Yüz ile ilgili Deyimler ve Anlamı

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
  • Ağzına yüzüne bulaştırmak
    bir işi kötü yapmak, becerememek: ‘yapılacak şey ehemmiyetsizce bir pansuman ama ağızlarına yüzlerine bulaştırmalarından korkuyorum.’ -r. N. Güntekin.
  • Alnı açık yüzü ak
    çekinecek hiçbir durumu veya ayıbı olmayan.
  • Ayıbını yüzüne vurmak
    birinin kusurunu yüzüne söylemek.
  • (bir şeyin) yüzüne hasret kalmak
    o şeyden yoksun kalmak, hasret kalmak: ‘burada yağdan yumurtadan geçtik, ekmek yüzüne hasret kaldık.’ -m. Ş. Esendal.
  • (birinin veya bir şeyin) yüzü suyu hürmetine
    ‘birinin veya bir şeyin hatırına veya varlığına değer verildiği için’ anlamında kullanılan bir söz: ‘ben şu iki kolumun yüzü suyu hürmetine yaşıyorum, yaşıyorsam.’ -z. Selimoğlu.
  • (birinin veya bir şeyin) yüzünü unutmak
    uzun süre görmemek, varlığına hasret kalmak: ‘insanlar tanrı rahmeti olan yağmurun yüzünü çoktan unutmuşlardı.’ -n. Araz.
  • (birinin) yüzü kâğıt gibi olmak
    kanı çekilip benzi solmak: ‘babuş da uyanmış ve yatağın içine oturmuş. Korkudan onun da yüzü kâğıt gibi.’ -p. Safa.
  • (birinin) yüzüne bağırmak
    birine öfke ile saygısızca sözler söylemek.
  • (birinin) yüzüne karşı
    bir kimsenin kendi önünde ve ondan çekinmeden: yüzüne karşı da söylerim.
  • (birinin) yüzünü ağartmak
    beğenilir iş yapmak, iş ve davranışlarıyla yakınlarının övünmesine sebep olmak: ‘bu zaferle mustafa kemal, ordumuzun yüzünü ağartmış, milletimizin yüzünü güldürmüştür.’ -e. C. Güney.
  • (birinin) yüzünü gözünü açmak
    bir çocuğa veya gence o zamana kadar bilmediği birtakım cinsel bilgiler vermek.
  • (birinin) yüzünü güldürmek
    birini mutlu etmek, birine iyilik etmek: ‘bu zaferle mustafa kemal, ordumuzun yüzünü ağartmış, milletimizin yüzünü güldürmüştür.’ -e. C. Güney.
  • (birinin) yüzünü kızartmak
    bir kimsenin utanmasına sebep olmak, birini utanacak duruma düşürmek.
  • Dünya yüzü görmemek
    kapalı bir yerde sürekli kalmak.
  • Eline yüzüne bulaştırmak
    bir işi gerektiği gibi yapamamak, başarısız olmak, becerememek.
  • Eşiğine yüz sürmek
    bir dilekte bulunmak için bir kişiye yalvarmaya gitmek.
  • Gerçek yüzünü göstermek
    sakladığı düşüncelerini sonradan ortaya koymak.
  • Kapılar yüzüne (üzerine veya üstüne) kapanmak
    istenilen şeye ulaşma imkânı verilmemek.
  • Ne yüzle
    hiç utanmadan, sıkılmadan.
  • Öfke yüzü göstermek
    çok sinirlendiğini belli etmek: ‘hayatında kimseye sert muamele etmedi ve öfke yüzü göstermedi.’ -n. F. Kısakürek.
  • Sıcak yüz göstermek
    yakınlık göstermek.
  • Şeytan görsün yüzünü
    sevilmeyen, görmek bile istenilmeyen kimse için söylenen bir söz.
  • Yüz aklığı göstermek
    bir işte başarıya ulaşmak: ‘arkadaşları arasında sivrilmiş, birçok savaşlarda yüz aklığı göstermiş cesur bir kaptandı.’ -f. F. Tülbentçi.
  • Yüz bulmak
    ilgi ve yakınlık görmek: ‘akça pakça bir hanım gördü mü biraz da yüz buldu mu hemen bohçacı madamlardan birini evine gönderir, pırlanta gerdanlık vadedermiş.’ -s. M. Alus.
  • Yüz bulunca astar istemek
    yüz verince astar istemek.
  • Yüz çevirmek
    gösterdiği ilgiyi kesmek: ‘… vergi kâtibinden yüz çevirmişler, kendisine hasım olmuşlardı.’ -e. E. Talu.
  • Yüz etmek
    hlk. ısmarlamak, havale etmek.
  • Yüz geri etmek
    geri döndürmek.
  • Yüz göstermek
    ortaya çıkmak.
  • Yüz göz olmak
    biriyle gereksiz yere, aşırı derecede senli benli olmak.
  • Yüz karası olmak
    utanılacak bir durum ortaya çıkmak.
  • Yüz kızartmak
    1) sıkılarak yalvarmak; 2) utandırmak: ‘meşhur bir edibimizin cinsî hayatına dair yüz kızartıcı sözler söylenirdi.’ -y. Z. Ortaç.
  • Yüz kızdırmak
    utanmayı göze almak.
  • Yüz surat davul derisi (mahkeme duvarı)
    tkz. utanması olmayanlar için söylenen bir söz.
  • Yüz sürmek
    aşırı sevgi göstermek için yere eğilmek.
  • Yüz takınmak
    yüze verilen biçimle bir duyguyu belirtmek: ‘osman nuri bey umutsuzluğa düşerek sessiz sessiz ağlamaya başlayınca seniye hanım onu teselli için hemen güler bir yüz takınmış, aman ne yapıyorsunuz bey, demişti.’ -y. K. Karaosmanoğlu.
  • Yüz verince astar istemek
    kendisine gösterilen küçük bir ilgiden şımararak geniş yetki elde etmeye, daha çok yarar sağlamaya çalışmak.
  • Yüz vermemek
    1) ilgi, yakınlık göstermemek: ‘sonra geniş bir odada orta yaşlı bankacı kendisine yüz vermeyen yargıcın kızına saldırdı.’ -y. Atılgan. 2) önemsememek: ‘bursa, yeşiline en uygun maviyi kondururken yüksek mimarlarımız renge hiç yüz vermiyorlar.’ -b. R. Eyuboğlu.
  • Yüz yapmak
    makyaj yapmak.
  • Yüz yazmak
    1) makyaj yapmak; 2) hlk. köy seyirlik oyunlarında taklit edilen kişinin özelliklerini belirtecek biçimde yüz boyamak, maske yapmak.
  • Yüz yüze bakmak
    arada hatır gönül meselesi olduğu için karşılıklı ilişkiyi korumak zorunda bulunmak.
  • Yüz yüze gelmek
    1) birden karşılaşmak: ‘tırmanıp gedikten girer girmez toprak dolu çuvallarla burayı tıkamaya çalışan insanlarla yüz yüze geldi.’ -i. O. Anar. 2) bir araya gelmek: ‘bir daha yüz yüze gelmemek için ayrılmışlardı.’ -ö. Seyfettin.
  • Yüz yüze getirmek
    karşı karşıya getirmek: ‘her fırsatta yavrucakları ölümle yüz yüze getiriyor.’ -r. N. Güntekin.
  • Yüz yüze kalmak
    aynı ortam içerisinde bulunmak.
  • Yüz yüze yaşamak
    sürekli olarak bir arada olmak zorunda bulunmak: ‘ölümle aylarca yüz yüze yaşamış, hayatımla oyuncak gibi oynamıştım.’ -r. N. Güntekin.
  • Yüze çıkmak
    1) bir sıvının üst bölümüne çıkmak; 2) belli olmak, açığa çıkmak, belirmek: ‘evimizde artık pek de gizli tutulamayarak yüze çıkmaya başlayan bu rezalet yani gelin ve damat arasındaki bu sevda alışverişi böyle devam edip duracak mı?’ -m. Ş. Esendal. 3) yüzsüz olmak, şımarmak.
  • Yüze duramamak
    birinin hatırından çıkamamak, birinin hatırını kıramamak: ‘belki ihtiyaçları olur isterler, yüze duramam.’ -r. N. Güntekin.
  • Yüze gelmek
    çekinmemek: ‘ne ben yüze gelip sorabiliyordum ne de o cesaret edip anlatabiliyordu.’ -a. Ümit.
  • Yüze gülmek
    1) yalandan dost görünmek; 2) sevimli, alımlı görünmek.
  • Yüze vurmak
    yüzüne vurmak: ‘fakat politikada kabahatleri yüze vurmak yoktu.’ -n. Cumalı.
  • Yüzsuyu dökmek
    onurunu sarsacak kadar çok yalvarmak: ‘hâlbuki emin efendi, feleğin çemberlerinden geçerek, kâh kuvvetlerin önünde diz çöküp yüzsuyu dökerek, kâh zayıflara çelme vurup tuzak kurarak bu mertebeye ulaşmış.’ -y. K. Karaosmanoğlu.
  • Yüzü ak olsun
    ‘sağ olsun’ anlamında kullanılan bir iyi dilek sözü.
  • Yüzü asılmak
    somurtmak.
  • Yüzü düşmek
    somurtmak.
  • Yüzü gözü açılmak
    1) sıkılmaz, utanmaz bir duruma gelmek; 2) toplumsal ilişkiler kurmaya, çevresini, dünyayı tanımaya başlamak.
  • Yüzü gülmek
    1) sevinci yüzünden belli olmak: ‘otele gidip lavabolu odayı görünce yüzüm güldü.’ -f. Otyam. 2) feraha kavuşmak: şehirlilerle köylüler arasındaki alışveriş şartları düzenlendikten sonra hepsinin yüzü gülmeye başladı. 3) temiz, tertipli duruma gelmek.
  • Yüzü kalmamak
    bir kimseden daha önce birçok ricada bulunduğu için yeni bir şey istemeye sıkılmak.
  • Yüzü karışmak (allak bullak olmak veya alabora olmak)
    can sıkıcı bir durum, yüzünden belli olmak: ‘beraberce binmiş olduğumuz bir takside birdenbire yüzü karıştı, şoföre yüksek bir sesle…’ -a. Ş. Hisar.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

mersin eskort -
deneme bonusu
- deneme bonusu veren siteler - Goley90 Giriş - youtube beğeni satın al - buy youtube likes - istanbul escorts - beşiktaş escort - beylikdüzü escort - postegro - deneme bonusu veren siteler - deneme bonusu veren siteler - istanbul escort - Baywin Giriş - bonusu veren siteler - sahabet güncel adres - onwin kayıt - Aviator oyna - izle porno