EFLATUN MANASTIRI

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Yalnız (Manastır) da denilen bu yer tarihî KEVELE kalesinin TAKKELİ DAĞ’m eteklerinden birisinin mail sathında, SİLLE ile AKYOKUŞ arasında ovayı ve KONYA’yı görüş açısına alan, hâkim bir yerde dere içindedir. Çok eski bir tarihi vardır. Burası FRİCYA’lıların zamanında yer tanrısı Kübelâ’nin su perileri olan Silenlere tahsis edilmişti. Silen’ler şarap tanrısı Diyonisos’un nedimleri idiler. SİLLE de adını bunlardan almıştır. Yer tanrısının tapanakları daima yüksek dağlarda olurdu. Takkeli dağın üstünde de mâbetleri vardı. Bu topraklara hiristiyanlık geldikten ve yerleştikten sonra KÜBELE mâbetleri kilise ve manastır yapılmıştır.

Anadolu Selçukluları KONYA ve havalisini işgal ettikleri zaman burası bir hiristiyan mâbedi idi.

Sen Pol KONYA’ya bir hiristiyan Daisi – propagandacısı olarak gelmiş, burada hiristiyanlığı yaymıştı. Daha sonra KONYA (LYCAONYA) nın bir patrik merkezi haline gelmişti. On dört büyük şehrin kiliseleri KONYA’daki patriğe bağlı idiler. Milâdın 235 nci yılında KONYAMa ruhanî bir meclis bile toplanmıştı. Selçukluların ilk devirlerinde ve Mevlâna’nm yaşadığı zamanlarda bu manastırın hiristiyanlık âleminde yayılmış bir şöhreti vardı. Zamanının en kudretli keşişleri bu manastırda oturuyorlardı.

İlmî musahabeleriyle islâmiyeti neşretmeyi, imparatorluk topraklarındaki gayr»i mösHm unsurlarla ahenkli bir geçim düzeni kurmayı bir vazife bilen Mevlâna Celâleddin-i Rumî zamanında EFLÂTUN MANASTIRFnda bilgileriyle adları hiristiyanlık âlemine yayılmış papaslar vardı.

Mevlâna bunlarla ilmî münasebetler kurmuş, onları irşad etmişti. ME-NAKÎB-ÜL-ÂRİFÎN’in yazdığına göre Mevlâna’nm tanıştığı manastırın yaşlı baş papazı devrinin en büyük din âlimi idi.

İSTANBUL’dan, FRENGİSTAN’dan. SİS, CANÎK ve daha başka yerlerden akın akın gelenler dinî müşkillerini burada çözerlerdi. işte bu baş rahibin anlattığına göre Mevlâna bir gün içinden soğuk birvsu çıkan bu| manastırın ayazmasına gelmiş, yedi gün burada kalmış, başpapasla musahabe etmiştir.

Başpapas; Mevlâ-na’nın kudretini, ilminin enginliğini, faziletini muhitine yaymıştır. Yine bu baş-papasdan nekledildi-ğine göre Mavlâna bir sefer de burada tam kırk gün bir hücrede halvet halinde kalmıştır. Bu sırada ilmî münâsebetler, irşadlar ilerlemiş ve başpapas; islâmiyeti kabul ederek HÜnkâr’a iyi bir mürid olmuştur.

İşte bundan sonra burada iki mâbed bulunuyordu. Birisi MANASTIR diğeri de MESCİD’dir. Bu yerler asırlar boyunca hiristiyanlarla müsliman-larm müşterek bir ibadetgâhı haline gelmiştir. Mevlâna gibi daha sonraki çelebiler de sık sık buraya giderler, KEVELE KALESİ dizdarı ve muhafızları da buraya inerek onlarla konuşurlar, ilmî ve dinî neşir yaparlardı.

EFLÂTUN MANASTIR MESCİDİ; KEVELE KALESİ’nin bir dinî mektebi haline gelmişti. Arif Çelebi de bir ara burada üç gün üç gece kalarak keşişlerle sohbetler yapmış, onları irşad etmiştir. Eflâkî’dede bu mâbedi DEYR-İ EFLÂTUN şeklinde adlandırır. Hiris-tiyanlar AYON HARİTON derlerdi. ALÂEDDİN TEPESİ’nde sonradan SAAT KULESİ olarak kullanılan hiristiyan kilisesi de mescide çevrildikten sonra ( Eflâtun mescidi) adını almıştı. Bu MANASTIR MESCİDİ için selçukîler zamanında bir çok vakıf tesis edilmişti. ANKARA Kuyud-i kadime arşivinde buîunan 256 numuralı Fâtih devri KONYA il yazıcı defterinde bu manastırın evkafı tesbit edilmiştir.

Bir bağ, bir ev ve dört arsa Manastırın vakfı olarak gösterilmiş ve fakat üstüne (Mensuh) diye yazılmıştır ki. Fâtih; KEVELE KALESt’ni yıkarken bu mescidin de cemaatini kaybettiği anlaşılmaktadır. F. Hasluk (Bektaşilik Tetkikleri) adlı kitabında bu manastır hakkında şunları yazar :

KONYA’nın bir saat şimalinde (1) kayalık bir boğaz içinde A YON HARÎTON isimli bir rum manastırı vardır. îşte bu manastır üç tarafından dıvarla muhat, olup dördüncüsü uçurum teşkil eden bir yardır. Bu duvarlar dahilinde üç kilise^vardır. Tamamen veya kısmen kayalar içine oyulmuştur. Bunların yanında aynı tarzda inşa edilmiş bir ufacık mescid vardır. Mescid gayet sâde ve tekellüfsüz olup kayalara oyulmuş bir mihrabı havi dört köşeli bir odadan ibarettir. Manastıra memur hiristiyanlar bunun mevcudiyetini şpyle bir menkibe ile izah ederler :

«Celâl-ed-din’in oğlu manastırın üst yanındaki yardan düşmüş ve esrar etiğiz bir pir tarafından tehlikeden kurtarılmıştır ki bu zat sonra kilisedeki tasvir sayesinde AYON IJARÎTON olmak üzere teşhis edilmiştir. Bu keramet el*an Celâl-ed-din ‘in halifeleri tarafından — Mevlevi tarikatinin reisi daima müessısin sülâlesindendir — Her sene bir miktar kandil yağı hediye getirilmek suretile tezekkür edilmekte ve bundan maada Çelebi tarafından fkttçde bir gece bu mescidde ibâdet edilmektedir. Hiristiyan rivayeti bu suretle Celâl-ed-din-i Ayon HarİtOlTun kerameti ile hiç olmazsa yarı hiristiyan-lığa girmiş gibi göstermektedir. Diğer taraftan Mevlevi rivayeti Ayon Hariton keşişinin Celâl-ed-din’in kerametleri sayesinde onun felsefesine uyarak ihtida etmiş olduğunu beyan ve iddia etmektedir.

«Bundan maada dikkate şayandır ki AYON HARÎTON MANASTIRI mevlevîlerin mukaddes kitaplarında (Eflâtun Tekkesi) olarak gösterilmiştir.»

Bu manastırın içine Selçuk devletinde hizmet alan emirlerin de gömüldükleri bize kadar gelen bazı mezar taşı kitabelerinden anlaşılmaktadır. Buradan çıkarılan ve şimdi KONYA müzesinde bulunan selçuk tarzındaki bir mezar taşı bize bunu öğretmektedir. Bu taş Selçuk devleti hizmetinde (Emîr Aslan) şöhreti ile vazife gören Prens Komnanos’a aittir. 1297 M. 697 H. yılında ölmüş ve buraya gömülmüştür. Mavrozom isminde bir BizanslI aileye mensuptur.

Selçukîlere büyük hizmetleri dokunan Emîr Aslan’ın KONYA’da bazı vakıf müesseleri de vardır. MERAM’daki GÜMENAS değirmeni onundur. Halk dili; adını bu şekle sokmuştur. KONYA’lılar (Kaf) ve (Kef) harflerini biraz yumuşatarak (Gayn) ve farisî kâfa yaklaştırarak konuşurlar. KEVELE yi GEVELE yaptıkları gibi. Komnanosı da Gümenas yapmışlardır.

Sultan I. Alâ-ed-dirTin kayınpederi eski Kalanoros (Alâiye beyi) hiristi-yan (Kİrvard)mda (Eğer Müsliman olmadıysa) bu manastırda gömülü olması tahmin edilebilir. Sultan Alâ-ed-din ALÂÎYE’yi alırken Kİrvard; kalenin anahtarı ile beraber kızını da hükümdara – Zevceliğe – taktim etmiş, zafer şenliği ile beraber düğün de yapılmıştı. Sonra -Mahperi- Hand hatun adını alan bu kadın KAYSERÎ’deki türbesinde gömülüdür. Kalenin beyi Kİrvard da KONYA AKŞEHRİ’nde oturmaya memur edilmişti. (AKŞEHİR) adlı kitabımı yazarken bunun mezarını, türbesini aradım, bulamadım. Tarihî kaynaklarda da bir işaret yoktur. KONYA’da kendi adını taşıyan bir köy bulunduğuna göre kızı Mahperi hatun’un ve torunu Keyhüsrev’in şefaatları ile sürgün hayatından af edilerek başkentte yerleşmiş ve bazı vakıflar tesis etmiş olması da muhtemeldir. Şimdi Manastırı, civarındaki taştan oyma hücreleri ve ayazmayı görelim :

Bu manzume; doğudaki KONYA ovasına açılan bir vâdinin içindedir. Burasını kazıldıktan ve delindikten sonra sertleşen bir çeşit aktaş teşkil eder. MANASTIR ve teferruatı vâdinin çıkarken sağ tarafına, AYAZMA sol tarafına rastlar. Vâdinin sağ kesimi bembeyaz mühim kısmı dik ve bir kısmı meyilli bir akkaya halindedir. İşte manastır dik kayaya oyulmuştur. Sağ tarafına bir istavroz, soluna bir el ve kazma kazılmıştır. Bu üç şey şunu ifade ediyor :

Burası bir hiristiyan mabedidir. Kazma ile oyulmuş bir el emeği mahsulüdür. Mâbedin kapısı ve üç penceresi cenuba açılır. Sol taraf dağdır. Mâbed; yanlarında tonoz kubbeli birer dehlizi bulunan dört; dörder köşeli büyük sütun üzerinde yükselen bir ana kubbe şeklinde oyulmuştur. Doğu tarafındaki mihrabı ve vaftis yeri yarım kubbe halindedir. Mihrabın sağında ve solunda önleri açık küçük hücreler görülür.

Son sütuna Yunanca bir kitabe hâkkedilmişıir. Kopye edemedim.

Kazma işleri mâbede çekici bir durum sağlamıştır. Manastırda kazıldığı tarihi gösteren bir kitabe yoktur. Mâbedin önünde 0,80X1 metre ebadındaki kırık pehle taşında yunanca bir kitabe parçası vardır.

Bu taşın buradan KONYA müzesine nakledilen Emîr Aslan’ın selçuk tarzındaki mezar taşının kaidesi olduğunu tahmin ediyoruz. Mâbedin sağında vc solunda pencereli, raflı tek ve iki katlı oyma taş hücreler vardır. Buncadan altısı sağlamdır. Yedisinin ön kısımları çökmüş ve yıkılmıştır. Mâbedin kıble tarafında aynı şekilde dağa oyulmuş bir küçük kilise daha vardır. Mâbedin önünde ve alçakta kısmen dağa oyulmuş kısmen taşla yapılmış mâbed de hâlâ ayaktadır. Bu yerler yakın zamanlara kadar askeri depo halinde kullanılıyordu. Şimdi yerli ve yabancı ziyaretçilerin tetkikine ‘terk edilmiştir. Tarihî kıymeti haiz olan bu yerlerin bir muhafızı ve memura yoktur.

Basın—Yayın vc Turizm Bakanlığının ilgilenmesi temenni olunur.

Burada kısmen yıkılmış, çökmüş bir çok hücreler vardır. Bir de dört köşeli mihrablı bir mescid vardı. O da harap olmuştur. îşte Mevlâna ve halefleri burada ibâdet ederlerdi.

Manastırın güney tarafındaki tepesi kabristandır. Zaman zaman burada kazılar yapıldığı izlerinden anlaşılmaktadır. Kazılış şekillerinden bunların hiristiyan mezarlığı olduğu anlaşılmaktadır. Manastıra çıkarken vâdinin solunda yine oyulmuş bir 8yazma vardır. 8—10 adi taş basamaklı merdivenle inilen bu yerin muhtelif yerlerinden sızan ve damlayan su ortadaki çukura toplanmaktadır. Suyun bol olduğu zamanlarda burası bir sarnıç halini alırdı. Ayazmanın üst kısmına kısmen tabii taşa oyulmuş, kısmen harçlı taşla yapılmış tırnaklara ahşap bir kısım oturtulmuştu. BuradaKi bir ağızdan su çekilirdi. Şimdi bu kısım yıkılmıştır.

îşte Mevlâna Celâl-ed-din-i Rumî Hazretleri yedi gün burada îtikâfe çekilmişlerdi.

MENAKIB-ÜL-ÂRÎFÎN Bunu manastırın papazının ağzından şöyle anlatır:

«Mevlâna bir gün bir dağın eteğinde bulunan bu DEYR-Î EFLÂTUN manastırına gelmişti. O mağarada bir soğuk su çıkıyordu. Mevlâna; mağaranın dibine kadar gitti. Ben de mağaranın dışında durdum. Ne olacak diye bekliyordum. Mevlâna; yedi gün yedi gece o soğuk sulu yerde oturdu. Ondan sonra kendinden geçmiş bir halde dışarı çıkıp yola koyuldu. Gerçekten onun mübarek vucudunda hiç bir değişiklik olmamıştı.

İstiklâl savaşından sonra Rumların mübadele edilmesi tarihine kadar burası mâmur bir halde idi. Tehcirden sonra yüzüstü bırakılmıştı.

Eskiden burası KONYA’nın ve SÎLLE’nin pek makbul ve şöhretli bir mesiresi halinde idi. Hiristiyanlar kiliselerde, müslimanlar mescidde ibâdet ederlerdi. Yukarıdan sızan ve dereden gelen sular zamanla bu manzumenin hücrelerini çatlatmakta vc yıkmaktadır. Bunların az bir masrafla önleneceğini tahmin ediyoruz.

Adı Araplar tarafından (Eflâtun, Filaton) şekline sokunlan Platon meşhur Yunan Hakimi Sokrat’ın şakirdi ve Aristo’nun Hocasıdır.

Milâttan 430 yıl önce yunanın EGÎNE adasında doğmuş ve 82 yaşında ATİNAMa ölmüştür. Hiç evlenmemiştir. îyi ahlaklı olduğu için İLAHÎ lâkabı ile meşhur olmuştur. Asıl ismi AristoklİS idi. Geniş omuzlu olduğu için bu mânaya gelen Platon vasfı adına galebe çalmıştı.

ATÎNA’da yeni bir hikmet, felsefe ve fikir akademisi kurmuştu, mad-de’nin FANÎ’liğine, Tanrfnın TEK’liğine, ruh’un VAR’lığma inanırdı. Bir çok kitabı vardır. Bir kısmı arapcaya çevrilmiştir. Klâsik İslâm eserlerinde (Efiitun-i ilâh?. Eflâtun-i hakîm) şekillerinde anılır. ÎTALYA’ya, SÎClLYA vc MISIRA seyahatler yapmış fakat KONYA’ya hiç uğramamıştır.

İçinde felsefe ve hikmet okutulan veyahut EFLÂTUN huylu kimseler bulunan yerlerin kendisine nisbet edilerek anıldığı vardır. Fakat mezarının ve türbesinin KONYA*da olduğu uydurmadır.

ALÂEDDÎN TEPESİ’ndeki eski kiliseye (Mescid-i Eflâtun, makam-ı Eflâtun, rasatgâhı Eflâtun) denildiği eski bazı kaynaklarda görülmüştür.

Konya havalisinde bir de EFLÂTUN PINARI vardır. (Eflâtun) adının yunanca başka bir adın Türklerin ve müslimanlarm tahrifi ile bu şekiller almış olması da mümkündür.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

mersin eskort -
deneme bonusu
- deneme bonusu veren siteler - Goley90 Giriş - youtube beğeni satın al - buy youtube likes - istanbul escorts - beşiktaş escort - beylikdüzü escort - postegro - deneme bonusu veren siteler - deneme bonusu veren siteler - istanbul escort - bonusu veren siteler - sahabet güncel adres - onwin kayıt - Aviator oyna - izle porno