ŞEREFEDDİN CAMİ

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Câmi; Alâcddin tepesinin doğusunda, HÜKÜMET KONAĞININ kuzeyinde ve Mahkeme hamamının güneyindedir. Belediyenin önünden hükümet konağına doğru açılan bulvarın sonunda; Mevlâna’nın yeşil türbesi’ni ve Sultan Selim câmiini arkasına alan Mâbcdin çok ihtişamlı ve müstesna durumu vardır. ALÂEDDÎN tepesinden bakılınca bu müatesna manzaraya doyulmaz. KONYA’ya Trenle girenlerin gözleri de onun heybetli durumunda düğümlenir. KONYA’da Osmanlı eserlerinin en muvaffaklarından birisi olan mâbedin etrafı açıldıktan sonra asîl durumuna ayrıca bir ahenk ilâve edilmiştir. Mâbedin son cemaat yerini altı mermer sütun üstünde yükselen yedi kubbeli bir ravak örter. Orta kubbesi daha dcrincedir. Mâbedden buraya üç pençere açılır. Son cemaat yeri mâbedden biraz taşkındır.

Mâbedin cağına ve soluna da birer kapısı vardır, mâbed, muntazam kedine tuşla ve bazen üç, bazen dört sıra halinde tuğla ile yapılmıştır. Mâbedin diyarlarında eski câmiin ve minaresinin kıymetli çinileri süs halinde kullanılmıştır. Kadir bilen mimarı; eski ve kıymetli Selçuk çini parçalarının divarlarda kullanılmasına ve bunlardan büyüklerinin daha iyi göze çarpması için tuğla çerçeveler içine alınmasına müsaade etmiştir. Ben batı î divannda 75 kadar çini parçası saydım. Doğu di varının köşelerinde de küçük fakat kıymetli parçalar vardır. Bunların arasında mor zemin üzerine beyaz ile yazılmış ve bir kitabenin şeklinde bir parçasını ihtiva eden bir çini de vardır. Bu çiniler yıkılan camiin devrini ve o zamanki çinilerin hususiyetlerini gösterecekleri için mâbed kadar kıymetlidirler.

Mâbedi; kasnağında sekiz pençeresi bulunan tek ve derin bir kubbe ile dört köşesindeki birer Ituçük kubbe vc ayrıca irili ufaklı dört yarım kubbe örter. Mihrabı; bir yarım kubbe ile dışarıya taşmıştır. Ana kubbeyi dışarıdan mini mini kemerler halinde seki/ küçük ve kıble tarafından ve daha aşağıdan birer tak kapısı gibi ufka açılan iki pâyende destekler, bunları birer kusur gibi görmek isteyenlere büyük vc dahi tan’atkâr Mimar Sinan’ın eserlerinden İSTANBUL’-daki SÜLEYMANİYE camii’nin kubbesini gösterebiliriz. Bunlar çok yüksek olan kubbeye tenazur temin etmişlerdir, mâbedi üç tarafından ikinci kat halinde mahfiller sarar, mahfillerin baş kubbeleri yuvarlak ve diğerleri sekiz yüzlü tonoz halindedir. Buraları dörder fil ayağı ile dörder tek ve ikişer vıft sütunlar vc yan duvarlar tutar.

Mâbedin mihrab kısmını teşkil eden ve büyük kubbenin altında bir kavsi kuzah gibi gerilen büyük kemerin üstünde hattat ve nakkaş Mehmed Mahbub efendi san’atının bütün inceliklerini göstermiştir. Bir bahar bahçesi gibi zengin bir zemin üzerine iki renkle İHLÂS ve KEVSER surelerini iç içe yazmıştır.

Mihrabın üstüne dört minârcli bir câmi resmi yapılmıştır. Mâbcdin sağ fil ayağına yaslanan müezzin mahfelinin alt tavanı tezhip işinin şaheser bir örneği olarak alınabilir.

Bu tavanda en hâkim renk domates alıdır. Alçıdan kabartma hendesî şekille-‘ rin etrafına baharın renk renk çiçekleri büyük bir muvaffakiyetle işlenmiştir. Mini mini ahun göbekler vc tavanı saran altun yaldızlı çerçeve; esere başka bir câzibe vermiştir.

Mâbcdin sille taşından yapılan sâde şerefeli minâresi solundadır. Mabedin sol kapısının üstünde minâre merdiveninden çıkılan üç kat halinde mini mini odalar vardır. Bunlar camiin daimi müstahdemleri için yapılmıştı. Bu kapının üstüne sülüs ile üç satır halinde bir âyet ile bir hadis kazılmıştır.

Mâbedin hiç bir yerinde yaptıran hayır sahibinin, yapan mimarın adlarını ve yapıldığı tarihi gösteren bir kitabe yoktur. Mâbedin kıble tarafında ve minâre dibine kadar doğusunda divar ile çevrilmiş eski bir mezarlık vardı. Kıble di varının doğu tarafında mahrutî bir künbet yapışmış bulunyordu. 31 sene evvel künbet yıkılırken mâbedin di varında da bir gedik açılmıştı.

Mâbedin inşa tarihini göstermek için konulan ve istikbaldeki tarihçileri de şaşırtacak olan bu yanlış kitabenin alâkadarları tarafından derhal sökülüp atılması lâzım geldiğini aşağıda izah edeceğim. ŞEREF-ED-DİN CÂMİÎ tarihî kaynakların verdikleri malûmata göre üç defa yapılmıştır. Devlet Hatun’un 611 H. 1214 M. tarihli vakfiyesinde adı (Şeref-ed-din mescidi) olarak geçtiğine göre mâbed bu tarihlerden daha evvel vârdı ve bu günkü adını taşıyordu. Şu halde bu Şeref-ed-din’i, selçukîler zamanında aramak lâzımdır, KONYA vakıflar müdürlüğündeki birinci defterin 119 uncu sahife-sinde bir satın alma hücceti vardır.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir