık kalmak
    verdiği söze bağlı olmak: ‘O tarihten sonra da bir daha görüşmediğimize göre, sözüme hâlâ sadık kaldığım söylenebilir.’ -E. Şafak.
  • sözünden dönmek
    verdiği sözü yerine getirmemek veya tutmamak.
  • sözünden çıkmamak
    birinin isteklerine, öğütlerine, sözlerine uyarak davranmak: ‘Halit Ağabey sen benim büyüğümsün, sözünden çıkmam.’ -S. F. Abasıyanık.
  • sözünde durmak
    verdiği sözü yerine getirmek, verdiği sözden dönmemek, verdiği sözü tutmak: ‘Sözümüzde durmuştuk, benzeme bahsine girmedik.’ -R. H. Karay.
  • sözün ardı boşa çıkmak
    söz olumlu sonuca ulaşmamak: ‘Her seferki gelişimde bu katakulliyi okursun fakat sözün ardı hep boşa çıkar.’ -H. R. Gürpınar.
  • sözüm yabana
    sözüm meclisten dışarı.
  • sözüm meclisten dışarı
    konuşma arasında çirkin bir söz kullanmak gerektiğinde o sözden orada bulunanların alınmamasını belirtmek için söylenen bir söz: ‘Gülseren, sözüm meclisten dışarı, uygunsuz bir çift yakalamış bekçi, dedi.’ -H. Taner.
  • sözü uzatmak
    gereğinden çok konuşmak: ‘Bu hesapları yapabildiğimi göstermek için bu kadar sözü uzatıyorum.’ -A. Midhat.
  • sözü tartmak
    ölçülü konuşmak.
  • sözü kesmek
    1) konuşmasını bitirmeden susmak; 2) başkasının konuşmasını önlemek.
  • sözü sohbeti yerinde
    güzel, oyalayıcı, kırmadan konuşan: ‘Bayanın kocası olan şişman adamcağız, sözü sohbeti yerinde, efendiden bir adam.’ -M. Ş. Esendal.
  • sözü geçmek
    1) kendisini kabul ettirmiş olmak, hatırı sayılmak: ‘Sağ olsun, tanıdıklardan hatırı sayılır, sözü geçer emekli bir millî eğitim müfettişi vardı.’ -H. Taner. 2) adı anılmak, bahsedilmek: ‘Zira sözü geçen memlekette gelişmiş bir proleter sınıfı mevcuttu.’ -N. F. Kısakürek.
  • sözü edilmek
    1) adı anılmak, bahsedilmek; 2) önemli sayılmak: ‘Kendim askerlikte sözü edilir bir hizmet görmüş değilim.’ -B. Felek.
  • sözü dağıtmak
    konuşurken birçok konuya değinerek anlatmak isteği konudan uzaklaşmak: ‘Konuştuğu konu üstünde, sözü dağıtmadan dikkatini, bilgisini onun kadar toplayan insan görmedim.’ -Y. Z. Ortaç.
  • sözü çevirmek
    konuşmanın sakıncalı bir biçim aldığını anlaşıldığında başka bir konuya yönelmek, lafı veya konuyu değiştirmek: ‘Yüzüm biraz değişmiş olmalı ki Hayri sözünü çevirdi.’ -M. Ş. Esendal.
  • sözü bağlamak
    konuşmayı bir sonuca vardırmak: ‘Sözü şöyle mi bağlayacağız: aydın kişinin hem akıllı hem bilgili hem zeki olması zorunludur.’ -A. İlhan.
  • sözü ağzından almak
    birinin söylemekte olduğu şeyi bitirtmemek: ‘Kız, sözü anasının ağzından alarak: -Zaten biz geleli daha kaç gün oldu? dedi.’ -M. Ş. Esendal.
  • sözü ağzında kalmak
    konuşmasını bitirememek: ‘Doktorun sözü ağzında kaldı. Sevim hanım: -Hâl neresi oluyor? diye sordu.’ -M. Ş. Esendal.
  • sözü ağzında gevelemek
    lafı ağzında gevelemek.
  • sözü ağzında bırakmak
    sözü ağzından almak.
  • sözü ağzına tıkamak
    bir kimsenin konuşmasına fırsat vermeden kendisi konuşmaya başlamak.
  • sözü açılmak
    bir şey veya bir konu üzerinde konuşulmaya başlanmak.
  • söze yatmak
    söz dinlemek.
  • söze son vermek
    konuşmayı bitirmek: ‘Umarım ki sizi tatmin ettim diyerek sözlerine son verdi.’ -Y. K. Karaosmanoğlu.
  • söze karışmak
    başkaları konuşurken araya girip konuşmak: ‘Birdenbire söze karışarak düdük gibi bir sesle işi doğruladı.’ -R. N. Güntekin.
  • söze başlamak
    konuşmaya başlamak, bir konuya girmek: ‘Bu düşünce aklına gelince delikanlı hemen söze başladı.’ -N. Hikmet.
  • söze atılmak
    bir konu konuşulurken birden araya girip konuşmaya başlamak: ‘Neyyire Hanım hemen söze atıldı.’ -Y. K. Karaosmanoğlu.
  • sözde kalmak
    yapılacağı bildirilmiş bir iş konuşulup gerçekleşmemek.
  • söz yok!
    hakkında hiçbir şey söylenilemez: ‘Bizim kibarlığımıza söz yok ama veresiye deyince dayanamam.’ -M. Ş. Esendal.
  • söz yetiştirmek
    1) laf yetiştirmek: ‘Kadın, kocasına söz yetiştirmeyi bıraktı, konuk kadına baktı.’ -B. Günel. 2) birinin söylediğini başkasına götürmek.
  • söz vermek
    bir işi yapacağını kesinlikle bildirmek: ‘Vaktim yok, bana para bul, şu borcu ödeyeyim, söz verdim.’ -P. Safa.
  • söz tutmak
    söz dinlemek.
  • söz sözü açmak
    bir konudan konuşurken hemen arkasından türlü konulara geçmek: ‘Söz sözü açarak bizim oraları konuşmaya başlıyor ve âdeta gurbette bulunduğumuzu unutuyoruz.’ -R. N. Güntekin.
  • söz sahibi olmak
    bir konuda konuşma yetkisi olmak.
  • söz olmak
    dedikodu yapılmak veya bir iş hoş karşılanmamak.
  • söz konusu olmak
    üzerinde konuşulmak, bahis konusu olmak, bahis mevzusu olmak.
  • söz konusu edilmek
    sözü edilmek, konuşulmak.
  • söz kesmek
    genellikle evlenmek için anlaşıp kesin karar vermek: ‘O evlenmek üzere söz kesmiş, işi pişirmiş.’ -H. R. Gürpınar.
  • söz kaldırmamak
    onuruna dokunan söze dayanamayıp karşılık verir yaradılışta olmak.
  • söz işitmek
    laf işitmek.
  • söz götürmez
    doğruluğu ve gerçekliği tartışılamayacak kadar açık olan, tersi savunulamayan.
  • söz götürmek
    1) doğruluğu ve gerçekliği tartışılabilir olmak; 2) dedikodu yapmak; 3) tahammül etmek, katlanmak.
  • söz düşürmek
    konuşmayı belli bir konuya getirmek.
  • söz dinlemek (tutmak)
    söylenen bir sözü, verilen bir öğüdü benimsemek, davranışlarını bunlara uydurmak.
  • söz çıkmak
    ortalıkta bir söylenti dolaşmak.
  • söz birliği etmek
    ağız birliği etmek: ‘Çocuklar sanki söz birliği etmişçesine ortadan yok olmuşlar.’ -H. Taner.
  • söz bir, Allah bir
    verilen sözden dönülmeyeceğini anlatan bir söz: ‘Söz bir, Allah bir, seni ele vermem.’ -Y. K. Karaosmanoğlu.
  • söz ayağa düşmek
    bir sorun, karışmaları gerekmeyen veya yetkisiz ve sorumsuz kimselerin görüş bildirdikleri duruma gelmek.
  • söz atmak
    1) birine dokunacak bir sözü ortalığa söylermiş gibi söylemek, sözle takılmak, laf atmak: ‘Numaralar okunuyor, görüşüyoruz, gruplardan gruplara sözler atıyoruz, şakalar ediyoruz, ne hoş eğleniyoruz.’ -R. H. Karay. 2) birine sözle sarkıntılık etmek: ‘Sarhoşlar söz atıyor.’ -H. E. Adıvar.
  • söz aramızda
    laf aramızda.
  • söz anlayan beri gelsin
    ‘hiçbiriniz laf anlamıyorsunuz’ anlamında kullanılan bir söz.
  • söz altında kalmamak
    1) bir kimsenin kendisine dokunan sözüne gereken cevabı vermek; 2) kendisini inciten, itham eden veya rahatsız bir duruma düşüren söze gereken karşılığı verip durumu düzeltmek: ‘Oğlunu savunmasını bilir, hiçbir sözün altında kalmazdı.’ -H. Topuz.
  • söz almak
    1) konuşmak için toplantı başkanından izin almak, konuşmaya başlamak: Toplantıda ilk olarak başkan söz aldı. 2) birinin bir işi yapacağını kesin olarak bildirmesini sağlamak: İşimin yapılacağı konusunda bakandan söz aldım. 3) erkek tarafı oğullarıyla evlendirmek üzere kızın ailesinden olumlu cevap almak.
  • söz açmak
    bir konu üzerine konuşmaya başlamak, laf açmak: ‘Mademki göndermişler, onlardan kısaca da olsa söz açmak boynumuzun borcu oldu.’ -N. Hikmet.
  • özü sözü bir (olmak)
    söylediği söz ile yaptığı iş veya davranışları örtüşen, tutarlı olan: ‘Onların özü sözü birdir. Hayatları bizim için örnektir.’ -N. Hikmet.
  • kafasına söz girmemek
    1) çok aptal veya inatçı olmak; 2) önemsememek.
  • iki söz bir pazar
    ‘uzun boylu pazarlık etmeden’ anlamında kullanılan bir söz.
  • Allah bir dediğinden başka sözüne inanılmaz
    birinin çok yalancı olduğunu anlatmak için söylenen bir söz.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

mersin eskort -
deneme bonusu
- deneme bonusu veren siteler - Goley90 Giriş - youtube beğeni satın al - buy youtube likes - istanbul escorts - beşiktaş escort - beylikdüzü escort - postegro - deneme bonusu veren siteler - deneme bonusu veren siteler - istanbul escort - Baywin Giriş - bonusu veren siteler - sahabet güncel adres - onwin kayıt - Aviator oyna